29 Aralık 2012 Cumartesi

Güzel Anılar ve Kanserli Aşklar...5

Aslına bakılırsa Chevi'yi çok özlemiştim.Onu yeniden kullanacağımı öğrenmek epeyce heyecanlıydı.Ama işin garibi her şey ben istemeden gerçekleşmeye devam ediyordu.Küçük rastlantılardan ibaret bir deja-vu değildi yaşadıklarım.Artık hayatın kendisi deja-vuydu.Ama tüm o beşinci boyut tadında düşünceler güneşin ve ılık havanın yardımıyla etkisini çabucak yitiriyordu.Ben de o güzel anlara kaldığım yerden aynı heyecan ve merakla devam ediyordum.
                Chevi'ye binip gazladım.Caddenin soluna saparak başka bir caddeye çıktım ve ordan da geldiğimiz yöne, pansiyona doğru tam gaz sürdüm.Bir gün içinde yaşadığım onca atraksyon epey acıktırmıştı beni.Garip ama birden okul günlerimi hatırladım.Eve giderken karnım hep aç oluyordu ve gidince yiyeceğim yemekleri düşündükçe sabırsızlanıyordum.Yine öyle hissetmiştim.Yine karnım açtı ve gidince yiyeceğim yemekleri düşündükçe iştahım daha da bir kabarıyor,pedala yüklendikçe yükleniyordum.Yaklaşık beş on dakika sonra ilçe çıkışına varmıştık.Salman Usta akşam yemeği için bir şeyler almamız gerektiğini söyledi ve arabayı bir süper marketin önüne çektik.İlçe çıkışında olduğundan fazla ziyaret edilen bir yer gibi durmuyordu.Tıpkı filmlerdeki yol kenarlarına kurulmuş ufak yakıt istasyonlarının eskimiş süper marketleri gibiydi.Chevi'den indik.Tam camları kapatıp kapıyı kilitliyordum ki Salman Usta'yla Gökhan arabada beklememi söyleyip süper markete yöneldi.Aslına bakılırsa iyi gelmişti bunu duymak.Çünkü biraz yalnız kalıp bugünkü yaşadıklarımı irdelemek istiyordum.Sabahın bir vakti kalkıp polis gibi giyinmiş,hayalimdeki olmasa da eski model bir Chevi kullanmış,insanları polis olduğuma inandırmış ve arkadaşımın sevgilisiyle yatmıştım.Üstelik kız gerçekten de güzeldi.İzmir'de hayatım boyunca toplasam bu kadar atraksyon yaşamamışımdır.Hiçbirini yaşamasaydım bile üstümde kemerine bağlı iki adet silah taşıyordum.O bile yeterdi.Kaldı ki o silahla insanları bile tehdit etmişliğim vardı.
                 Tüm o düşünceler vardı kafamda irdelerken yaşadıklarımı.Ama kısa sürdü hesaplaşmam.Hala hayatta olduğumu ve hayatı doya doya yaşadığımı farkedip elimi cebime attım.Bir paket sigara çıkardım ve içindekilere göz attım.Üç beş tane ya kalmıştı ya kalmamıştı.Bir tane keyifle çekip yaktım.Kafamı kaldırıp gök yüzünü seyredaldım.Uçuk mavi olmuş kızarmaya yüz tutmuştu.Bir tane bile bulut yoktu.Tertemizdi.Gözlerimi kapatıp içime çektikçe yerlerdeki tozların kokusunu alabiliyordum.Sararmış perdeler gibi kokuyorlardı.Gözlerimi açtığımda hemen karşımda, süpermarkete doğru uzanan kabloları taşıyan direğe konmuş iki güvercini farkettim.Birbirlerine kur yapar gibi sokuldukça sokuluyorlardı.Küçücük beyaz vücutları oynaşmak için özenle yaratılmıştı sanki.Gagalarıyla birbirlerine dokunuyorlar kahkaha atar gibi ötüyorlardı.Selen'le kendimi düşündüm.El ele tutuşmuş oynaşıyorduk.Tıpkı güvercinler gibi.Ya da Bengüsu'yla ben.El ele tutuşmuş öpüşüp duruyorduk.Yine aynı güvercinler gibi.Sonra başımı öne eğdim ve yaptığımın yanlış olduğunu düşündüm.Sadece Selen'i değil ikisini de aldatıyordum.Aslında güzeldi her şey,zevkliydi,eğlenceliydi.Hatta heyecan vericiydi ama daha ne kadar sürdürebilirdim hiçbir fikrim yoktu.Çünkü verdiği heyecan kadar sıkıyordu da.Sinirim bozuldu ve aniden yerden ufak bir taş alıp direğe doğru fırlattım.Taş direğin ucuna yakın bir yerlere çarpar çarpmaz kuşlar havalandılar ve yine birbirlerinden ayrılmadan uçup gittiler.Gökyüzünde kaybolana kadar arkalarından baktım.Geriye bıraktıklarıysa bir kaç tüydü bir sağa bir sola savrularak aşağı düşen."Gitmek gerek."dedim içimden."Gitmek gerek nereye gideceğimizi düşünmeden,bırakıp kum torbalarımzı geride.Gitmek gerek."
                İzmariti yere atıp söndürürken bizimkilerin ellerinde poşetlerle bana doğru sohbet ederek geldiklerini gördüm.
                -Hacı malzemeye bak hacı.
                Poşetin içine eğilip baktım.Köfteler, tavuk etleri, iki şişe yetmişlik rakı, salata malzemeleri...
                Nevale harbiden de sağlamdı.Poşetleri bagaja sallayıp yola koyulduk.Pansiyona doğru hızla yol alırken,öğlen güneşi altında yaldır yaldır parlayan kaporta gökyüzündeki kızıllığın tüm çekiciliğiyle gerçek rengini,siyahlığını almıştı.Batma hazırlığı yapan güneşi ve maviyle turuncu arası bir renge bürünmüş gökyüzünün simsiyah asfaltla karıştığını görebiliyordum ileride bir yerlerde dümdüz uzanan yolda.Chevi yaylandıkça bagajdaki rakı şişeleri de "şerefe" der gibi çarpıyordu birbirine.Aklımda iki ayrı vücut vardı bırakıp bu şehri kaçma fikirleri çakarken beynimde.Vurulmuştum sanki acıyordu bir yerlerim, miğdem yanarken ağzımdaydı kanımın tadı,kanayan yaram büyüdükçe boşlukta geçirdiğim her saniyede.
               Pansiyona vardık.Salman Usta Chevi'yi bahçe kapısının orda bırakmamı söyledi.Arabadan inip bahçeye baktım.İnsanlar göz ucuyla bizi süzüyordu.Bagajdan poşetleri çıkarıp içeri daldım.Önden ben gidiyordum.Gökhan'la Salman Usta ise kapıları kilitliyordu.İnsanlara yaklaşırken bu defa surat asıp yanlarından geçmekten vazgeçtim ve gözlüğümü çıkarıp yüksek bir sesle "İyi akşamlar."dedim güler yüzle.Cevap gecikmedi ama beklediğimden daha azdı.Tek tük, zoraki "Sağol." ve "İyi akşamlar." sesleri eşliğinde pansiyona girdim.Batu yoktu ortalıklarda.Poşetleri tezgaha bırakıp yukarı doğru seslendim.
               -Batuuu...Laaannn...
               Ses yoktu.Bir daha bağırdım.
               -Batuuu.Biz geldik laaayynnn...
               Uyuduğunu düşünerek rahat bir tavırla üstümü değiştirmek için odaya çıktım.Kapıyı açtığımda yatağın boş olduğunu gördüm.Bir anda endişelendim ve sağıma soluma bakındım.Eşyaları yerindeydi ancak eksik olan bir şey vardı.Makinem.Fotoğraf makinem kayıptı.Hemen telefona sarıldım ve Batu'yu aradım.
               -What the?
               -Lan manyak nerdesin sen?Makinem de yok ortalıklarda.
               -Abi uzun hikaye senin gittiğin köydeyim.Ama haberler iyi merak etme.
               Şaşırmıştım.Biraz da canım sıkılmıştı.Selen'in fotoğraflarını kimsenin görmesini istemiyordum.
               -Çabuk gel kaz kafalı.Yemek hazırlıyoruz.
               Beyinsiz herif ne yapıyordu oralarda acaba?Kesin geldiğinde "Abi fotoğraflarını çektiğin kızı gördüm hatta gidip konuştum."falan diyecekti.Uzun bir of çekip üstümü çıkardım ve altıma buz mavisi kotumu giydim.Üstüme ise İnce bir gömlek geçirip koşar adım aşağı indim.Onlar yemeğe girişmişlerdi bile.
               -Batuhan neredeymiş?
               -Köydeymiş manyak.Yine kendi kafasına göre işler çeviriyordur.Akıllanmaz o salak.
               -Geliyor mu?
               -Geliyorum dedi ama belli olmaz.
               Kolları sıvayıp yemeğe yardıma atıldım.Batu'nun zamanlaması harikaydı.Izgaralar pişip de salata hazır olduğunda içeri damlayıverdi yüzünde acayip bir neşeyle.Hemen ardından da kadro tamamlandı.Fikriye Teyze belirivermişti kapıda yine büyük bir şıklıkla.Hepimiz sofaraya oturduk.Ulaş'ı bulacağımdan emin olduğumdan keyfim yerindeydi.İçime doğmuştu.Onu bu gece kurtarıyorduk.Diğerleri de en az benim kadar umutlu görünüyordu.Yemek boyunca Batu bugün yaşadıklarını anlattı.Kafalar güzel olduğundan ne diğerleri anlatılanları anladı ne de ben diğerlerinden saklamam gerektiğini hatırladım.Dinleyip dinleyip koptu herkes.Arar sıra lafa atıldılar falan...
               -Abi işte canım sıkılınca senin makineyi kurcaladım.Birden gözüme güzel bir kız çarptı.Fotoğrafları o kadar derinden manalarla çekmiştin ki kıza karşı bir şeyler hissettiğini anladım.Sonra senin onla konuşamadığını düşünerek giyinip köyün yolunu tuttum.Amacım kızla tanışıp seni tanıştırmak ve aranızı yapmaktı.
               -Salak çıkıyoruz zaten o kızla.
               -Tamam abi dinle olayı bi.Sonra kıza rastladım yanında da bi kız arkadaşı vardı.Hızla yürüyorlardı.Yanlarına koşup tanıştım.Kendimi tanıttım.Senin adını duyunca seninki pek bi neşelendi hemen arkadaş olduk ikisiyle de.Sonra beni bir dere kenarına götürdüler orda herşeyi anlattılar bana.Neler yaşadıklarınızı falan...
               -Hangi dere lan?Uçurum falan var mıydı?
               -Yooo abi.Yemyeşil bir yerdi.Tıpkı Kevsen'in gözleri gibi.Uçurum ne alaka?
               -Boşver o başka anı.
               Selen'le yattığımı ona anlatacak değildim.Geçiştiriverdim.
               -Neyse abi işte o sırada ben de Kevsen'le kesişiyordum.Yanındaki kızla işte.Sonra Selen durumu anladı ve bizi başbaşa bırakmak için ufak bir işinin olduğunu söyleyip kalkıp gitti.Biz de yalnız kaldık.Tam konuşuyorduk,birbirimizden bahsediyorduk Kevsen yanaşmaya başladı.Sokuldukça sokuldu.Sonra iyice yaklaşıp dudağımla yanağım arası bir yerlerden öptü beni.Çok utandım abi.Bi hoş oldu içim.
               -Küçük Batu ayaklanmıştır olum.Puhahahaha.
               -Hahahahaha.
               -Ahahahahaha.
               -Ehehehe.
               -Hadi lan.Kendininkine bak yedi yirmidört nöbette.
               -Puhahahahaha
               -Zuhahahhaha.
               -Eheheheeh.Piç.İyi espiriydi.Neyse ne diyorduk dombili miydi lan kız?
               -Ebene atlayım ama dalga geçmesene.Anlatmıyom lan.
               -İyi abi anlatma.Sen bilirsin.Ehehehe.
               -Öhömmm.Sonra işte bunları ilk önce kardeş sandım adlarının Selen'le Kevsen olduğunu duyunca.
               -Ne yani kardeş değiller miymiş?
               Tabiki de değillerdi dalga geçiyordum salakla.
               -Abi kırdın ama tüm şevkimi.Ayıp ediyosun yaaa.Anlatmam bak.
               -Olum yarım saattir sadete gelemedin bi.Gel artık neticeye.Ne oldu?
               -Taam abi dur geldik işte sonundayım olayın.Selen ilçede oturuyormuş ve Kevsen de onun üst komşusuymuş.Sen Ulaş'ı kurtarmak için kızdan ayrı kalınca o da yalnız kalmamak için Kevsen'i çağırmış.Neticede abi Kevsen'e aşık oldum ben.
               -Bu mu abi netice?Bu mudur yani?
               -Bu abi.Sen hani Selen'i ayarladın ya.Bi konuşsan da Kevseni de bana yapsak nasıl olur?
               -Yaparız abi ayıpsın.Sen doldur bakiyim bir bardak daha.
               Sünger gibi içiyordu millet.Onların gazına ben de beş dubleyi yuvarladım ama en az içen bendim aralarında.Sonuçta o gece opresyona çıkılacaktı ve içimizden birisi ayık olmalıydı.
               Saat onbire kadar masa başında oyalandık.Planı tekrar tekrar konuşuyor,bir aksilik çıkması halinde nasıl sıvışacağımızı tartışıyorduk.Her nekadar ciddi boyutlarda konuşsak da işin ciddiyetini daha kimse kavrayamamıştı.En ufak kelimeye bir kulp takıp gülmeye devam ettik o süreç içerisinde.Bilmiyorum belki de kafalar güzeldi ondandı.
               -Esas planı yaptım ben dinleyin şimdi.Arabaya atlayıp eve gidiyoruz.Sonra Salman Usta,Gökhan ve Erinç arabada beni bekliyor.Ben de gidip Ulaş'ı kurtarıyorum.
               -Olum bu nasıl plan böyle?
               -Niye ki kötü mü?
               -Lan bi atraksyon yok ki.
               -Ne yapayım zili falan çalayım istersen atraksyon olur.Ya da önceden girip çalar saatlerini tam eve girdiğimiz saate kurayım.O da ayrı bir atraksyondur hani.
               -Oğlum bir kere sen hiç gelme otur pansiyonda.
               -Canıma minnet baba.
               -Çocuklar böyle plan olmaz.Hep beraber gideriz ama eve bir kişi girer.
               -Ben girerim.
               -Evlat sen çok koşturdun ama bırak biz halledelim bu defa.
               -Yok usta siz merak etmeyin ben kafadan yaptım planı.Ama bir takım malzemelere ihtiyaç var.
               -Ne gibi?
               -Asker bıçağı lazım bir defa.Sonra kafaya kar maskesi,halat,hatta varsa bayıltıcı sprey,bez parçası,koli bandı...
               -O zaman bir an önce işe koyulalım.Malzemeleri toplayıp yola çıkmamız gerekiyor.
               Masadan kalkıp odalara çekildik.Yatağa oturup ne giyeceğimi,nasıl davranacağımı,paçayı nasıl çamur sıçratmadan kurtaracağımı düşündüm.İşim zordu.Her nekadar bizimkiler bu defa arabada oturanın ben olmam gerektiğini söylediyseler de kişiliğimdeki "her işin en iyisini ben yaparım,kimseye güvenmem,ben en iyisiyim." karakteri yüzünden yine eve girenin ben olmam gerektiğini savundum.Yani yine egom galip geldi.
               Olaylar az çok kafamda şekillenmişti.Yaşayacaklarımı önceden planlamıştım.Hiç bir sorun çıkmadan eve girip içeridekileri uykuda bayıltacak ve bağlayacaktım.Sonra da Ulaş'ı kucaklayıp kurtaracaktım.Hiç bir prüz çıkmayacaktı.Tüm serin kanlılığımla halledecektim olayı.Son bir kez daha planı aklımda toparlayıp yataktan kalktım ve bir sigara yaktım.Sigara iki yatak arasındaki komidin üzerindeki kül tablasında yanıp odayı dumanıyla kaplarken ben de üstümü giyindim. Gecenin karanlığına eşlik edercesine simsiyah.Sonra tekrar yatağa oturdum ve sigaraya devam ettim.Ben tüm bunları yaparken Batu hiç konuşmadan giyinmiş,yatakta oturmuş beni izlemişti.Sigaram biter bitmez kemerleriyle birlikte silahlarımı da takıp aşağı indim arkamda Batu'yla.    
                -Usta hazırız biz.
                Üçümüz de karalara bürünmüştük.Usta da öyle.Ve elindeki bereye makasla göz,burun ve ağız delikleri açıyordu büyük bir özenle.Kendini işe o kadar vermişti ki başını bile kaldırmadı.
                -Harikasınız evlat.Ben de sizin için kar maskesi ayarlıyordum.
                -Usta diğer malzemeler ne olacak?
                -Asker bıçağı kolay iş.Koli bandı,ip ve bez de öyle.Hatta bir çelik yeleğim bile var ama bayıltıcı spreyi bulamayabiliriz onun yerine öksürük şurubu kullanırız olmazsa.O da etkilidir.
                -Çelik yelek nereden çıktı yaaa?
                Elindeki işi bırakıp kafasını kaldırdı ve bana yüzünden hiç düşürmediği tebessümle bir kez daha beni şaşırttığını ispatladı.
                -Çok iyi bir polis arkadaşım vardı bir zamanlar.Bana hediye getirmişti.
                Bir şeyler daha söyleyecek gibi oldu.Duraksadı bir an.Vazgeçti.Susuverdi.Uzun bir süre yerdeki kilime baktı.
                -Ne oldu ki ona?Küstünüz mü?Adam geleceği görmüş bu arada helal olsun.
                Tekrar bana döndü.Yüzünü ciddi bir hüzün kaplamıştı.
                -Çatışmada serseri kurşunun biri kalbine isabet etti.Ona şehit dediler,gurur madalyası verdiler ailesine.Üç beş kuruş sıkıştırdılar avuçlarına.Hepsi o kadar.
                Sonra başını öne eğdi kızgın ve bir o kadar suçluluk duygusuna kapılmışçasına;işine devam etti...
                -Başın sağolsun Usta.Ben öyle olduğunu tahmin etmemiştim.
                -Boşver.Yeleği kullanırsan ona yürekten teşekkür etmen ona da yeter annelerini olaydan bir ay sonra kaybeden ve yetim büyüyen iki çocuğa da.
                -Hadi yaaa.Usta çok üzüldüm yaaa.Başın sağolsun tekrar.Huzur içinde yatsınlar.Allah rahmet eylesin.
                -Sağol.
                -Usta başın sağolsun.
                -Başın sağolsun Usta.
                -Siz sağolun çocuklar.
                Uzun bir süredir konuşmayan Fikriye Teyze yerinden kalkıp Usta'nın yanına oturdu ve onu teselli eder gibi kolunu omzuna atıp hafifçe sırtını sıvazladı.
                Bayıltıcı sprey bulamamıştık ama tüm malzemeler hazırdı.Onun yerine eter kullanacaktık.Öteberimizi toplayıp arabaya doluştuk.Fikriye Teyze pansiyonda kalacaktı.Olaki beşe kadar dönmezsek ve telefonlarımıza ulaşılamazsa polis çağıracaktı.
                Arabayı çalıştırıp yola koyulduk.Çok hızlı kullanıyordum.İlçeye yaklaştıkça kalbimin daha hızlı attığını hissedebilmek bir yana duyabiliyordum bile.Selen ve Bengü Su'yu düşündüm.Eğer ölürsem ne yapacaklardı acaba?Kırkım çıkmadan birilerine mi yamanacaklardı yoksa biraz saygılı olup kırkımı bekleyecekler miydi?Kimbilir belki de cenazemde birileriyle kesişip cenaze dönüşü kırıştırmaya başlayacaklardı."Kızlar böyledir işte."deyip gaza biraz daha abandım.Ama ölmeye hiç niyetim yoktu.Aksine onları bile gömebilmek için daha uzun yaşamalıydım.Dolayısiyle bu uğurda gerekirse sigarayı bile bırakıbilirdim.
               Hırslandıkça gaza biraz daha basıyordum.Üzerine ay yansıyan simsiyah kaportanın,zifiri karanlık gecede,altındaki sekiz silindirli canavarı zapdetmeye çalışması hoşuma gidiyordu.O tam bir tork canavarıydı.Ve farları,önünde uzanan sonsuz yolu aydınlatıyordu tıpkı bu sonsuz dünyayı aydınlatan ay gibi.Dinledim vitesi boşa aldığımda,silindirlerin kükremesini ve lastiklerin kulağımda çınlayan ıslıklarını.Sadece dinledim ve tek bir söz çıkmadı dudaklarımdan.Sessizlik,mutluluktu o an.
                 İlçeye vardığımızda hızımı azaltabildiğim kadar azalttım.Dikkat çekmek istemiyordum.Gerçi o kadar ıssızdı ki caddeler,sokak köpeklerinden başka farkeden olmamıştı bizi.Yine de eve varana kadar olabildiğince yavaş kullandım.Gece olduğundan yolları hatırlamam biraz zor oldu ama içimdeki heyecanın etkisiyle olsa gerek konsantre olmayı başarıp evi kan ter içinde de olsa bulmayı başarmıştım.
                Arabayı evin tam önüne park edip indik.Etrafı kolaçan ettik.Kimsecikler ayakta değildi.Salman Usta arabadan çelik yeleği alıp giymem için bana uzattı.Her nekadar direttiysem de galip gelen o olmuştu.Tişötümü çıkarıp çelik yeleği giydim.Sandığımdan daha ağırdı ve bir an taşıyamayıp düşecekmişim hissine kapıldım.Malzemelerin ardı arkası kesilmiyordu.Önce halatı dağcılar gibi belime taktım ucundaki metal kulptan.Halat da halattı hani.Araba çekme halatını tutuşturmuştu Salman Usta elime.Ardından eter,asker bıçağı,koli bandı ve bez parçası geldi.Hepsini sağıma soluma takıştırıp bereden bozma kar maskesini kafama geçirdim.Chevi'nin camından yansıyan silüetim,tatile gelmiş bir gence değil,yılların özel timine aitti sanki.Tüm sakinliğimle ve kalkık popomla bir kaç havalı söz söyleyip eve yöneldim."Görüşemezsek hakkınızı helal edin,ölürsem şuraya gömün,buraya gömmeyin,şunu yapın,bunu yapın..." gibi gereksiz vedalaşmalar tribine girip ortamı germek istemiyordum.
             -Beni tam burada bekleyin beyler.O lanet olasıca herifin canına okuyup,bizim veleti kaptığım gibi geleceğim.Olaki bir aksilik halinde kahrolası kıçınızı kurtarmaya bakın beni unutun.Ben başımın çaresine bakarım.  
             Her nekadar bu gibi sözlerle amerikan filmlerini aratmasam da yapabileceğim başka bir şey yoktu.Sonuçta ilk defa bu kadar hareketli şeyler yaşıyordum ve ister istemez çocukluğumda izlediğim o bol kahramanlı amerikan filmlerinin büyüsü bilinçaltımdan yüzeye çıkıyordu.
             -Çok dikkatli ol evlat.Yerde sürün.Sakın ayağı kalkma ve ağır hareket et.Bir şey olursa bize bildir.
             -Hadi hajı sana güveniyoruz.Başarabilirsin.
             -Başarır o başarır.Tilki gibidir.
             Hepsinin omzuna ufaktan teselli vuruşu kondurduktan sonra hızla evin epeyce alçak olan bahçe duvarından tek hamlede atlayıp bahçeye daldım.Arkamı dönüp baktığımda üçü de arabaya doluşuyordu.Tekrar önüme döndüm ve işime konsantre oldum.Ama ters giden bir şey vardı.Daha ilk aşamada karşıma böyle bir engel çıkması canımı sıkar gibi oldu.Ancak umutsuzluğa kapılıp pes etmedim.Tüm camların hepsinde korkuluk vardı.Kapıyı da çalacak halim olmadığından tırmanma eylemine başladım.Üzerimde çelik yelek olduğundan kendimi ikinci kata çekmek biraz zorlayıcı olduysa da atletik yapım sayesinde başardım.Camın bankonuna dizimi dayayıp içeri süzüldüm.Sanırım oturma odasındaydım.Karşımda televizyon,hemen yanıbaşımda kanepe vardı.Bir de ufak tefek öteberiler...Yerde sürünerek kapıdan geçtim ve gözlerimi açabildiğim kadar açarak koridoru inceledim.Evde çıt bile yoktu.Ay,açık pencerelerden içeri süzülüyordu.O yüzden yolumu bulurken pek de zorlanmadım.Aslına bakılırsa ev sandığımdan da aydınlıktı.Çünkü duvarları beyazdı.O heyecana rağmen evi incelemeyi ihmal etmemiştim.Bir yandan duvarları,mobilyaları incelerken öte yandan da kulağımı ve hislerimi hareket eden her şeye odaklamıştım.Birden karşımda bir merdiven olduğunu farkettim.İkinci katta saçma sapan odalar vardı."Yatak odaları üst katta olmalı." dedim kendi kendime.Merdivenlerde sürünerek ve trabzanlara pısa pısa yukarı çıktım.Üçüncü katın ilk ayak basılan yerine vardığımda kısıktan gelen bir horlama sesi işittim.Kalın bir ses gibiydi.Cebimden eteri çıkarıp bez parçasıyla beraber tam sese yönelmiştim ki  homurtular kesik kesik gelmeye başladı.Sonra da kemik çıtırtılarını duydum.Epeydir hareket etmeyen birileri yerinden kalkmış kemikleri de esnemişti.Yatak gıcırtıları eşliğinde kemik sesi de kesilip ta karşıki odadan çıplak ayak sesleri olarak bana doğru gelmeye başladı.Korktum.Hemen sürünerek önümdeki odaya daldım.İçeride ne var ne yok bilmiyordum bile.Kafamı çıkarıp sesin geldiği odaya baktım.Bir gölge hemen çaprazımdaki odaya daldı ve ışığı açtı.Nasıl biri olduğunu görememiştim ama çok da yapılı bir şey değildi.Hatta biraz kadın vücudunu andırıyordu gölge.Öylece çıkmasını bekledim.Beklerken ne kadar da saçma bir işe giriştiğimi düşündüm.Ne gerek vardı ki?Basıp gitmeliydim buradan.Ne kızlar,ne arkadaşlar...Hiçbir şey umrumda olmamalıydı.Üstelik planladığım hiçbir şey tutmamıştı.Hep aksilikler çıkıyordu karşıma.Peki ne için katlanıyordum ben tüm bunlara?Tabiki de bir hiç için.Herifin bir tarafının keyfineydi bunca cereme.Bir an "Siktir ulen"deyip çıkıp gidecek gibi oldum.Ama vazgeçtim.İşi bitirdiğimde benle gurur duyacaklar,benim ne kadar sıkı biri olduğumu düşüneceklerdi.
                Ben tüm o düşüncelerle boğuşurken gölge,ışığı kapatıp geldiği yönün aksine,merdivenlere,yani benim geldiğim yere yöneldi.Hemen geri çekilip ilk gördüğüm mobilyanın yanına tünedim.Bekledim.Merdivenlerin bir kısmını görebiliyordum.Ayak sesleri yaklaştı ve sonunda merdivenlerden inmeye başladı.Bir kadındı.Poposundan tanımıştım.Ya eşiydi ya da yanlış eve gelmiştim.Biraz bekledim ve kafayı uzatıp baktım.Ortalıklarda görünmüyordu.Sessizlik olmuştu yine.Hemen kadının geldiği yere uzandım.Horultular yine artmıştı."Evde bir ayı besliyorlar heralde." dedim ve hafiften sırıtarak odaya sessizce sızdım.Yatakta herifin teki,götü devirmiş hakikaten de ayı gibi yatıyordu.Eterle bezi çıkarıp yanaştım.Burnunun önüne tuttum ve ona kadar saydım.Etkisini çabuk gösterdi ve herif inlemeye başladı.Bayılmanın temellerini atıyordu.Eterli bezi burnuna basıp bir on saniye daha takıldım.Bayıldığından emin olmak için bir iki çaktım kafasına.Ses vermedi.Bezi biraz daha basıp odadan ayrıldım.Herifi uyuttuğumdan içim rahat bir vaziyette merdivenlerden aşağı yöneldim.
                Tekrar ikinci kata indiğimde yerde sürünerek hareket etmeye başlamıştım.Bir yandan da kadınla karşı karşıya gelmemek için dualar ediyordum.Hatun pek dişli görünüyordu.Yürüyüşünden anlamıştım.Resmen dominanttı.Olaki karşılaştık,hiç kuşkusuz operasyon yatardı.Çığlığı bastığı an,değil eter,ben bile susturamazdım.O yüzden nefes alışlarıma kadar herşeyi kontrol etmeye çalıştım.Üzerimdeki bir kaç kiloluk çelik yelek sürünmemi hem zorlaştırmış hem de sürünürken boncuk boncuk akan terlerin sebepleri arasına yerleşmişti.Akan terlerin yere düştüğünü gördükçe daha da gaza geliyordum.Yaptığım işin zorluğunu görmek ve tek başıma üstesinden gelmek pek sevgili nazik kıçımı biraz daha havalandırmıştı.Kadının olduğu odayı bulmadan önce pencerenin birinden bakıp bizimkilere her şeyin yolunda olduğunu işaret etmek istedim.Böylece onlara havamı da atacaktım kaş göz arasında.Hemen dibimdeki odanın penceresi gözüme ilişince sevinçle hızlandım ve pencereye atıldım.Chevi orada duruyordu.İlk Gökhan'ı gördüm.Şoför koltuğundaydı.Beni farkedince sevinçle kapıyı açtı ve koşarak bahçenin önüne kadar geldi.Daha fazla yaklaşmamasını işaret ettim.Sonra da elimle her şeyin yolunda gittiğini anlatmaya çalıştım.Sanırım anlamıştı.O da bana tamamdır der gibi el kaldırdı ve arabaya dönüp ustaya durumu anlatmaya başladı.İki elimi birbirine sürüp"Esas atraksyon şimdi başlıyor."diye fısıldayarak hızla odadan çıkıp koridorda ilerlemeye başladım.
               Kadın,son odada bir ikiz yatağa yayılmıştı.Misafir odasıydı.Fazla eşya yoktu ve biraz da yatak odasını andırıyordu.İçeri biraz daha sokuldum.Yatağa yaklaşırken onun niçin burada uyuduğunu sorup durdum kendime.Hatta bir an bana oynanan bir komplo olduğunu düşünmeye başlamıştım her şeyin.Ama kadının kalçalarını görünce iş değişti.Rahatlamıştım ve aklımda hiçbir saplantılı düşünce kalmamıştı.Bir anda sert bir kalça aklımda ne varsa silip götürmüşrü.Orada öylece durup vücudunu inceledim.Altında pembe oldukça dar bir boxer,üstünde geniş mi geniş salaş bir tişört vardı.Yüzü koyun uzandığından vücut hatları ortadaydı.O karanlıkta pencereden süzülen ay altında terlemeye yüz tutmuş bacaklarına bakıp bir iç geçirdikten sonra eterle bezi hazırlayıp burnuna yaklaştırdım.Solumaya başladı.Eterin kokusundan ve kadının seksapelitesinden olsa gerek operasyonu falan sallayıp yanına kıvrılıvermek geldi geldi gitti içimden.Ama direndim.Bitirmem gereken bir iş vardı.Eteri biraz daha tuttum burnuna.Kadın inleyemedi bile.Bayılmadığını düşünüyordum ama kokudan ben bile kaymıştım.Onun sızmaması imkansızdı.İyiden iyiye kafa olduğumu hissediyordum ve gözlerim kapanıp duruyordu.Bir an kendimi kadının bacaklarında çenemi gezdirirken buldum.
              Gözlerimi açabildiğim kadar açtım ve çorbaya dönmüş lanet kafam yerine gelsin diye var gücümle silkelendim."Olgunları hep sevmişimdir."dedim kısık bir sesle.Kadının nefes alışlarını duyamıyordum.Elimi göğsüne dayayıp bekledim.Kalbi oradaydı.İki sert göğüsün arasındaydı.Çok yavaştı ama oradaydı.Dudaklarına eğilip,ay ışığı vurmuş lacivert teninde son kez gezdirirken parmakuçlarımı,avuçladım olgun vücudunu ilk ve son kez.Islak bir öpücük ve bir kaç damla terdi benden ona kalan.
              Ayağa kalkıp arkamı döndüm ve hoşçakal bile diyemeden hızla bir kat daha aşağı inen merdivenlere yöneldim.Artık sürünmeye gerek yoktu.Evde ayık birilerinin olduğunu düşünmüyordum.Zemin kata vardım ve etrafıma bakındım.Büyük bir salonun tam ortasındaydım.Bir tarafım mutfak,diğer tarafım oturma gruplarından ibaretti.Çok garip ama bir anda kendimi pansiyonda gibi hissettim.Sanki ilk gün akşam üstü uyandığımda herkesin bir şeylerle uğraştığı anı tekrarlıyordum.Salonu geze geze bodruma inmenin yolunu aramaya koyuldum.Kısa sürede her yeri delik deşik etmiştim ama bodruma inecek bir kapıya rastlayamamıştım.Sinirlerimin iyiden iyiye bozulduğunu hisseder hissetmez cebimden bir sigara çıkarıp yaktım ve oturma grubunun oraya geçip en büyük koltuğa yayıldım.Yarı yatış pozisyonu almıştım.Sigara dumanını içime çektikçe rahatlıyordum,aklımdaki tüm berbat düşünceler üflediğim duman gibi koskoca evin zifiri karanlık boşluğuna savrulup gidiyordu.Sigaram bittiğinde hiç oyalanmadan kalktım ve mutfak lavobosuna gidip izmariti delikten salladım.İz bırakmamlıydım.Sonra da umutsuzca aramaya koyuldum.Sigara rahatlatımıştı,aklımda herşeyin berbat olacağı düşünceleri yoktu ama herşeyin yola gireceği hissine de bir türlü kapılamıyordum.Sanki üfürdüğüm sigara dumanıyla beraber kötü düşüncelerin yanı sıra içimdeki tüm anlam da yitip gitmişti.Ama bu düşünceler kısa sürdü çünkü tam da bizimkilere evin bodrumu olmadığını hatta belki de yanlış evde olduğumu haber verecekken merdivenin altında ufacık bir kapının olduğunu farkettim.Bir anda içim umutla doldu taştı.Tıpkı gelirken olduğu gibi.Yine gaza gelmiştim.Koşar adım kapının önüne atıldım ve kenarlarından tutup kendime doğru çektim.
              -Buyur burdan yak!Kilitli.
              Sinirden kapıya güçlü bir tekme savurdum.Pek de sağlam değilmiş hemen aralanıverdi.Aklıma kırmak geldi.Bir kaç tekme daha atsam yere inecekti ama hem ses yapmak istemiyordum hem de o salak herif uyandığında güzel bir sürprizle karşılaşmalıydı.Kilide baktım.Filmlerdekiler gibi bir tel veya paravana ile açılabilinecek cinstendi ancak benim o konularda pek de bir bilgim yoktu.O yüzden umutsuzca anahtar aramaya koyuldum.Yaklaşık on dakika sonra aklıma bir şey geldi:Herif anahtarı kapının altına sıkıştırmış olmalıydı.Bir tekme daha savurdum okkalı.Tekmeyi atınca kurtulup ayağımın dibine düştü.Hemen alıp kilide sarıldım.Açıldı.Kapıyı ittirip ikibüklüm eğilerek içeri daldım.Burnuma pis bir koku geldi.Yıllardır kullanılmayan bir hamam gibi kokuyordu.Yürümeye tırstım.Etrafıma bakınıp düğme aradım.Fosforlu bir şeyler parıldıyordu hemen yanıbaşımda.Elimi uzatıp bastım ve her yer aydınlandı.Gözüme ilk takılan önümde asılı duran lambaydı.Lamba tam göz hizamdaydı.Yani bodrum epeyce alçaktı.Bu da neden içeri girdiğimden beri bir türlü dik duramadığımın cevabıydı.Kendi kendime gülümsedim.Mutluydum.Çünkü operasyonun sonuna gelmiştim.
              Yerde bir sürü kırık dökük mobilya parçaları vardı.Rengi kaçmış bir kaç kova,uçları kırılmış bir tırmık ve kürek gözüme ilişti ilk olarak.Büyük bir yerdi ve bir duvarla ikiye bölünmüştü.Diğer yarısına geçmek için duvardaki kapı eşiğine emin adımlarla yaklaştım.Öyle kapı falan yoktu.Sökülmüş,sadece eşiği kalmıştı.Kafamı uzatıp bodrumun diğer yanına baktım.İçeriye bulunduğum yerden loş bir ışık sızıyordu.Ulaş'ı gördüm.Elleri,ayakları ve ağzı bağlanmış halde yerde yatıyordu.İçeri tam aydınlanmadığından ne halde olduğunu göremiyordum ama tenine düşen loş ışıktan vücudundaki morluklar silüetvari sırıtıyordu.Hemen bıçağımı çıkarıp yanına çöktüm.İpleri kesip ağzını açtım ve sarsarak konuşmaya başladım.
              -Ulaş.Ulaş.Ulaş uyan dostum ben geldim.Lan oğlum karılar,kızlar...Herkes burada uyansana.
              Uyanacağı yoktu.Omuzlayıp götürmeyi düşündüm.Gözüme yerdeki yamuk yılık tepsi ilişti.İçinde kıydırık kaplara konmuş pilavla çorba artığı ve bir bardak da su vardı.Bir kısmı yenmiş,bir kısmı dökülmüştü.Zavallı dostumun günlerdir burada bu kokuda ve bu rezillikte elleri kolları bağlı nasıl dayandığını düşündüm.İnsan kafayı yerdi.Üstelik ölüm korkusu da cabası...Onu bulmanın sevincine doyamadan birden sinirlerim bozuluverdi.O heriften intikam almalıydım.Tepsiyi elimin tersiyle itip Ulaş'a döndüm.Fakat tepsiyi iterken altından bir kaç hamamböceği elime zıplayıvermişti.Ayağa kalkıp elimi telaşla silkeledim.O aptal hayvanların o hafif nemli vücutlarından hep tiksinmişimdir.Yere düşer düşmez ikisini de ezdim.Ulaş'ın burada o böceklerle yaşadığını düşünmek bile miğdemi kaldırmaya yetmişti.Az daha oraya çıkarıyordum.Yere tükürdüm ve eğilip Ulaş'ı tek hamlede omzuma attım.Herif iki günde resmen zayıflamıştı.Yoksa o kadar çabuk sırtlayabileceğimi zannetmiyorum.Bilmiyorum belki de hırs yapmıştım.Ya da...Evet evet hırs olmalıydı.Çünkü o kadar hızlı hareket etmiştim ki Ulaş'ı omuzladıktan sonra kendimi bizimkilerin yanında buluvermiştim.Hatta beni gördükleri an neler yaptıklarını da hatırlamıyorum.Sanırım birileri arka kapıyı açmıştı ve ben de Ulaş'ı sırt üstü yatırmıştım.
               -Oğlum budur işte yaaa.Budur.Başardık.Şimdi toz olalım buradan.
               -Hayır iş daha bitmedi.İçeride çok fazla delil bıraktım.Onları yok etmeliyim.
               -Delirdin mi abi sen yeterince oyalandık işte kaçalım şimdi.
               -Tamam siz kaçın o zaman.Ben işimi yarım bırakmam.
               -Yaaa of abi yaaa.İlla yakalandıktan sonra aklın başına gelecek değil mi?Offf.Hadi çabuk hallet o zaman yaaa.Bekliyoruz.
               İşim yarım falan kalmamıştı.Sadece o gerizekalı heriften intikam alacaktım.Ama bizimkilere olayı çaktırırsam buna izin vermezlerdi.Ulaş'ı kurtarmanın verdiği cesaret ve intikam ateşiyle ön kapıdan içeri dalıp,merdiven altından tekrar bodruma indim.Öldürdüğüm böcekleri iki çöpe sıkıştırıp tepsiye koydum.Tepsiyi yerden kaldırdım ve gerisin geri bodrumun ışığını da kapatıp çıktım.Kapısını da kilitlemeyi unutmamıştım.Tepsiyle beraber yukarı,adamın odasına çıktım.Aynen bıraktığım gibi yatıyordu piç kurusu.Tepsiyi yanıbaşına koydum.Cebimden eteri çıkardım ve üstündeki pikeye döküp burnuna sıkıştırdım.Ne olur ne olmaz işi şansa bırakmamalıydım.
                Birbirine karışmış pilav ve çorba kasesini alıp,herifin yarı aralık ağzından içeri boşaltıverdim.Büyük bir kısmı ağız kenarından yatağa döküldüyse de yuttuğu bana yeterdi.Böcekleri de üstüne bıraktıktan sonra aklıma son bir iğrençlik ve son bir işkence daha gelmişti.Yatağa çıkıp tek ayağımı adamın üstüne koydum.Sonra da zaten düşük bel olan pantolonumu iyice düşürüp boxer şortumun arasından çıkardığım benim küçük maymuncuğu adama doğrultup bir güzel işedim."Artık üstüne bir sigara yakılır."deyip cebimden de bir sigara çıkarıp yaktım.Sigara bitene kadar donumu toplamış ve üzerimdeki çelik yeleği çıkarmıştım.İzmariti de herifin ıslak vücudunda söndürüp artık çorba kasesine atmıştım.Ona son bir kez daha baktım ve "Seni orospu çocuğu."diye bağırarak yüzüne tükürdüm.Sonra da hiçbir şey olmamış gibi arkamı dönüp evden ayrıldım.
                 -Hajı hallettin mi işini?
                 -Okeydir beyler bu iş bu kadar.
                 Birbirimize sarılıp sevincimizi paylaştık.
                 -Acele edelim ama çocuklar.Hava iki saate kalmaz ışıyacak.
                 O boktan evi orada bırakıp gazladım ve güçlü bir patinajla daracık sokaktan geçip anayola saptım.Önümde pansiyonun yolu,yanımda dostlarım,altımda Chevi'yle huzur dolmuş,pansiyonun yolunda tüm sakinliğimle direksyon sallıyordum.
                 Pansiyona vardığımızda saat üç buçuk dört arası bir şeydi.Tam hatırlayamıyorum.Zaten saate falan da bakmamıştım.Sadece tahmin yürütüyorum.Tek hatırladığım Gökhan'ın sırtında Ulaş'la bizim kata kadar ıkına ıkına çıktığıydı.Bir de Batu'nun "Acıktım abi,ukum geldi abi ve hadi uyuyalım abi..." gibi sözleriydi.Sonra kafayı vurdum yattım.Zaten o halde başka da bir şey yapılamazdı.
                 Yerimden korkuyla sıçradım ve ellerimi yere koyarak düşmekten son anda kurtuldum.Gözümün önünde yamuk duran bir kilim vardı.Kafamı sallayıp kendime gelmeye çalıştım.Önümde duran bizim odanın kilimiydi.Odamda olduğumu anlayınca derin bir iç çektim ve başımı kaldırıp odaya baktım.Batu hala yatağındaydı ve pikesine sarılmış,tembel kıçı dışarıda uyuyordu.Sonra doğrulup kendi halime baktım.Gördüğüm rüyanın etkisinden olsa gerek,yataktan yere sıçramaya çalışmış,tam düşerken ellerimi yere yaslamıştım.Vücudumun yarısı yatakta,yarısı yerde gibi garip bir pozisyonda Batu'ya seslendim.
                 -Batu.Batuuu.Lan tombik.
                 Acayip bir ses çıkardı.
                 -Oğlum hadi kalk Ulaş uyandı mı,sağlığı nasıl bir bakalım.Hem kahvaltı falan yaparız acıktım ben.
                 -Abi bana ne yaaa.Uyanmışsa uyanmıştır.
                 Yerimden fırlayıp koşarak Batu'nun üstüne atladım.
                 -Hooop baaaa.
                 -Lan lan lan.Iııaaa...
                 -Ehehehe.Batu sen peluş gibiymişsin be oğlum.Ehehehe.
                 -Abi naptın yaaa uyuyordum ne güzel.
                 Manyağın tepesine çullanmış yatıyordum.Benden korunmak için son anda yastığın altına saklanmaya çalıştıysa da yastık,sadece aramızda tost oluvermişti.Bir iki dakika yatakta şakalaşıp boğuştuk.Derken ikimiz de yere yuvarlandık ve ben sırtımı,Batu da kıçını inciltti.Bir taraflarımızı tutarak,bir yandan da gülüşerek Gökhan'ların odasına kapı falan çalmadan magandalar gibi dalıverdik.Gökhan uyanmış elinde telefonla tıkır tıkır bir şeyler yapıyordu.Ulaş ise hala sırt üstü zıbarıyordu.Yanına yaklaştım.Zavallının yüzü yara içindeydi.Akşam yaraların sadece üçte birini görebilmiştim.Ayrıca yanaklarının çöktüğü de bariz belliydi.Kıyafetindeki kan lekelerini görünce eğilip burun deliklerine baktım.Kanayıp kuruduğu belli oluyordu.Yüzüne yaklaşınca kaşındaki yarığı da farkettim.
                -Abi ne olmuş Ulaş'a böyle yaaa.
                -Baba o herife ne ceza verseler azdır.O orospu çocuğu her pisliği hakediyor.
                -Sen merak etme baba ben ona gereken cezayı verdim.Bir daha ömür boyu çorba içemeyecek.
                -Çorba mı?Niye ki?
                -Ehehehe.Boşver.Anlatırım sonra.Şimdi Ulaş'ı yıkayıp giydirelim.Çocuk kendine gelsin.Sonra da yaralarına bakarız.
                -Çorba demişken acıktım be abi.
                -Valla ne yalan söyleyeyim ben de acıktım.
                Ulaş'ın omuzlarından tuttum ve hafifçe sarsarak seslendim.
                -Ulaş.Ulaşşş.Uuulaaaşşş...Ulaş hadi be uyan be.Aç şu gözlerini yaaa.
                -Ulaş hadi kanka uyan artık.
                -Lan kahvaltı diyoz eşşek sıpası uyan hadi.Ebene atlayacağım yoksa.
                -Dur lan.Sana da vur dedik öldürdün ha.
                -Ehehehe.Ne yapayım abi acıktım.Ana dur dur açıyo gözlerini galiba.
                -Vallaha da açıyo.
                -Aha da açtı.
                -Iıı aaa...Ne...Ne ne oluyor?Nerdeyim?
                Gözlerini kırpıştırıp duruyordu.Hemen güneşliğe uzanıp kapattım.Yavaş yavaş açmıştı gözünü ve bize bakıyordu şaşkın bir ifadeyle.
                -Şaka mı bu yaaa?Nerdeyim ben?
                -Şaka tabi canım.Şaka...Sıpa seni.
                -Abi ne oldu bana biriniz anlatın ne olur.
                -Anlatırız sonra hadi kalk.Şimdi duş alman lazım.
                -Belim ağrıyor.
                -Başka ağrın var mı?
                -Bacaklarım...Yüzüm de acıyor.
                -Tamam bakarız onlara hadi kalk.
                Koluna girip yataktan kaldırdık.Hakkatten de şaka gibiydi.Herifi kurtarmıştık ve herkes sapasağlamdı.Gerçi Ulaş'ta biraz hasar vardı ama o kadarına dua etmek gerekirdi.Bir an önce kızları da aradan çıkarıp mekandan arazi olmak gerektiğini düşündüm.Artık bir adrenalin daha yaşayacak durumda değildim.Ömrümden ömür gitmişti resmen.Biraz kafa dinlemek istiyordum,Selen'i özlemiştim,karnım acıkmıştı,yalnız kalmak istiyordum.Ve daha bir sürü şey vardı aklımda.
                Ulaş'ın kolundan çıkıp yerimi Batu'ya verdim.Batu ve Gökhan merdivenlerden yavaş yavaş Ulaş'ı banyoya götürürken ben de odama sıvıştım.Ortalık darmadağındı.Bir sigara yakıp yatağa oturdum ve sırtımı yastığa yaslayıp gözüm kapalı sigaramı tüttürdüm.Tüm olanları analiz ettim yalnız kaldığımda her zaman olduğu gibi.Herife yaptıklarım çok çirkindi.Belki haketmişti ama o cezayı ben vermemeliydim.En azından ben öyle bir insan değildim.Ama o anda,o gazla yapıvermiştim işte.Geri dönüşü yoktu bu işin.Ayrıca herif polise gidip ifade verebilirdi ve ben de babalara gelebilirdim.Gerçi polise giderse adam kaçırma ve yaralama suçundan önce kendi girerdi içeri ama..."Neyse ne yaaa.Yaptık bitti işte.Sktir eeet..."deyip yataktan doğruldum ve odayı toparlamaya koyuldum.Toplama işi bitene kadar kahvaltı da hazır olmuş olacaktı ve ben de bir duş alıp Selen'imle buluşacaktım.Planı çizmiştim kafamda.
                 Ben aşağı indiğimde herkes masa başında toplanmış,bir yandan haraletli haraletli bir şeyler konuşurken bir yandan da kahvaltı yapıyordu.Hiçbiri beni beklememişti ve sanırım dün geceki operasyon anlatılıyordu.Tek kelime etmeden bana ayrılan sandelyeye oturdum ve  kahvaltıya yumuldum.Öyle bir kabalığa başvurmayı istemezdim ama hem karnım acıkmıştı hem de çocuk gibi birilerinin hayatı için koşuşturup durmak,üstüne üstlük el üstünde tutulmamak canımı sıkmıştı.Uzun lafın kısası,insanların nankörlüğü hiç olmadığı kadar yüksek dozda raksediyordu.
                 -Ooo baboli acıkmış.
                 -Erinç'le ıssız bir adaya düştüysen ve adada yemek yoksa emin ol en fazla on saat hayatta kalabilirsin.Bu adam dayanamayıp seni mangala atar.
                 -Puahaha...
                 -Ahahaha...İlahi...
                 -Ehehehe...
                 Cevap verme lütfunda bile bulunmadım.Her zaman olduğu gibi ilkin ekmeğe uzandım ve koparıp ufak bir parça attım ağzıma.
                 -Baba çok mu açsın sen yaaa.Ne bu stres?
                 -Sen dün gece ne oldu biliyor musun?
                 -Biliyorum hacı anlattılar.
                 -O zaman biraz sus da kahvaltımı yapayım.
                 -Yap hacı bir şey mi dedik?
                 -Sıkıldım.Anlıyor musunuz?Her şeyden sıkıldım.Kahvaltımı yapıp yalnız kalmak istiyorum.Sevgilimle buluşmak istiyorum.Dahası İzmir'e dönmek istiyorum.Anlıyor musunuz?
                 -Adam haklı.Kaç gündür koşuşturup durdu.Gerildi,sinirlendi,yoruldu...
                 -Ulaş farkettiysen bu ikinci oldu ve ikisi de senin sikinin keyfi yüzünden geldi başımıza.
                 Millet öksürmeye başladı.Akılları sıra beni uyarmaya,sakinleştirmeye çalışıyordu.
                 -Pardon abi.Haklısın.Hayatımı iki defa borçluyum sana.
                 -Hayır bir şey demiyorum.Abazalığına vuruyorum ama insan olan içten bir özür diler sonra da teşekkür eder.O beğenmediğiniz hayvanlar bile size hayat borçlandıklarında yanınızdan ayrılmaz,sizi korur kollar.Sizde ne teşekkür,ne özür var.
                Herkes susmuştu.Ses tonum o kadar yüksek değildi.Kızdığım belli olmuyordu.Bilhakis sıradan bir muhabbet dönüyormuş havası vardı.Ancak herkes sus pus oturmuş,başları önde son lokmalarını geveleye geveleye çiğniyordu.Hızla kalkıp sandalyemi ittirdim ve gerisin geri hızla odama çıktım.Bir süre onlardan uzak kalmak istiyordum.Gerçekten de çok sıkılmıştım.Peki ama neydi beni bir anda böyle sıkan? Manik depresif bir kişiliğim vardır tamam ama bu kadar ani değişim de olamazdı.
                Toparladığım odama varınca içim rahatladı biraz.Gözle görülür bir şeyler yaptığımı görebilmek az da olsa her zaman rahatlatmıştır beni.Bilmiyorum belki de yanlış işlerle uğraşıyorumdur.Şiir yazıp,şarkı besteleyeceğime,insan hayatı kurtaracağıma duvar falan örsem belki de daha kalıcı olacaktır.Kim bilebilir ki? Belki o zaman karnım da doymuş olurdu.Hatta insanlarla tartışmazdım,aranan bir adam bile olabilirdim.Tam bir ortam adamı olurdum.Elimden telefon düşmezdi.Sürekli aranırdım.Çok iş yapan bir müteahit mesela...İnsanlar önümde ceketlerini ilikleme gereği duyardı."Komik."dedim kendi kendime.Komikti elbette.Lüks bir restoranda başımda dikilen garsona bile tahammülüm yoktur.Kaldı ki insanlar sırf bir sınıf daha yukarıdayım,param var diye önümde ceket ilikleyecekti.İşin garibi sınıflar arası ayrıma inanmayan bir insanımdır.İnsan kendi sınıfını istediği anda istediği ölçüde belirleyebilir.Çok fakir ve cahil bir adam bir şekilde borç para ayarlayıp,giyinip kuşanıp yanına bir eskort takarak,hatta bir limuzin kiralayarak ortalıklarda dolaşabilir.İnsanlar da onu çok tahsilli bir halt sanabilir.Bu sınıfının çok yüksek olduğu anlamına gelmez.Yani her gördüğümüz gösterişli gerçekte öyle olmayabilir.Ya da tam tersi.
                Kafamı yalnız kalarak dağıtamıyordum.Bir an önce Selen'i aramam gerektiğini düşündüm.Öte yandan Bengü Su'da bırakıp gidilecek bir kız değildi.Onunla da buluşmak gerekiyordu.Ama o herif eğer kendine geldiyse Bengü Su'yla buluşmak epey tehlikeli olurdu."En iyisi Selen"deyip telefona sarıldım.
                -Alo canım nasılsın?
                -Fena sayılmaz.
                -Arkadaşını kurtardın mı?
                -Aaa...Evet.
                -Hadi yaaa.Canım benim biliyordum.Sen harikasın tatlım.Bay mükemmelsin sen.
                Sonunda birileri kıymetimi anlayabilmişti.
                -Sağol Selencim.Bu sözleri senden duymak beni biraz rahatlattı.
                -Neyin var ki?Kötü müsün?
                -Hayır bir şeyim yok.Sadece canım sıkkın biraz.Konuşmamız lazım.En kısa zamanda buluşmalıyız.
                -Bugün buluşalım işte tatlım.Aynı yere gel saaaattt...
                -Saat onikiye geliyor.Bir'de falan buluşalım.
                -Tamamdır hayatım birde aynı yerde...
                Bavulumu açıp içinden havlumu,şampuanımı,traş köpüğümü ve bıçağımı aldım.Gidip ılık bir duş almak istiyordum.Duş alırsam tüm o boktan düşüncelerden arınacağımı hissedebiliyordum.Bir sigara yakıp merdivenlere yöneldim.Sadece yere bakıyordum.Sanki utanıyor gibiydim,bel hizamdan yukarı bakamıyordum.Lobiye vardığımda benden konuşan topluluk bir anda susuverdi ve dikkatlice beni izlemeye koyuldu.Tüm gözler üzerimdeydi.Bunu hissedebiliyordum.Ama başımı kaldırıp bakmaya utanıyordum.Tam banyonun bulunduğu koridora dönecekken cesaret ettim ve kaçamak da olsa herkese birer bakış attım.Gerçekten de bana bakıyorlardı.Hatta gözlerimin içine kadar....
                Banyoya girer girmez hızla kapıyı çarptım ve önümde duran çamaşır sepetine var gücümle okkalı bir tekme savurdum.Tekmenin etkisiyle havalanan boş sepet açık olan duşakabinden içeriye,küvete düştü ve büyük bir yankı yaratarak aniden durdu.Sonra etrafı bir sessizlik kapladı.Zaman durmuşçasına ortama ayak uydurdum,sadece nefes alıp vererek bir süre sessizliği dinledim.Sonra da yavaşça soyunup aynanın karşısına geçtim.Yüzümdeki çizgiler daha bir derindi ve sanki üç beş yıl daha yaşlanmıştım.O çocuksu görünümüm gitmiş yerine yılların hüznü çökmüştü.Korktum.Üstelik rengim de sararmıştı.Eğilip dudaklarıma baktım.Hem mor hem de çatlaktı.Korktum.Ama çok da aldırış edebilecek bir neşem ve yaşama isteğim olmadığından umarsızca traş köpüğüne uzandım.Tüm yüzümü bembeyaz köpüğe boğdum.Göz altlarıma kadar sürmüştüm.Aynadaki sert ve asi görünümüme dikkatlice bakarak kaydırdım jileti tenimde yavaş yavaş.Acelem yoktu saatlerce banyoya hapsedebilirdim kendimi.Ama traşım her zaman olduğu gibi kısa sürdü.Sadece fovorilerimi düzeltmek biraz oyalamıştı.
                Traş bittiğinde yüzümü bile yıkamadan küvete atladım.Yarı köpük içinde suyu ılığa ayarladım ve ılık suyun altında gözlerim kapalı küçük bir yolculuğa çıktım.Sahil kenarına bir yolculuktu.Hava akşam üstünün huzuruyla ılımıştı.Gökyüzünde tek bir bulut bile yoktu.Güzel bir kız vardı sarı saçlı.Deniz kenarında oturmuş beni süzüyordu tepeden tırnağa.Bense gözlerine bakıyordum üzerimde gezinen.Hafif esintide hışırdayan kocaman palmiyelerin yeşilli turunculu yapraklarından akıp ciğerlerime dolan güneşin neşesiyle aşık oluyordum yemyeşil gözlerine.Kanımda hiç olmadığı kadar güçlü umutlar,hiç bitmeyecek enerjiler yükseliyordu.Yanına yaklaşmam için gözlerime baktı.Oradaydı gerçekliği.Rüya olamazdı göz bebekleri.Ona yaklaştıkça o çiçeğimsi koku da artıyor onun gerçek olduğunu ispatlıyordu.Rüyalarda asla koku alınamazdı ama o koku resmen esintinin etkisiyle içime işlemişti.O halde artık onun yanımda olduğundan emin olmalıydım.Yanına yaklaştım ve saçlarına eğilip kokladım.Bana bakıp gülümsedi.Tenine dokunmak istedim.Elimi uzatıp parmak uçlarımı göğsünde gezdirmeye başladım.Fakat bir aksilik vardı.Hiçbir şey hissedemiyordum.Korktum.Ona sarılıp yalvardım:
                 -Uyandırma ne olur bu bir rüyaysa, uyutma sakın şayet gerçek bir aşksa...
                 Tam bir şeyler söyleyecekken gözlerim açıldı ve elimin altındakinin banyonun fayansları olduğunu farkettim.Tepemden ılık sular süzülüyordu.Gerilip vüdumu esnettim.Eklem yerlerimi tek tek kütletip şampuana sarıldım ve bir güzel köpürttüm tenimi.Yıkandıkça rahatladığımı hissediyordum.Sanki tüm o boktan düşüncelerden arınmıştım.Hayat yine eskisi gibiydi.
                 Vücudumu kirlerden ve köpüklerden,ruhumu boktan düşüncelerden ve kuruntulardan arındırdıktan sonra küvetten çıkıp tekrar aynanın karşısına geçtim.Yüzüme renk gelmişti.Saçlarım o yağlı halinden kurtulmuş tekrar nemlenmiş ve düzleşmişti.Havluma uzanıp kafama geçirdim ve saçlarımda biriken suyu aldım.Sonra da tüm vücudumu silip havluyu belime sardım.Aynada tekrar eski ben vardı.Dudaklarım gevşemiş,kavis almış,kavisin de etkisiyle yüzümde hafiften bir tebessüm oluşmuştu.Ellerimle saçımı yukarı doğru sıvazlayıp diktim.Yüzüme dokunduğumda tertemiz,pürüzsüz yanaklarımı tekrar hissetmek beni mutlu kılıvermişti.Ancak çok garip olan bir şey vardı ki o da hemen hemen aynı sahneyi otobüse bindiğim o ilk gün de yaşamıştım.Yine kafamdan aşağı sular süzülüyordu ve yine tam o sırada bir rüya görmüştüm.Hayat gerçekten de bir tesadüftü.
                   Giyinirken aklıma çok kıyak bir fikir gelmişti.Salman Usta'dan Chevi'nin anahtarını isteyecektim.Onlara yaptığım onca iyilikten sonra bir anahtarı bana çok görecek değillerdi heralde.Ama önce giyinebildiğim kadar şık giyinip egomun altını biraz daha çizmeliydim.Hayliyle hemen bavulun başına çöreklenip kıyafet uydurmaya başladım.Üstünde ufak tefek yırtıklar olan eski mi eski buz mavisi kotumu giydim.Annemin babama hediye aldığı yaklaşık onsekiz senelik o pantolonu...Üstüme buraya geldiğimden beri giymediğim bir tişört ayarladım.En sevdiğim tişörtlerimden birini;önünde gri harflerle pokerden,şansdan ve kazanılan yüklü miktarda paradan söz eden bir yazı olan tişörtümü.
                   Baştan aşağı hazır olduğumda silahlarımı da alıp aşağı indim.Beni gördüklerinde uzun bir süre sessizlik oldu.Merdiven başında durup onları seyrettim ben de.
                  -Hayırdır evlat nereye?
                  -Usta yalnız konuşabilir miyiz biraz?
                  Kalkıp yanıma geldi.O kalkıp gelirken diğerleri çoktan kendi aralarında mırıldanmaya başlamıştı bile.
                  -Ne oldu önemli bir şey yok ya?Yoksa kızdırdık mı seni?
                  -O konuya aldırma o kadar.Ara sıra heyheyler geliyor işte.Asıl konu Chevi.
                  -Chevi mi?Ne olmuş ona?
                  -Hiçbir şey olmadı nasıl bıraktıysak öyle duruyordur.Sadece bugün biriyle buluşmam gerekiyor.Senden anahtarını isteyecektim.
                  -Veririm ama kiminle olduğunu söylersen.
                  -Kız arkadaşımla.
                  -Kim?
                  -Boşver tanımazsın.Hem ne farkeder ki?
                  -Ya evlat seni çocuğum gibi severim,anahtarı istediğin zaman alabilirsin ama kim olduğunu söylemen gerekiyor.Kiminle beraber olduğunu bilmek en doğal hakkımız.Başına bir şey gelmesini istemeyiz.
                  -Gelmez sen merak etme.Ayrıca kız çok iyi biri.Çok da tatlı ve en önemlisi saf.
                  -Ama kim,adı ne,nerede oturuyor?
                  -Anlaşıldı söylemeden bırakmayacaksın sen.Köy var ya ileride.
                  -Eee?
                  -Ordan.Aslında ilçede oturuyormuş da babannesi mi anneanesi mi ne köyde yaşıyormuş.Ailesi de Almanya'ya tatile gidince kardeşiyle beraber ailesi dönene kadar onun yanında kalmaya karar vermiş.Bir durum olursa zaten numarası Batu'da var.
                  -Anahtar odamda.İstediğin zaman alabilirsin.Ama dikkatli kullan olur mu?
                  -Eyvallah sen merak etme.
                  Koridora yönelip odasına girdim.Ağır bir traş losyonu kokuyordu.Anahtarı ararken bir yandan da odayı incelemeye koyuldum.Aslına bakılırsa anahtarı ikinci plana atmıştım ve odanın keyfini çıkarıyordum.Çünkü gerçekten de şık ve oturaklı dizayn edilmişti.Yatağına oturup bir sigara yaktım ve sırtımı yatağın başucuna yasladım.Bir an aklıma Bengü Su geldi.Oda tam bize göreydi sanki."Yanımda olsaydı yatağa uzanıp deli gibi sevişirdik."diye geçirdim içimden.Sanırım Selen'e ihanet ediyordum.Onu aldatıyordum elimde olmadan.Üstelik bir kez de değil.Çünkü aklım bir yandan da İstanbul gezisindeki o çıtırdaydı.Sanırım ondan da hoşlanıyordum.Bir kaç aydır da görüşemediğimizden onu iyice özlemiştim."Burada olsaydı viskilerimizi yudumlayarak birbirimize kur yapar,iyice çakır olunca da soyunup beraber olurduk."diye söylenerek yerimden kalktım ve dolabın yanındaki şifonyerin üstünden gözüme çarpan anahtarları avuçladım.Yine şıpsevdiliğim tutmuştu.Odadan çıkarken"İyiki de Selen burada değil.Eğer mırıldandıklarımı işitseydi topuklarıma tüm şarjörü boşaltırdı."diye söylendim ve mutlu yalnızlık anlarımda olduğu gibi hafiften tebessüm moduna girdim.   
                   Büyük an gelmişti.Nihayet Chevi'yle başbaşa verip tozlu yollara vuracaktık kendimizi.Çalıştırdım.Bir iki gaz verip ağırdan kalktım ve tozlu yollara sürdüm.Öğle güneşi altında tek kolumu camdan çıkarmış ağır ağır köye doğru ilerlerken sigaram eşlik etti bize yol boyunca.Köy meydanından geçerken ikinci izmaritim de "Benden bu kadar!"deyip attı kendini yerlere.Biz de Chevi'yle o küçük meydana giden dar yola saptık ve Selen'i karşıladık.Oturmuş sigara içiyordu o da.Bizi görünce izmarit elinden düştü ve şaşkın şaşkın bakınmaya başladı.Havama hava katmak için biraz hızlanıp direksyonu kızcağızın önünde kırarken el frenini de çektim.Arabanın burnu sola doğru dönerken kıçı da sağa hamle yaparak yarım spin attı.Ortalık toz duman olmuştu.Selen' e gözlük üstünden gülümserken içim yeniden kıpır kıpır oluvermişti.
                   -İnanmıyorum yaaa.Canım bunu da nereden buldun?Çok güzel bir şey yaaa.
                   -Atla bebek o sadece yalnız kovboyunun emektar düldülü.
                   Vay anasını nasıl da karizma satıyordum.Hemen kapıyı açtı ve şehvetli bir vücut diliyle yan koltuğa oturuverdi.Öpmek için uzandığımda,yanağıma küçük bir ıssırık atmıştı.
                   -Ben gösteririm sana bebeği.
                   -Hoşuna gitmedi mi?
                   -Gitmedi tabi.Ne o öyle diğer kızlara sesleniyormuş gibi...
                   "Siz piliçler hep aynısınız..."demek geldi içimden ama daha fazla karizma yapayım derken olandan da mağdur kalmak istemedim.Ama orada öylece durup tanıyıp tanımadığım tüm kızlara gecenin bir vaktine kadar o lafı söyleyebilirdim.
                   Gülümsedim ve tişörtünü sıyırıp omzunu öptüm.Hoşuna gitmişti.Yüzünde çok doğal bir tebessüm vardı.Bense saçlarının o doğal kokusuna karışan yumuşacık omzunu öpmekle meşguldüm.
                    -Seni seviyorum ve sen benim tek sevgilimsin biliyorsun.Başka birine asla böyle seslenmezdim.
                    Sanırım onu gerçekten de seviyordum.Ama aynı zamanda istanbul gezisindeki o kıza karşı da Selen kadar olmasa da bir şeyler hissediyordum.Hatta Bengü Su'ya karşı da.Lanet olası kalbim her sürtüğe vuruluyordu yani.
                    -Nereye götürüyorsun beni böyle bakiyim?
                    -Chevi nereye götürürse artık...Bilemiyorum.
                    Mutluydum.Bastım gaza kafama göre.
                    -Arkadaşını kurtardım demek.
                    -Evet.Ben kurtardım ama hiçbir teşekkür almadım.Keşke kurtarmasaydım.
                    -Zannetmiyorum hayatım teşekkür etmişlerdir.Sen fazla ciddiye alıyorsun her şeyi.İstiyorsun ki insanlar hep senin etrafında dolansın,dünyanın merkeziymişsin gibi davranılsın.Ben seni böyle seviyorum ama herkes ben değil bir tanem.İnsanların da kendi hayatları var,gururları var.
                    -Biliyorum ama abartıyorsun bence o kadar da değil.
                    -Hayır bence abartmıyorum öylesin.Açıkçası biraz daha anlayışlı davranmalısın insanlara.
                    -Sana da mı?
                    -Bana karşı davranışlarından son derece mutluyum.Ama diğerlerine de böyle davranman gerekir.
                    -Boşversene onları.Hepsinin canı cehenneme.
                    -Yapma hayatım onların da gururları var ama.
                    -Ne yani Ulaş onu kurtarmamı gurur yaptığı için mi teşekkür etmedi?
                    -Olabilir.Neden olmasın.Ya da etti ama sen içten bulmadın.
                    -Bilmiyorum Selen.
                    Bir sigara yaktım.Açık camımdan dışarı bakarken,derin bir fırt çekip sinirli sinirli öfleyerek savurdum dumanı.
                    -Bunları daha sonra düşünürsün hayatım sıkma canını şimdi.Bak beraberiz ne güzel.Altımızda araba da var istediğin yere götürebilirsin beni.
                    -Özledin mi beni?
                    -Hem de nasıl...
                    -Nasıl?
                    Şeytanca bakıyordum.Ne demek istediğimi gayet iyi anlamıştı.
                    -Aaahahaha...Aklın fikrin orda Erinç.
                    -Ehehehe.Aklım fikrim sende aslında orda değil.Kaç gündür hep seni düşündüm.
                    -Ben de seni...
                    -Birlikteliğimizin keyfini çıkaralım o zaman.
                    Canım deli gibi sex istiyordu.Hatta bir ara üzerimi çıkarıp araba kullanırken olaya girişmek istedim.Bu çok deliceydi.Kimbilir belki daha önce denenmemişti bile.Ama bir çılgınlık uğruna canımdan olabileceğim için vazgeçtim ve sabretmeye koyuldum.
                    -Bu yol nereye gidiyor?
                    -Babamlarla bir kez geçmiştik ama tam hatırlamıyorum canım yaaa.
                    Yol boyunca sohbet ettik.Bir ara eski bir radyo ilişti gözüme.Sabah akşam Rock'n Roll ve Blues çalan o acayip kanalı aradım.Bulamayınca da kapatıp sohbete devam ettim.Öğlenin bir vakti tepemizde kavurucu bir güneşle tozlu ve sarı yollardan geçiyorduk.Tarlalar,eski bozuk yollar,ufak tefek ağaçlar...Her yer toz içindeydi ve dudakları çatlatan bir sıcak vardı.Sohbet ilerledikçe ilerliyordu ve hiç bilmediğimiz bir yere doğru hızla yol alıyorduk.Çok geçmeden bir uçurum kenarı bulduk ve arabayı çekip durdurduk.Issız,kimsenin olmadığı,yüksek bir uçurum kenarındaydık.Önümüzde uzanan çıplak dağlar,geride bıraktığımız kilometrelerce yol,buz mavisi gök ve tozlu topraklar bir anda sessizliğe bürümüştü bizi.Duyduğumuz tek şey rüzgarın fısıldamasıydı.Birbirimize bile bakmıyorduk.Sanki ikimiz de aynı şeyleri düşünüyor,ayrı şeyleri istiyorduk.Bir sigara daha yaktım.
                    -Bugün yarın gidiyorum.
                    Gözlerimi kısmıştım.Yüzüne bakamıyordum.İçim hiç olmadığı kadar buruktu.
                    -Beni bırakıyor musun?
                    -Gitmek çok zor Selen.Seni bırakamam.Üstelik bu toprakar,benim olduğun o çimler,hep akan deremiz,güneşimiz...Hiçbirini bırakamam.
                    -Gitme öyleyse.
                    -Anlamaya çalış.
                    Uzun zamandır ilk defa yüzüne öyle anlamlı bakıyordum.Başını eğmiş sigarasına bakıyordu o da.Yüzünü benden gizlemeye çalışıyordu titrek sesiyle.
                    -Anlıyorum.Orada sevgilin var.Belki de sevgililerin.Zaten sırf zaman geçirmek için benle oldun burda.Oysa ben seni çok sevmiştim Erinç.
                    Elinden sigarasını alıp camdan dışarı attım benimkiyle beraber.Yaklaştım.Kokusunu hissedene kadar yaklaştım.Sarılıp öptüm.
                    -Dokunma bana senden nefret ediyorum.
                    Ağlıyordu.Kocaman gözleri yaşla dolmuştu.Onu öyle ağlarken görünce içim daha da burkuldu.Az daha ben de ağlıyordum.
                    -Benim tek sevgilim sensin ve senden başka kimseyi sevmiyorum.Saçmalama bence.
                    Onu güldürmek için türlü şaklabanlıklar geldi aklıma.Biliyordum.Şaklabanlık yaparsam tren raya oturacak ve bu kalp sızlatan anı silip atacaktı.Ancak tüm o sarımtırak doğa,gerçeği tüm çıplaklığıyla bir çivi gibi çakıyordu beynime.
                    -Gitme öyleyse neden gidiyorsun?
                    -Gitmek zorundayım.Her şeyim orada.Evim,ailem,arkadaşlarım...Tüm ortamım orada.Buralar da çok güzel ama ben yaşayamam.Burada kalmam imkansız.Ama sen gelebilirsin benimle.Sen yaşayabilirsin orada.
                    -İşte o imkansız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder