29 Aralık 2012 Cumartesi

Güzel Anılar ve Kanserli Aşklar...6

Gerçek tam anlamıyla buydu.Ne o gelebilirdi İzmir'e,ne de ben burada kalabilirdim onunla.Kurmaca dünyamızın sonu,birer kartpostalla ikimize de postalanmıştı.Perdeler kapanacaktı az sonra.Ve hiçbir seyirci anlamayacaktı bu oyunun sonunu.Akıllarında soru işaretleriyle,ağızları beş karış açık,tek kük alkışlayıp evlerine gideceklerdi bir sonraki oyunda buluşmak üzere.Düşündüm.Neden Tanrı aşka müdahale etmiyordu ki?Neden her şeyi yönetirken aşkımıza karışmıyordu,bizi mutlu kılmıyordu,bize en doğru insanı ya hiç vermiyor ya da yıllar sonra veriyordu?Neden aşk oyunlarını yönetmeyi şeytana bırakmıştı?Bağlı olduğum ipleri o yönetmeliydi.Ya da bana devretmeliydi.Ve ben değil,kuklaların efendisi bana itaat etmeliydi.O yüzden,başım önde,şeytanın verdiği emire itaat etmek yerine sorguladım.Böylece güçlü olacaktım.Ve dua ettim Tanrı'ya:"Senden bağımsız işleyen bu aşk serüvenlerinde,bir yerlerde raydan çıkan treni raya oturtmama yardım et.Güç ver bana,hükmedebileyim şeytanın kanserli aşk oyunlarına."diye.Çünkü aşk da diğer olaylar gibi bir oyundu.Bir tiyatroydu.Tek farkı bizi bu defa Tanrı değil,şeytan yönetiyordu.Biz kuklalara ızdırap çektiriyor,oyun bitince de bir sonraki oyuna kadar sandığımıza atıyordu.Ve bir umutla tozlanıyorduk karanlık,rutubetli bir tavanarasında duran sandığımızda.
                    Sorguladım.Karşı durabilirdim şeytanın gücüne.Hâlâ derman vardı kalbimde.
                    -Sebep?
                    -Benim de her şeyim burada.En önemlisi ailemden uzak kalamam.
                    -Mektup bırak,onlara her şeyi anlat.Sonra yanlarına gelip seni isterim.
                    -Olmaz.Anlamıyorsun izin vermezler,evlatlıktan atarlar,bir daha yüzlerine bakamam.
                    -Evleniriz.
                    -Bilmiyorum çok zor.En azından bir kaç sene çıkmamız gerek.Annemin babamı ikna etmesi gerek.Sürekli bize gelip babamın gözüne girmen gerek.
                    -O da benim için çok zor.Burada yaşasam sorun olmaz ama benim İzmir'e dönmem gerekiyor.Anla ne olur.
                    -Ayrılacak mıyız yani?Rüya bitti mi?
                    -Hayır.İki seçeneğimiz var.
                    -Nedir?
                    -Ya herkes kendi şehrinde yaşar,ayda bir kez haftasonları görüşürüz.
                    Duraksadım.İkinci seçenek biraz kasmıştı beni.
                    -Ya da seni kaçırırım.
                    Şeytanca bana bakıyordu.Gözlerinde kaçırmamı isteyen yalvarışlar vardı.Uzanıp kapısının kilidini kapattım.
                    -Şimdi mi?
                    Arabayı çalıştırıp geriye aldım ve yola çıkar çıkmaz tam gaz geldiğimiz yöne sürmeye başladım.
                    -Sen ciddisin yaaa.
                    -Bilmem.Zannetmiyorum.
                    -Zannet zannet.Çünkü ben de ciddiyim.Kaçır beni.
                    Şaka mı gerçek mi anlayamıyordum.Gülüyordu hoşuna gitmişti ama şaka gibiydi.
                    -Fulden'i de alalım mı?
                    -Olmaz.
                    -Bak pişman olma sonra.
                    -Kaçırmak istemiyorsan zorlamıyorum seni.
                    -Peki tamam o zaman kaçırdım gitti.
                    Hala inanamıyordum kendime.Resmen kız kaçırıyordum ve her şey çok kolay olmuştu.Ne bileyim en azından biraz daha dil dökmek gerkmez miydi?Ya da bir plan yapmak falan?Oysa şimdi güle eğlene kaçırıyordum onu.Bu suç muydu bilmiyordum,nereye kadar öyle yaşayacaktık onu da bilmiyordum.Sadece yolların el verdiği ölçüde gaza yüklenmiştim ve deli gibi sigara içiyordum.
                    Çok geçmeden sakinleşmiştim.Artık kolumu dışarı çıkarmış dikiz aynasından geride bıraktığım tozları seyrediyordum.Ara sıra benimle ilgili sorular soruyor, beni iyice tanımaya çalışıyordu.Bense nasıl bir batağa saplandığımı kafamda şekillendirmeye çalışıyor,her defasında onun sorularını yanıtlarken buluyordum kendimi.Kızlara güven olmazdı bugün "Hayatım,bir tanem..." der yarın "Kaçırdı beni şikayetçiyim!"
                     Pansiyona gitmeden önce köye uğramıştık.Alması gereken bir kaç eşyası varmış ve kardeşine bazı şeyleri tembihlemesi gerekiyormuş.Ben de sımsıkı sarılıp hoşçakal dedim küçük Fulden'e.O çok tatlı bir kızdı ve ablası gibi biraz saftı.O kadar ki "Abla nereye gidiyorsun?" bile demek gelmedi aklına."Çabuk dönün." dedi ve ikimize de tatlı birer öpücük kondurdu.Pansiyona dönerken anneannesine nasıl bir yalan uyduracağını anlatıp durdu bana.Ona bir süre arkadaşı Kevsen'de kalacağını söyleyecekmiş.En geç iki hafta sonra,yani ailesinin döndüğü zamanlarda da tekrar Antep'e dönüp ailesiyle tanıştıracakmış beni.İlginç bir plandı ama kafama yatmıştı.İki hafta sonra ailesiyle tanışacaktım ne de olsa.Aslına bakılırsa biraz ürkütücüydü eğlenceli olduğu kadar.Çünkü sözdü,nişandı,evlilikti...Bir sürü iş çıkacaktı başıma ve bunlar için henüz çok erken olduğunu düşünüyordum.Hatta bazen "Onunla hiç yatmasaydım." diyordum kendime.En azından o zaman sadece flört edip İzmir'e dönerken rahatça ayrılabilirdik.Aslında hâlâ ayrılabilirdik ama ben kafamda planları yapmaya başlamadan kalbim çoktan kararını vermişti.
                     Arabayı bahçe kapısına varmadan park edip indik.İner inmez koluma yapışıverdi.Bahçe her zamanki gibi kalabalık olduğundan biraz tedirgin olmuştum.Çünkü içeri girer girmez bir sürü insan yine arkamdan konuşmaya başlayacaktı.Ama yine de çok da fazla önemsemedim ve herkese iyi akşamlar dileyip içeri daldım.Lobide bizi ilk karşılayan Ulaş ve Gökhan'ın kanepelere mayışıp kalmış vücutlarından çıkan yorgun sesleri oldu.
                    -Ooo hacı hoşgeldin.
                    Onlara sabahki kadar kızgın değildim.Daha doğrusu kimeye kızgın değildim.
                    -Hoşbulduk da ne bu hal?
                    -Hacı sorma bütün gün yedik içtik yayıldık.
                    -Nedir bu gençliğin hali?
                    -Hehehehe.
                    -Len pis rock!Bütün gün gezdin tozdun sen de.Sanki taş mı taşıdın.Bizden farkın ne?
                    -Olum ben en azından faydalı bir vatandaşım hayat kurtarıyorum.
                    -Aman iyi iki kerecik hayatımızı kurtardın.
                    -Çocuk döverim seni.Çok pis döverim söyliyim.
                    -Hehehehe.
                    -Puhahhaa.Bu arada yengeyle tanıştırmadın bizi.
                    -Bu mu?Sorma yaaa ne yengesi?Yapıştı bırakmıyor."Git"diyorum gitmiyor.Koala gibi kız.Resmen yapıştı koluma.Eheheheh
                    -Puahahahaha nıhahahaha
                    -Aahahaha.Lan ne komik adamsın baba yaaa?
                    Boşluğuma bir iki tane sağlam dirsek yerleştirdi.Açıkçası canım fena yanmıştı ama bozuntuya vermedim.
                   -Şaka hayatım şaka.Eheheehehe.Acıdı lan.Ehehehe.Bu arada adı Selen.Bahsetmişimdir.İleride görünen köy vardı ya hani "Size girsin." dediğim.Orda tanıştık kendisiyle.Aramızda anlaştık ve hayırlısıyla yakında sözlenip nişanlanacağız.Düğün de kısmetse bir ara olur heralde.Eheheehehe.Acıdı valla.
                   -Hakettin.
                   -Yenge ben Ulaş.Bu manyağın arkadaşıyım.Biz böyle komple kankayız.
                   -Ben de Gökhan.
                   -Benim adım da Erinç.Arkadaşlarımın dediklerine katılıyorum,yarışmacı arkadaşlara başarılar diliyorum.Ayrıca burdan halen askerlik yapmakta olan ağabeyime ve Almanya'daki dayıma selam gönderiyorum.Sıradaki parçayı ben ve çok sevdiğim sevgilim Selen'e armağan ediyorum.İyi yayınlar.
                   Yanımda bir kız olduğunda hep böyle geyiğin dibine vurmuşumdur.Ama sağlam geyik çeviriyorduk sonuçta,yanımdaki herkes kahkaha krizine girmişti.
                   -Baba ömürsün sen yaaa.
                   -Hakkatten hacı kopardın gene bizi.
                   -Geyik işte abi.Maksat gülelim,güldürelim,gülmeyeni gıdıklayalım.
                   Yine kopmaya başlamıştık ki Salman Usta'yla Fikriye Teyze beliriverdi.
                   -Hayrola gençler ne bu gürültü?
                   -Kopuyoruz Usta bir şey yok sen devam et.Ehehehe.
                   -Ooo.Küçük hanımı da getirmişiz Erinç Bey.
                   -Getireceğim tabi ne sandın?
                   -Hoşgeldin kızım adın neydi?
                   -Selen.
                   -Ben de Salman Usta.Bu da müstakbel eşim diyebileceğim Fikriye Hanım.Yakında evleniyoruz da.Bakma sen yaşımıza biz gençlikten beri flört ediyorduk da anca işte.
                   -Neyse Usta ben anlatırım ona hikayeyi.Sen yemek ne yaptın onu söyle.
                   -Daha kararlaştırmadık bile ama büyük ihtimal yine mangal yaparız.
                   -İçim dışım mangal oldu ama yine de hayır diyemem be Usta.Uyar bana.Batu nerelerde bu arada uyuyor mu gene?
                   -Bilmiyoruz ki.Öğlen bir kaç iş yaptırıyordum "Yeter be işim gücüm var benim,sevgilisi olan adamız biz." deyip gitti.Bir daha da haber alamadık.
                   -Dur ben ararım onu.
                   Telefonu çıkarıp aradım.Bir kaç çalıştan sonra açtı.
                   -Lan salak herif nerdesin sen?İşi de bırakıp kaçmışsın.
                   -Abi bırak yaaa.Moruk canımı çıkardı benim.Ben de kızdım köye kaçtım.
                   -Ne işin var oğlum senin köyde manyak mısın?
                   -Benim hatun var ya abi.Onunlayım.
                   -Kevsen'le mi?
                   -Evet.Çok mu garip?
                   -Salak.Yemek yiyeceğiz gel çabuk.
                   -Geliriz abi aceleniz ne başlayın siz.
                   -Batu bak akşam İzmir'e dönebiliriz geç kalma.
                   Salman Usta hemen araya giriverdi.
                   -Bu gece otobüs yok ben sordum en erkeni yarın gece.Hatta 4 kişilik yer ayırttım bile.
                   -Lan bana bak Salman Usta bu gece yer yok diyor yarın gidiyormuşuz istediğin saatte gel.
                   -İyi abi uyar bana.Giderken beş oluyoruz bu arada belirteyim hemen.
                   -Sen nerden biliyorsun yaaa?
                   -Neyi nerden biliyorum?Beraber konuştuk abi kızla.Kevsen'i de getiriyorum.
                   -Kevsen mi?
                   -Evet.Niye şaşırdın bu kadar?
                   -Oğlum Selen de geliyor.
                   -Hobaaa.Ne güzel abi işte kızları da götürüyoruz.
                   -Oğlum erken gelin konuşalım o zaman.Yemeğe yetişin yani.
                   -İyi abi yavaş yavaş hazırlayın o zaman biz de çıkarız birazdan.
                   -İyi madem geç kalmayın o zaman.Hadi bekliyoruz.
                   -Taaam.
                   Şaşırmıştım.Selen'e döndüm.
                   -Ohaaa ya Kevsen de geliyormuş işe bak.
                   -Hayatım söylemeyi unutmuşum sana.Kevsen'le beraber geliyoruz.Bavulumu hazırlarken aradım,konuştuk.
                   -Çocuklar o zaman ben de biletlere iki kişi daha ekleteyim o zaman.Toplam altı kişi oldunuz değil mi?
                   -Evet ustam seviyoruz seni.
                   Gece olana kadar her şey rutin gelişmişti.Önce Batu'yla sevgilisi Kevsen damladı.Sonra yemekler hazırlandı ve afiyetle yenildi,içkiler içildi,muhabbetler edildi ve herkes odasına çekildi.O rutinlikteyse benim aklım hep odalara çekilme bölümüne takılıyordu çünkü bir an önce Selen'imle başbaşa kalmak istiyordum.Tenine dokunmak,sabahlara kadar sevişmek istiyordum.O rutin sahnelerden tek sıyrılan Batu'yla sevgilisine odayı kaptırmamak için Selen'i kucakladığım gibi yıldırım hızıyla odamıza koşturduğum sahneydi ki o da insanı gülmekten kasıklarına kadar ağrılara sürükleyen yegane halimizdi.Önde kucağımda en az benim kadar iri bir kızla düşe kalka,yere kapaklanmamak için ara sıra trabzanlardan destek alarak dört kat merdiven çıkan zil zurna sarhoş ben,arkada tombiş mi tombiş ama kucağında fındık kurdu gibi ufacık bir kızla çakır keyif kan ter içinde soluklanan,bir yandan da beni çekiştirmeye çalışan Batu...En arkada ise bir yandan gülerken karınlarını tutarken diğer yandan da merdivenlerde bizi izlemek için koşuşturan sarhoş insanlar...Yüküm fazla olmasına rağmen iyi koşmuştum ve odayı kimseye kaptırmamıştım.Birbirine karışan çığlıklar eşliğinde kapıyı kililtleyip yatağa uzandıktan sonraki bir buçuk saat,ömrümden giden o iki yorucu günün ilacıydı.
                    Toz kokan yastığımdan siliniyor hatıralar.Tüm tenler sıyrılıyor vücudumdan.Bir sen varsın tenime deyen.Bir sen varsın kalbimde yer edinen.Sarımtırak kuru hava değil gökte asılı duran.Egzotik bir bahçeden yükselen buhar kütlesi sanki.Binbir çeşit tatlar alıyorum dudaklarından.Sırasıyla tadıyorum meyveleri.Dilin bir çilek,bir şeftali oluyor.Dudaklarında biriken tuz değil.Kekremsi bir tatlı.Alev taşıyan nefesin,ünitelerimde geziniyor.Alevlendiriyor kanımı.Damarlarım ısınıp genleşiyor.Önce kalbim hızlanıyor.ilacımı;nefesini iletiyor göğüslerime.Titreyen ellerim var göğüslerinde.Çünkü adrenalin artık kasıklarımda ve terliyorum bacaklarını dolarken kanatlarıma.
                    Bir buçuk-iki saat sonra terim kurumuş,üstüme bir pike almış ve Selen'e sarılmış halde uyandım.Sarhoşluğum biraz olsun geçmişti ama başım hala dönüyordu.Bir sigara yakıp onu izlerken bir yandan da tenine dokundum yavaşça.Üstümdeki tatlı yorgunluk ve hahiflikle yerimden kalktım ve giyinip dışarı çıktım.Çıkarken kapıyı kilitlemiş,anahtarı yanıma almıştım.Lobiden geçerken gözüme darmadağın ettiğimiz masa takıldı.Ama esas takılan masanın üstündeki darmadağın tabak çanaklar değil ay ışığıyla parıldayan anahtarlar olmuştu.Kocaman bir artı işaretli anahtarlığa bağlı iki kocaman anahtar...Yanına yaklaştım."Bunlar Chevi'nin."dedim kendi kendime.Bir iki tur atmam kimseye bir zarar vermezdi.Anahtarları yürütüp dışarı çıktım ve bahçe kapısını geçip Chevi'nin yanına geldim.Çok şanslıydım kimsecikler yoktu ortalıkta ama çalıştırırsam bahçe bir anda ana baba gününe dönebilirdi.Birden aklıma şeytanice bir plan geldi.Kapıyı açıp bindim ve el frenini indirip vites boşta tek ayağımı halen kapatmadığım kapı aralığından geriye doğru ittirerek Chevi'yi hareket ettirdim.Burnu ilçeye doğruydu ve yol bir süre hahif meğilli gidiyordu.Yeterince ivme kazandırdıktan sonra ayağımı yerden çekip kapıyı kapattım ve çalışmayan arabayla salına salına pansiyondan uzaklaştım.Meğil bittiğinde araba da yavaşlamaya başlamıştı.Artık yeterince uzaklaştığımı düşünüp arabayı durdurdum.Nereye gideceğimi düşünmeliydim.Pantolonumun cebinde bir sertlik hissettim."Telefonum"diye heyecanla elimi attım ve çıkrarır çıkarmaz öptüm.Çünkü telefonu hissettiğim an aklıma bir şeytani fikir daha gelmişti.Bengü Su...Onunla son kez buluşmak iyi olurdu en azından hoşçakal falan demeliydim.Aslında bu çok riskliydi ama alkolün de etkisi henüz geçmiş değildi.Yani dünyadaki en cesur insan heralde bendim o sırada.
                   -Alo.
                   Uykulu ve sersem bir ses.
                   -Bengü Su?
                   -Ne var ne oldu?
                   -Rahatsız etmiyorum ya.
                   -Şaka mı bu?
                   -Hayır.Sadece yarın sabah gidiyorum ve seni görmek istiyorum.
                   -Neden?
                   -Bilmiyorum galiba senden hoşlanıyorum.
                   -Şimdi mi?
                   -Neden olmasın?
                   -Çıkmam zor olur.
                   -Bir daha görüşemeyebiliriz.Lütfen kırma beni.Seni çok özleyeceğim.Ama eğer şimdi buluşursak hem tekrar gelirim.Hem de birbirimizi o kadar özlemeyiz.
                   -Sen kaçığın tekisin Koray.
                   Bir anda afalladım.Koray da kimdi?
                   -Ko...
                   Tabi yaaa.Ona uydurduğum isimdi Koray.Ona gerçek adımı vermemiştim.
                   -Buluşuyor muyuz yani?
                   -Neden duraksadın biraz önce?
                   -Alkollüyüm biraz zor konuşuyorum.
                   -Bizim evin önüne gel.
                   -Bulamam orayı.Sizin ordaki ana caddede buluşalım.Size dönen sokağın hemen yanı başında.
                   -Olur.On dakikaya oradayım.
                   Telefonu kapatıp tekrar cebime koydum.Bu iş de tamamdı.Arkamı dönüp pansiyona baktım."Yeterince uzakta olduğuma göre artık kimse beni duyamaz."deyip kontağı büktüm ve Chevi'yi çalıştırdım.Sonra tam gaz ilçe...
                   Anacaddede bir süre ilerledikten sonra onu farkettim.Sokağın başında durmuş sağa sola bakınıyordu.Korktum.Belki de bana tuzak kurmuşlardı.Belki de diğerleri karanlıkta saklanmışlardı ve ben arabadan iner inmez saldıracaklardı üzerime.İyice yavaşladım.Farlarımı kapattım.Sonra da uzanıp yan koltuğun kapısının kilidini açtım.Onu hemen atıp kaçırmalıydım yoksa başım fena halde derde girebilirdi.Sanırım beni görmüştü ama ben olduğumu kestiremediğinden olsa gerek korkup köşe başına iyice pıstı.Yanına varır varmaz durdum ve hızla kapıyı açtım.
                   -Atla çabuk.
                   -Sen misin?Korktum bir an.
                   -Atla hadi oyalanma.
                   Endişeli bir yüzle hızla açık kapıdan içeri atladı.Kapıyı daha kapatmamıştı ki gazı kökledim ve bomboş caddede yankılanan patinaj sesleriyle hızla bulunduğum yerden uzaklaştım.
                   -Neden bu kadar acelecisin?Peşinde biri mi var?
                   -Olabilir.Bilmiyorum.
                   İlerideki kavşağa yaklaşırken hızımı azalttım ve Selen'i karşılarkenki yaptığım gibi el freni yardımıyla drift yaparcasına tek bir hareketle yüzseksen derece dönüverdim.Artık Chevi'nin burnu geldiğim yola bakıyordu.Yeniden gazladım.
                   -Bu hareketi seviyorum.Ama daha sık yapmalıyım.
                   -Sen manyaksın.
                   Ona baktım.Bana gerçekten de manyakmışım gibi bakıyordu.
                   -Ya sen?Gecenin bir vakti bir manyakla buluşuyorsun.Senin o manyaktan aşağı kalır yanın olduğunu zannetmiyorum.
                   -Öyle.Ama sen büyük bir yalancısın.En azından ben değilim.
                   -Ne yalanımı gördün?
                   Birden sesini yükseltti.
                   -Ulaş'ı tanıyordun ve onu kurtarmak için bana yaklaştın.Bu senin asıl görevindi.Kaçırılan küçük kız hikayesi yalandı.
                   Artık ondan saklayamazdım ama ortamı yalanlara devam ederek yumuşatabilirdim.
                   -Hayır yanılıyorsun.Onu tanımıyordum.Yalnızca üç beş gün önce kendisinin fotoğraflarını görmüştüm.Bak istersen sana gerçeği anlatırım.Ama bana inanmanı istiyorum.Ayrıca her şey onu kurtarmak için olsaydı şu anda burada olmazdım.Sana senden hoşlandığımı söylemezdim.Anlatmamı istiyor musun?
                   -Anlat.Seni dinliyorum.
                   Bir yandan sürüyor bir yandan da hikayeyi yeni baştan yazıyordum.
                   -Küçük kızın kaçırılma olayı doğru.Buraya da onu bulmaya geldim.İstanbul'da bir komşum vardı Gökhan diye.Ev arkadaşı Ulaş'la beraber buraya gelmişler akraba ziyaretine.Durumu bana anlattılar.Benden yardım istediler ve ben de kıramadım.Sonra da zaten seninle tanıştık.Ama ters giden bir şey vardı.İçime bir burukluk saplanmıştı.Çok düşündüm.Bulamıyordum sebebini.Fakat bu gece tek başıma içerken anladım ki sana aşık olmuştum.Umarım beni anlıyorsundur şimdi.
                   -Beni nasıl bulduğun,onu nasıl kurtardığın,öz ağabeyim kadar sevdiğim birine neden işkence ettiğin konusunda sana soru sormayacağım.Çünkü artık bu konunun kapanmasını istiyorum.Sadece sana tek bir soru soracağım.Benden gerçekten de hoşlanıyor musun?
                   -Evet.Ya sen?
                   -Ben de.
                   -O zaman kendi geleceğimize bakalım artık.Ama bir soru da bende var.O herif iyi mi?
                   -Sabah uyanır uyanmaz hastahaneye gitmiş eşiyle.Doktorlar bir sürü ilaç vermiş.Bir şeyi yok ama sinirliydi.
                   -Polise gitmiş mi bari?
                   -Hayır korkmuş.Sonuçta o da bir suç işlemişti ve ortaya çıkabilirdi.
                   -Ona sert davrandığım için üzgünüm.Ama bence de kapatalım artık bu konuyu geçti artık.
                   -Olur.Nereye gidiyoruz?
                   -Bilmem gidiyoruz işte.Seni kaçırıyorum.
                   Gülümsüyordum.
                   -Nereye kaçırıyorsun?
                   -Nereye istersen.
                   -Issız bir yere kaçır bari.Yalnız kalalım.
                   -Hay hay...
                   Ne de olsa alışkındım kız kaçırmaya.
                   İlçeyi çıkıp da pansiyon yoluna girdiğimde hızımı düşürüp ıssız bir yer aramaya koyuldum.Her yer ıssızdı aslında ama çalıların boyları kısa olduğundan yaptığımız her şey görünürdü.Biz görünmesek bile kocaman İmpala'yı saklamak imkansızdı.Sürmeye devam ettim bir süre daha.Çok da fazla uzaklaşmadan hemen solumda araçlar için yapılmış bir toprak yol çarptı gözüme.Tarla kenarından geçiyordu ve farlardan göründüğü kadarıyla kestirmeden gidiş amaçlı açılmıştı.Defalarca geçmeme rağmen dikkatimi çekmemiş olması biraz olsun içimi ürperttiyse de yaşayacağım heyecanı düşünüp rahatlayıverdim.Aslında vazgeçmeyle geçmeme arasında çok gidip gelmiştim ama Chevi'nin burnu çoktan yola girmişti bile.
                   Her yer o kadar karanlıktı ki yaylandığım koltukta rahatımı bozup dikeldim ve arabayı nereye sürdüğümü daha dikkatli görebilmek için gözlerimi sadece lastik izlerinden oluşan o daracık patikaya diktim.Nereye çıkıyordu,daha ne kadar sürecektim,durduğumuzda ne yapacaktık hiç bir fikrim yoktu.Farların önünde uçuşan sineklere takılan dalgın gözlerim kapanıp kapanıp açılırken yol bitene kadar sürdüm.Aklımda hiçbir şey yoktu sanki hayatta da hiçbir amacım yokmuş gibi.
                   Yolun bitimine geldiğimde önümde kocaman kayaların eteğini oluşturduğu bir tepe beliriverdi.Yavaşça durdum ve arabayı stop ettim.Bengü Su' yun ilk buluştuğumuzdaki uykusuzluğu çoktan yerini heyecana bırakmış görünüyordu.Uzanıp dudaklarını koklamaya başladım.Bir yandan da tişörtünün içinden soktuğum parmaklarımla tenine dokunuyordum.Öpüşürken konuşmaya başladım.
                   -İnelim.
                   -Neden?Ben korkarım.
                   -Korkma ben varım.Ay ışığı altında devam ederiz.Daha romantik olur.
                   -Ama burası tehlikeli.
                   -Daha önce ay ışığı altında seviştin mi?
                   -Hayır.Sen?
                   -Ben de.Ama çok romantik olduğunu söylüyorlar.
                   Yalan söylüyordum.Daha önce kumsalda defalarca denemiştim.Gerçekten de çok romantik oluyordu.Her ne kadar ilk dakikalar tepende ay olduğunu bile farkedemiyorsan da daha sonra ay ışığının tenleri yarı aydınlattığını keşfediyordun.Özellikle de orgazm sigarasını içerken.
                   -Hadi daha fazla oyalanmayalım.
                   Öpüşmeyi bırakıp kapıları açtık ve dışarı çıktık.Biraz ürkütücüydü ama farlar yandığından korkulacak bir şey olduğunu düşünmüyordum.Bagaja yöneldim.Salman Usta'yı biraz tanıyorsam bagajda battaniye türü bir şeyler olurdu.
                  -Tam da tahmin ettiğim gibi.
                  -Ne oldu tatlım?
                  -Bagajda battaniye hatta bir de yastık var.
                  Şeytanca bakıyordum.
                  -Hayır burda olmaz.
                  -Battaniyeyi ve yastığı koltuk altıma sıkıştırıp diğer kolumu da beline dolayarak onu öpmeye başladım dudaklarından.Nasıl ikna edici bir öpüşmeyse bir anda var gücüyle kolumu tutup beni tepeye doğru sürüklemeye başladı.Bir elimde battaniye diğer elimde Bengü Su' nun beni çekiştiren eli ve onun diğer elinde de yastıkla yavaş yavaş tepeye çıkmaya başladık.Fazla yüksek olmadığından ve kayaları düz olduğundan kolayca çıkıvermiştik en tepeye.Bir iki soluklanıp birbirimize baktık.Farları yanan Chevi aşağıda "Acelemiz yok.Rahat rahat sevişin.Ben beklerim sizi."diyordu sanki.Yere serdiğimiz battaniyede uzanırken bir yandan soyunarak bir yandan da öpüşmeye devam ettik.
                  Gecenin sessiz karanlığını yırtıp atan soluklarımız başladığında,ürkek kalplerimizin çırpınışlarıyla terledik.Dudaklarımız tenler arası yolculuktaydı sanki.Yalnız sevişmek değildi bu.Aşkın en hırçın,en kesici hallerinden biriydi.Göğüslerini avuçlamayı bıraktığımda boşluğa düşüyordum.Omuzlarını,boynunu öptükçe öpüyordum.Sonu gelmeyecek bir sevişme tadında,biteceğini düşündüğümde ürkek kalbimin nefeslerime karıştığını hissedebiliyordum.Dili yuvarlanırken ağzımda,bacaklarından aktım yavaşça bir kaç ter damlasıymışçasına.Kulağımdaydı son çığlığını taşıyan nefesinin yumuşaklığı,başımı kaldırıp sakinleşmiş yüzüne bakmadan hemen önce.Üstünden kalkarken vücudum yavaşça,ruhumun hala onunla kaldığını hissedebiliyordum.Bulunduğum yere yığılıverdim sırt üstü.Doğrulup göğsüme dayadı başını ve bir sigara yaktık.Ayın yansıyan ışığı altında lacivert tenindeki,bilhassa göğüslerindeki ter damlalarının,hiç görmediğim kadar parıldadığını farketmiştim.Sanırım o ter damlaları büyülüydü.Oysa bunun farkında bile değildi.Sigarasını içiyordu tüm saflığıyla.Yüzümde her zamankinden daha hüzünlü bir tebessümle saçlarını kokladım ve ona sımsıkı sarıldım.
                  Yaklaşık yarım saat geçmişti ben ayı izleyip sigara içerken.Yani göğsümdeki hareketsiz başı uyandırmadan kaldırmanın vakti çoktan gelmişti bile.Öyle masum uyuyordu ki onu o halde alıp gittiğim yere götürmek istedim.Onu böylece bırakıp gidersem uzun bir süre acı çekecektim.Bundan emindim.Ama Selen'i bırakırsam da öyle.Mantığım durmuştu.Kalbimin sesini dinlemeliydim ama lanet olası kalbim delik deşik olduğundan her yerinden kanıyordu ve karar vermeye kalktığımda dikişlerinin açıldığını,hiç acımadığı kadar acıdığını hissedebiliyordum.
                  Onu arka koltuğa uzatıp üstünü battaniyeyle örttüm.Yastığı başının altına koyarken uyanır gibi oldu.Aralanmış dudaklarından "Gitme" sözcüğünün sıcak bir nefes tonunda çıktığını duyduğumda kalbim gerçekten de sızlamıştı.Çünkü bu defa ciddi ciddi sıkışmıştı.Eskiden aşk acısının kalbi yorduğuna inanmazdım ama o anda bunun gerçek olduğuna tanık olmuştum.Ve bir damla süzüldü yanaklarımdan,karıştı dudağındaki tere,onu son kez öptüğümde.
                  Chevi'yi çalıştırıp gazladım.Ayrılışa giderken hızla,savurdukça savuruyordum dumanı kalbimi savururmuşçasına.Geride kalanlarsa,ağırlığımızdan yan yatmış,hırçınlığımızdan koparılmış buğdaylar ve toprağa karışmış doğmayacak çocuklarımdı milyonlarca.
                  Onu eve bıraktıktan sonra hızla pansiyonun yolunu tuttum.Onu resmen terk etmiştim o bunu haketmediyse de.Peki ya Selen?Onun ayrıcalığı neydi Bengü Su'dan?Üstelik Selen'den sıkılmış gibi bir halim vardı.Bengü Su çok daha popülerdi kurduğum hayallerde.Yoksa her popüler şey gibi onun da ömrü kısa mı olacaktı?Gerçek aşkı Selen'de mi bulacaktım?Hiç bir şey bilmiyordum.Çok güzel bir kızı terk etmenin verdiği hüzün ve sinirle bir kızı daha terk etmek vardı aklımda.Böylece hem içimi rahatlatacak hem de yalnızlığıma geri dönecektim.Sanırım biraz da yalnızlığı özlemiştim.O an en çok istediğim şey yatağıma gidip tek başıma mışıl mışıl saatlerce uyumaktı.
                  Uykusuzluğun dibine vurmuş gözlerimi kontrol etmenin artık imkansız olduğunu düşünmeye başlamıştım ki pansiyonun bahçe ışıkları beliriverdi önümde.Motoru durdurup sessizce park etmeyi çok isterdim ama o kadar yorgundum ki insanların uyanıp da pencerelerden sarkmaları umrumda bile olamazdı.Ben de nasıl rahatıma geliyorsa öyle yaptım ve bahçe duvarının önüne park ettim.Issız bahçeden hızla geçip pansiyona girdim ve lanet olası merdivenlerden sersem sersem odama çıktım.Kilitlediğim kapıyı yavaşça açarken Selen'in yastığına sarılmış uyuyan vücudu çarptı gözüme.Güneş doğma hazırlıkları yapıyorsa da içerisi hala zifiri karanlıktı.Üzerimi çıkarıp kendimi yatağa bıraktım ve Selen'in koynuna kıvrılıp gözlerimi kapattım.
                  Yine kollarındayım.Yine sarıldım sana,sardın beni,kokun dolup karıştı kanıma içindeyim sanki.Öyle narin öyle safmış ki tenin,sarılınca anlarmışım meğerse özlediğimi.Ellerin koşarken bana,camlar gibi kırılsam da bir başka vücudu silerken sakın sen bana aldırma.Tut sadece ellerimi!Sakın bırakma!
                   Yanaklarımın ıslandığını hissediyordum.Bu epey rahatsız ediciydi ama burnumdaki o tanıdık koku içimi rahatlatıyordu.Mırıl mırıl edip gözlerimi açtım.İki tane kocaman göz açılıp kapanıyordu perde kirpiklerinin arasında.Gülümsedim.O da gülüyordu.
                   -Saatlerdir uyuyorsun tatlım.Saat ikiye geliyor.
                    Yerimden fırlayıp saate baktım.Gerçekten de ikiye on vardı.
                    -Çok mu yorulmuş benim sevgilim?
                    -Biraz.
                    -On iki saati geçti.Sen hep böyle uyursan işimiz var senle hayatım.
                    -Yok biraz yorgundum ondan.Yoksa erkenden kalkarım ben.
                    -Dün gece çok güzeldi mışıl mışıl uyudum.Ama bir ara uyandım baktım yanımda yoktun.
                    -Şey.Su içmeye inmiştim.Uykum kaçınca bir iki de sigara yakıp etrafı turladım.
                    -Ben de öyle düşünmüştüm.Rahat rahat uyudum.
                    Yüzündeki bana inandığını belgeleyen o saflık ifadesi benim profesyonel bir yalancı olduğumu ispatlamaya yetiyordu.
                    Duş alıp bir şeyler atıştırdıktan sonra tüm öğleni etrafı toplamak,Chevi'yi yıkamak,çay içip sohbet etmek ve onun gibi rutin saçma sapan işlerle uğraşarak geçirdik.Akşam olduğunda ise bizi son bir yemek bekliyordu bu topraklarda.Artık gitme vakti gelmişti.O yüzden her şeyin düzenli ve şık olmasına özen gösteriyorduk.Mangallar yandı,sofralar kuruldu,rakılar döküldü.
                   -Demek bu gece dönüyorsunuz.
                   -Yolcudur Abbas,bağlasan durmaz be Ustam.
                   -Çocuklar açıkça söylemem gerekirse gitmenizi istemiyorum.Fikriye Teyze'nizde çok üzülüyor.
                   -Çocuklar ustanız doğru söylüyor gitmenizi gerçekten de istemiyoruz.İncelik olsun diye söylemiyoruz.
                   -Dönmek bize de zor geliyor ama nasıl ki bundan önce orada yaşadıysak bundan sonra da orada yaşayacağız.Tabi şartlar elverdikçe.
                   -Hiç olmadı arada geliriz zaten.Tatillerde falan...
                   -Peki bakalım öyle olsun.Ama sizi çok özleyeceğiz.
                   -Biz de Usta.
                   -Aynen.Özellikle de yemeklerini çok özleyeceğiz.
                   -Ehehehe.
                   -Gençler siz benden daha iyi yapıyorsunuz yaaa.Yapmayın Allah aşkına.Asıl ben sizin yemeklerinizi özleyeceğim.
                   -Ya tabi bizimkiler tartışılmaz zaten de siz de bu konuda oldukça iddalısınız hani.
                   -Ehehehe.
                   -Puhahahha.
                   -Şaka bir yana kalan üçsaatimizi iyi değerlendirelim.Zaten bir iki saat sonra çıkarız yola.
                   Yemeklerimizi yiyip içkileri sömürdük.Hatta onca şeyin üstüne çaylarımızı bile içmiştik.Doya doya hasret giderdik,fotoğraf çekindik.En tuhafı da gideceğimizi öğrenen bahçe milletinin vedalaşmaya gelmiş olmasıydı.Çayları içerken sıraya girip vedalaştılar.Garipti,hiç ummuyordum açıkçası.
                   Gitme vakti geldiğinde biraz burukluk,biraz da heyecanla doluşuverdik Chevi'ye.Sekiz kişi kucak kucağa gidiyorduk ilçeye doğru.Yolda Bir önceki gecenin anıları canlanırken kafamda bir yandan da arka koltukta kucak kucağa oturan Batu ve Kevsen'in oynaşmalarına gülüyordum.Otobüsün kalkmasına daha bir saat olduğundan acele etmiyordum.Yolun tadını çıkarmak gerekiyordu.Sonuçta buraları bir daha göremeyebilirdim.Üstelik böyle bir arabayı kullanma şansım da çok azdı.Salına salına sürdüm ilçeye.
                    -Gitmeden önce bir pastaneye uğrayalım çocuklar.Birer dondurma alıp ilçeyi turlarız.Hem yediklerimiz eritmiş oluruz hem de biraz daha laflarız.
                    Dondurmacı da dondurmacı olsaydı bari.Maraş'lıymış adam.Sözde bana Maraş dondurmacılarının yaptığı o küçük oyunu oynayacaktı.Baktım külaha geçirmiş iki top dondurmayı evirip çeviriyor elindeki kaşıkla.Hiç kasmadım bile kendimi.Eğilip diğer kaşığı aldım önünden.Bir de kornet çektim kendime.Daldırıp kaşığı kazanlara üç top koyuverdim.Tabi ben dondurmayı hazırlarken adam da ilk defa başına geliyor olsa gerek,elinde diğer külahla ağzı açık beni izledi.Bizimkilerin hali görülmeye değerdi doğrusu.Bir yandan şaşkın şaşkın beni izlerlerken diğer yandan da gülmekten ağrıyan karınlarını tutuyorlardı.Özellikle de Selen ve Kevsen'in çok hoşuna gitmişti yaptığım.Bense hiç istifimi bozmadan dondurmamı yapıp ciddi ciddi parasını verdim ve Seleni'imin koluna girip yürümeye başladım.
                    -Batu hadi abi hadi üçüncü dondurmayı da otobüste yersin nasıl olsa tabakta almışsın.
                    -Geldim geldim siz gidin.
                    Batu yine yapmıştı yapacağını.Ayak üstü yuvarladığı iki kornetten sonra bir de tabağa koydurmuştu.
                    -Ayı ayı ayı.Başka da bir şey demiyorum.
                    -Ulaş ağzına sıçayım ben de o kadar diyorum.
                    Salman Usta ve Fikriye Teyze'ye doyasıya sarılıp vedalaştık.Otobüs kalkma hazırlıkları yaparken son kez söylenmesi gerekenler söylendi sırayla.
                    -Usta her şey için sağol yemekler bir harikaydı.Sen harika bir insansın.Borcumuzu sana nasıl ödeyeceğiz bilemiyorum.
                    -Buraya ilk geldiğiniz gün sizle çok küçük bir paraya anlaşmıştık.Amacım yalnız kalmamaktı.Başka bir pansiyon bulmanızı istemiyordum.Ama baktım ki daha ilk günden kaynaşmışız,ahbap olmuşuz aklımdan borç falan siliniverdi.Buraya bizi ziyarete sık sık gelin başka da bir şey istemiyorum Batuhan.
                    -Ayıpsın Usta sık sık ararız sizi artık.Müsait oldukça da gelip görüşürüz.Yaz, kış hiç farketmez sürekli geleceğiz.Sen gerçek bir Usta'sın.Hakkını helal et.
                    -Helal olsun Gökhan.Hepinizi ayrı ayrı özleyeceğiz.
                    -Bize heyecanın en derinini yaşattın, hayatımı kurtardın, gerçeklerle yüzleştirdin ve bize hiç yapmadığımız bir tatil yaptırdın.Beraber geçirdiğimiz onca zamanda sana her şey için teşekkür ediyorum.Hoşçakal.
                    -Hayatını hep beraber kurtardık Ulaş.Benim rolüm çok küçüktü.Yaşadıklarımıza gelince onların hepsi ortaktı biriniz dahi olmasa bu kadar eğlenemezdik emin ol.Asıl ben size borçluyum bu eğlenceli zamanı.
                    -Usta öncelikle hayalimdeki arabayı kullandırttığın için sana teşekkür ediyorum.Ona iyi bak.Döndüğümde aynı şekilde bulamazsam darılırız.Onun haricinde bu bir tatil değil hayatın ta kendisiydi,bir gerçek dünya yüzüydü.Ama yine de rüya gibi anlar geçirdik ve bunların hepsi sayende oldu.Buralarda bir başımıza kalacaktık ve belki de parçalanıp yok olacaktık.Sen bizi bir arada tuttun,korudun,kolladın...Sen artık benim ikinci babamsın.Aynı şekilde Fikriye Teyze de öyle.Onun da bize o kadar çok katkısı oldu ki.Burada böyle saymaya kalksam sabah on arabasına falan anca bineriz heralde.
                    -Bu sözleri duymak çok güzel evlat.Sizler artık benim çocuklarımsınız.Bu kadar kısa sürede bu kadar güçlü bağlar oluşturmak hiç kolay değildir.Ama biz başardık.Umarım dostluğumuz burada bitmez.Sürekli araşıp ziyaretlere gelip gideriz.
                     İkisine de birer kere daha sarılıp vedalaşmaya son noktayı koyduk ve otobüse doluştuk.Herkes yerlerine geçti.Selen cam kenarında ben koridor kenarındaydım.Aynı şekilde önümüzde oturan Batu'yla Kevsen de.Ulaş'la Gökhan'a söyleyecek söz bile yoktu zaten.Tam çaprazımızda,oturur oturmaz müzik dinlemeye giriştiler.Otobüsün geri kalanı umrumda bile değildi.Motorlar çalıştı ve  Salman Usta ile Fikriye Teyze'ye el sallayıp güle üzüle hareket ettik.Selen cama yaslandı,ben ona yaslandım.Sarıldık,gözlerimiz yavaşça kapandı.Kimbilir belki bir daha göremeyecektik onları.Belki de fikir değiştirip orada yaşamak üzere geri dönecektik.Hatırlıyorum da ilk tanıştığımız o an nasıl da heyecanlıydık.Mutluluk için çabalayıp duruyorduk.Oysa şimdi aradığım mutluluğu bulmuş,huzur içinde ulaştığım mevkinin tadını çıkarırken,çabaladığım onca zamanda bana yol arkadaşlığı yapan o iki değerli insana içimde tadı yavanlaşmış bir huzurla el sallıyordum.
                   "Hayat öyle garip ki,mutlu olduğun anın mutluluğa ulaşmak için harcadığın zaman olduğunu ancak mutluluğun o yavanlaşmış tadını aldığın zaman anlayabiliyorsun."dedim kendi kendime ve yorgunluğun da etkisiyle dalıverdim bambaşka bir aleme.
                     Beş altı saat kesik kesik uyumuştum.Sabah saat altıda kalktığımda nerede olduğumuzu hiç anlayamadım.Bomboş arazilerden geçiyorduk ve yollarda hafif araçlara nazaran yük taşıtları fazlaydı.Etraf toz duman içerisindeydi.Sanırım porselen ve mermer çıkaran bir yerdeydik Ege'de.Aslında çok da fazla ilgilendirmiyordu beni.Çünkü gözümü açmamla otobüsün o derin klima kokusunu almam ve karnımın çok aç olduğunu hissetmem bir oldu.Selen'i uyandırmamaya çalışırken bir yandan da tutulan belimi kütletiyordum ki bir çift dudağın boynumu sıkıştırdığını farkettim.Bu oydu.Narin tenini tenime sürerek yaklaştı ve
                    -Ben çok acıktım.
                    -Ben de.Birazdan bir şeyler dağıtırlar ama beklemeliyiz.
                    -Rüya gördün mü?
                    -Hatırlamıyorum.Neden sordun?
                    -Ben İzmir'i gördüm rüyamda.Evimiz oluyordu bir de.
                    -Evimiz zaten var hayatım sabret biraz daha.Az kaldı İzmir'e.
                    Büyük bir tesiste kahvaltı yapıp yolumuza devam ettik.Yolculuk çok vasat geçmişti ama bir yandan geçtiğimiz tarlalara,kurak yollara ve kocaman kocaman dağlara bakarken diğer yandan da sarıldığım Selen'i öpüp koklamak yolculuğu biraz olsun eğlenceli kılmıştı.Aslında dönüşte yalnız olmayı daha çok isterdim çünkü gördüğüm yerler bir çok şeyi yeniden sorgulamama yardım etmişti.Mesela hayat hep böyle post modern olmayacaktı.Toz pembe yollarda yürümeyecek,dikensiz gül bahçelerinde koşturmayacaktım.Aksine hayat hiç tahmin edemeyeceğim kadar acı ve yaralayıcı gerçeklerle doluydu.Çalışmak,bir şeyler başarmak,sosyal statüyü yükseltmek,ciddi ilişkilerde bulunmak gerekirdi.Aksi halde insan yok olup gidebilirdi bu sınıfsal yapılanmayı gerektiren lanet olsaı düzende.
                   Çok da fazla kasıntı politikalar düşünmek istemediğimden tüm o realist savlarımı bir kenara bırakıp Selen'le uğraşmayı seçtim yolculuğun geri kalanında.Batu ve Kevsen'in öpüşüp koklaşmalarıyla dalga geçtik,geleceğimizle ilgili planlar yaptık,günlerimizi nasıl geçireceğimizi konuştuk,tatil programları,ülke sorunları,aşk,sex...                                                                              
                    Saat tam ikide İzmir Garaj'ındaydık."Menemen Çiğli Menemen Çiğli..."diye bağıran adamların otobüsün çift camlarına ve klimanın uğultusuna rağmen beynime kadar gelen kulak tırmalayıcı sesleriyle offlayı pufflarken ve içimden küfürü basarken Batu seslendi:
                    -Abi inanabiliyor musun yaaa?İzmir'deyiz ve yanımızda sevgililerimiz var.Artık hayat bizim için bambaşka bir hal alıyor.
                    -İnanabiliyorum Batu.Kulağını dışarıdaki adamlara verirsen sen de inanabilirsin.
                    -De get lan yavşak.Adam yerine koyup bir şey sorduk demi sana?
                    -Şaka yapıyorum tombişim sen aldırma bana.Ehehehe.Ayrıca sana katılıyorum.Çünkü ben de en az senin kadar heyecanlı ve mutluyum.
                    Yaptığımız gürültüden olsa gerek Selen uyanıverdi.
                    -Ne oldu geldik mi?
                    -Geldik.İzmir'deyiz artık.Yeni yuvamızdayız.
                    Doğruldu ve dışarıyı seyretmeye başladı.Otobüs park yerini bulana kadar dışarıda olup bitenlere şaşkınlıkla baktı.Ne de olsa yerler kaymak gibi asfalttı, terminal çift katlıydı,her yer renkli camlarla çevriliydi ve otobüs saatlerini yazan monitörler vardı ama dışarıda gezinen muavinler nereye gideceklerini bağıra çağıra insanların kollarından çekiştiriyorlardı."Gel abla,gel abi Menemen Çiğli,Menemen Çiğli.Kalmasın haydeee kalkıyor abiiiciiiim."
                    Otobüsten indiğimde yine yüzüme vuran o cehennem sıcağını yanımda Selen olduğundan bu defa diğerlerine göre daha az hissetmiştim.Ayrıca çok öpüşmekten olsa gerek dudaklarım nemli kalmayı başarmış,çatlamamıştı.
                    -Senin ablaya uğramayacak mısın hajı?
                    -Ulaş döverim seni.
                    -Şaka hajı şaka.Hani uğramayacaksan ben uğrayayım.
                    -Abla kim hayatım?Tek çocuk değil miydin sen?
                    -Yok yenge öyle abla değil bu.Hajı tek çocuk da gelirken bi ablaya...
                    Ağzını elimle kapattım.
                    -Çocuk çok pis döverim bak seni.
                    -Ehehehe.Abi sana da şaka yapılmıyor be.
                    Şakalar ve kahkahalar eşliğinde herkes evine yakın yerden geçen dolmuşlara atladı.Tekrar evimde olacağımı ve Selen'in evimi görünce bayılacağını düşündükçe heyecanlanıyordum.Ona her yeri gösterecektim.İzmir'in her yerini sırasıyla gezecektik.Çok kısa bir sürede sanki yıllardır burada yaşıyor gibi hissedecekti kendini.Sabah akşam beraber olacaktık ve ellerimiz hiç ayrılmayacaktı.Hem çalışıp hem okuyacaktık.Kazandığımız paralar ve aldığım harçlıklarla evi çekip çevirecektik.Hem annemler evliliği duyunca bana daha da çok yardım ederlerdi.Ama bir süre ondan haberleri olmamalıydı.Hatta benim tatilden döndüğümden bile.O yüzden ona sıkı sıkı tembihlemiştim telefonlara cevap vermemesi gerektiğini.
                  Bir elim bavulda diğeri Selen'in elinde,gözümde damla gözlüğüm,bomboş caddelerde salına salına yürüyorduk.İnsanlar yazlığına çekildiğinden sokaklar ve caddeler bomboştu.Öyle de olması gerekiyordu çünkü yaşlıların ve çocukların bu sıcağa dayanabileceğini hiç sanmıyordum.
                  -İzmir sandığımdan daha yeşil ve tenhaymış.
                  -Bakma sen bu tenhalığa insanlar yazlıklarına çekildiler şimdi.Sen bir de kışın gör buraları.
                  -Ama ben kalabalığı hiç sevmem ki canım.
                  -Alışırsın yaaa.Olmadı sırf senin için kapatırım buraları.Sadece biz yaşarız.
                  Utanmıştı.Zaten sıcaktan kızaran teni iyice kırmızı bir hal alırken rahatlaması için uzanıp boynuna tatlı bir öpücük konduruverdim.
                  -Ve işte yeni evin;daha doğrusu evimiz.
                  -Bu bizim evimiz mi oluyor şimdi?
                  -Evet.Sakın beğenmediğini söyleme darılırım.Çünkü ben çok seviyorum evimi.
                  -Sen deli misin hayatım.Bayıldım buraya.Kovsan gitmem.Yaaa ama her şey çok güzel yaaa.Korkuyorum ya biterse diye.Bu ev,bu şehir,sen...
                  -İstemezsen bitmez.Bu şehir hep burada olacak,bu ev de.Belki ben başka yerlere gidebilirim durum gereği ama sen istemediğin sürece asla ayrılmayız.
                  Apartmanı baştan aşağı süzdükten sonra dış kapıyı açıp içeri girdim.İçerisi çok serindi.Hatta o daracık asansör bile.Ama üçüncü kata çıkıp da dairemin kapısını açtığımda Selen'e dönüp:"Cehennem sıcağına aldırmazsan cennete hoşgeldin.Hatta kısacası cehennete hoşgeldin tatlım."dedim.
                  Samimi bir kahkaha patlattı ve bavulunu bırakıp tahrik edici bir vücut diliyle sımsıkı sarıldı boynuma.
                  -Seni seviyorum.Seni çok seviyorum.Söz ver hiç ayrılmayacağız.
                  -Söz veriyorum ve ben de seni seviyorum.Artık benim olan her şey senin de.
                  Bavulları koridora fırlatıp kapıları ve pencereleri açtık.Yatak odasına geçtiğimizde yüzündeki heyecanı hissedebiliyordum.Koyu kırmızı duvarlar, koyu kahverengi mobilyalar,şık dizayn ve romantik bir hava...Evi kendininmiş gibi kullanmasını istediğimden o odayı süzerken gardrobu açtım ve askıdaki tüm kıyafetlerimi sola çektim.
                  -Artık sağ sana ait.
                  -Ya ama burası çok güzel yaaa.Hayatım bu gerçek olamaz.Ben töbe rüyadayım.
                  -Ben de öyle diyorum ama seni öptüğümde ve sana dokunduğumda ne kadar gerçek olduğunu anlıyorum.
                  -Bilmiyorum bir tanem.Hayatımda bu kadar mutlu olduğumu hiç hatırlamıyorum.Belki çok daha mutlu anlar yaşayacağız ama şu anda ölsem gözüm açık gitmem.
                  Sarılıp yavaşça yatağa yatırdım.Yatağın serinliğini ikimiz de hissetmiştik.Boynunu öpüp koklarken derin bir nefes aldım ve ona baktım.Sonra da dedim ki
                  -Beraber ölelim.
                  Akşam üstüne kadar evdeydik.Ufak çaplı temzilik yapıp yemek yedik ve ilk bir hafta neler yapacağımızı planladık.İlk haftamız alışveriş ve gezmelerle geçecekti.İzmir'i tanımasını ve benimsemesini istiyordum.Her ne kadar aceleci davranmak istemese de o da en az benim kadar heyecanlıydı ve ister istemez acele ediyordu.O yüzden olsa gerek akşam üstünü sakin sakin balkonda geçirmek dururken apar topar alışverişe çıktık.Kıyafetler,yiyecekler,içecekler,temzilik malzemeleri,kadınların hiç bitmeyen kozmetik ürünleri...Döndüğümde battığımı hissediyordum.Hesapta olmayan bir sürü şey çıkmıştı başıma.Bir haftada harcadığım parayı bir günde harcamıştım.Aslında zevkliyidi alışveriş yapmak.İnsanlar bize evliymişiz gibi bakıyordu ve benim uçuk kaçık imajıma,onunsa saf güzelliğine bakıp bize özeniyorlardı.Çok hoş bir duyguydu bu.Daha önce hiç tatmadığım bir şeydi.Hatta alışveriş sırasında para hesabı yapmak ve ay sonunu düşünmek bile çok eğlenceliydi.Ama yine de lüzumsuz yere para harcamak canımı biraz sıkıyordu.Kıyafetler ve makyaj malzemeleri...Tanrım...
                                                                              

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder