29 Aralık 2012 Cumartesi

Güzel Anılar ve Kanserli Aşklar...7

                                                     5.BÖLÜM:KANSERLİ AŞKLAR
                  
                   Dördüncü gündü.Gözlerimi açtım.Başucumdaki saat sekizi beş geçiyordu.Bir önceki akşamı düşündüm.Yemekten sonra tatlılarımızı yemiş sahile sigara içmeye ve turlamaya çıkmıştık.Her şey çok güzeldi.Deniz kokusunu ciğerlerimize kadar dolduruyorduk ve fırsat buldukça öpüşüp gülüşüyorduk.Bir yandan çimlerden, açık ve ılık havadan,denizden ayrılmak istemezken diğer yandan da eve gidip sevişmek için acele ediyorduk.Bir kaç saat oyalanıp eve gelmiştik.Daha yatağa bile varmadan koridorda kıyafetlerimizi çıkarıp yatağa gidene kadar ön sevişmeyi bitirmiştik.Ve bütün gece sabaha kadar terlemiştik.
                   Gözümü açtım.Bir hafiflik vardı havada.Bir sessizlik...Sanki odamdan bir kaç eşya gitmişti.Bir boşluk hissediyordum.Doğruldum.Birden yatakta yalnız olduğumu farkettim.Çok garipti.Uzanıp bir sigara yaktım ve bir önceki gecenin verdiği tatlı yorgunluğun keyfini çıkarmaya çalıştım.Selen' in banyoda duş aldığını düşünüp sigaram bitene kadar yataktan çıkmadım.Havlusuna sarılmış halde odaya girecekti ve ıslak ıslak biraz daha sevişecektik kahvaltıdan önce.Sigara bitince ayaklandım ve banyoya gittim.Kapıyı açıp içeri girdim.Her yer ıslaktı ama kimsecikler yoktu.Hızla çıkıp evi dolaşmaya başladım.Bir yandan da "Selen nerdesin tatlım?"diye bağırıyordum.Salona baktım.Oturma odasına,mutfağa,balkonlara...Yoktu.Bir süre olduğum yerde durup sessizliği dinledim.Tıpkı eski günlerdeki gibi ne başka bir nefes alış,ne de kalp atışı...Sadece ben.Koskoca yalnızlığın ortasında yine bir başına ben.Ama umutsuzluğa kapılmadım öyle hemen.Belki markete gitmiştir,belki çarşıya çıkmıştır.Kevsen'le buluşacaktır belki.Öyle ya geldiğinden beri sadece telefonla konuşuyordu kankasıyla.Ama bir kağıt vardı telefonun üstünde.Katlanmış bir kağıt.Bir not yazılmıştı besbelli.Merakla uzandım ve açtım.
                    "Her şey o kadar güzeldi ki kendimi yaşadıklarımın bir rüya olduğuna inandıramadım.Sen gerçek olamazdın.Bu dünyaya ait olamazdın.Besbelli iyilikler ve mükemmellikler diyarından gelmiştin.Bir anda çıkıvermiştin karşıma.Aşık olmuştum sana hiç kimseye olmadığım kadar.Her şeyde ilkim olmuştun.Ama ikimiz de farklı yerlere aittik ve bunun farkına varmak istemiyorduk.İnan bana böylesi daha iyi olacak.Ve bir gün evlenmek istersem emin ol senden başkasını istemem.Tüm o güzel anlar için sana teşekkür ederimSeni seviyorum ve her zaman da seveceğim gönülçelen..."
                     Mektubu buruşturdum ve fırlattım.Biliyordum böyle olacağını.Zaten ne zaman ciddi bir ilişki yaşayabilmiştim ki?Hayatım hep iki ucu boklu sopayı tutmakla geçmişti."Gördün mü bak!"dedim kendime."Kızlara güven olmuyormuş.Bir daha onlara güveneni..."Sinirlerime hakim olmaya çalıştım.Belki haketmiştim,onu aldatmıştım çünkü ama yine de mutlu olmak benim de hakkımdı ve ben de böyle mutlu olabiliyordum ancak."Salaksın oğlum sen salak.Ne işin var elin manyağıyla?Hadi takıldın,gezdin,tozdun,yattın.Ne diye getiriyorsun buralara?Ulan var ya Antep'e gideni de,oradaki kıza aşık olanı da,kızı getirdiğin yeri de,getirme sebebiyetini de...Aklına sıçayım senin oğlum!Aklına...salaksın sen."Sinirimden elim ayağım titriyordu.Daha fazla içimde tutamadım ve küfür ederek sağa sola saldırmaya başladım.Elime geçeni kaldırıp atıyordum.Vazolar,yastıklar,minderler,tabaklar telefon,ayakkabılar...Hızımı alamayıp duvarı tekmelemeye başladım.Bir kaç tekmeden sonra ayağım acıyınca yumruğa terfi ettim.Banyoya gidip aynada ağlayan kızgın yüzüme baktım bir süre.Yumruğumu sıktım ve yansıyan görüntümün tam ortasına geçirdim.Elim kesilmişti ve kanlar süzülüyordu.Aynadaki görüntüm ise dört parça halindeydi.Vurduğum yerden kan damlıyordu.Paramparça olmuş yüzümün ortasından süzülen bir damla kan...Lavoboya baktım.Bembeyaz lavobo göz yaşlarım ve kanımın hesaplaştığı bir arenaydı sanki.Gözlerimin içine odaklanmış intiharı geçirirken aklımdan,birden telefon çalıverdi.Koştum.
                   -Abi Kevsen gitmiş.
                   Telefonda ağlamaklı bir ses.Batu.
                   -Abi duyuyor musun beni?
                   -Selen beni terketti.
                   -Beraber mi gitmişler abi?
                   -Terkedildim.
                   -Size geliyorum abi bekle.
                   -Bırakıp gitti beni.Oysa ben...Oysa ne çok seviyordum onu.
                   Elimde ahize kilitlenmiş,kendi bildiğimi söylüyordum.Batu umrumda bile değildi.
                   -Ya abi dur sana geliyorum şimdi konuşalım biraz.Çok kötüyüm.Evdesin değil mi?
                   -Gönülçelen ha?Neden gittin öyleyse?Oysa bileklerimi kesecek kadar hırçındı bu aşk.Biliyordun.
                   Telefon çaldığında bir an için duran ağlamam tekrar başlamıştı.Yaşlar teker teker süzülürken yanaklarımdan,telefon kapandı ve kana bulanmış ellerimden kayıp gitti ahize.
                   Nasıl ölebilirdim peki?Atlasam olmazdı.İnsanların kanlar içindeki vücudumun başına üşüşüp saçma sapan yorumlar yapmasını istemiyordum.Aleme maskara olmadan ölmeliydim.Gidip silahımı aldım ve paramparça olmuş aynanın karşısında şakağıma dayayıp tetiği çekmeye çalıştım.Terler boşaldı,ağladım...Ama yapamadım.Ölmekten bile korkuyordum..Yine de cesaretimi yitirmeyip banyo dolabından jilet aldım.Devam etmeliydim yoksa bu psikolojiyle yaşamam saçma olurdu.Jileti sol bileğime bastırdım.Acıdığını hissediyordum.Durmadım.Hızla çektim.Tek seferde kesilmişti.Hayatımda hissettiğim en büyük acı olduğunu bile düşünmeye fırsat bulamadan yerleri tekmelemeye başladım.O kadar acıyordu ki Tanrı'ya canımı alması için yalvardım.Dayanılır gibi değildi.Ölemeyeceğimi anladığımda jileti tekrar alıp sağ bileğimi de hızla kestim.Artık işim garantiydi.Acının verdiği devam etme güdüsüyle kalbimin üstüne koyduğum jileti yavaş yavaş sağa doğru çektim.Göğüslerim de enine kesilmişti.Vücudumdan akan kanları izlerken başımın döndüğünü de hissediyordum.Ruh hastası bir deli gibi hem pişmanlık hem de rahatlama arasında gidip gelirken kapı çaldı.Eğer unuttuğu bir şeylerini geri almak için geldiyse bile beni böyle görünce bana mutlaka geri dönecektir diye tutuna tutuna kapıya kadar gittim.Açtım.Ama karşımda duran Batu'ydu.
                   -Geri zekalı öküz.Sen ne yaptığının farkında mısın?
                   -Batu ölüyorum.
                   -Senin ağızına sıçayım mal herif.Yürü çabuk banyoya.
                   -Batu ölmek istiyorum bırak beni.Defol git burdan.
                   -Of yaaa.Of yaaa.Zaten Kevsen'in acısı içinde kıvranıyordum bir de sen çıktın başıma.
                   Banyoyu görünce resmen anırdı.
                   -Ohaaa.Çüşşş.Oğlum mezbahaya dönmüş burası ne yaptın sen böyle?Yardım çantası nerede?
                   -Dolapta ama boşver.Bırak öleyim.
                   Beni bırakıp dolaptan yardım çantasını alırken ayaklarımın vücudumu taşıyamadığını ilk defa hissediyordum ve yavaş yavaş yere yığılıyordum.Kucaklayıp küvete yatırdı ve ılık suyla yaralarımı yıkamaya başladı.
                   -Acıyor.Çok acıyor.Kurtar beni Selen seni seviyorum...
                   Işık gitgide karardı.Önce Batu'nun görüntüsü kayboldu sonra da konuştuklarını duyamamaya başladım.Nefes alışlarım vardı sadece.İçimde yankılanan sert soluk sesleri...Her yerimde uyuşmalar ve tenimdeki soğukluk...
                   Biterken bir hikaye daha,anladım ki mutluluk hayallerde kalan bir kavrammış bana.Bıkmadım,usanmadım,koştum.Ama çok yara aldım,artık çok yoruldum.Belki böyle yazılmıştı,belki ipler benim elimdeydi nerden bilecektim?Bildiğim tek şey ne yaparsam yapayım bazı zamanlarda istediklerim asla gerçekleşmiyordu.Ama yine de hayat güzel olmalıydı.Yaşamak lazımdı.Her ne olacaksa olsun yaşamak...Hayalimdeki o adsız periye kavuşmak için yaşamak...Ve biliyordum ki elbet bir gün ona kavuşacaktım.
                    Yüzyıllar sonra uyanmış gibiydim.Her tarafım ağrıyordu ve bedenim yatağıma gömülmüştü sanki.İçimde hiçbir depresif belirti yoktu."Uyuyunca geçer." derler ya işte öyle bir şeydi bu.
                   -Ne oldu bana?
                   -Kasaplığa özendin ne olacak?
                   -Selen gitti Batu.
                   -İkisinin de cehenneme kadar yolu var.
                   -Kevsen de gitti demek.
                   -Düşünüyorum da iyiki de gitti.Çocukluk ettik.Bize göre değil bu işler.Biz çıkıp sallayacağız.Ciddilik bizim neyimize.
                   -Ha şöyle.Yola gel.
                   -Yok abi haklıymışsın sen.İnsanlar en zayıf anlarında bile oyun oynarmış sana.Kimseye asla gereğinden fazla değer vermemek gerekirmiş.
                   -Ben sana yıllardır anlatmaya çalıştım ama beni aç gözlülükle suçladın.Karı kız düşkünü olarak tanıttın millete.
                   -Ne bileyim abi.Yaşamadan da öğrenilmiyor ki.
                   -Bu arada hayatımı kurtardın galiba.
                   -Eh bir parça.
                   -Eyvallah dostum.Yaptığım şey çok aptalcaydı.Bir daha asla intihara kalkışmayacağım.
                   -Bi zahmet abi.
                   -Ne bileyim oğlum gaza geldim bir an.Ama bana iyi bir ders oldu bu.Hem senin gerçek dostluğunu keşfettim hem de ne olursa olsun yaşama dört elle sarılmak gerektiğini anladım.
                   -Neyse abi iyisin ya,yaraların acımıyor ya.
                   -Biraz acıyor.Çok mu kesmişim.
                   -Pansuman yaptıktan sonra doktor çağırdım.Sağ bilek damarını kesmişsin.Solda da zedelenme varmış.Birkaç güne geçer be efe rahat ol.
                   -Ne kadardır burdasın?
                   -Oğlum işte dün sabah doğradın kendini.Şimdi saat ikiye geliyor.Yirmidört saati geçti.
                   -Vay be amma uyumuşum.
                   -Resmen komadaydın abi ne uyuması.Baygın yatıyordun.                  
                   -Ne bileyim oğlum ben uyudum sanıyorum.Kendimde değilim ki.
                   -İşte ben de o yüzden gidip eşyalarımı aldım.Bir kaç gün yanındayım.
                   -Kankla sağol ya.Sen de olmasan...
                   -Önemli değil abi.Biraz önce söylediğim pideler de dahil bir kaç günlük yemek masrafları senden nasılsa.
                   -Benden mi?
                   -Elbette kanka.Benden olacak değil ya.
                   Gülüştük.
                   -Hadi benden olsun.
                   -Ehehehe.
                   -Yavşak.
                   -Piç.
                   -Puşt.
                   -Çakal.
                   -Kes.
    
                                                                 6. BÖLÜM: KARAMEL

                  

                   -Yaraların acıyor mu?
                   -Bugün dördüncü günü neredeyse hissetmiyorum bile.Bir iki haftaya kalmaz kapanır zaten.
                   -Peki artık kızlara güvenmeyecek misin?
                   -Bilmiyorum.Aşk bu.Ne desem yalan olur.
                   -Bence kendini toplaman,yeniden aşık olman uzun zaman alır.O depresyonu atlatmak kolay değil.
                   -Depresyonu atlattım bile.Hatta çok da çocukça buluyorum yaptıklarımı.
                   -Saat sekize geliyor kalkalım mı?
                   -Bostanlı sahili bu saattlerde beni hep mahvetmiştir.
                   -Nasıl yani?
                   -Ne zaman acı bir olay sonrası sahile yürüyüşe çıksam aşık oluyorum da.
                   -Umarım bir daha böyle acı olaylar yaşamazsın.Yaşarsan da sahile çıkma sakın.
                   -Neden.Aşık olmamı istemiyor musun?
                   -Bak.Köpeğimi sevmek için yanıma geldin,ateş istedin,tanışır tanışmaz da bana hikayeni anlattın.Ayrıca üç saattir beraberiz.
                   -Ne olmuş yani o çok tatlı bir köpek.Değil mi çomar?
                   -Şuna Çomar deyip durmasana.Alıştı hayvan.
                   Gülüştük.
                   -Ne yani cinsi Golden diye adı Çomar olamaz mı?Hem ben tüm köpeklere Çomar derim.
                   -Ama bu diğer köpekler gibi değil.
                   -İyi o zaman ben de Kuçu derim.Dimi Kuçu?
                   Yine gülüştük.
                   -Ne düşünüyorsun benim hakkımda?
                   -Bence kaçığın tekisin.
                   -Sen de çok tatlısın sağol.
                   Kahkahayı patlatıverdi.
                   -Sürekli terkedilmişsin.Hala uslanmadın mı?
                   -Uslandım tabikide.Ama sen çok tatlısın.Üstelik sana aşık oluyorum.Ve buna engel olamıyorum.
                   -Sen yaramaz bir çocuksun.İnsan bu kadar çabuk aşık olur mu hiç?
                   -Olur neden olmasın?
                   -Bilemiyorum.Bir kaçıkla çıkmak eğlenceli olabilir aslında.
                   Solumda yürüyor.Deniz kenarındayız.Güneş kızıla bürümüş uçuk mavi gökyüzünü,yemyeşil ağaçları,çimleri ve masmavi denizi.Hava ılık,hafiften bir esinti hissediyorum tenimde.Rüzgar denizin nemine karışmış kokusunu getiriyor burnuma.Sarı saçlarından akıyor parıltılar,gitgide yaklaşıyorum büyülü mavi gözlerine.
Soruyorum kalbime:
                  -Nedir bu kıpırtı,bir şeyler mi oluyor benden habersiz?
                  -Aşk.
                  Diyor.
                  -Aşşşkkk...
                  Ve ekliyor:
                 Aşkın ilk evresi şekerden ibarettir.Tatlıdır,cezbedicidir,heyecan kokar ve kısa sürer.İkinci evresinde,şeker gittikçe ısınıyordur.Tadı keskinleşir,olgunlaşır,haz vermeye başlar.Yani artık karamel olmuştur.Üçüncü evresinde ise iyice yanar;acı bir tat bırakır.Bir daha tadına bakmak istemezsin,nefretle,kinle,kederle,hırsla dolarsın.Ama insanın doğası gereği şekere ihtiyacı vardır.Ve bunu tekrar etmekten hiç yorulmazsın.

Güzel Anılar ve Kanserli Aşklar...6

Gerçek tam anlamıyla buydu.Ne o gelebilirdi İzmir'e,ne de ben burada kalabilirdim onunla.Kurmaca dünyamızın sonu,birer kartpostalla ikimize de postalanmıştı.Perdeler kapanacaktı az sonra.Ve hiçbir seyirci anlamayacaktı bu oyunun sonunu.Akıllarında soru işaretleriyle,ağızları beş karış açık,tek kük alkışlayıp evlerine gideceklerdi bir sonraki oyunda buluşmak üzere.Düşündüm.Neden Tanrı aşka müdahale etmiyordu ki?Neden her şeyi yönetirken aşkımıza karışmıyordu,bizi mutlu kılmıyordu,bize en doğru insanı ya hiç vermiyor ya da yıllar sonra veriyordu?Neden aşk oyunlarını yönetmeyi şeytana bırakmıştı?Bağlı olduğum ipleri o yönetmeliydi.Ya da bana devretmeliydi.Ve ben değil,kuklaların efendisi bana itaat etmeliydi.O yüzden,başım önde,şeytanın verdiği emire itaat etmek yerine sorguladım.Böylece güçlü olacaktım.Ve dua ettim Tanrı'ya:"Senden bağımsız işleyen bu aşk serüvenlerinde,bir yerlerde raydan çıkan treni raya oturtmama yardım et.Güç ver bana,hükmedebileyim şeytanın kanserli aşk oyunlarına."diye.Çünkü aşk da diğer olaylar gibi bir oyundu.Bir tiyatroydu.Tek farkı bizi bu defa Tanrı değil,şeytan yönetiyordu.Biz kuklalara ızdırap çektiriyor,oyun bitince de bir sonraki oyuna kadar sandığımıza atıyordu.Ve bir umutla tozlanıyorduk karanlık,rutubetli bir tavanarasında duran sandığımızda.
                    Sorguladım.Karşı durabilirdim şeytanın gücüne.Hâlâ derman vardı kalbimde.
                    -Sebep?
                    -Benim de her şeyim burada.En önemlisi ailemden uzak kalamam.
                    -Mektup bırak,onlara her şeyi anlat.Sonra yanlarına gelip seni isterim.
                    -Olmaz.Anlamıyorsun izin vermezler,evlatlıktan atarlar,bir daha yüzlerine bakamam.
                    -Evleniriz.
                    -Bilmiyorum çok zor.En azından bir kaç sene çıkmamız gerek.Annemin babamı ikna etmesi gerek.Sürekli bize gelip babamın gözüne girmen gerek.
                    -O da benim için çok zor.Burada yaşasam sorun olmaz ama benim İzmir'e dönmem gerekiyor.Anla ne olur.
                    -Ayrılacak mıyız yani?Rüya bitti mi?
                    -Hayır.İki seçeneğimiz var.
                    -Nedir?
                    -Ya herkes kendi şehrinde yaşar,ayda bir kez haftasonları görüşürüz.
                    Duraksadım.İkinci seçenek biraz kasmıştı beni.
                    -Ya da seni kaçırırım.
                    Şeytanca bana bakıyordu.Gözlerinde kaçırmamı isteyen yalvarışlar vardı.Uzanıp kapısının kilidini kapattım.
                    -Şimdi mi?
                    Arabayı çalıştırıp geriye aldım ve yola çıkar çıkmaz tam gaz geldiğimiz yöne sürmeye başladım.
                    -Sen ciddisin yaaa.
                    -Bilmem.Zannetmiyorum.
                    -Zannet zannet.Çünkü ben de ciddiyim.Kaçır beni.
                    Şaka mı gerçek mi anlayamıyordum.Gülüyordu hoşuna gitmişti ama şaka gibiydi.
                    -Fulden'i de alalım mı?
                    -Olmaz.
                    -Bak pişman olma sonra.
                    -Kaçırmak istemiyorsan zorlamıyorum seni.
                    -Peki tamam o zaman kaçırdım gitti.
                    Hala inanamıyordum kendime.Resmen kız kaçırıyordum ve her şey çok kolay olmuştu.Ne bileyim en azından biraz daha dil dökmek gerkmez miydi?Ya da bir plan yapmak falan?Oysa şimdi güle eğlene kaçırıyordum onu.Bu suç muydu bilmiyordum,nereye kadar öyle yaşayacaktık onu da bilmiyordum.Sadece yolların el verdiği ölçüde gaza yüklenmiştim ve deli gibi sigara içiyordum.
                    Çok geçmeden sakinleşmiştim.Artık kolumu dışarı çıkarmış dikiz aynasından geride bıraktığım tozları seyrediyordum.Ara sıra benimle ilgili sorular soruyor, beni iyice tanımaya çalışıyordu.Bense nasıl bir batağa saplandığımı kafamda şekillendirmeye çalışıyor,her defasında onun sorularını yanıtlarken buluyordum kendimi.Kızlara güven olmazdı bugün "Hayatım,bir tanem..." der yarın "Kaçırdı beni şikayetçiyim!"
                     Pansiyona gitmeden önce köye uğramıştık.Alması gereken bir kaç eşyası varmış ve kardeşine bazı şeyleri tembihlemesi gerekiyormuş.Ben de sımsıkı sarılıp hoşçakal dedim küçük Fulden'e.O çok tatlı bir kızdı ve ablası gibi biraz saftı.O kadar ki "Abla nereye gidiyorsun?" bile demek gelmedi aklına."Çabuk dönün." dedi ve ikimize de tatlı birer öpücük kondurdu.Pansiyona dönerken anneannesine nasıl bir yalan uyduracağını anlatıp durdu bana.Ona bir süre arkadaşı Kevsen'de kalacağını söyleyecekmiş.En geç iki hafta sonra,yani ailesinin döndüğü zamanlarda da tekrar Antep'e dönüp ailesiyle tanıştıracakmış beni.İlginç bir plandı ama kafama yatmıştı.İki hafta sonra ailesiyle tanışacaktım ne de olsa.Aslına bakılırsa biraz ürkütücüydü eğlenceli olduğu kadar.Çünkü sözdü,nişandı,evlilikti...Bir sürü iş çıkacaktı başıma ve bunlar için henüz çok erken olduğunu düşünüyordum.Hatta bazen "Onunla hiç yatmasaydım." diyordum kendime.En azından o zaman sadece flört edip İzmir'e dönerken rahatça ayrılabilirdik.Aslında hâlâ ayrılabilirdik ama ben kafamda planları yapmaya başlamadan kalbim çoktan kararını vermişti.
                     Arabayı bahçe kapısına varmadan park edip indik.İner inmez koluma yapışıverdi.Bahçe her zamanki gibi kalabalık olduğundan biraz tedirgin olmuştum.Çünkü içeri girer girmez bir sürü insan yine arkamdan konuşmaya başlayacaktı.Ama yine de çok da fazla önemsemedim ve herkese iyi akşamlar dileyip içeri daldım.Lobide bizi ilk karşılayan Ulaş ve Gökhan'ın kanepelere mayışıp kalmış vücutlarından çıkan yorgun sesleri oldu.
                    -Ooo hacı hoşgeldin.
                    Onlara sabahki kadar kızgın değildim.Daha doğrusu kimeye kızgın değildim.
                    -Hoşbulduk da ne bu hal?
                    -Hacı sorma bütün gün yedik içtik yayıldık.
                    -Nedir bu gençliğin hali?
                    -Hehehehe.
                    -Len pis rock!Bütün gün gezdin tozdun sen de.Sanki taş mı taşıdın.Bizden farkın ne?
                    -Olum ben en azından faydalı bir vatandaşım hayat kurtarıyorum.
                    -Aman iyi iki kerecik hayatımızı kurtardın.
                    -Çocuk döverim seni.Çok pis döverim söyliyim.
                    -Hehehehe.
                    -Puhahhaa.Bu arada yengeyle tanıştırmadın bizi.
                    -Bu mu?Sorma yaaa ne yengesi?Yapıştı bırakmıyor."Git"diyorum gitmiyor.Koala gibi kız.Resmen yapıştı koluma.Eheheheh
                    -Puahahahaha nıhahahaha
                    -Aahahaha.Lan ne komik adamsın baba yaaa?
                    Boşluğuma bir iki tane sağlam dirsek yerleştirdi.Açıkçası canım fena yanmıştı ama bozuntuya vermedim.
                   -Şaka hayatım şaka.Eheheehehe.Acıdı lan.Ehehehe.Bu arada adı Selen.Bahsetmişimdir.İleride görünen köy vardı ya hani "Size girsin." dediğim.Orda tanıştık kendisiyle.Aramızda anlaştık ve hayırlısıyla yakında sözlenip nişanlanacağız.Düğün de kısmetse bir ara olur heralde.Eheheehehe.Acıdı valla.
                   -Hakettin.
                   -Yenge ben Ulaş.Bu manyağın arkadaşıyım.Biz böyle komple kankayız.
                   -Ben de Gökhan.
                   -Benim adım da Erinç.Arkadaşlarımın dediklerine katılıyorum,yarışmacı arkadaşlara başarılar diliyorum.Ayrıca burdan halen askerlik yapmakta olan ağabeyime ve Almanya'daki dayıma selam gönderiyorum.Sıradaki parçayı ben ve çok sevdiğim sevgilim Selen'e armağan ediyorum.İyi yayınlar.
                   Yanımda bir kız olduğunda hep böyle geyiğin dibine vurmuşumdur.Ama sağlam geyik çeviriyorduk sonuçta,yanımdaki herkes kahkaha krizine girmişti.
                   -Baba ömürsün sen yaaa.
                   -Hakkatten hacı kopardın gene bizi.
                   -Geyik işte abi.Maksat gülelim,güldürelim,gülmeyeni gıdıklayalım.
                   Yine kopmaya başlamıştık ki Salman Usta'yla Fikriye Teyze beliriverdi.
                   -Hayrola gençler ne bu gürültü?
                   -Kopuyoruz Usta bir şey yok sen devam et.Ehehehe.
                   -Ooo.Küçük hanımı da getirmişiz Erinç Bey.
                   -Getireceğim tabi ne sandın?
                   -Hoşgeldin kızım adın neydi?
                   -Selen.
                   -Ben de Salman Usta.Bu da müstakbel eşim diyebileceğim Fikriye Hanım.Yakında evleniyoruz da.Bakma sen yaşımıza biz gençlikten beri flört ediyorduk da anca işte.
                   -Neyse Usta ben anlatırım ona hikayeyi.Sen yemek ne yaptın onu söyle.
                   -Daha kararlaştırmadık bile ama büyük ihtimal yine mangal yaparız.
                   -İçim dışım mangal oldu ama yine de hayır diyemem be Usta.Uyar bana.Batu nerelerde bu arada uyuyor mu gene?
                   -Bilmiyoruz ki.Öğlen bir kaç iş yaptırıyordum "Yeter be işim gücüm var benim,sevgilisi olan adamız biz." deyip gitti.Bir daha da haber alamadık.
                   -Dur ben ararım onu.
                   Telefonu çıkarıp aradım.Bir kaç çalıştan sonra açtı.
                   -Lan salak herif nerdesin sen?İşi de bırakıp kaçmışsın.
                   -Abi bırak yaaa.Moruk canımı çıkardı benim.Ben de kızdım köye kaçtım.
                   -Ne işin var oğlum senin köyde manyak mısın?
                   -Benim hatun var ya abi.Onunlayım.
                   -Kevsen'le mi?
                   -Evet.Çok mu garip?
                   -Salak.Yemek yiyeceğiz gel çabuk.
                   -Geliriz abi aceleniz ne başlayın siz.
                   -Batu bak akşam İzmir'e dönebiliriz geç kalma.
                   Salman Usta hemen araya giriverdi.
                   -Bu gece otobüs yok ben sordum en erkeni yarın gece.Hatta 4 kişilik yer ayırttım bile.
                   -Lan bana bak Salman Usta bu gece yer yok diyor yarın gidiyormuşuz istediğin saatte gel.
                   -İyi abi uyar bana.Giderken beş oluyoruz bu arada belirteyim hemen.
                   -Sen nerden biliyorsun yaaa?
                   -Neyi nerden biliyorum?Beraber konuştuk abi kızla.Kevsen'i de getiriyorum.
                   -Kevsen mi?
                   -Evet.Niye şaşırdın bu kadar?
                   -Oğlum Selen de geliyor.
                   -Hobaaa.Ne güzel abi işte kızları da götürüyoruz.
                   -Oğlum erken gelin konuşalım o zaman.Yemeğe yetişin yani.
                   -İyi abi yavaş yavaş hazırlayın o zaman biz de çıkarız birazdan.
                   -İyi madem geç kalmayın o zaman.Hadi bekliyoruz.
                   -Taaam.
                   Şaşırmıştım.Selen'e döndüm.
                   -Ohaaa ya Kevsen de geliyormuş işe bak.
                   -Hayatım söylemeyi unutmuşum sana.Kevsen'le beraber geliyoruz.Bavulumu hazırlarken aradım,konuştuk.
                   -Çocuklar o zaman ben de biletlere iki kişi daha ekleteyim o zaman.Toplam altı kişi oldunuz değil mi?
                   -Evet ustam seviyoruz seni.
                   Gece olana kadar her şey rutin gelişmişti.Önce Batu'yla sevgilisi Kevsen damladı.Sonra yemekler hazırlandı ve afiyetle yenildi,içkiler içildi,muhabbetler edildi ve herkes odasına çekildi.O rutinlikteyse benim aklım hep odalara çekilme bölümüne takılıyordu çünkü bir an önce Selen'imle başbaşa kalmak istiyordum.Tenine dokunmak,sabahlara kadar sevişmek istiyordum.O rutin sahnelerden tek sıyrılan Batu'yla sevgilisine odayı kaptırmamak için Selen'i kucakladığım gibi yıldırım hızıyla odamıza koşturduğum sahneydi ki o da insanı gülmekten kasıklarına kadar ağrılara sürükleyen yegane halimizdi.Önde kucağımda en az benim kadar iri bir kızla düşe kalka,yere kapaklanmamak için ara sıra trabzanlardan destek alarak dört kat merdiven çıkan zil zurna sarhoş ben,arkada tombiş mi tombiş ama kucağında fındık kurdu gibi ufacık bir kızla çakır keyif kan ter içinde soluklanan,bir yandan da beni çekiştirmeye çalışan Batu...En arkada ise bir yandan gülerken karınlarını tutarken diğer yandan da merdivenlerde bizi izlemek için koşuşturan sarhoş insanlar...Yüküm fazla olmasına rağmen iyi koşmuştum ve odayı kimseye kaptırmamıştım.Birbirine karışan çığlıklar eşliğinde kapıyı kililtleyip yatağa uzandıktan sonraki bir buçuk saat,ömrümden giden o iki yorucu günün ilacıydı.
                    Toz kokan yastığımdan siliniyor hatıralar.Tüm tenler sıyrılıyor vücudumdan.Bir sen varsın tenime deyen.Bir sen varsın kalbimde yer edinen.Sarımtırak kuru hava değil gökte asılı duran.Egzotik bir bahçeden yükselen buhar kütlesi sanki.Binbir çeşit tatlar alıyorum dudaklarından.Sırasıyla tadıyorum meyveleri.Dilin bir çilek,bir şeftali oluyor.Dudaklarında biriken tuz değil.Kekremsi bir tatlı.Alev taşıyan nefesin,ünitelerimde geziniyor.Alevlendiriyor kanımı.Damarlarım ısınıp genleşiyor.Önce kalbim hızlanıyor.ilacımı;nefesini iletiyor göğüslerime.Titreyen ellerim var göğüslerinde.Çünkü adrenalin artık kasıklarımda ve terliyorum bacaklarını dolarken kanatlarıma.
                    Bir buçuk-iki saat sonra terim kurumuş,üstüme bir pike almış ve Selen'e sarılmış halde uyandım.Sarhoşluğum biraz olsun geçmişti ama başım hala dönüyordu.Bir sigara yakıp onu izlerken bir yandan da tenine dokundum yavaşça.Üstümdeki tatlı yorgunluk ve hahiflikle yerimden kalktım ve giyinip dışarı çıktım.Çıkarken kapıyı kilitlemiş,anahtarı yanıma almıştım.Lobiden geçerken gözüme darmadağın ettiğimiz masa takıldı.Ama esas takılan masanın üstündeki darmadağın tabak çanaklar değil ay ışığıyla parıldayan anahtarlar olmuştu.Kocaman bir artı işaretli anahtarlığa bağlı iki kocaman anahtar...Yanına yaklaştım."Bunlar Chevi'nin."dedim kendi kendime.Bir iki tur atmam kimseye bir zarar vermezdi.Anahtarları yürütüp dışarı çıktım ve bahçe kapısını geçip Chevi'nin yanına geldim.Çok şanslıydım kimsecikler yoktu ortalıkta ama çalıştırırsam bahçe bir anda ana baba gününe dönebilirdi.Birden aklıma şeytanice bir plan geldi.Kapıyı açıp bindim ve el frenini indirip vites boşta tek ayağımı halen kapatmadığım kapı aralığından geriye doğru ittirerek Chevi'yi hareket ettirdim.Burnu ilçeye doğruydu ve yol bir süre hahif meğilli gidiyordu.Yeterince ivme kazandırdıktan sonra ayağımı yerden çekip kapıyı kapattım ve çalışmayan arabayla salına salına pansiyondan uzaklaştım.Meğil bittiğinde araba da yavaşlamaya başlamıştı.Artık yeterince uzaklaştığımı düşünüp arabayı durdurdum.Nereye gideceğimi düşünmeliydim.Pantolonumun cebinde bir sertlik hissettim."Telefonum"diye heyecanla elimi attım ve çıkrarır çıkarmaz öptüm.Çünkü telefonu hissettiğim an aklıma bir şeytani fikir daha gelmişti.Bengü Su...Onunla son kez buluşmak iyi olurdu en azından hoşçakal falan demeliydim.Aslında bu çok riskliydi ama alkolün de etkisi henüz geçmiş değildi.Yani dünyadaki en cesur insan heralde bendim o sırada.
                   -Alo.
                   Uykulu ve sersem bir ses.
                   -Bengü Su?
                   -Ne var ne oldu?
                   -Rahatsız etmiyorum ya.
                   -Şaka mı bu?
                   -Hayır.Sadece yarın sabah gidiyorum ve seni görmek istiyorum.
                   -Neden?
                   -Bilmiyorum galiba senden hoşlanıyorum.
                   -Şimdi mi?
                   -Neden olmasın?
                   -Çıkmam zor olur.
                   -Bir daha görüşemeyebiliriz.Lütfen kırma beni.Seni çok özleyeceğim.Ama eğer şimdi buluşursak hem tekrar gelirim.Hem de birbirimizi o kadar özlemeyiz.
                   -Sen kaçığın tekisin Koray.
                   Bir anda afalladım.Koray da kimdi?
                   -Ko...
                   Tabi yaaa.Ona uydurduğum isimdi Koray.Ona gerçek adımı vermemiştim.
                   -Buluşuyor muyuz yani?
                   -Neden duraksadın biraz önce?
                   -Alkollüyüm biraz zor konuşuyorum.
                   -Bizim evin önüne gel.
                   -Bulamam orayı.Sizin ordaki ana caddede buluşalım.Size dönen sokağın hemen yanı başında.
                   -Olur.On dakikaya oradayım.
                   Telefonu kapatıp tekrar cebime koydum.Bu iş de tamamdı.Arkamı dönüp pansiyona baktım."Yeterince uzakta olduğuma göre artık kimse beni duyamaz."deyip kontağı büktüm ve Chevi'yi çalıştırdım.Sonra tam gaz ilçe...
                   Anacaddede bir süre ilerledikten sonra onu farkettim.Sokağın başında durmuş sağa sola bakınıyordu.Korktum.Belki de bana tuzak kurmuşlardı.Belki de diğerleri karanlıkta saklanmışlardı ve ben arabadan iner inmez saldıracaklardı üzerime.İyice yavaşladım.Farlarımı kapattım.Sonra da uzanıp yan koltuğun kapısının kilidini açtım.Onu hemen atıp kaçırmalıydım yoksa başım fena halde derde girebilirdi.Sanırım beni görmüştü ama ben olduğumu kestiremediğinden olsa gerek korkup köşe başına iyice pıstı.Yanına varır varmaz durdum ve hızla kapıyı açtım.
                   -Atla çabuk.
                   -Sen misin?Korktum bir an.
                   -Atla hadi oyalanma.
                   Endişeli bir yüzle hızla açık kapıdan içeri atladı.Kapıyı daha kapatmamıştı ki gazı kökledim ve bomboş caddede yankılanan patinaj sesleriyle hızla bulunduğum yerden uzaklaştım.
                   -Neden bu kadar acelecisin?Peşinde biri mi var?
                   -Olabilir.Bilmiyorum.
                   İlerideki kavşağa yaklaşırken hızımı azalttım ve Selen'i karşılarkenki yaptığım gibi el freni yardımıyla drift yaparcasına tek bir hareketle yüzseksen derece dönüverdim.Artık Chevi'nin burnu geldiğim yola bakıyordu.Yeniden gazladım.
                   -Bu hareketi seviyorum.Ama daha sık yapmalıyım.
                   -Sen manyaksın.
                   Ona baktım.Bana gerçekten de manyakmışım gibi bakıyordu.
                   -Ya sen?Gecenin bir vakti bir manyakla buluşuyorsun.Senin o manyaktan aşağı kalır yanın olduğunu zannetmiyorum.
                   -Öyle.Ama sen büyük bir yalancısın.En azından ben değilim.
                   -Ne yalanımı gördün?
                   Birden sesini yükseltti.
                   -Ulaş'ı tanıyordun ve onu kurtarmak için bana yaklaştın.Bu senin asıl görevindi.Kaçırılan küçük kız hikayesi yalandı.
                   Artık ondan saklayamazdım ama ortamı yalanlara devam ederek yumuşatabilirdim.
                   -Hayır yanılıyorsun.Onu tanımıyordum.Yalnızca üç beş gün önce kendisinin fotoğraflarını görmüştüm.Bak istersen sana gerçeği anlatırım.Ama bana inanmanı istiyorum.Ayrıca her şey onu kurtarmak için olsaydı şu anda burada olmazdım.Sana senden hoşlandığımı söylemezdim.Anlatmamı istiyor musun?
                   -Anlat.Seni dinliyorum.
                   Bir yandan sürüyor bir yandan da hikayeyi yeni baştan yazıyordum.
                   -Küçük kızın kaçırılma olayı doğru.Buraya da onu bulmaya geldim.İstanbul'da bir komşum vardı Gökhan diye.Ev arkadaşı Ulaş'la beraber buraya gelmişler akraba ziyaretine.Durumu bana anlattılar.Benden yardım istediler ve ben de kıramadım.Sonra da zaten seninle tanıştık.Ama ters giden bir şey vardı.İçime bir burukluk saplanmıştı.Çok düşündüm.Bulamıyordum sebebini.Fakat bu gece tek başıma içerken anladım ki sana aşık olmuştum.Umarım beni anlıyorsundur şimdi.
                   -Beni nasıl bulduğun,onu nasıl kurtardığın,öz ağabeyim kadar sevdiğim birine neden işkence ettiğin konusunda sana soru sormayacağım.Çünkü artık bu konunun kapanmasını istiyorum.Sadece sana tek bir soru soracağım.Benden gerçekten de hoşlanıyor musun?
                   -Evet.Ya sen?
                   -Ben de.
                   -O zaman kendi geleceğimize bakalım artık.Ama bir soru da bende var.O herif iyi mi?
                   -Sabah uyanır uyanmaz hastahaneye gitmiş eşiyle.Doktorlar bir sürü ilaç vermiş.Bir şeyi yok ama sinirliydi.
                   -Polise gitmiş mi bari?
                   -Hayır korkmuş.Sonuçta o da bir suç işlemişti ve ortaya çıkabilirdi.
                   -Ona sert davrandığım için üzgünüm.Ama bence de kapatalım artık bu konuyu geçti artık.
                   -Olur.Nereye gidiyoruz?
                   -Bilmem gidiyoruz işte.Seni kaçırıyorum.
                   Gülümsüyordum.
                   -Nereye kaçırıyorsun?
                   -Nereye istersen.
                   -Issız bir yere kaçır bari.Yalnız kalalım.
                   -Hay hay...
                   Ne de olsa alışkındım kız kaçırmaya.
                   İlçeyi çıkıp da pansiyon yoluna girdiğimde hızımı düşürüp ıssız bir yer aramaya koyuldum.Her yer ıssızdı aslında ama çalıların boyları kısa olduğundan yaptığımız her şey görünürdü.Biz görünmesek bile kocaman İmpala'yı saklamak imkansızdı.Sürmeye devam ettim bir süre daha.Çok da fazla uzaklaşmadan hemen solumda araçlar için yapılmış bir toprak yol çarptı gözüme.Tarla kenarından geçiyordu ve farlardan göründüğü kadarıyla kestirmeden gidiş amaçlı açılmıştı.Defalarca geçmeme rağmen dikkatimi çekmemiş olması biraz olsun içimi ürperttiyse de yaşayacağım heyecanı düşünüp rahatlayıverdim.Aslında vazgeçmeyle geçmeme arasında çok gidip gelmiştim ama Chevi'nin burnu çoktan yola girmişti bile.
                   Her yer o kadar karanlıktı ki yaylandığım koltukta rahatımı bozup dikeldim ve arabayı nereye sürdüğümü daha dikkatli görebilmek için gözlerimi sadece lastik izlerinden oluşan o daracık patikaya diktim.Nereye çıkıyordu,daha ne kadar sürecektim,durduğumuzda ne yapacaktık hiç bir fikrim yoktu.Farların önünde uçuşan sineklere takılan dalgın gözlerim kapanıp kapanıp açılırken yol bitene kadar sürdüm.Aklımda hiçbir şey yoktu sanki hayatta da hiçbir amacım yokmuş gibi.
                   Yolun bitimine geldiğimde önümde kocaman kayaların eteğini oluşturduğu bir tepe beliriverdi.Yavaşça durdum ve arabayı stop ettim.Bengü Su' yun ilk buluştuğumuzdaki uykusuzluğu çoktan yerini heyecana bırakmış görünüyordu.Uzanıp dudaklarını koklamaya başladım.Bir yandan da tişörtünün içinden soktuğum parmaklarımla tenine dokunuyordum.Öpüşürken konuşmaya başladım.
                   -İnelim.
                   -Neden?Ben korkarım.
                   -Korkma ben varım.Ay ışığı altında devam ederiz.Daha romantik olur.
                   -Ama burası tehlikeli.
                   -Daha önce ay ışığı altında seviştin mi?
                   -Hayır.Sen?
                   -Ben de.Ama çok romantik olduğunu söylüyorlar.
                   Yalan söylüyordum.Daha önce kumsalda defalarca denemiştim.Gerçekten de çok romantik oluyordu.Her ne kadar ilk dakikalar tepende ay olduğunu bile farkedemiyorsan da daha sonra ay ışığının tenleri yarı aydınlattığını keşfediyordun.Özellikle de orgazm sigarasını içerken.
                   -Hadi daha fazla oyalanmayalım.
                   Öpüşmeyi bırakıp kapıları açtık ve dışarı çıktık.Biraz ürkütücüydü ama farlar yandığından korkulacak bir şey olduğunu düşünmüyordum.Bagaja yöneldim.Salman Usta'yı biraz tanıyorsam bagajda battaniye türü bir şeyler olurdu.
                  -Tam da tahmin ettiğim gibi.
                  -Ne oldu tatlım?
                  -Bagajda battaniye hatta bir de yastık var.
                  Şeytanca bakıyordum.
                  -Hayır burda olmaz.
                  -Battaniyeyi ve yastığı koltuk altıma sıkıştırıp diğer kolumu da beline dolayarak onu öpmeye başladım dudaklarından.Nasıl ikna edici bir öpüşmeyse bir anda var gücüyle kolumu tutup beni tepeye doğru sürüklemeye başladı.Bir elimde battaniye diğer elimde Bengü Su' nun beni çekiştiren eli ve onun diğer elinde de yastıkla yavaş yavaş tepeye çıkmaya başladık.Fazla yüksek olmadığından ve kayaları düz olduğundan kolayca çıkıvermiştik en tepeye.Bir iki soluklanıp birbirimize baktık.Farları yanan Chevi aşağıda "Acelemiz yok.Rahat rahat sevişin.Ben beklerim sizi."diyordu sanki.Yere serdiğimiz battaniyede uzanırken bir yandan soyunarak bir yandan da öpüşmeye devam ettik.
                  Gecenin sessiz karanlığını yırtıp atan soluklarımız başladığında,ürkek kalplerimizin çırpınışlarıyla terledik.Dudaklarımız tenler arası yolculuktaydı sanki.Yalnız sevişmek değildi bu.Aşkın en hırçın,en kesici hallerinden biriydi.Göğüslerini avuçlamayı bıraktığımda boşluğa düşüyordum.Omuzlarını,boynunu öptükçe öpüyordum.Sonu gelmeyecek bir sevişme tadında,biteceğini düşündüğümde ürkek kalbimin nefeslerime karıştığını hissedebiliyordum.Dili yuvarlanırken ağzımda,bacaklarından aktım yavaşça bir kaç ter damlasıymışçasına.Kulağımdaydı son çığlığını taşıyan nefesinin yumuşaklığı,başımı kaldırıp sakinleşmiş yüzüne bakmadan hemen önce.Üstünden kalkarken vücudum yavaşça,ruhumun hala onunla kaldığını hissedebiliyordum.Bulunduğum yere yığılıverdim sırt üstü.Doğrulup göğsüme dayadı başını ve bir sigara yaktık.Ayın yansıyan ışığı altında lacivert tenindeki,bilhassa göğüslerindeki ter damlalarının,hiç görmediğim kadar parıldadığını farketmiştim.Sanırım o ter damlaları büyülüydü.Oysa bunun farkında bile değildi.Sigarasını içiyordu tüm saflığıyla.Yüzümde her zamankinden daha hüzünlü bir tebessümle saçlarını kokladım ve ona sımsıkı sarıldım.
                  Yaklaşık yarım saat geçmişti ben ayı izleyip sigara içerken.Yani göğsümdeki hareketsiz başı uyandırmadan kaldırmanın vakti çoktan gelmişti bile.Öyle masum uyuyordu ki onu o halde alıp gittiğim yere götürmek istedim.Onu böylece bırakıp gidersem uzun bir süre acı çekecektim.Bundan emindim.Ama Selen'i bırakırsam da öyle.Mantığım durmuştu.Kalbimin sesini dinlemeliydim ama lanet olası kalbim delik deşik olduğundan her yerinden kanıyordu ve karar vermeye kalktığımda dikişlerinin açıldığını,hiç acımadığı kadar acıdığını hissedebiliyordum.
                  Onu arka koltuğa uzatıp üstünü battaniyeyle örttüm.Yastığı başının altına koyarken uyanır gibi oldu.Aralanmış dudaklarından "Gitme" sözcüğünün sıcak bir nefes tonunda çıktığını duyduğumda kalbim gerçekten de sızlamıştı.Çünkü bu defa ciddi ciddi sıkışmıştı.Eskiden aşk acısının kalbi yorduğuna inanmazdım ama o anda bunun gerçek olduğuna tanık olmuştum.Ve bir damla süzüldü yanaklarımdan,karıştı dudağındaki tere,onu son kez öptüğümde.
                  Chevi'yi çalıştırıp gazladım.Ayrılışa giderken hızla,savurdukça savuruyordum dumanı kalbimi savururmuşçasına.Geride kalanlarsa,ağırlığımızdan yan yatmış,hırçınlığımızdan koparılmış buğdaylar ve toprağa karışmış doğmayacak çocuklarımdı milyonlarca.
                  Onu eve bıraktıktan sonra hızla pansiyonun yolunu tuttum.Onu resmen terk etmiştim o bunu haketmediyse de.Peki ya Selen?Onun ayrıcalığı neydi Bengü Su'dan?Üstelik Selen'den sıkılmış gibi bir halim vardı.Bengü Su çok daha popülerdi kurduğum hayallerde.Yoksa her popüler şey gibi onun da ömrü kısa mı olacaktı?Gerçek aşkı Selen'de mi bulacaktım?Hiç bir şey bilmiyordum.Çok güzel bir kızı terk etmenin verdiği hüzün ve sinirle bir kızı daha terk etmek vardı aklımda.Böylece hem içimi rahatlatacak hem de yalnızlığıma geri dönecektim.Sanırım biraz da yalnızlığı özlemiştim.O an en çok istediğim şey yatağıma gidip tek başıma mışıl mışıl saatlerce uyumaktı.
                  Uykusuzluğun dibine vurmuş gözlerimi kontrol etmenin artık imkansız olduğunu düşünmeye başlamıştım ki pansiyonun bahçe ışıkları beliriverdi önümde.Motoru durdurup sessizce park etmeyi çok isterdim ama o kadar yorgundum ki insanların uyanıp da pencerelerden sarkmaları umrumda bile olamazdı.Ben de nasıl rahatıma geliyorsa öyle yaptım ve bahçe duvarının önüne park ettim.Issız bahçeden hızla geçip pansiyona girdim ve lanet olası merdivenlerden sersem sersem odama çıktım.Kilitlediğim kapıyı yavaşça açarken Selen'in yastığına sarılmış uyuyan vücudu çarptı gözüme.Güneş doğma hazırlıkları yapıyorsa da içerisi hala zifiri karanlıktı.Üzerimi çıkarıp kendimi yatağa bıraktım ve Selen'in koynuna kıvrılıp gözlerimi kapattım.
                  Yine kollarındayım.Yine sarıldım sana,sardın beni,kokun dolup karıştı kanıma içindeyim sanki.Öyle narin öyle safmış ki tenin,sarılınca anlarmışım meğerse özlediğimi.Ellerin koşarken bana,camlar gibi kırılsam da bir başka vücudu silerken sakın sen bana aldırma.Tut sadece ellerimi!Sakın bırakma!
                   Yanaklarımın ıslandığını hissediyordum.Bu epey rahatsız ediciydi ama burnumdaki o tanıdık koku içimi rahatlatıyordu.Mırıl mırıl edip gözlerimi açtım.İki tane kocaman göz açılıp kapanıyordu perde kirpiklerinin arasında.Gülümsedim.O da gülüyordu.
                   -Saatlerdir uyuyorsun tatlım.Saat ikiye geliyor.
                    Yerimden fırlayıp saate baktım.Gerçekten de ikiye on vardı.
                    -Çok mu yorulmuş benim sevgilim?
                    -Biraz.
                    -On iki saati geçti.Sen hep böyle uyursan işimiz var senle hayatım.
                    -Yok biraz yorgundum ondan.Yoksa erkenden kalkarım ben.
                    -Dün gece çok güzeldi mışıl mışıl uyudum.Ama bir ara uyandım baktım yanımda yoktun.
                    -Şey.Su içmeye inmiştim.Uykum kaçınca bir iki de sigara yakıp etrafı turladım.
                    -Ben de öyle düşünmüştüm.Rahat rahat uyudum.
                    Yüzündeki bana inandığını belgeleyen o saflık ifadesi benim profesyonel bir yalancı olduğumu ispatlamaya yetiyordu.
                    Duş alıp bir şeyler atıştırdıktan sonra tüm öğleni etrafı toplamak,Chevi'yi yıkamak,çay içip sohbet etmek ve onun gibi rutin saçma sapan işlerle uğraşarak geçirdik.Akşam olduğunda ise bizi son bir yemek bekliyordu bu topraklarda.Artık gitme vakti gelmişti.O yüzden her şeyin düzenli ve şık olmasına özen gösteriyorduk.Mangallar yandı,sofralar kuruldu,rakılar döküldü.
                   -Demek bu gece dönüyorsunuz.
                   -Yolcudur Abbas,bağlasan durmaz be Ustam.
                   -Çocuklar açıkça söylemem gerekirse gitmenizi istemiyorum.Fikriye Teyze'nizde çok üzülüyor.
                   -Çocuklar ustanız doğru söylüyor gitmenizi gerçekten de istemiyoruz.İncelik olsun diye söylemiyoruz.
                   -Dönmek bize de zor geliyor ama nasıl ki bundan önce orada yaşadıysak bundan sonra da orada yaşayacağız.Tabi şartlar elverdikçe.
                   -Hiç olmadı arada geliriz zaten.Tatillerde falan...
                   -Peki bakalım öyle olsun.Ama sizi çok özleyeceğiz.
                   -Biz de Usta.
                   -Aynen.Özellikle de yemeklerini çok özleyeceğiz.
                   -Ehehehe.
                   -Gençler siz benden daha iyi yapıyorsunuz yaaa.Yapmayın Allah aşkına.Asıl ben sizin yemeklerinizi özleyeceğim.
                   -Ya tabi bizimkiler tartışılmaz zaten de siz de bu konuda oldukça iddalısınız hani.
                   -Ehehehe.
                   -Puhahahha.
                   -Şaka bir yana kalan üçsaatimizi iyi değerlendirelim.Zaten bir iki saat sonra çıkarız yola.
                   Yemeklerimizi yiyip içkileri sömürdük.Hatta onca şeyin üstüne çaylarımızı bile içmiştik.Doya doya hasret giderdik,fotoğraf çekindik.En tuhafı da gideceğimizi öğrenen bahçe milletinin vedalaşmaya gelmiş olmasıydı.Çayları içerken sıraya girip vedalaştılar.Garipti,hiç ummuyordum açıkçası.
                   Gitme vakti geldiğinde biraz burukluk,biraz da heyecanla doluşuverdik Chevi'ye.Sekiz kişi kucak kucağa gidiyorduk ilçeye doğru.Yolda Bir önceki gecenin anıları canlanırken kafamda bir yandan da arka koltukta kucak kucağa oturan Batu ve Kevsen'in oynaşmalarına gülüyordum.Otobüsün kalkmasına daha bir saat olduğundan acele etmiyordum.Yolun tadını çıkarmak gerekiyordu.Sonuçta buraları bir daha göremeyebilirdim.Üstelik böyle bir arabayı kullanma şansım da çok azdı.Salına salına sürdüm ilçeye.
                    -Gitmeden önce bir pastaneye uğrayalım çocuklar.Birer dondurma alıp ilçeyi turlarız.Hem yediklerimiz eritmiş oluruz hem de biraz daha laflarız.
                    Dondurmacı da dondurmacı olsaydı bari.Maraş'lıymış adam.Sözde bana Maraş dondurmacılarının yaptığı o küçük oyunu oynayacaktı.Baktım külaha geçirmiş iki top dondurmayı evirip çeviriyor elindeki kaşıkla.Hiç kasmadım bile kendimi.Eğilip diğer kaşığı aldım önünden.Bir de kornet çektim kendime.Daldırıp kaşığı kazanlara üç top koyuverdim.Tabi ben dondurmayı hazırlarken adam da ilk defa başına geliyor olsa gerek,elinde diğer külahla ağzı açık beni izledi.Bizimkilerin hali görülmeye değerdi doğrusu.Bir yandan şaşkın şaşkın beni izlerlerken diğer yandan da gülmekten ağrıyan karınlarını tutuyorlardı.Özellikle de Selen ve Kevsen'in çok hoşuna gitmişti yaptığım.Bense hiç istifimi bozmadan dondurmamı yapıp ciddi ciddi parasını verdim ve Seleni'imin koluna girip yürümeye başladım.
                    -Batu hadi abi hadi üçüncü dondurmayı da otobüste yersin nasıl olsa tabakta almışsın.
                    -Geldim geldim siz gidin.
                    Batu yine yapmıştı yapacağını.Ayak üstü yuvarladığı iki kornetten sonra bir de tabağa koydurmuştu.
                    -Ayı ayı ayı.Başka da bir şey demiyorum.
                    -Ulaş ağzına sıçayım ben de o kadar diyorum.
                    Salman Usta ve Fikriye Teyze'ye doyasıya sarılıp vedalaştık.Otobüs kalkma hazırlıkları yaparken son kez söylenmesi gerekenler söylendi sırayla.
                    -Usta her şey için sağol yemekler bir harikaydı.Sen harika bir insansın.Borcumuzu sana nasıl ödeyeceğiz bilemiyorum.
                    -Buraya ilk geldiğiniz gün sizle çok küçük bir paraya anlaşmıştık.Amacım yalnız kalmamaktı.Başka bir pansiyon bulmanızı istemiyordum.Ama baktım ki daha ilk günden kaynaşmışız,ahbap olmuşuz aklımdan borç falan siliniverdi.Buraya bizi ziyarete sık sık gelin başka da bir şey istemiyorum Batuhan.
                    -Ayıpsın Usta sık sık ararız sizi artık.Müsait oldukça da gelip görüşürüz.Yaz, kış hiç farketmez sürekli geleceğiz.Sen gerçek bir Usta'sın.Hakkını helal et.
                    -Helal olsun Gökhan.Hepinizi ayrı ayrı özleyeceğiz.
                    -Bize heyecanın en derinini yaşattın, hayatımı kurtardın, gerçeklerle yüzleştirdin ve bize hiç yapmadığımız bir tatil yaptırdın.Beraber geçirdiğimiz onca zamanda sana her şey için teşekkür ediyorum.Hoşçakal.
                    -Hayatını hep beraber kurtardık Ulaş.Benim rolüm çok küçüktü.Yaşadıklarımıza gelince onların hepsi ortaktı biriniz dahi olmasa bu kadar eğlenemezdik emin ol.Asıl ben size borçluyum bu eğlenceli zamanı.
                    -Usta öncelikle hayalimdeki arabayı kullandırttığın için sana teşekkür ediyorum.Ona iyi bak.Döndüğümde aynı şekilde bulamazsam darılırız.Onun haricinde bu bir tatil değil hayatın ta kendisiydi,bir gerçek dünya yüzüydü.Ama yine de rüya gibi anlar geçirdik ve bunların hepsi sayende oldu.Buralarda bir başımıza kalacaktık ve belki de parçalanıp yok olacaktık.Sen bizi bir arada tuttun,korudun,kolladın...Sen artık benim ikinci babamsın.Aynı şekilde Fikriye Teyze de öyle.Onun da bize o kadar çok katkısı oldu ki.Burada böyle saymaya kalksam sabah on arabasına falan anca bineriz heralde.
                    -Bu sözleri duymak çok güzel evlat.Sizler artık benim çocuklarımsınız.Bu kadar kısa sürede bu kadar güçlü bağlar oluşturmak hiç kolay değildir.Ama biz başardık.Umarım dostluğumuz burada bitmez.Sürekli araşıp ziyaretlere gelip gideriz.
                     İkisine de birer kere daha sarılıp vedalaşmaya son noktayı koyduk ve otobüse doluştuk.Herkes yerlerine geçti.Selen cam kenarında ben koridor kenarındaydım.Aynı şekilde önümüzde oturan Batu'yla Kevsen de.Ulaş'la Gökhan'a söyleyecek söz bile yoktu zaten.Tam çaprazımızda,oturur oturmaz müzik dinlemeye giriştiler.Otobüsün geri kalanı umrumda bile değildi.Motorlar çalıştı ve  Salman Usta ile Fikriye Teyze'ye el sallayıp güle üzüle hareket ettik.Selen cama yaslandı,ben ona yaslandım.Sarıldık,gözlerimiz yavaşça kapandı.Kimbilir belki bir daha göremeyecektik onları.Belki de fikir değiştirip orada yaşamak üzere geri dönecektik.Hatırlıyorum da ilk tanıştığımız o an nasıl da heyecanlıydık.Mutluluk için çabalayıp duruyorduk.Oysa şimdi aradığım mutluluğu bulmuş,huzur içinde ulaştığım mevkinin tadını çıkarırken,çabaladığım onca zamanda bana yol arkadaşlığı yapan o iki değerli insana içimde tadı yavanlaşmış bir huzurla el sallıyordum.
                   "Hayat öyle garip ki,mutlu olduğun anın mutluluğa ulaşmak için harcadığın zaman olduğunu ancak mutluluğun o yavanlaşmış tadını aldığın zaman anlayabiliyorsun."dedim kendi kendime ve yorgunluğun da etkisiyle dalıverdim bambaşka bir aleme.
                     Beş altı saat kesik kesik uyumuştum.Sabah saat altıda kalktığımda nerede olduğumuzu hiç anlayamadım.Bomboş arazilerden geçiyorduk ve yollarda hafif araçlara nazaran yük taşıtları fazlaydı.Etraf toz duman içerisindeydi.Sanırım porselen ve mermer çıkaran bir yerdeydik Ege'de.Aslında çok da fazla ilgilendirmiyordu beni.Çünkü gözümü açmamla otobüsün o derin klima kokusunu almam ve karnımın çok aç olduğunu hissetmem bir oldu.Selen'i uyandırmamaya çalışırken bir yandan da tutulan belimi kütletiyordum ki bir çift dudağın boynumu sıkıştırdığını farkettim.Bu oydu.Narin tenini tenime sürerek yaklaştı ve
                    -Ben çok acıktım.
                    -Ben de.Birazdan bir şeyler dağıtırlar ama beklemeliyiz.
                    -Rüya gördün mü?
                    -Hatırlamıyorum.Neden sordun?
                    -Ben İzmir'i gördüm rüyamda.Evimiz oluyordu bir de.
                    -Evimiz zaten var hayatım sabret biraz daha.Az kaldı İzmir'e.
                    Büyük bir tesiste kahvaltı yapıp yolumuza devam ettik.Yolculuk çok vasat geçmişti ama bir yandan geçtiğimiz tarlalara,kurak yollara ve kocaman kocaman dağlara bakarken diğer yandan da sarıldığım Selen'i öpüp koklamak yolculuğu biraz olsun eğlenceli kılmıştı.Aslında dönüşte yalnız olmayı daha çok isterdim çünkü gördüğüm yerler bir çok şeyi yeniden sorgulamama yardım etmişti.Mesela hayat hep böyle post modern olmayacaktı.Toz pembe yollarda yürümeyecek,dikensiz gül bahçelerinde koşturmayacaktım.Aksine hayat hiç tahmin edemeyeceğim kadar acı ve yaralayıcı gerçeklerle doluydu.Çalışmak,bir şeyler başarmak,sosyal statüyü yükseltmek,ciddi ilişkilerde bulunmak gerekirdi.Aksi halde insan yok olup gidebilirdi bu sınıfsal yapılanmayı gerektiren lanet olsaı düzende.
                   Çok da fazla kasıntı politikalar düşünmek istemediğimden tüm o realist savlarımı bir kenara bırakıp Selen'le uğraşmayı seçtim yolculuğun geri kalanında.Batu ve Kevsen'in öpüşüp koklaşmalarıyla dalga geçtik,geleceğimizle ilgili planlar yaptık,günlerimizi nasıl geçireceğimizi konuştuk,tatil programları,ülke sorunları,aşk,sex...                                                                              
                    Saat tam ikide İzmir Garaj'ındaydık."Menemen Çiğli Menemen Çiğli..."diye bağıran adamların otobüsün çift camlarına ve klimanın uğultusuna rağmen beynime kadar gelen kulak tırmalayıcı sesleriyle offlayı pufflarken ve içimden küfürü basarken Batu seslendi:
                    -Abi inanabiliyor musun yaaa?İzmir'deyiz ve yanımızda sevgililerimiz var.Artık hayat bizim için bambaşka bir hal alıyor.
                    -İnanabiliyorum Batu.Kulağını dışarıdaki adamlara verirsen sen de inanabilirsin.
                    -De get lan yavşak.Adam yerine koyup bir şey sorduk demi sana?
                    -Şaka yapıyorum tombişim sen aldırma bana.Ehehehe.Ayrıca sana katılıyorum.Çünkü ben de en az senin kadar heyecanlı ve mutluyum.
                    Yaptığımız gürültüden olsa gerek Selen uyanıverdi.
                    -Ne oldu geldik mi?
                    -Geldik.İzmir'deyiz artık.Yeni yuvamızdayız.
                    Doğruldu ve dışarıyı seyretmeye başladı.Otobüs park yerini bulana kadar dışarıda olup bitenlere şaşkınlıkla baktı.Ne de olsa yerler kaymak gibi asfalttı, terminal çift katlıydı,her yer renkli camlarla çevriliydi ve otobüs saatlerini yazan monitörler vardı ama dışarıda gezinen muavinler nereye gideceklerini bağıra çağıra insanların kollarından çekiştiriyorlardı."Gel abla,gel abi Menemen Çiğli,Menemen Çiğli.Kalmasın haydeee kalkıyor abiiiciiiim."
                    Otobüsten indiğimde yine yüzüme vuran o cehennem sıcağını yanımda Selen olduğundan bu defa diğerlerine göre daha az hissetmiştim.Ayrıca çok öpüşmekten olsa gerek dudaklarım nemli kalmayı başarmış,çatlamamıştı.
                    -Senin ablaya uğramayacak mısın hajı?
                    -Ulaş döverim seni.
                    -Şaka hajı şaka.Hani uğramayacaksan ben uğrayayım.
                    -Abla kim hayatım?Tek çocuk değil miydin sen?
                    -Yok yenge öyle abla değil bu.Hajı tek çocuk da gelirken bi ablaya...
                    Ağzını elimle kapattım.
                    -Çocuk çok pis döverim bak seni.
                    -Ehehehe.Abi sana da şaka yapılmıyor be.
                    Şakalar ve kahkahalar eşliğinde herkes evine yakın yerden geçen dolmuşlara atladı.Tekrar evimde olacağımı ve Selen'in evimi görünce bayılacağını düşündükçe heyecanlanıyordum.Ona her yeri gösterecektim.İzmir'in her yerini sırasıyla gezecektik.Çok kısa bir sürede sanki yıllardır burada yaşıyor gibi hissedecekti kendini.Sabah akşam beraber olacaktık ve ellerimiz hiç ayrılmayacaktı.Hem çalışıp hem okuyacaktık.Kazandığımız paralar ve aldığım harçlıklarla evi çekip çevirecektik.Hem annemler evliliği duyunca bana daha da çok yardım ederlerdi.Ama bir süre ondan haberleri olmamalıydı.Hatta benim tatilden döndüğümden bile.O yüzden ona sıkı sıkı tembihlemiştim telefonlara cevap vermemesi gerektiğini.
                  Bir elim bavulda diğeri Selen'in elinde,gözümde damla gözlüğüm,bomboş caddelerde salına salına yürüyorduk.İnsanlar yazlığına çekildiğinden sokaklar ve caddeler bomboştu.Öyle de olması gerekiyordu çünkü yaşlıların ve çocukların bu sıcağa dayanabileceğini hiç sanmıyordum.
                  -İzmir sandığımdan daha yeşil ve tenhaymış.
                  -Bakma sen bu tenhalığa insanlar yazlıklarına çekildiler şimdi.Sen bir de kışın gör buraları.
                  -Ama ben kalabalığı hiç sevmem ki canım.
                  -Alışırsın yaaa.Olmadı sırf senin için kapatırım buraları.Sadece biz yaşarız.
                  Utanmıştı.Zaten sıcaktan kızaran teni iyice kırmızı bir hal alırken rahatlaması için uzanıp boynuna tatlı bir öpücük konduruverdim.
                  -Ve işte yeni evin;daha doğrusu evimiz.
                  -Bu bizim evimiz mi oluyor şimdi?
                  -Evet.Sakın beğenmediğini söyleme darılırım.Çünkü ben çok seviyorum evimi.
                  -Sen deli misin hayatım.Bayıldım buraya.Kovsan gitmem.Yaaa ama her şey çok güzel yaaa.Korkuyorum ya biterse diye.Bu ev,bu şehir,sen...
                  -İstemezsen bitmez.Bu şehir hep burada olacak,bu ev de.Belki ben başka yerlere gidebilirim durum gereği ama sen istemediğin sürece asla ayrılmayız.
                  Apartmanı baştan aşağı süzdükten sonra dış kapıyı açıp içeri girdim.İçerisi çok serindi.Hatta o daracık asansör bile.Ama üçüncü kata çıkıp da dairemin kapısını açtığımda Selen'e dönüp:"Cehennem sıcağına aldırmazsan cennete hoşgeldin.Hatta kısacası cehennete hoşgeldin tatlım."dedim.
                  Samimi bir kahkaha patlattı ve bavulunu bırakıp tahrik edici bir vücut diliyle sımsıkı sarıldı boynuma.
                  -Seni seviyorum.Seni çok seviyorum.Söz ver hiç ayrılmayacağız.
                  -Söz veriyorum ve ben de seni seviyorum.Artık benim olan her şey senin de.
                  Bavulları koridora fırlatıp kapıları ve pencereleri açtık.Yatak odasına geçtiğimizde yüzündeki heyecanı hissedebiliyordum.Koyu kırmızı duvarlar, koyu kahverengi mobilyalar,şık dizayn ve romantik bir hava...Evi kendininmiş gibi kullanmasını istediğimden o odayı süzerken gardrobu açtım ve askıdaki tüm kıyafetlerimi sola çektim.
                  -Artık sağ sana ait.
                  -Ya ama burası çok güzel yaaa.Hayatım bu gerçek olamaz.Ben töbe rüyadayım.
                  -Ben de öyle diyorum ama seni öptüğümde ve sana dokunduğumda ne kadar gerçek olduğunu anlıyorum.
                  -Bilmiyorum bir tanem.Hayatımda bu kadar mutlu olduğumu hiç hatırlamıyorum.Belki çok daha mutlu anlar yaşayacağız ama şu anda ölsem gözüm açık gitmem.
                  Sarılıp yavaşça yatağa yatırdım.Yatağın serinliğini ikimiz de hissetmiştik.Boynunu öpüp koklarken derin bir nefes aldım ve ona baktım.Sonra da dedim ki
                  -Beraber ölelim.
                  Akşam üstüne kadar evdeydik.Ufak çaplı temzilik yapıp yemek yedik ve ilk bir hafta neler yapacağımızı planladık.İlk haftamız alışveriş ve gezmelerle geçecekti.İzmir'i tanımasını ve benimsemesini istiyordum.Her ne kadar aceleci davranmak istemese de o da en az benim kadar heyecanlıydı ve ister istemez acele ediyordu.O yüzden olsa gerek akşam üstünü sakin sakin balkonda geçirmek dururken apar topar alışverişe çıktık.Kıyafetler,yiyecekler,içecekler,temzilik malzemeleri,kadınların hiç bitmeyen kozmetik ürünleri...Döndüğümde battığımı hissediyordum.Hesapta olmayan bir sürü şey çıkmıştı başıma.Bir haftada harcadığım parayı bir günde harcamıştım.Aslında zevkliyidi alışveriş yapmak.İnsanlar bize evliymişiz gibi bakıyordu ve benim uçuk kaçık imajıma,onunsa saf güzelliğine bakıp bize özeniyorlardı.Çok hoş bir duyguydu bu.Daha önce hiç tatmadığım bir şeydi.Hatta alışveriş sırasında para hesabı yapmak ve ay sonunu düşünmek bile çok eğlenceliydi.Ama yine de lüzumsuz yere para harcamak canımı biraz sıkıyordu.Kıyafetler ve makyaj malzemeleri...Tanrım...
                                                                              

Güzel Anılar ve Kanserli Aşklar...5

Aslına bakılırsa Chevi'yi çok özlemiştim.Onu yeniden kullanacağımı öğrenmek epeyce heyecanlıydı.Ama işin garibi her şey ben istemeden gerçekleşmeye devam ediyordu.Küçük rastlantılardan ibaret bir deja-vu değildi yaşadıklarım.Artık hayatın kendisi deja-vuydu.Ama tüm o beşinci boyut tadında düşünceler güneşin ve ılık havanın yardımıyla etkisini çabucak yitiriyordu.Ben de o güzel anlara kaldığım yerden aynı heyecan ve merakla devam ediyordum.
                Chevi'ye binip gazladım.Caddenin soluna saparak başka bir caddeye çıktım ve ordan da geldiğimiz yöne, pansiyona doğru tam gaz sürdüm.Bir gün içinde yaşadığım onca atraksyon epey acıktırmıştı beni.Garip ama birden okul günlerimi hatırladım.Eve giderken karnım hep aç oluyordu ve gidince yiyeceğim yemekleri düşündükçe sabırsızlanıyordum.Yine öyle hissetmiştim.Yine karnım açtı ve gidince yiyeceğim yemekleri düşündükçe iştahım daha da bir kabarıyor,pedala yüklendikçe yükleniyordum.Yaklaşık beş on dakika sonra ilçe çıkışına varmıştık.Salman Usta akşam yemeği için bir şeyler almamız gerektiğini söyledi ve arabayı bir süper marketin önüne çektik.İlçe çıkışında olduğundan fazla ziyaret edilen bir yer gibi durmuyordu.Tıpkı filmlerdeki yol kenarlarına kurulmuş ufak yakıt istasyonlarının eskimiş süper marketleri gibiydi.Chevi'den indik.Tam camları kapatıp kapıyı kilitliyordum ki Salman Usta'yla Gökhan arabada beklememi söyleyip süper markete yöneldi.Aslına bakılırsa iyi gelmişti bunu duymak.Çünkü biraz yalnız kalıp bugünkü yaşadıklarımı irdelemek istiyordum.Sabahın bir vakti kalkıp polis gibi giyinmiş,hayalimdeki olmasa da eski model bir Chevi kullanmış,insanları polis olduğuma inandırmış ve arkadaşımın sevgilisiyle yatmıştım.Üstelik kız gerçekten de güzeldi.İzmir'de hayatım boyunca toplasam bu kadar atraksyon yaşamamışımdır.Hiçbirini yaşamasaydım bile üstümde kemerine bağlı iki adet silah taşıyordum.O bile yeterdi.Kaldı ki o silahla insanları bile tehdit etmişliğim vardı.
                 Tüm o düşünceler vardı kafamda irdelerken yaşadıklarımı.Ama kısa sürdü hesaplaşmam.Hala hayatta olduğumu ve hayatı doya doya yaşadığımı farkedip elimi cebime attım.Bir paket sigara çıkardım ve içindekilere göz attım.Üç beş tane ya kalmıştı ya kalmamıştı.Bir tane keyifle çekip yaktım.Kafamı kaldırıp gök yüzünü seyredaldım.Uçuk mavi olmuş kızarmaya yüz tutmuştu.Bir tane bile bulut yoktu.Tertemizdi.Gözlerimi kapatıp içime çektikçe yerlerdeki tozların kokusunu alabiliyordum.Sararmış perdeler gibi kokuyorlardı.Gözlerimi açtığımda hemen karşımda, süpermarkete doğru uzanan kabloları taşıyan direğe konmuş iki güvercini farkettim.Birbirlerine kur yapar gibi sokuldukça sokuluyorlardı.Küçücük beyaz vücutları oynaşmak için özenle yaratılmıştı sanki.Gagalarıyla birbirlerine dokunuyorlar kahkaha atar gibi ötüyorlardı.Selen'le kendimi düşündüm.El ele tutuşmuş oynaşıyorduk.Tıpkı güvercinler gibi.Ya da Bengüsu'yla ben.El ele tutuşmuş öpüşüp duruyorduk.Yine aynı güvercinler gibi.Sonra başımı öne eğdim ve yaptığımın yanlış olduğunu düşündüm.Sadece Selen'i değil ikisini de aldatıyordum.Aslında güzeldi her şey,zevkliydi,eğlenceliydi.Hatta heyecan vericiydi ama daha ne kadar sürdürebilirdim hiçbir fikrim yoktu.Çünkü verdiği heyecan kadar sıkıyordu da.Sinirim bozuldu ve aniden yerden ufak bir taş alıp direğe doğru fırlattım.Taş direğin ucuna yakın bir yerlere çarpar çarpmaz kuşlar havalandılar ve yine birbirlerinden ayrılmadan uçup gittiler.Gökyüzünde kaybolana kadar arkalarından baktım.Geriye bıraktıklarıysa bir kaç tüydü bir sağa bir sola savrularak aşağı düşen."Gitmek gerek."dedim içimden."Gitmek gerek nereye gideceğimizi düşünmeden,bırakıp kum torbalarımzı geride.Gitmek gerek."
                İzmariti yere atıp söndürürken bizimkilerin ellerinde poşetlerle bana doğru sohbet ederek geldiklerini gördüm.
                -Hacı malzemeye bak hacı.
                Poşetin içine eğilip baktım.Köfteler, tavuk etleri, iki şişe yetmişlik rakı, salata malzemeleri...
                Nevale harbiden de sağlamdı.Poşetleri bagaja sallayıp yola koyulduk.Pansiyona doğru hızla yol alırken,öğlen güneşi altında yaldır yaldır parlayan kaporta gökyüzündeki kızıllığın tüm çekiciliğiyle gerçek rengini,siyahlığını almıştı.Batma hazırlığı yapan güneşi ve maviyle turuncu arası bir renge bürünmüş gökyüzünün simsiyah asfaltla karıştığını görebiliyordum ileride bir yerlerde dümdüz uzanan yolda.Chevi yaylandıkça bagajdaki rakı şişeleri de "şerefe" der gibi çarpıyordu birbirine.Aklımda iki ayrı vücut vardı bırakıp bu şehri kaçma fikirleri çakarken beynimde.Vurulmuştum sanki acıyordu bir yerlerim, miğdem yanarken ağzımdaydı kanımın tadı,kanayan yaram büyüdükçe boşlukta geçirdiğim her saniyede.
               Pansiyona vardık.Salman Usta Chevi'yi bahçe kapısının orda bırakmamı söyledi.Arabadan inip bahçeye baktım.İnsanlar göz ucuyla bizi süzüyordu.Bagajdan poşetleri çıkarıp içeri daldım.Önden ben gidiyordum.Gökhan'la Salman Usta ise kapıları kilitliyordu.İnsanlara yaklaşırken bu defa surat asıp yanlarından geçmekten vazgeçtim ve gözlüğümü çıkarıp yüksek bir sesle "İyi akşamlar."dedim güler yüzle.Cevap gecikmedi ama beklediğimden daha azdı.Tek tük, zoraki "Sağol." ve "İyi akşamlar." sesleri eşliğinde pansiyona girdim.Batu yoktu ortalıklarda.Poşetleri tezgaha bırakıp yukarı doğru seslendim.
               -Batuuu...Laaannn...
               Ses yoktu.Bir daha bağırdım.
               -Batuuu.Biz geldik laaayynnn...
               Uyuduğunu düşünerek rahat bir tavırla üstümü değiştirmek için odaya çıktım.Kapıyı açtığımda yatağın boş olduğunu gördüm.Bir anda endişelendim ve sağıma soluma bakındım.Eşyaları yerindeydi ancak eksik olan bir şey vardı.Makinem.Fotoğraf makinem kayıptı.Hemen telefona sarıldım ve Batu'yu aradım.
               -What the?
               -Lan manyak nerdesin sen?Makinem de yok ortalıklarda.
               -Abi uzun hikaye senin gittiğin köydeyim.Ama haberler iyi merak etme.
               Şaşırmıştım.Biraz da canım sıkılmıştı.Selen'in fotoğraflarını kimsenin görmesini istemiyordum.
               -Çabuk gel kaz kafalı.Yemek hazırlıyoruz.
               Beyinsiz herif ne yapıyordu oralarda acaba?Kesin geldiğinde "Abi fotoğraflarını çektiğin kızı gördüm hatta gidip konuştum."falan diyecekti.Uzun bir of çekip üstümü çıkardım ve altıma buz mavisi kotumu giydim.Üstüme ise İnce bir gömlek geçirip koşar adım aşağı indim.Onlar yemeğe girişmişlerdi bile.
               -Batuhan neredeymiş?
               -Köydeymiş manyak.Yine kendi kafasına göre işler çeviriyordur.Akıllanmaz o salak.
               -Geliyor mu?
               -Geliyorum dedi ama belli olmaz.
               Kolları sıvayıp yemeğe yardıma atıldım.Batu'nun zamanlaması harikaydı.Izgaralar pişip de salata hazır olduğunda içeri damlayıverdi yüzünde acayip bir neşeyle.Hemen ardından da kadro tamamlandı.Fikriye Teyze belirivermişti kapıda yine büyük bir şıklıkla.Hepimiz sofaraya oturduk.Ulaş'ı bulacağımdan emin olduğumdan keyfim yerindeydi.İçime doğmuştu.Onu bu gece kurtarıyorduk.Diğerleri de en az benim kadar umutlu görünüyordu.Yemek boyunca Batu bugün yaşadıklarını anlattı.Kafalar güzel olduğundan ne diğerleri anlatılanları anladı ne de ben diğerlerinden saklamam gerektiğini hatırladım.Dinleyip dinleyip koptu herkes.Arar sıra lafa atıldılar falan...
               -Abi işte canım sıkılınca senin makineyi kurcaladım.Birden gözüme güzel bir kız çarptı.Fotoğrafları o kadar derinden manalarla çekmiştin ki kıza karşı bir şeyler hissettiğini anladım.Sonra senin onla konuşamadığını düşünerek giyinip köyün yolunu tuttum.Amacım kızla tanışıp seni tanıştırmak ve aranızı yapmaktı.
               -Salak çıkıyoruz zaten o kızla.
               -Tamam abi dinle olayı bi.Sonra kıza rastladım yanında da bi kız arkadaşı vardı.Hızla yürüyorlardı.Yanlarına koşup tanıştım.Kendimi tanıttım.Senin adını duyunca seninki pek bi neşelendi hemen arkadaş olduk ikisiyle de.Sonra beni bir dere kenarına götürdüler orda herşeyi anlattılar bana.Neler yaşadıklarınızı falan...
               -Hangi dere lan?Uçurum falan var mıydı?
               -Yooo abi.Yemyeşil bir yerdi.Tıpkı Kevsen'in gözleri gibi.Uçurum ne alaka?
               -Boşver o başka anı.
               Selen'le yattığımı ona anlatacak değildim.Geçiştiriverdim.
               -Neyse abi işte o sırada ben de Kevsen'le kesişiyordum.Yanındaki kızla işte.Sonra Selen durumu anladı ve bizi başbaşa bırakmak için ufak bir işinin olduğunu söyleyip kalkıp gitti.Biz de yalnız kaldık.Tam konuşuyorduk,birbirimizden bahsediyorduk Kevsen yanaşmaya başladı.Sokuldukça sokuldu.Sonra iyice yaklaşıp dudağımla yanağım arası bir yerlerden öptü beni.Çok utandım abi.Bi hoş oldu içim.
               -Küçük Batu ayaklanmıştır olum.Puhahahaha.
               -Hahahahaha.
               -Ahahahahaha.
               -Ehehehe.
               -Hadi lan.Kendininkine bak yedi yirmidört nöbette.
               -Puhahahahaha
               -Zuhahahhaha.
               -Eheheheeh.Piç.İyi espiriydi.Neyse ne diyorduk dombili miydi lan kız?
               -Ebene atlayım ama dalga geçmesene.Anlatmıyom lan.
               -İyi abi anlatma.Sen bilirsin.Ehehehe.
               -Öhömmm.Sonra işte bunları ilk önce kardeş sandım adlarının Selen'le Kevsen olduğunu duyunca.
               -Ne yani kardeş değiller miymiş?
               Tabiki de değillerdi dalga geçiyordum salakla.
               -Abi kırdın ama tüm şevkimi.Ayıp ediyosun yaaa.Anlatmam bak.
               -Olum yarım saattir sadete gelemedin bi.Gel artık neticeye.Ne oldu?
               -Taam abi dur geldik işte sonundayım olayın.Selen ilçede oturuyormuş ve Kevsen de onun üst komşusuymuş.Sen Ulaş'ı kurtarmak için kızdan ayrı kalınca o da yalnız kalmamak için Kevsen'i çağırmış.Neticede abi Kevsen'e aşık oldum ben.
               -Bu mu abi netice?Bu mudur yani?
               -Bu abi.Sen hani Selen'i ayarladın ya.Bi konuşsan da Kevseni de bana yapsak nasıl olur?
               -Yaparız abi ayıpsın.Sen doldur bakiyim bir bardak daha.
               Sünger gibi içiyordu millet.Onların gazına ben de beş dubleyi yuvarladım ama en az içen bendim aralarında.Sonuçta o gece opresyona çıkılacaktı ve içimizden birisi ayık olmalıydı.
               Saat onbire kadar masa başında oyalandık.Planı tekrar tekrar konuşuyor,bir aksilik çıkması halinde nasıl sıvışacağımızı tartışıyorduk.Her nekadar ciddi boyutlarda konuşsak da işin ciddiyetini daha kimse kavrayamamıştı.En ufak kelimeye bir kulp takıp gülmeye devam ettik o süreç içerisinde.Bilmiyorum belki de kafalar güzeldi ondandı.
               -Esas planı yaptım ben dinleyin şimdi.Arabaya atlayıp eve gidiyoruz.Sonra Salman Usta,Gökhan ve Erinç arabada beni bekliyor.Ben de gidip Ulaş'ı kurtarıyorum.
               -Olum bu nasıl plan böyle?
               -Niye ki kötü mü?
               -Lan bi atraksyon yok ki.
               -Ne yapayım zili falan çalayım istersen atraksyon olur.Ya da önceden girip çalar saatlerini tam eve girdiğimiz saate kurayım.O da ayrı bir atraksyondur hani.
               -Oğlum bir kere sen hiç gelme otur pansiyonda.
               -Canıma minnet baba.
               -Çocuklar böyle plan olmaz.Hep beraber gideriz ama eve bir kişi girer.
               -Ben girerim.
               -Evlat sen çok koşturdun ama bırak biz halledelim bu defa.
               -Yok usta siz merak etmeyin ben kafadan yaptım planı.Ama bir takım malzemelere ihtiyaç var.
               -Ne gibi?
               -Asker bıçağı lazım bir defa.Sonra kafaya kar maskesi,halat,hatta varsa bayıltıcı sprey,bez parçası,koli bandı...
               -O zaman bir an önce işe koyulalım.Malzemeleri toplayıp yola çıkmamız gerekiyor.
               Masadan kalkıp odalara çekildik.Yatağa oturup ne giyeceğimi,nasıl davranacağımı,paçayı nasıl çamur sıçratmadan kurtaracağımı düşündüm.İşim zordu.Her nekadar bizimkiler bu defa arabada oturanın ben olmam gerektiğini söylediyseler de kişiliğimdeki "her işin en iyisini ben yaparım,kimseye güvenmem,ben en iyisiyim." karakteri yüzünden yine eve girenin ben olmam gerektiğini savundum.Yani yine egom galip geldi.
               Olaylar az çok kafamda şekillenmişti.Yaşayacaklarımı önceden planlamıştım.Hiç bir sorun çıkmadan eve girip içeridekileri uykuda bayıltacak ve bağlayacaktım.Sonra da Ulaş'ı kucaklayıp kurtaracaktım.Hiç bir prüz çıkmayacaktı.Tüm serin kanlılığımla halledecektim olayı.Son bir kez daha planı aklımda toparlayıp yataktan kalktım ve bir sigara yaktım.Sigara iki yatak arasındaki komidin üzerindeki kül tablasında yanıp odayı dumanıyla kaplarken ben de üstümü giyindim. Gecenin karanlığına eşlik edercesine simsiyah.Sonra tekrar yatağa oturdum ve sigaraya devam ettim.Ben tüm bunları yaparken Batu hiç konuşmadan giyinmiş,yatakta oturmuş beni izlemişti.Sigaram biter bitmez kemerleriyle birlikte silahlarımı da takıp aşağı indim arkamda Batu'yla.    
                -Usta hazırız biz.
                Üçümüz de karalara bürünmüştük.Usta da öyle.Ve elindeki bereye makasla göz,burun ve ağız delikleri açıyordu büyük bir özenle.Kendini işe o kadar vermişti ki başını bile kaldırmadı.
                -Harikasınız evlat.Ben de sizin için kar maskesi ayarlıyordum.
                -Usta diğer malzemeler ne olacak?
                -Asker bıçağı kolay iş.Koli bandı,ip ve bez de öyle.Hatta bir çelik yeleğim bile var ama bayıltıcı spreyi bulamayabiliriz onun yerine öksürük şurubu kullanırız olmazsa.O da etkilidir.
                -Çelik yelek nereden çıktı yaaa?
                Elindeki işi bırakıp kafasını kaldırdı ve bana yüzünden hiç düşürmediği tebessümle bir kez daha beni şaşırttığını ispatladı.
                -Çok iyi bir polis arkadaşım vardı bir zamanlar.Bana hediye getirmişti.
                Bir şeyler daha söyleyecek gibi oldu.Duraksadı bir an.Vazgeçti.Susuverdi.Uzun bir süre yerdeki kilime baktı.
                -Ne oldu ki ona?Küstünüz mü?Adam geleceği görmüş bu arada helal olsun.
                Tekrar bana döndü.Yüzünü ciddi bir hüzün kaplamıştı.
                -Çatışmada serseri kurşunun biri kalbine isabet etti.Ona şehit dediler,gurur madalyası verdiler ailesine.Üç beş kuruş sıkıştırdılar avuçlarına.Hepsi o kadar.
                Sonra başını öne eğdi kızgın ve bir o kadar suçluluk duygusuna kapılmışçasına;işine devam etti...
                -Başın sağolsun Usta.Ben öyle olduğunu tahmin etmemiştim.
                -Boşver.Yeleği kullanırsan ona yürekten teşekkür etmen ona da yeter annelerini olaydan bir ay sonra kaybeden ve yetim büyüyen iki çocuğa da.
                -Hadi yaaa.Usta çok üzüldüm yaaa.Başın sağolsun tekrar.Huzur içinde yatsınlar.Allah rahmet eylesin.
                -Sağol.
                -Usta başın sağolsun.
                -Başın sağolsun Usta.
                -Siz sağolun çocuklar.
                Uzun bir süredir konuşmayan Fikriye Teyze yerinden kalkıp Usta'nın yanına oturdu ve onu teselli eder gibi kolunu omzuna atıp hafifçe sırtını sıvazladı.
                Bayıltıcı sprey bulamamıştık ama tüm malzemeler hazırdı.Onun yerine eter kullanacaktık.Öteberimizi toplayıp arabaya doluştuk.Fikriye Teyze pansiyonda kalacaktı.Olaki beşe kadar dönmezsek ve telefonlarımıza ulaşılamazsa polis çağıracaktı.
                Arabayı çalıştırıp yola koyulduk.Çok hızlı kullanıyordum.İlçeye yaklaştıkça kalbimin daha hızlı attığını hissedebilmek bir yana duyabiliyordum bile.Selen ve Bengü Su'yu düşündüm.Eğer ölürsem ne yapacaklardı acaba?Kırkım çıkmadan birilerine mi yamanacaklardı yoksa biraz saygılı olup kırkımı bekleyecekler miydi?Kimbilir belki de cenazemde birileriyle kesişip cenaze dönüşü kırıştırmaya başlayacaklardı."Kızlar böyledir işte."deyip gaza biraz daha abandım.Ama ölmeye hiç niyetim yoktu.Aksine onları bile gömebilmek için daha uzun yaşamalıydım.Dolayısiyle bu uğurda gerekirse sigarayı bile bırakıbilirdim.
               Hırslandıkça gaza biraz daha basıyordum.Üzerine ay yansıyan simsiyah kaportanın,zifiri karanlık gecede,altındaki sekiz silindirli canavarı zapdetmeye çalışması hoşuma gidiyordu.O tam bir tork canavarıydı.Ve farları,önünde uzanan sonsuz yolu aydınlatıyordu tıpkı bu sonsuz dünyayı aydınlatan ay gibi.Dinledim vitesi boşa aldığımda,silindirlerin kükremesini ve lastiklerin kulağımda çınlayan ıslıklarını.Sadece dinledim ve tek bir söz çıkmadı dudaklarımdan.Sessizlik,mutluluktu o an.
                 İlçeye vardığımızda hızımı azaltabildiğim kadar azalttım.Dikkat çekmek istemiyordum.Gerçi o kadar ıssızdı ki caddeler,sokak köpeklerinden başka farkeden olmamıştı bizi.Yine de eve varana kadar olabildiğince yavaş kullandım.Gece olduğundan yolları hatırlamam biraz zor oldu ama içimdeki heyecanın etkisiyle olsa gerek konsantre olmayı başarıp evi kan ter içinde de olsa bulmayı başarmıştım.
                Arabayı evin tam önüne park edip indik.Etrafı kolaçan ettik.Kimsecikler ayakta değildi.Salman Usta arabadan çelik yeleği alıp giymem için bana uzattı.Her nekadar direttiysem de galip gelen o olmuştu.Tişötümü çıkarıp çelik yeleği giydim.Sandığımdan daha ağırdı ve bir an taşıyamayıp düşecekmişim hissine kapıldım.Malzemelerin ardı arkası kesilmiyordu.Önce halatı dağcılar gibi belime taktım ucundaki metal kulptan.Halat da halattı hani.Araba çekme halatını tutuşturmuştu Salman Usta elime.Ardından eter,asker bıçağı,koli bandı ve bez parçası geldi.Hepsini sağıma soluma takıştırıp bereden bozma kar maskesini kafama geçirdim.Chevi'nin camından yansıyan silüetim,tatile gelmiş bir gence değil,yılların özel timine aitti sanki.Tüm sakinliğimle ve kalkık popomla bir kaç havalı söz söyleyip eve yöneldim."Görüşemezsek hakkınızı helal edin,ölürsem şuraya gömün,buraya gömmeyin,şunu yapın,bunu yapın..." gibi gereksiz vedalaşmalar tribine girip ortamı germek istemiyordum.
             -Beni tam burada bekleyin beyler.O lanet olasıca herifin canına okuyup,bizim veleti kaptığım gibi geleceğim.Olaki bir aksilik halinde kahrolası kıçınızı kurtarmaya bakın beni unutun.Ben başımın çaresine bakarım.  
             Her nekadar bu gibi sözlerle amerikan filmlerini aratmasam da yapabileceğim başka bir şey yoktu.Sonuçta ilk defa bu kadar hareketli şeyler yaşıyordum ve ister istemez çocukluğumda izlediğim o bol kahramanlı amerikan filmlerinin büyüsü bilinçaltımdan yüzeye çıkıyordu.
             -Çok dikkatli ol evlat.Yerde sürün.Sakın ayağı kalkma ve ağır hareket et.Bir şey olursa bize bildir.
             -Hadi hajı sana güveniyoruz.Başarabilirsin.
             -Başarır o başarır.Tilki gibidir.
             Hepsinin omzuna ufaktan teselli vuruşu kondurduktan sonra hızla evin epeyce alçak olan bahçe duvarından tek hamlede atlayıp bahçeye daldım.Arkamı dönüp baktığımda üçü de arabaya doluşuyordu.Tekrar önüme döndüm ve işime konsantre oldum.Ama ters giden bir şey vardı.Daha ilk aşamada karşıma böyle bir engel çıkması canımı sıkar gibi oldu.Ancak umutsuzluğa kapılıp pes etmedim.Tüm camların hepsinde korkuluk vardı.Kapıyı da çalacak halim olmadığından tırmanma eylemine başladım.Üzerimde çelik yelek olduğundan kendimi ikinci kata çekmek biraz zorlayıcı olduysa da atletik yapım sayesinde başardım.Camın bankonuna dizimi dayayıp içeri süzüldüm.Sanırım oturma odasındaydım.Karşımda televizyon,hemen yanıbaşımda kanepe vardı.Bir de ufak tefek öteberiler...Yerde sürünerek kapıdan geçtim ve gözlerimi açabildiğim kadar açarak koridoru inceledim.Evde çıt bile yoktu.Ay,açık pencerelerden içeri süzülüyordu.O yüzden yolumu bulurken pek de zorlanmadım.Aslına bakılırsa ev sandığımdan da aydınlıktı.Çünkü duvarları beyazdı.O heyecana rağmen evi incelemeyi ihmal etmemiştim.Bir yandan duvarları,mobilyaları incelerken öte yandan da kulağımı ve hislerimi hareket eden her şeye odaklamıştım.Birden karşımda bir merdiven olduğunu farkettim.İkinci katta saçma sapan odalar vardı."Yatak odaları üst katta olmalı." dedim kendi kendime.Merdivenlerde sürünerek ve trabzanlara pısa pısa yukarı çıktım.Üçüncü katın ilk ayak basılan yerine vardığımda kısıktan gelen bir horlama sesi işittim.Kalın bir ses gibiydi.Cebimden eteri çıkarıp bez parçasıyla beraber tam sese yönelmiştim ki  homurtular kesik kesik gelmeye başladı.Sonra da kemik çıtırtılarını duydum.Epeydir hareket etmeyen birileri yerinden kalkmış kemikleri de esnemişti.Yatak gıcırtıları eşliğinde kemik sesi de kesilip ta karşıki odadan çıplak ayak sesleri olarak bana doğru gelmeye başladı.Korktum.Hemen sürünerek önümdeki odaya daldım.İçeride ne var ne yok bilmiyordum bile.Kafamı çıkarıp sesin geldiği odaya baktım.Bir gölge hemen çaprazımdaki odaya daldı ve ışığı açtı.Nasıl biri olduğunu görememiştim ama çok da yapılı bir şey değildi.Hatta biraz kadın vücudunu andırıyordu gölge.Öylece çıkmasını bekledim.Beklerken ne kadar da saçma bir işe giriştiğimi düşündüm.Ne gerek vardı ki?Basıp gitmeliydim buradan.Ne kızlar,ne arkadaşlar...Hiçbir şey umrumda olmamalıydı.Üstelik planladığım hiçbir şey tutmamıştı.Hep aksilikler çıkıyordu karşıma.Peki ne için katlanıyordum ben tüm bunlara?Tabiki de bir hiç için.Herifin bir tarafının keyfineydi bunca cereme.Bir an "Siktir ulen"deyip çıkıp gidecek gibi oldum.Ama vazgeçtim.İşi bitirdiğimde benle gurur duyacaklar,benim ne kadar sıkı biri olduğumu düşüneceklerdi.
                Ben tüm o düşüncelerle boğuşurken gölge,ışığı kapatıp geldiği yönün aksine,merdivenlere,yani benim geldiğim yere yöneldi.Hemen geri çekilip ilk gördüğüm mobilyanın yanına tünedim.Bekledim.Merdivenlerin bir kısmını görebiliyordum.Ayak sesleri yaklaştı ve sonunda merdivenlerden inmeye başladı.Bir kadındı.Poposundan tanımıştım.Ya eşiydi ya da yanlış eve gelmiştim.Biraz bekledim ve kafayı uzatıp baktım.Ortalıklarda görünmüyordu.Sessizlik olmuştu yine.Hemen kadının geldiği yere uzandım.Horultular yine artmıştı."Evde bir ayı besliyorlar heralde." dedim ve hafiften sırıtarak odaya sessizce sızdım.Yatakta herifin teki,götü devirmiş hakikaten de ayı gibi yatıyordu.Eterle bezi çıkarıp yanaştım.Burnunun önüne tuttum ve ona kadar saydım.Etkisini çabuk gösterdi ve herif inlemeye başladı.Bayılmanın temellerini atıyordu.Eterli bezi burnuna basıp bir on saniye daha takıldım.Bayıldığından emin olmak için bir iki çaktım kafasına.Ses vermedi.Bezi biraz daha basıp odadan ayrıldım.Herifi uyuttuğumdan içim rahat bir vaziyette merdivenlerden aşağı yöneldim.
                Tekrar ikinci kata indiğimde yerde sürünerek hareket etmeye başlamıştım.Bir yandan da kadınla karşı karşıya gelmemek için dualar ediyordum.Hatun pek dişli görünüyordu.Yürüyüşünden anlamıştım.Resmen dominanttı.Olaki karşılaştık,hiç kuşkusuz operasyon yatardı.Çığlığı bastığı an,değil eter,ben bile susturamazdım.O yüzden nefes alışlarıma kadar herşeyi kontrol etmeye çalıştım.Üzerimdeki bir kaç kiloluk çelik yelek sürünmemi hem zorlaştırmış hem de sürünürken boncuk boncuk akan terlerin sebepleri arasına yerleşmişti.Akan terlerin yere düştüğünü gördükçe daha da gaza geliyordum.Yaptığım işin zorluğunu görmek ve tek başıma üstesinden gelmek pek sevgili nazik kıçımı biraz daha havalandırmıştı.Kadının olduğu odayı bulmadan önce pencerenin birinden bakıp bizimkilere her şeyin yolunda olduğunu işaret etmek istedim.Böylece onlara havamı da atacaktım kaş göz arasında.Hemen dibimdeki odanın penceresi gözüme ilişince sevinçle hızlandım ve pencereye atıldım.Chevi orada duruyordu.İlk Gökhan'ı gördüm.Şoför koltuğundaydı.Beni farkedince sevinçle kapıyı açtı ve koşarak bahçenin önüne kadar geldi.Daha fazla yaklaşmamasını işaret ettim.Sonra da elimle her şeyin yolunda gittiğini anlatmaya çalıştım.Sanırım anlamıştı.O da bana tamamdır der gibi el kaldırdı ve arabaya dönüp ustaya durumu anlatmaya başladı.İki elimi birbirine sürüp"Esas atraksyon şimdi başlıyor."diye fısıldayarak hızla odadan çıkıp koridorda ilerlemeye başladım.
               Kadın,son odada bir ikiz yatağa yayılmıştı.Misafir odasıydı.Fazla eşya yoktu ve biraz da yatak odasını andırıyordu.İçeri biraz daha sokuldum.Yatağa yaklaşırken onun niçin burada uyuduğunu sorup durdum kendime.Hatta bir an bana oynanan bir komplo olduğunu düşünmeye başlamıştım her şeyin.Ama kadının kalçalarını görünce iş değişti.Rahatlamıştım ve aklımda hiçbir saplantılı düşünce kalmamıştı.Bir anda sert bir kalça aklımda ne varsa silip götürmüşrü.Orada öylece durup vücudunu inceledim.Altında pembe oldukça dar bir boxer,üstünde geniş mi geniş salaş bir tişört vardı.Yüzü koyun uzandığından vücut hatları ortadaydı.O karanlıkta pencereden süzülen ay altında terlemeye yüz tutmuş bacaklarına bakıp bir iç geçirdikten sonra eterle bezi hazırlayıp burnuna yaklaştırdım.Solumaya başladı.Eterin kokusundan ve kadının seksapelitesinden olsa gerek operasyonu falan sallayıp yanına kıvrılıvermek geldi geldi gitti içimden.Ama direndim.Bitirmem gereken bir iş vardı.Eteri biraz daha tuttum burnuna.Kadın inleyemedi bile.Bayılmadığını düşünüyordum ama kokudan ben bile kaymıştım.Onun sızmaması imkansızdı.İyiden iyiye kafa olduğumu hissediyordum ve gözlerim kapanıp duruyordu.Bir an kendimi kadının bacaklarında çenemi gezdirirken buldum.
              Gözlerimi açabildiğim kadar açtım ve çorbaya dönmüş lanet kafam yerine gelsin diye var gücümle silkelendim."Olgunları hep sevmişimdir."dedim kısık bir sesle.Kadının nefes alışlarını duyamıyordum.Elimi göğsüne dayayıp bekledim.Kalbi oradaydı.İki sert göğüsün arasındaydı.Çok yavaştı ama oradaydı.Dudaklarına eğilip,ay ışığı vurmuş lacivert teninde son kez gezdirirken parmakuçlarımı,avuçladım olgun vücudunu ilk ve son kez.Islak bir öpücük ve bir kaç damla terdi benden ona kalan.
              Ayağa kalkıp arkamı döndüm ve hoşçakal bile diyemeden hızla bir kat daha aşağı inen merdivenlere yöneldim.Artık sürünmeye gerek yoktu.Evde ayık birilerinin olduğunu düşünmüyordum.Zemin kata vardım ve etrafıma bakındım.Büyük bir salonun tam ortasındaydım.Bir tarafım mutfak,diğer tarafım oturma gruplarından ibaretti.Çok garip ama bir anda kendimi pansiyonda gibi hissettim.Sanki ilk gün akşam üstü uyandığımda herkesin bir şeylerle uğraştığı anı tekrarlıyordum.Salonu geze geze bodruma inmenin yolunu aramaya koyuldum.Kısa sürede her yeri delik deşik etmiştim ama bodruma inecek bir kapıya rastlayamamıştım.Sinirlerimin iyiden iyiye bozulduğunu hisseder hissetmez cebimden bir sigara çıkarıp yaktım ve oturma grubunun oraya geçip en büyük koltuğa yayıldım.Yarı yatış pozisyonu almıştım.Sigara dumanını içime çektikçe rahatlıyordum,aklımdaki tüm berbat düşünceler üflediğim duman gibi koskoca evin zifiri karanlık boşluğuna savrulup gidiyordu.Sigaram bittiğinde hiç oyalanmadan kalktım ve mutfak lavobosuna gidip izmariti delikten salladım.İz bırakmamlıydım.Sonra da umutsuzca aramaya koyuldum.Sigara rahatlatımıştı,aklımda herşeyin berbat olacağı düşünceleri yoktu ama herşeyin yola gireceği hissine de bir türlü kapılamıyordum.Sanki üfürdüğüm sigara dumanıyla beraber kötü düşüncelerin yanı sıra içimdeki tüm anlam da yitip gitmişti.Ama bu düşünceler kısa sürdü çünkü tam da bizimkilere evin bodrumu olmadığını hatta belki de yanlış evde olduğumu haber verecekken merdivenin altında ufacık bir kapının olduğunu farkettim.Bir anda içim umutla doldu taştı.Tıpkı gelirken olduğu gibi.Yine gaza gelmiştim.Koşar adım kapının önüne atıldım ve kenarlarından tutup kendime doğru çektim.
              -Buyur burdan yak!Kilitli.
              Sinirden kapıya güçlü bir tekme savurdum.Pek de sağlam değilmiş hemen aralanıverdi.Aklıma kırmak geldi.Bir kaç tekme daha atsam yere inecekti ama hem ses yapmak istemiyordum hem de o salak herif uyandığında güzel bir sürprizle karşılaşmalıydı.Kilide baktım.Filmlerdekiler gibi bir tel veya paravana ile açılabilinecek cinstendi ancak benim o konularda pek de bir bilgim yoktu.O yüzden umutsuzca anahtar aramaya koyuldum.Yaklaşık on dakika sonra aklıma bir şey geldi:Herif anahtarı kapının altına sıkıştırmış olmalıydı.Bir tekme daha savurdum okkalı.Tekmeyi atınca kurtulup ayağımın dibine düştü.Hemen alıp kilide sarıldım.Açıldı.Kapıyı ittirip ikibüklüm eğilerek içeri daldım.Burnuma pis bir koku geldi.Yıllardır kullanılmayan bir hamam gibi kokuyordu.Yürümeye tırstım.Etrafıma bakınıp düğme aradım.Fosforlu bir şeyler parıldıyordu hemen yanıbaşımda.Elimi uzatıp bastım ve her yer aydınlandı.Gözüme ilk takılan önümde asılı duran lambaydı.Lamba tam göz hizamdaydı.Yani bodrum epeyce alçaktı.Bu da neden içeri girdiğimden beri bir türlü dik duramadığımın cevabıydı.Kendi kendime gülümsedim.Mutluydum.Çünkü operasyonun sonuna gelmiştim.
              Yerde bir sürü kırık dökük mobilya parçaları vardı.Rengi kaçmış bir kaç kova,uçları kırılmış bir tırmık ve kürek gözüme ilişti ilk olarak.Büyük bir yerdi ve bir duvarla ikiye bölünmüştü.Diğer yarısına geçmek için duvardaki kapı eşiğine emin adımlarla yaklaştım.Öyle kapı falan yoktu.Sökülmüş,sadece eşiği kalmıştı.Kafamı uzatıp bodrumun diğer yanına baktım.İçeriye bulunduğum yerden loş bir ışık sızıyordu.Ulaş'ı gördüm.Elleri,ayakları ve ağzı bağlanmış halde yerde yatıyordu.İçeri tam aydınlanmadığından ne halde olduğunu göremiyordum ama tenine düşen loş ışıktan vücudundaki morluklar silüetvari sırıtıyordu.Hemen bıçağımı çıkarıp yanına çöktüm.İpleri kesip ağzını açtım ve sarsarak konuşmaya başladım.
              -Ulaş.Ulaş.Ulaş uyan dostum ben geldim.Lan oğlum karılar,kızlar...Herkes burada uyansana.
              Uyanacağı yoktu.Omuzlayıp götürmeyi düşündüm.Gözüme yerdeki yamuk yılık tepsi ilişti.İçinde kıydırık kaplara konmuş pilavla çorba artığı ve bir bardak da su vardı.Bir kısmı yenmiş,bir kısmı dökülmüştü.Zavallı dostumun günlerdir burada bu kokuda ve bu rezillikte elleri kolları bağlı nasıl dayandığını düşündüm.İnsan kafayı yerdi.Üstelik ölüm korkusu da cabası...Onu bulmanın sevincine doyamadan birden sinirlerim bozuluverdi.O heriften intikam almalıydım.Tepsiyi elimin tersiyle itip Ulaş'a döndüm.Fakat tepsiyi iterken altından bir kaç hamamböceği elime zıplayıvermişti.Ayağa kalkıp elimi telaşla silkeledim.O aptal hayvanların o hafif nemli vücutlarından hep tiksinmişimdir.Yere düşer düşmez ikisini de ezdim.Ulaş'ın burada o böceklerle yaşadığını düşünmek bile miğdemi kaldırmaya yetmişti.Az daha oraya çıkarıyordum.Yere tükürdüm ve eğilip Ulaş'ı tek hamlede omzuma attım.Herif iki günde resmen zayıflamıştı.Yoksa o kadar çabuk sırtlayabileceğimi zannetmiyorum.Bilmiyorum belki de hırs yapmıştım.Ya da...Evet evet hırs olmalıydı.Çünkü o kadar hızlı hareket etmiştim ki Ulaş'ı omuzladıktan sonra kendimi bizimkilerin yanında buluvermiştim.Hatta beni gördükleri an neler yaptıklarını da hatırlamıyorum.Sanırım birileri arka kapıyı açmıştı ve ben de Ulaş'ı sırt üstü yatırmıştım.
               -Oğlum budur işte yaaa.Budur.Başardık.Şimdi toz olalım buradan.
               -Hayır iş daha bitmedi.İçeride çok fazla delil bıraktım.Onları yok etmeliyim.
               -Delirdin mi abi sen yeterince oyalandık işte kaçalım şimdi.
               -Tamam siz kaçın o zaman.Ben işimi yarım bırakmam.
               -Yaaa of abi yaaa.İlla yakalandıktan sonra aklın başına gelecek değil mi?Offf.Hadi çabuk hallet o zaman yaaa.Bekliyoruz.
               İşim yarım falan kalmamıştı.Sadece o gerizekalı heriften intikam alacaktım.Ama bizimkilere olayı çaktırırsam buna izin vermezlerdi.Ulaş'ı kurtarmanın verdiği cesaret ve intikam ateşiyle ön kapıdan içeri dalıp,merdiven altından tekrar bodruma indim.Öldürdüğüm böcekleri iki çöpe sıkıştırıp tepsiye koydum.Tepsiyi yerden kaldırdım ve gerisin geri bodrumun ışığını da kapatıp çıktım.Kapısını da kilitlemeyi unutmamıştım.Tepsiyle beraber yukarı,adamın odasına çıktım.Aynen bıraktığım gibi yatıyordu piç kurusu.Tepsiyi yanıbaşına koydum.Cebimden eteri çıkardım ve üstündeki pikeye döküp burnuna sıkıştırdım.Ne olur ne olmaz işi şansa bırakmamalıydım.
                Birbirine karışmış pilav ve çorba kasesini alıp,herifin yarı aralık ağzından içeri boşaltıverdim.Büyük bir kısmı ağız kenarından yatağa döküldüyse de yuttuğu bana yeterdi.Böcekleri de üstüne bıraktıktan sonra aklıma son bir iğrençlik ve son bir işkence daha gelmişti.Yatağa çıkıp tek ayağımı adamın üstüne koydum.Sonra da zaten düşük bel olan pantolonumu iyice düşürüp boxer şortumun arasından çıkardığım benim küçük maymuncuğu adama doğrultup bir güzel işedim."Artık üstüne bir sigara yakılır."deyip cebimden de bir sigara çıkarıp yaktım.Sigara bitene kadar donumu toplamış ve üzerimdeki çelik yeleği çıkarmıştım.İzmariti de herifin ıslak vücudunda söndürüp artık çorba kasesine atmıştım.Ona son bir kez daha baktım ve "Seni orospu çocuğu."diye bağırarak yüzüne tükürdüm.Sonra da hiçbir şey olmamış gibi arkamı dönüp evden ayrıldım.
                 -Hajı hallettin mi işini?
                 -Okeydir beyler bu iş bu kadar.
                 Birbirimize sarılıp sevincimizi paylaştık.
                 -Acele edelim ama çocuklar.Hava iki saate kalmaz ışıyacak.
                 O boktan evi orada bırakıp gazladım ve güçlü bir patinajla daracık sokaktan geçip anayola saptım.Önümde pansiyonun yolu,yanımda dostlarım,altımda Chevi'yle huzur dolmuş,pansiyonun yolunda tüm sakinliğimle direksyon sallıyordum.
                 Pansiyona vardığımızda saat üç buçuk dört arası bir şeydi.Tam hatırlayamıyorum.Zaten saate falan da bakmamıştım.Sadece tahmin yürütüyorum.Tek hatırladığım Gökhan'ın sırtında Ulaş'la bizim kata kadar ıkına ıkına çıktığıydı.Bir de Batu'nun "Acıktım abi,ukum geldi abi ve hadi uyuyalım abi..." gibi sözleriydi.Sonra kafayı vurdum yattım.Zaten o halde başka da bir şey yapılamazdı.
                 Yerimden korkuyla sıçradım ve ellerimi yere koyarak düşmekten son anda kurtuldum.Gözümün önünde yamuk duran bir kilim vardı.Kafamı sallayıp kendime gelmeye çalıştım.Önümde duran bizim odanın kilimiydi.Odamda olduğumu anlayınca derin bir iç çektim ve başımı kaldırıp odaya baktım.Batu hala yatağındaydı ve pikesine sarılmış,tembel kıçı dışarıda uyuyordu.Sonra doğrulup kendi halime baktım.Gördüğüm rüyanın etkisinden olsa gerek,yataktan yere sıçramaya çalışmış,tam düşerken ellerimi yere yaslamıştım.Vücudumun yarısı yatakta,yarısı yerde gibi garip bir pozisyonda Batu'ya seslendim.
                 -Batu.Batuuu.Lan tombik.
                 Acayip bir ses çıkardı.
                 -Oğlum hadi kalk Ulaş uyandı mı,sağlığı nasıl bir bakalım.Hem kahvaltı falan yaparız acıktım ben.
                 -Abi bana ne yaaa.Uyanmışsa uyanmıştır.
                 Yerimden fırlayıp koşarak Batu'nun üstüne atladım.
                 -Hooop baaaa.
                 -Lan lan lan.Iııaaa...
                 -Ehehehe.Batu sen peluş gibiymişsin be oğlum.Ehehehe.
                 -Abi naptın yaaa uyuyordum ne güzel.
                 Manyağın tepesine çullanmış yatıyordum.Benden korunmak için son anda yastığın altına saklanmaya çalıştıysa da yastık,sadece aramızda tost oluvermişti.Bir iki dakika yatakta şakalaşıp boğuştuk.Derken ikimiz de yere yuvarlandık ve ben sırtımı,Batu da kıçını inciltti.Bir taraflarımızı tutarak,bir yandan da gülüşerek Gökhan'ların odasına kapı falan çalmadan magandalar gibi dalıverdik.Gökhan uyanmış elinde telefonla tıkır tıkır bir şeyler yapıyordu.Ulaş ise hala sırt üstü zıbarıyordu.Yanına yaklaştım.Zavallının yüzü yara içindeydi.Akşam yaraların sadece üçte birini görebilmiştim.Ayrıca yanaklarının çöktüğü de bariz belliydi.Kıyafetindeki kan lekelerini görünce eğilip burun deliklerine baktım.Kanayıp kuruduğu belli oluyordu.Yüzüne yaklaşınca kaşındaki yarığı da farkettim.
                -Abi ne olmuş Ulaş'a böyle yaaa.
                -Baba o herife ne ceza verseler azdır.O orospu çocuğu her pisliği hakediyor.
                -Sen merak etme baba ben ona gereken cezayı verdim.Bir daha ömür boyu çorba içemeyecek.
                -Çorba mı?Niye ki?
                -Ehehehe.Boşver.Anlatırım sonra.Şimdi Ulaş'ı yıkayıp giydirelim.Çocuk kendine gelsin.Sonra da yaralarına bakarız.
                -Çorba demişken acıktım be abi.
                -Valla ne yalan söyleyeyim ben de acıktım.
                Ulaş'ın omuzlarından tuttum ve hafifçe sarsarak seslendim.
                -Ulaş.Ulaşşş.Uuulaaaşşş...Ulaş hadi be uyan be.Aç şu gözlerini yaaa.
                -Ulaş hadi kanka uyan artık.
                -Lan kahvaltı diyoz eşşek sıpası uyan hadi.Ebene atlayacağım yoksa.
                -Dur lan.Sana da vur dedik öldürdün ha.
                -Ehehehe.Ne yapayım abi acıktım.Ana dur dur açıyo gözlerini galiba.
                -Vallaha da açıyo.
                -Aha da açtı.
                -Iıı aaa...Ne...Ne ne oluyor?Nerdeyim?
                Gözlerini kırpıştırıp duruyordu.Hemen güneşliğe uzanıp kapattım.Yavaş yavaş açmıştı gözünü ve bize bakıyordu şaşkın bir ifadeyle.
                -Şaka mı bu yaaa?Nerdeyim ben?
                -Şaka tabi canım.Şaka...Sıpa seni.
                -Abi ne oldu bana biriniz anlatın ne olur.
                -Anlatırız sonra hadi kalk.Şimdi duş alman lazım.
                -Belim ağrıyor.
                -Başka ağrın var mı?
                -Bacaklarım...Yüzüm de acıyor.
                -Tamam bakarız onlara hadi kalk.
                Koluna girip yataktan kaldırdık.Hakkatten de şaka gibiydi.Herifi kurtarmıştık ve herkes sapasağlamdı.Gerçi Ulaş'ta biraz hasar vardı ama o kadarına dua etmek gerekirdi.Bir an önce kızları da aradan çıkarıp mekandan arazi olmak gerektiğini düşündüm.Artık bir adrenalin daha yaşayacak durumda değildim.Ömrümden ömür gitmişti resmen.Biraz kafa dinlemek istiyordum,Selen'i özlemiştim,karnım acıkmıştı,yalnız kalmak istiyordum.Ve daha bir sürü şey vardı aklımda.
                Ulaş'ın kolundan çıkıp yerimi Batu'ya verdim.Batu ve Gökhan merdivenlerden yavaş yavaş Ulaş'ı banyoya götürürken ben de odama sıvıştım.Ortalık darmadağındı.Bir sigara yakıp yatağa oturdum ve sırtımı yastığa yaslayıp gözüm kapalı sigaramı tüttürdüm.Tüm olanları analiz ettim yalnız kaldığımda her zaman olduğu gibi.Herife yaptıklarım çok çirkindi.Belki haketmişti ama o cezayı ben vermemeliydim.En azından ben öyle bir insan değildim.Ama o anda,o gazla yapıvermiştim işte.Geri dönüşü yoktu bu işin.Ayrıca herif polise gidip ifade verebilirdi ve ben de babalara gelebilirdim.Gerçi polise giderse adam kaçırma ve yaralama suçundan önce kendi girerdi içeri ama..."Neyse ne yaaa.Yaptık bitti işte.Sktir eeet..."deyip yataktan doğruldum ve odayı toparlamaya koyuldum.Toplama işi bitene kadar kahvaltı da hazır olmuş olacaktı ve ben de bir duş alıp Selen'imle buluşacaktım.Planı çizmiştim kafamda.
                 Ben aşağı indiğimde herkes masa başında toplanmış,bir yandan haraletli haraletli bir şeyler konuşurken bir yandan da kahvaltı yapıyordu.Hiçbiri beni beklememişti ve sanırım dün geceki operasyon anlatılıyordu.Tek kelime etmeden bana ayrılan sandelyeye oturdum ve  kahvaltıya yumuldum.Öyle bir kabalığa başvurmayı istemezdim ama hem karnım acıkmıştı hem de çocuk gibi birilerinin hayatı için koşuşturup durmak,üstüne üstlük el üstünde tutulmamak canımı sıkmıştı.Uzun lafın kısası,insanların nankörlüğü hiç olmadığı kadar yüksek dozda raksediyordu.
                 -Ooo baboli acıkmış.
                 -Erinç'le ıssız bir adaya düştüysen ve adada yemek yoksa emin ol en fazla on saat hayatta kalabilirsin.Bu adam dayanamayıp seni mangala atar.
                 -Puahaha...
                 -Ahahaha...İlahi...
                 -Ehehehe...
                 Cevap verme lütfunda bile bulunmadım.Her zaman olduğu gibi ilkin ekmeğe uzandım ve koparıp ufak bir parça attım ağzıma.
                 -Baba çok mu açsın sen yaaa.Ne bu stres?
                 -Sen dün gece ne oldu biliyor musun?
                 -Biliyorum hacı anlattılar.
                 -O zaman biraz sus da kahvaltımı yapayım.
                 -Yap hacı bir şey mi dedik?
                 -Sıkıldım.Anlıyor musunuz?Her şeyden sıkıldım.Kahvaltımı yapıp yalnız kalmak istiyorum.Sevgilimle buluşmak istiyorum.Dahası İzmir'e dönmek istiyorum.Anlıyor musunuz?
                 -Adam haklı.Kaç gündür koşuşturup durdu.Gerildi,sinirlendi,yoruldu...
                 -Ulaş farkettiysen bu ikinci oldu ve ikisi de senin sikinin keyfi yüzünden geldi başımıza.
                 Millet öksürmeye başladı.Akılları sıra beni uyarmaya,sakinleştirmeye çalışıyordu.
                 -Pardon abi.Haklısın.Hayatımı iki defa borçluyum sana.
                 -Hayır bir şey demiyorum.Abazalığına vuruyorum ama insan olan içten bir özür diler sonra da teşekkür eder.O beğenmediğiniz hayvanlar bile size hayat borçlandıklarında yanınızdan ayrılmaz,sizi korur kollar.Sizde ne teşekkür,ne özür var.
                Herkes susmuştu.Ses tonum o kadar yüksek değildi.Kızdığım belli olmuyordu.Bilhakis sıradan bir muhabbet dönüyormuş havası vardı.Ancak herkes sus pus oturmuş,başları önde son lokmalarını geveleye geveleye çiğniyordu.Hızla kalkıp sandalyemi ittirdim ve gerisin geri hızla odama çıktım.Bir süre onlardan uzak kalmak istiyordum.Gerçekten de çok sıkılmıştım.Peki ama neydi beni bir anda böyle sıkan? Manik depresif bir kişiliğim vardır tamam ama bu kadar ani değişim de olamazdı.
                Toparladığım odama varınca içim rahatladı biraz.Gözle görülür bir şeyler yaptığımı görebilmek az da olsa her zaman rahatlatmıştır beni.Bilmiyorum belki de yanlış işlerle uğraşıyorumdur.Şiir yazıp,şarkı besteleyeceğime,insan hayatı kurtaracağıma duvar falan örsem belki de daha kalıcı olacaktır.Kim bilebilir ki? Belki o zaman karnım da doymuş olurdu.Hatta insanlarla tartışmazdım,aranan bir adam bile olabilirdim.Tam bir ortam adamı olurdum.Elimden telefon düşmezdi.Sürekli aranırdım.Çok iş yapan bir müteahit mesela...İnsanlar önümde ceketlerini ilikleme gereği duyardı."Komik."dedim kendi kendime.Komikti elbette.Lüks bir restoranda başımda dikilen garsona bile tahammülüm yoktur.Kaldı ki insanlar sırf bir sınıf daha yukarıdayım,param var diye önümde ceket ilikleyecekti.İşin garibi sınıflar arası ayrıma inanmayan bir insanımdır.İnsan kendi sınıfını istediği anda istediği ölçüde belirleyebilir.Çok fakir ve cahil bir adam bir şekilde borç para ayarlayıp,giyinip kuşanıp yanına bir eskort takarak,hatta bir limuzin kiralayarak ortalıklarda dolaşabilir.İnsanlar da onu çok tahsilli bir halt sanabilir.Bu sınıfının çok yüksek olduğu anlamına gelmez.Yani her gördüğümüz gösterişli gerçekte öyle olmayabilir.Ya da tam tersi.
                Kafamı yalnız kalarak dağıtamıyordum.Bir an önce Selen'i aramam gerektiğini düşündüm.Öte yandan Bengü Su'da bırakıp gidilecek bir kız değildi.Onunla da buluşmak gerekiyordu.Ama o herif eğer kendine geldiyse Bengü Su'yla buluşmak epey tehlikeli olurdu."En iyisi Selen"deyip telefona sarıldım.
                -Alo canım nasılsın?
                -Fena sayılmaz.
                -Arkadaşını kurtardın mı?
                -Aaa...Evet.
                -Hadi yaaa.Canım benim biliyordum.Sen harikasın tatlım.Bay mükemmelsin sen.
                Sonunda birileri kıymetimi anlayabilmişti.
                -Sağol Selencim.Bu sözleri senden duymak beni biraz rahatlattı.
                -Neyin var ki?Kötü müsün?
                -Hayır bir şeyim yok.Sadece canım sıkkın biraz.Konuşmamız lazım.En kısa zamanda buluşmalıyız.
                -Bugün buluşalım işte tatlım.Aynı yere gel saaaattt...
                -Saat onikiye geliyor.Bir'de falan buluşalım.
                -Tamamdır hayatım birde aynı yerde...
                Bavulumu açıp içinden havlumu,şampuanımı,traş köpüğümü ve bıçağımı aldım.Gidip ılık bir duş almak istiyordum.Duş alırsam tüm o boktan düşüncelerden arınacağımı hissedebiliyordum.Bir sigara yakıp merdivenlere yöneldim.Sadece yere bakıyordum.Sanki utanıyor gibiydim,bel hizamdan yukarı bakamıyordum.Lobiye vardığımda benden konuşan topluluk bir anda susuverdi ve dikkatlice beni izlemeye koyuldu.Tüm gözler üzerimdeydi.Bunu hissedebiliyordum.Ama başımı kaldırıp bakmaya utanıyordum.Tam banyonun bulunduğu koridora dönecekken cesaret ettim ve kaçamak da olsa herkese birer bakış attım.Gerçekten de bana bakıyorlardı.Hatta gözlerimin içine kadar....
                Banyoya girer girmez hızla kapıyı çarptım ve önümde duran çamaşır sepetine var gücümle okkalı bir tekme savurdum.Tekmenin etkisiyle havalanan boş sepet açık olan duşakabinden içeriye,küvete düştü ve büyük bir yankı yaratarak aniden durdu.Sonra etrafı bir sessizlik kapladı.Zaman durmuşçasına ortama ayak uydurdum,sadece nefes alıp vererek bir süre sessizliği dinledim.Sonra da yavaşça soyunup aynanın karşısına geçtim.Yüzümdeki çizgiler daha bir derindi ve sanki üç beş yıl daha yaşlanmıştım.O çocuksu görünümüm gitmiş yerine yılların hüznü çökmüştü.Korktum.Üstelik rengim de sararmıştı.Eğilip dudaklarıma baktım.Hem mor hem de çatlaktı.Korktum.Ama çok da aldırış edebilecek bir neşem ve yaşama isteğim olmadığından umarsızca traş köpüğüne uzandım.Tüm yüzümü bembeyaz köpüğe boğdum.Göz altlarıma kadar sürmüştüm.Aynadaki sert ve asi görünümüme dikkatlice bakarak kaydırdım jileti tenimde yavaş yavaş.Acelem yoktu saatlerce banyoya hapsedebilirdim kendimi.Ama traşım her zaman olduğu gibi kısa sürdü.Sadece fovorilerimi düzeltmek biraz oyalamıştı.
                Traş bittiğinde yüzümü bile yıkamadan küvete atladım.Yarı köpük içinde suyu ılığa ayarladım ve ılık suyun altında gözlerim kapalı küçük bir yolculuğa çıktım.Sahil kenarına bir yolculuktu.Hava akşam üstünün huzuruyla ılımıştı.Gökyüzünde tek bir bulut bile yoktu.Güzel bir kız vardı sarı saçlı.Deniz kenarında oturmuş beni süzüyordu tepeden tırnağa.Bense gözlerine bakıyordum üzerimde gezinen.Hafif esintide hışırdayan kocaman palmiyelerin yeşilli turunculu yapraklarından akıp ciğerlerime dolan güneşin neşesiyle aşık oluyordum yemyeşil gözlerine.Kanımda hiç olmadığı kadar güçlü umutlar,hiç bitmeyecek enerjiler yükseliyordu.Yanına yaklaşmam için gözlerime baktı.Oradaydı gerçekliği.Rüya olamazdı göz bebekleri.Ona yaklaştıkça o çiçeğimsi koku da artıyor onun gerçek olduğunu ispatlıyordu.Rüyalarda asla koku alınamazdı ama o koku resmen esintinin etkisiyle içime işlemişti.O halde artık onun yanımda olduğundan emin olmalıydım.Yanına yaklaştım ve saçlarına eğilip kokladım.Bana bakıp gülümsedi.Tenine dokunmak istedim.Elimi uzatıp parmak uçlarımı göğsünde gezdirmeye başladım.Fakat bir aksilik vardı.Hiçbir şey hissedemiyordum.Korktum.Ona sarılıp yalvardım:
                 -Uyandırma ne olur bu bir rüyaysa, uyutma sakın şayet gerçek bir aşksa...
                 Tam bir şeyler söyleyecekken gözlerim açıldı ve elimin altındakinin banyonun fayansları olduğunu farkettim.Tepemden ılık sular süzülüyordu.Gerilip vüdumu esnettim.Eklem yerlerimi tek tek kütletip şampuana sarıldım ve bir güzel köpürttüm tenimi.Yıkandıkça rahatladığımı hissediyordum.Sanki tüm o boktan düşüncelerden arınmıştım.Hayat yine eskisi gibiydi.
                 Vücudumu kirlerden ve köpüklerden,ruhumu boktan düşüncelerden ve kuruntulardan arındırdıktan sonra küvetten çıkıp tekrar aynanın karşısına geçtim.Yüzüme renk gelmişti.Saçlarım o yağlı halinden kurtulmuş tekrar nemlenmiş ve düzleşmişti.Havluma uzanıp kafama geçirdim ve saçlarımda biriken suyu aldım.Sonra da tüm vücudumu silip havluyu belime sardım.Aynada tekrar eski ben vardı.Dudaklarım gevşemiş,kavis almış,kavisin de etkisiyle yüzümde hafiften bir tebessüm oluşmuştu.Ellerimle saçımı yukarı doğru sıvazlayıp diktim.Yüzüme dokunduğumda tertemiz,pürüzsüz yanaklarımı tekrar hissetmek beni mutlu kılıvermişti.Ancak çok garip olan bir şey vardı ki o da hemen hemen aynı sahneyi otobüse bindiğim o ilk gün de yaşamıştım.Yine kafamdan aşağı sular süzülüyordu ve yine tam o sırada bir rüya görmüştüm.Hayat gerçekten de bir tesadüftü.
                   Giyinirken aklıma çok kıyak bir fikir gelmişti.Salman Usta'dan Chevi'nin anahtarını isteyecektim.Onlara yaptığım onca iyilikten sonra bir anahtarı bana çok görecek değillerdi heralde.Ama önce giyinebildiğim kadar şık giyinip egomun altını biraz daha çizmeliydim.Hayliyle hemen bavulun başına çöreklenip kıyafet uydurmaya başladım.Üstünde ufak tefek yırtıklar olan eski mi eski buz mavisi kotumu giydim.Annemin babama hediye aldığı yaklaşık onsekiz senelik o pantolonu...Üstüme buraya geldiğimden beri giymediğim bir tişört ayarladım.En sevdiğim tişörtlerimden birini;önünde gri harflerle pokerden,şansdan ve kazanılan yüklü miktarda paradan söz eden bir yazı olan tişörtümü.
                   Baştan aşağı hazır olduğumda silahlarımı da alıp aşağı indim.Beni gördüklerinde uzun bir süre sessizlik oldu.Merdiven başında durup onları seyrettim ben de.
                  -Hayırdır evlat nereye?
                  -Usta yalnız konuşabilir miyiz biraz?
                  Kalkıp yanıma geldi.O kalkıp gelirken diğerleri çoktan kendi aralarında mırıldanmaya başlamıştı bile.
                  -Ne oldu önemli bir şey yok ya?Yoksa kızdırdık mı seni?
                  -O konuya aldırma o kadar.Ara sıra heyheyler geliyor işte.Asıl konu Chevi.
                  -Chevi mi?Ne olmuş ona?
                  -Hiçbir şey olmadı nasıl bıraktıysak öyle duruyordur.Sadece bugün biriyle buluşmam gerekiyor.Senden anahtarını isteyecektim.
                  -Veririm ama kiminle olduğunu söylersen.
                  -Kız arkadaşımla.
                  -Kim?
                  -Boşver tanımazsın.Hem ne farkeder ki?
                  -Ya evlat seni çocuğum gibi severim,anahtarı istediğin zaman alabilirsin ama kim olduğunu söylemen gerekiyor.Kiminle beraber olduğunu bilmek en doğal hakkımız.Başına bir şey gelmesini istemeyiz.
                  -Gelmez sen merak etme.Ayrıca kız çok iyi biri.Çok da tatlı ve en önemlisi saf.
                  -Ama kim,adı ne,nerede oturuyor?
                  -Anlaşıldı söylemeden bırakmayacaksın sen.Köy var ya ileride.
                  -Eee?
                  -Ordan.Aslında ilçede oturuyormuş da babannesi mi anneanesi mi ne köyde yaşıyormuş.Ailesi de Almanya'ya tatile gidince kardeşiyle beraber ailesi dönene kadar onun yanında kalmaya karar vermiş.Bir durum olursa zaten numarası Batu'da var.
                  -Anahtar odamda.İstediğin zaman alabilirsin.Ama dikkatli kullan olur mu?
                  -Eyvallah sen merak etme.
                  Koridora yönelip odasına girdim.Ağır bir traş losyonu kokuyordu.Anahtarı ararken bir yandan da odayı incelemeye koyuldum.Aslına bakılırsa anahtarı ikinci plana atmıştım ve odanın keyfini çıkarıyordum.Çünkü gerçekten de şık ve oturaklı dizayn edilmişti.Yatağına oturup bir sigara yaktım ve sırtımı yatağın başucuna yasladım.Bir an aklıma Bengü Su geldi.Oda tam bize göreydi sanki."Yanımda olsaydı yatağa uzanıp deli gibi sevişirdik."diye geçirdim içimden.Sanırım Selen'e ihanet ediyordum.Onu aldatıyordum elimde olmadan.Üstelik bir kez de değil.Çünkü aklım bir yandan da İstanbul gezisindeki o çıtırdaydı.Sanırım ondan da hoşlanıyordum.Bir kaç aydır da görüşemediğimizden onu iyice özlemiştim."Burada olsaydı viskilerimizi yudumlayarak birbirimize kur yapar,iyice çakır olunca da soyunup beraber olurduk."diye söylenerek yerimden kalktım ve dolabın yanındaki şifonyerin üstünden gözüme çarpan anahtarları avuçladım.Yine şıpsevdiliğim tutmuştu.Odadan çıkarken"İyiki de Selen burada değil.Eğer mırıldandıklarımı işitseydi topuklarıma tüm şarjörü boşaltırdı."diye söylendim ve mutlu yalnızlık anlarımda olduğu gibi hafiften tebessüm moduna girdim.   
                   Büyük an gelmişti.Nihayet Chevi'yle başbaşa verip tozlu yollara vuracaktık kendimizi.Çalıştırdım.Bir iki gaz verip ağırdan kalktım ve tozlu yollara sürdüm.Öğle güneşi altında tek kolumu camdan çıkarmış ağır ağır köye doğru ilerlerken sigaram eşlik etti bize yol boyunca.Köy meydanından geçerken ikinci izmaritim de "Benden bu kadar!"deyip attı kendini yerlere.Biz de Chevi'yle o küçük meydana giden dar yola saptık ve Selen'i karşıladık.Oturmuş sigara içiyordu o da.Bizi görünce izmarit elinden düştü ve şaşkın şaşkın bakınmaya başladı.Havama hava katmak için biraz hızlanıp direksyonu kızcağızın önünde kırarken el frenini de çektim.Arabanın burnu sola doğru dönerken kıçı da sağa hamle yaparak yarım spin attı.Ortalık toz duman olmuştu.Selen' e gözlük üstünden gülümserken içim yeniden kıpır kıpır oluvermişti.
                   -İnanmıyorum yaaa.Canım bunu da nereden buldun?Çok güzel bir şey yaaa.
                   -Atla bebek o sadece yalnız kovboyunun emektar düldülü.
                   Vay anasını nasıl da karizma satıyordum.Hemen kapıyı açtı ve şehvetli bir vücut diliyle yan koltuğa oturuverdi.Öpmek için uzandığımda,yanağıma küçük bir ıssırık atmıştı.
                   -Ben gösteririm sana bebeği.
                   -Hoşuna gitmedi mi?
                   -Gitmedi tabi.Ne o öyle diğer kızlara sesleniyormuş gibi...
                   "Siz piliçler hep aynısınız..."demek geldi içimden ama daha fazla karizma yapayım derken olandan da mağdur kalmak istemedim.Ama orada öylece durup tanıyıp tanımadığım tüm kızlara gecenin bir vaktine kadar o lafı söyleyebilirdim.
                   Gülümsedim ve tişörtünü sıyırıp omzunu öptüm.Hoşuna gitmişti.Yüzünde çok doğal bir tebessüm vardı.Bense saçlarının o doğal kokusuna karışan yumuşacık omzunu öpmekle meşguldüm.
                    -Seni seviyorum ve sen benim tek sevgilimsin biliyorsun.Başka birine asla böyle seslenmezdim.
                    Sanırım onu gerçekten de seviyordum.Ama aynı zamanda istanbul gezisindeki o kıza karşı da Selen kadar olmasa da bir şeyler hissediyordum.Hatta Bengü Su'ya karşı da.Lanet olası kalbim her sürtüğe vuruluyordu yani.
                    -Nereye götürüyorsun beni böyle bakiyim?
                    -Chevi nereye götürürse artık...Bilemiyorum.
                    Mutluydum.Bastım gaza kafama göre.
                    -Arkadaşını kurtardım demek.
                    -Evet.Ben kurtardım ama hiçbir teşekkür almadım.Keşke kurtarmasaydım.
                    -Zannetmiyorum hayatım teşekkür etmişlerdir.Sen fazla ciddiye alıyorsun her şeyi.İstiyorsun ki insanlar hep senin etrafında dolansın,dünyanın merkeziymişsin gibi davranılsın.Ben seni böyle seviyorum ama herkes ben değil bir tanem.İnsanların da kendi hayatları var,gururları var.
                    -Biliyorum ama abartıyorsun bence o kadar da değil.
                    -Hayır bence abartmıyorum öylesin.Açıkçası biraz daha anlayışlı davranmalısın insanlara.
                    -Sana da mı?
                    -Bana karşı davranışlarından son derece mutluyum.Ama diğerlerine de böyle davranman gerekir.
                    -Boşversene onları.Hepsinin canı cehenneme.
                    -Yapma hayatım onların da gururları var ama.
                    -Ne yani Ulaş onu kurtarmamı gurur yaptığı için mi teşekkür etmedi?
                    -Olabilir.Neden olmasın.Ya da etti ama sen içten bulmadın.
                    -Bilmiyorum Selen.
                    Bir sigara yaktım.Açık camımdan dışarı bakarken,derin bir fırt çekip sinirli sinirli öfleyerek savurdum dumanı.
                    -Bunları daha sonra düşünürsün hayatım sıkma canını şimdi.Bak beraberiz ne güzel.Altımızda araba da var istediğin yere götürebilirsin beni.
                    -Özledin mi beni?
                    -Hem de nasıl...
                    -Nasıl?
                    Şeytanca bakıyordum.Ne demek istediğimi gayet iyi anlamıştı.
                    -Aaahahaha...Aklın fikrin orda Erinç.
                    -Ehehehe.Aklım fikrim sende aslında orda değil.Kaç gündür hep seni düşündüm.
                    -Ben de seni...
                    -Birlikteliğimizin keyfini çıkaralım o zaman.
                    Canım deli gibi sex istiyordu.Hatta bir ara üzerimi çıkarıp araba kullanırken olaya girişmek istedim.Bu çok deliceydi.Kimbilir belki daha önce denenmemişti bile.Ama bir çılgınlık uğruna canımdan olabileceğim için vazgeçtim ve sabretmeye koyuldum.
                    -Bu yol nereye gidiyor?
                    -Babamlarla bir kez geçmiştik ama tam hatırlamıyorum canım yaaa.
                    Yol boyunca sohbet ettik.Bir ara eski bir radyo ilişti gözüme.Sabah akşam Rock'n Roll ve Blues çalan o acayip kanalı aradım.Bulamayınca da kapatıp sohbete devam ettim.Öğlenin bir vakti tepemizde kavurucu bir güneşle tozlu ve sarı yollardan geçiyorduk.Tarlalar,eski bozuk yollar,ufak tefek ağaçlar...Her yer toz içindeydi ve dudakları çatlatan bir sıcak vardı.Sohbet ilerledikçe ilerliyordu ve hiç bilmediğimiz bir yere doğru hızla yol alıyorduk.Çok geçmeden bir uçurum kenarı bulduk ve arabayı çekip durdurduk.Issız,kimsenin olmadığı,yüksek bir uçurum kenarındaydık.Önümüzde uzanan çıplak dağlar,geride bıraktığımız kilometrelerce yol,buz mavisi gök ve tozlu topraklar bir anda sessizliğe bürümüştü bizi.Duyduğumuz tek şey rüzgarın fısıldamasıydı.Birbirimize bile bakmıyorduk.Sanki ikimiz de aynı şeyleri düşünüyor,ayrı şeyleri istiyorduk.Bir sigara daha yaktım.
                    -Bugün yarın gidiyorum.
                    Gözlerimi kısmıştım.Yüzüne bakamıyordum.İçim hiç olmadığı kadar buruktu.
                    -Beni bırakıyor musun?
                    -Gitmek çok zor Selen.Seni bırakamam.Üstelik bu toprakar,benim olduğun o çimler,hep akan deremiz,güneşimiz...Hiçbirini bırakamam.
                    -Gitme öyleyse.
                    -Anlamaya çalış.
                    Uzun zamandır ilk defa yüzüne öyle anlamlı bakıyordum.Başını eğmiş sigarasına bakıyordu o da.Yüzünü benden gizlemeye çalışıyordu titrek sesiyle.
                    -Anlıyorum.Orada sevgilin var.Belki de sevgililerin.Zaten sırf zaman geçirmek için benle oldun burda.Oysa ben seni çok sevmiştim Erinç.
                    Elinden sigarasını alıp camdan dışarı attım benimkiyle beraber.Yaklaştım.Kokusunu hissedene kadar yaklaştım.Sarılıp öptüm.
                    -Dokunma bana senden nefret ediyorum.
                    Ağlıyordu.Kocaman gözleri yaşla dolmuştu.Onu öyle ağlarken görünce içim daha da burkuldu.Az daha ben de ağlıyordum.
                    -Benim tek sevgilim sensin ve senden başka kimseyi sevmiyorum.Saçmalama bence.
                    Onu güldürmek için türlü şaklabanlıklar geldi aklıma.Biliyordum.Şaklabanlık yaparsam tren raya oturacak ve bu kalp sızlatan anı silip atacaktı.Ancak tüm o sarımtırak doğa,gerçeği tüm çıplaklığıyla bir çivi gibi çakıyordu beynime.
                    -Gitme öyleyse neden gidiyorsun?
                    -Gitmek zorundayım.Her şeyim orada.Evim,ailem,arkadaşlarım...Tüm ortamım orada.Buralar da çok güzel ama ben yaşayamam.Burada kalmam imkansız.Ama sen gelebilirsin benimle.Sen yaşayabilirsin orada.
                    -İşte o imkansız.