29 Aralık 2012 Cumartesi

Güzel Anılar ve Kanserli Aşklar...2

                                                          4.BÖLÜM:GÜZEL ANILAR


              Oraya vardığımızda saat üçe geliyordu ve otobüste resmen hoşafımız çıkmıştı.İner inmez etrafı tanımaya çalıştım.Kalabalık bir yerdi.Doğrusu o kadar kalabalık olacağını tahmin etmiyordum.Ayrıca insanlar ellerinde alışveriş torbalarıyla sürekli bir yerlere koşuşturuyorlardı.Bense tek kelime etmeden şehri kavramaya  çalışıyor,bir yandan da yürüyordum.Derken Ulaş daldığım düşüncelerin ortasına giriverdi:
             -Hacı hatunlar da güzelmiş hani.
             -Ulaş tek kelime edersen sıçarım senin ağzına.
             -Şaka hacı sende hemen sinirleniyorsun.
             -Şakaymış...
             Antep'i incelemeye devam ettim.Hala çarşıdaydık ve hala kalabalıktı.Bıraksalar akşama kadar öyle yürüyebilirdim ama Ulaş'la Batu taksi bulmamız için mızmızlanıp duruyordu.Nereye gideceğimiz,nerede kalcağımız umrumda değildi oysa.Çünkü Antep,içimi yakan,susatan,yarı baygınlık veren havası,ellerinde alışveriş torbalarıyla sağa sola koşturan,gözlerimin içine kadar beni süzen insanları,tozlu kaldırımları ve lüks görünebilmek için çabalamış ama sıradan bir giyim mağazasını aşamamış dükkanlarıyla oldukça hoşuma gitmişti.Ama dudaklarımın kuruyup çatladığını hissettiğim an ben de taksi konusunda hemfikir davranışlar sergilemeye başladım.Yaklaşık beş saatir hiçbir şey içmemiştim ve on dakikadır cehennem sıcağında yürüyordum.
            -Batu gel dondurma alalım yandım ben.
            -Tabi yanarsın olum kot giyersen.
            -Salak ne alakası var?
            -Olmaz olur mu?Bak ben şortluyum içerisi püfür püfür esiyor.
            -De get lan.Gökhan gel sen de kotlusun abi gidip dondurma alalım.Ne alakaysa?
            -Doğru söylüyor abi.Pişman oldum ben kot giydiğime.
            -Arkadaşlar mekan ne kadar kıyakmış değil mi?Erinç'e teşekkür etmeyi unutmayalım.Ben şahsen birazdan mayo şortumu giyip plaja iniyorum kızlar el sallıyor baksanıza.
            -Otobüsler geride kaldı Ulaş siktirip gidebilrsin seni tutmuyoruz.
            -Nereye gideyim oğlum gelmişiz buraya kadar.
            -O zaman kapa çeneni!
            -Beyler kesin dırdırı pansiyon bulmamız gerek böyle daha ne kadar yürüyeceğiz?
            -Nereden bulacağız abi bilmiyoruz etmiyoruz.
            -Taksiye binelim taksici götürür.
           -Götürür götürür.Antep'in diğer ucuna.Sonra böyle kolum gibi girer tarife.
           -Söyleriz canım en yakın ve ucuz yer diye.
           -Oldu söyler o da görürse.
           -Anadolu insanı namusludur.Yapmaz öyle adilik.
           -Namuslunun anadolusu şehri kalmamış artık geç sen bunları.Artık hepsi şerefsiz.
           -Ya yürüyün hadi biniyoruz şuna.Hoooooaaaap taksiiiii...
           -Bizi en yakın ve ucuz pansiyona ne kadara götürürsün?
           -İlçenin dışında bir yer var çok ucuzdur ama nereden baksanız yol on dakika sürer.Yani  yirmibeş otuzdan aşağı kurtarmaz.
           -İyi abi okey n'palım mecburuz yabancı gelmişiz buralara.
           Bavulları da atıp yola koyulduk.Herifle iki dakikada muhabbeti kurmuştuk.Adam Malatya'lıymış.E biz de Malatyalı olduk ki ne koparsak kardır diye.Sorsa plakasını bile bilmem ama herife öyle bir sıktım ki memleket hasretiyle gözleri doldu.Dokunsam ağlayacaktı neredeyse.Ben sıkarken dikiz aynasından Gökhan'ın gülmemek için dudaklarını kemirdiğini gördükçe kendimden korktum.Bir gün böyle sıktıklarıma kanıp gerçek hayatımı bırakabilirdim bile.
           Adamın bizi bıraktığı yer oldukça garipti.Tozlu bir asfalt yolun kenarındaydık ve ilçeye yaklaşık beş on dakika uzaktaydık.Yolun sağında boş sarı tarlalar ve tepeler solundaysa etrafı ağaçlarla çevrili kocaman bahçesi olan üç katlı bir taş ev vardı ki kalacağımız pansiyon oluyormuş kendileri.Yolun bir kaç kilometre ilerisinde ise yeşillikler arasında ufak bir köy görünüyordu.
          -Baba mekan sakat duruyor vakit varken gelin dönelim.
          -Bak Ulaş buradaysan artık şu konuyu kapat ve bir daha açma.Yok ben gidiyorum diyorsan da güle güle ben buradayım.
          -Beyler başlamayın yine tamam ortama akacağız birazdan sabredin.
          -Abi şimdi bura pansiyon mu oluyor otel mi?
          -Lan girişi yandaymış ben de şu tarafa gidiyordum ağaçlıklara.
          -Salak görmedin mi koskoca kapıyı?
          -Görmedim.
          -İyi.
          -Eee...
          -Ne eee?
          -Kapı kilitli.
          -Haydaaa!
          -Ne yapacağız beyler?Bir planı olan var nı?
          -Cama vursana.
          -Vur abi sen işte.
          Üç parmağımı kapatıp eklem yerlerimle cama kuvvetlice vurdum.Cam o kadar eski ve tozluydu ki eklemlerimdeki çizgilerin izleri cama çıkmıştı.Biraz bekledik.Kimse açmadı.Bir elimi cama dayayıp güneşin yansımasını engelledim ve içeriye göz attım.Yarı karanlıktı ve yerlerde gazeteler,sağda solda kırık bisikletler,eski bavullar,zincirler,araç lastikleriyle bahçe hortumları vardı.Daha çok bir tamirhanenin deposunu andırıyordu.Ya da terk edilmiş bir yeri.Ama terk edilmiş bir yere göre pansiyonun genel yapısı çok bakımlıydı ve insanda garip bir ürperti uyandırıyordu.Birden bir gölge belirdi ve ardından bir adam...Elli yaşlarında,orta boylardaydı ve adamın karizmatik bir yüzü vardı.Beyaz saçlarıyla sakalları karışmış,ona daha şirin bir hava katmıştı.Adamın yüzüne şaşkınca bakıyordum.Camdan bizimkilerin affallamış ifadeleri dikkatimi çekti.Sonra Batu'nun o isal götten farksız sesini duydum.
           -Ak sakallı dedemiz de varmış.Puhahaha...
            Kimse gülmedi.Güzelim sessizliği ve gerilimi mahvetmişti.Döndük ve suratına ne kadar salak olduğunu söylermişcesine baktık.Hatasını anladı ve gülmeyi kesip başını öne eğdi.Kaz beyinli nasıl da rezil olmuştu bize.
            Heyecan doruktaydı.Bu da kimdi böyle?Bu lanet yerde ondan başkası yok muydu yani?Bize ne diyecekti?Acaba katil miydi?Hani vardır ya boş bir pansiyonda kimsecikler yok.Garip bir adam gelir genç guruba anahtarlarını verir.Herkes mutludur,işin gırgırındadır.Aralarında sadece biri şüphelenir ancak çok geçtir,herkes bir bir öldürülmeye başlar.Sonra herkes ölür ve sadece o kalır.Baş kahraman ya,cinayetin peşine düşer ve pansiyon sahibinin aslında yıllar önce bir kazada öldüğünü ancak o günden beri zombi olarak yaşayıp insanları zevk için öldürdüğünü anlar.Acaba şüpheci kim olacaktı?Ben mi?Diğerleri mi?Filmin kahramanı ben mi olacaktım yani?
           Adam gülümseyerek kilidi açtı ve kapıyı araladı.Sanırım bir zombi için fazla şirindi.
           -Hayrola gençler terslik çıkarmayı pek seviyorsunuz sanırım ya da yaşlı amcalarınızı yormayı.
           -Nasıl baba?
           -Şşşt ne babası olum öyle konuşulunur mu beni izle.
           -Hocam biz iki oda arıyorduk bu lanet yerde sonra senin o moruk suratını görd...
           -Sus len sus salak herif.Bırak ben konuşayım.
           Geri zekalı Ulaş adamla sokak ağzıyla konuşuyordu ki ben girdim araya.
           -Amcacığım bize iki oda lazım bir kaç haftalığına.Buranın pansiyon olduğunu duyduk.Yani boş yeriniz var mı bizim için?
           -Çocuklar nereden geliyorsunuz bakayım?Ailelerinizin haberi var mı?
           -Dostum sen bırak aileyi yer var mı?
           -Ulaş kapa şu lanet çeneni yoksa yollarım İzmir'e bak.
           -Allah Allah...Yok yaaa...
           -Demek İzmir'den geliyorsunuz.Ne güzel.Peki İzmir gençleri hep böyle çılgın mıdır?
           -Yok.Biz sadece rokçuyuz ondan.
           -O ne?
           -Sokak kültürü gibi bir şey.Biraz anarşizim biraz zeka biraz da kabiliyet işi.Bir müzik tarzı.
           -Pansiyonumda sokak çocuklarına ve müzisyenlere her zaman yer vardır.Yalnız bir sorun var.Siz yanlış yerde duruyorsunuz.Burası pansiyonun arka kısmı.Depo olarak kullanıyorum burayı.İlerleyip sağa dönün bahçeye çıkacaksınız.Zaten kapıyı görürsünüz orada.Ben sizi lobide beklerim.
           -Teşekkürler.Hemen geliyoruz.
           Adam bizi sokak çocuğu falan sanmıştı.Tonton birisiydi ama biraz saf gibi duruyordu.Aslında boyu nerden baksak bir yetmiş vardır ama yine de toplu olması onu tonton gösteriyordu.
           Hızla yürüdük.Bize oda vermezse ne yapacağımızı konuşup duruyorduk.Ben de dikkatli olmamız gerektiği cevabını veriyordum herkese.Duvarın dibinden yürüdük ve köşesine vardık.Köşeyi döndüğümüzde bahçeye çıkacaktık lakin büyük bir çam ağacı kapatmıştı.Eğildik ve kenarından duvara sürtünerek geçtik.Bahçe karşımızdaydı.İskemleler,masalar,ufak ağaçlar ve garip insanlar...Herkes bir anda işini yarıda kesti ve bize döndü.Durduk.Sonra hiçbir şey olmamış gibi işlerine devam ettiler.Bahçe bir deli hastahanesini andırıyordu.Bir yaz vakti kızgın güneşin tenleri kavurduğu,dili damağı kuruttuğu bir deli hastanesinin büyük ağaçlarla çevrilmiş serin ve gölgelik bahçesi...
          -Tam yerine düştük beyler millet tırlatmış burada.
          Dedim.
          Kafalarıyla onayladılar sadece.Öylece durmuş bahçeyi inceliyorduk.Okey taşı sesleri,çay hüpürdetmeleri ve kaşık şıngırtılarıyla cır cır böcekleri....Ne bir insan sesi ne de bir kımıltı....Tüm bahçe bunlardan ibaretti ve daha fazla vakit kaybetmeden kapıya yöneldik.Bizimkiler önden gittiler.Bense hala etrafı inceliyordum.Büyük koyu yeşil çam ağaçlarının bahçe duvarı görevi görmesi oldukça hoşuma gitmişti.
          -Len pank mısın olum hadisene!
          -Geldim geldim konuşun siz.
          -Oğlum gel sen konuşacaksın benim konuşmamı beğenmiyorsun mağdem.
          Hala dönüp etrafa göz atıyordum birisini arıyormuş gibi kapıdan içeri girerken.
          -Evet gençler anlatın bakalım hikayelerinizi.Hatta oturun çayımızı da içelim.
          Vay anasını adam bize çay ısmarlıyordu.Peki ya bizden hoşlanmazsa?Çayların parasını mı isteyecekti yani?
          Etrafı incelemeye devam ettim.Tavanla duvar bitişiğinde örümcek ağları vardı.Uzun zamandır temizlenmediği her halinden belliydi.En çok hoşuma giden şeyse iç duvarların da dıştakiler gibi taştan olmasıydı.Yani ev şu büyük taşlardan yapılmıştı.Hani şu yazın serin kışın ılık olan taşlar.O yüzden olsa gerek içerisi çok serindi.Özellikle cehennemden gelip de geniş koltuklara uzandıktan sonra çayları beklerken içerisinin bu denli serin olduğunu hissetmek acaip keyif vermişti.Lobi de çok hoştu.Eski bir gramofon,kocaman tezgahlı ızgara,mutfak,kanepeler,eski tip bir televizyon bile vardı.Ve işin güzel yani antika imajı verilmiş modern bir yer değil,yıllardır aynı eşyaları kullanan eski bir pansiyondu.Kısacası içeride hiçbir şey kasıntı değildi.Her şey doğal ve orjinaldi.Bir süre etrafla ilgilendim.Hala çaylarımız gelmemişti ve adam isimlerimizi sormayı yeni akıl ediyordu.Önce sağındaki Ulaş'tan başladı ve sola doğru cevap aldı.
          -Ulaş.
          -Batu.
          -Erinç.
          -Gökhan.
          -Memnun oldum ben de Antep'li Salman Usta.Bakmayın şimdi dede diyorlar ama bütün ilçe benim bir zamanların en iyi aşçısı olduğumu bilir.Gerçi asıl mesleğim aşçılık değil öğretmenliktir.Sadece iyi yemek yaparım o kadar.Şimdi paslandım ama.
          -Aşçı mı?Pansiyonun sahibi siz değil misiniz?
          -Erinç'ti dimi evladım?Yanlış söylemeyeyim de.
          Başımla onayladım.
          -Buranın her işini ben yaparım ayrıca da sahibiyim.Yalnız odaları temizlemem ve insanların işlerine karışmam.Herkes kendi işini kendisi yapar.
          -Adı var mı peki buranın?
          -Salman Usta'nın Yeri diyorlar.Öyle bilirler burayı.Bir adı yoktur.Aslında burası benim evlerimden birisiydi.Kiradaydı.Ben de eşim ve çocuklarımla ilçede oturuyordum.Çocuklarım büyüdüler ve evlenip İstanbul'a yerleştiler.Artık sakin yaşamayı istiyordum ve emekli oldum.Çok geçmeden eşim vefaat etti.Ben de kiracıları çıkarıp buraya yerleştim.Emekli olmasam gelmezdim.Bütün gün çocuk sesleri ve sınavlar beni yeterince oyalardı.Eşimi unutmama yardımcı olurdu.Ama emekli olduk bir kere.Sonra da burayı pansiyona dönüştürdüm.Maksat yanlız kalmamak.İşte bu yüzden de çok ucuza kiralıyorum.Hem de kimsesizler ya da fakirler de ev bulmuş oluyor.Dışarıda gördükleriniz hep kimsesiz,fakir insanlar.Ama burada mutlular.Her işlerini kendileri yapıyorlar.Böylece onlar tembelleşmemiş oluyor ben de yorulmamış oluyorum.Ah çaylarımız da gelmiş.Çocuklar çenem düştü benim sizi görünce kusura bakmayın artık.Çaylar da gelmese konuşacaktım daha.Sizin hikayelerinizi bile dinleyemedim.
           Çayları ufaklığın teki getirmişti.Dağıtmaya Salman Usta'dan başladı.Tepeden tırnağa süzdüm çocuğu.Çok şirindi ve çulsuz görünüyordu.Üstünde yeşilli morlu şu pokemon tişörtlerinden,altında yırtık pırtık,pislikten kararmış uyduruk bir kot şort vardı.Terlik giymemişti ve ayakları Salman Usta'nın hamam terliklerinden görünen ayakları gibi tozdan morarmış,çatlamıştı.Bir anda ikisine de acıdım ama çocuğun saçları kıskanılacak kadar gür ve siyahtı.
   -Şimdi sizler anlatın bakalım hikayelerinizi.
   -Hacı biz şimdi...
   Diye Ulaş söze başlamıştı ki Gökhan öksürerek susturdu ve beni işaret etti.
   -Salman Usta biz İzmir'liyiz ve okullarımız da yeni bitti.Bütün kış tatili hayal edip para biriktirdik.Yaz gelip de okullar bitince hemen yola çıkacaktık.
Kendimizi güneşin altına,serin sulara,plajlara bırakacaktık.Sonra ben bizimkilere plajların yozlaştığından,ya kaba saba iğrenç insanlar ya da sosyete tarafından istila edildiğinden ve anadoluya,kültürümüzü tanımaya,namuslu insanlarla tanışmaya gitmek gerektiğinden bahsettim.Sonuçta plajlara daha sakin bir zamanda da gidilebilirdi;Ağustos,Eylül...Bir otobüse atladık ve geldik.Bizi buraya bir taksici getirdi.Senin çok iyi kalpli olduğundan falan bahsetti.Şimdi buradayız ve senden iki oda istiyoruz.
          -Çocuklar öncelikle burada herkes çok iyi kalplidir.Sadece ben çok ucuza veriyorum.Çünkü paraya ihtiyacım yok.Yeterince varlıklıyım.Çocuklarım da öyle çok
şükür!E bu yaştan sonra da ben ne yapayım çok parayı?
           -Öyle deme genco senin yaşında parayla ne çıtırlar götürüyorlar.
           Gökhan Ulaş'ın kafasının arkasına bir tokat patlattı.Kendimi zor tuttum.Az daha ağzımdaki çayı püskürtüyordum.Ama dudağımı sıktım.Batu'ysa bıyık altından pis pis gülüyordu.Aptal Ulaş ne yaptığının farkında bile değildi.Yalnızca bize saf saf bakınıp durdu.Adamın bir an"Defolun!Sizin gibi saygısızlara verecek odam yok benim!"diyeceğini sandım.Demedi.Aksine bir de bize hesap verdi.
           -Evladım bizim gözümüz oralarda değildir.Geldiğiniz yerdeki insanlar gibi her hafta sevgili değiştirmeyiz bizler.
            Ne sanıyordu lanet olası İzmir'de bunakların hafta başı manita değiştirdiğini falan mı?Sesimi çıkarmadım ama.İçimden verdim küfürü.İzmir'e laf söylenmesine tahammülüm yoktur.
            -Bakın size gençlik aşklarımı anlatayım bana hak vereceksiniz.Ayrıca buraların en çapkını da bendim yani.Gerisini siz düşünün artık.Neyse gençken birisine aşık olmuştum.Aynı yerde görev yapıyorduk.İstanbul'da bir okulda.Ona gerçekten de aşık olmuştum.Tanıştık.Çok geçmeden evlenme planlarına başladık.O da Antep'li olduğundan düğünü burada yapacaktık.Sonra okullar kapandı ve Antep'e geldik.Geriye sadece aileleri tanıştırmak kalmıştı.Babama durumu anlattım."Gidip isteyelim."dedi.Bir akşam gittik.Ancak o akşam her şey bitmişti bizim için.Babası kızı yeğenine verecekmiş.Yalvardım,yakardım.İkna olur gibiydi ancak bu sefer de benim babam karşı geldi.Onurlu insanlarmışız,asla kimse için yalvarmazmışız.Bir daha görüşemedik.Ben de bir başkasıyla evlendim.Sonra bir gün onu gördüm ilçede.Gezmeye gelmiş.Bütün gün konuştuk.O hiç evlenmemiş.Ona evli olduğumu ama onu hala sevdiğimi söyledim.Bana hiç kızmadı çükü o da beni seviyormuş.Dört sene yasak aşk yaşadık.Eşim vefaat edince saklımız gizlimiz kalmadı.O şimdi ilçede oturuyor ve akşamları buraya geliyor.Görseniz,hala çok tatlı ve güzel.
           Saatine baktı.Herkes ağzı açık dinlemişti."İyi yazdı."dedim Gökhan'ın kulağına.Güldü.Birden aklıma bir şey geldi.Yalanı ortaya çıkacaktı.
           -Eşiniz öldüyse,o da buradaysa niçin evlenmiyorsunuz ya da beraber yaşamıyorsunuz?
           -İlçede torununa bakıyor burada yaşayamaz.
           -Hani evlenmemişti?
           -Bir kız evlat edinmiş zamanında.O evlenmemiş ama evlat edindiği kız üniversitede okurken biriyle tanışmış ve evlenmiş.Adamdan bir oğlu olmuş.Oğlanın doğduğu sıralarda anlaşamayıp boşanmışlar.Mahkeme çocuğun velayetini annesine vermiş.Bu yüzden ilçede kızıyla ve torunuyla kalıyor.
           -Kızı niçin bakmıyor da annesine emanet ediyor.
           -Kızının bir tur acentesi var ilçe dışında.Gelip gitmesi saatlerini alıyormuş o yüzden de toruna anneanne bakıyor.
           -Anlıyorum.Peki bizi kabul ediyor musunuz pansiyonunuza?
           -Elbette.Boş yerim var.İki odaydı değil mi?
           -Evet evet iki odacık.
           -Peki gelin benimle.
           Adamı dinlerken çayımı bile içememiştim.Konuşması epey etkiliydi.Bardağıma baktım ve bir kez daha"Vay anasını..."deyip kalan soğuk ve acı çayı bir yudumda içip bavulumu tutarak ayağa kalktım.Herkes benden önce ayaklanmış,merdivenlere yönelmişti.Benimse aklımda adamın yaşadıkları vardı hala.Ben öyle bir şey yaşasam oturur kitap falan yazardım.Hakkatten sağlam bir hikayeydi.
           Merdivenlerden çıkarken gözüme duvardaki tablolar çarptı.Amatör çizimdi ama dışarıdan satın alınanlardan değildi.Belliydi.O mu yapmıştı acaba?Sordum.
          -Tabloları nereden aldınız?
          Durdu ve gülümseyerek döndü.
          -Ben yaptım.
          Bir anda havalanmıştı benim hazır yapılmışlar kadar güzel olduklarını düşündüğümü sanmıştı sanırım.Lanet olsun ben daha iyilerini yapabilirim.
          -Tahmin etmiştim.Amatörler.
          Merdivenleri çıkarken konuşmaya devam etti.
          -İlgileniyor musun?
          -Hayır sadece ara sıra çizerim.Annem ben çok küçükken elime fırça ve kağıdı tutuşturmuş.Bakmış yetenekliyim her gün resim çizdirmiş seveyim diye.
          -Annen ressam mı?
          -Öğretmen.
          -Meslektaş ha?Öğretmen indirimi yaparız o zaman sana.Hahahaha...
           Bir an salakça sırıtp teşekkür edecek gibi oldum.Ama toparlayıp vermem gereken o müthiş cavabımı yapıştırdım.Zaten sonra da Ulaş atladı.
          -İyi.
          -Hocam benimki de öğretmen.Biz bu manyakla kardeş gibiyiz zaten.Annelerimiz öğretmen ya fabrikasyon ikisi de.Bize de bulaşmış oradan bir şeyler herhalde.
Mesela hep aynı zamanda aynı şeyleri düşünürüz.Hadi onu geçtik geçen bu manyağın ayağına kıramp girdi iki dakika sonra da benimkine.
          Adam beklenmedik bir kahkaha daha patlattı.
          -Sana da kanım ısında evlat.Çocuklar iyiki de gelmişsiniz sizleri tanıdığım çok iyi oldu.Aaa unutmadan,yemek istiyorsanız ilçeye gidip malzemeleri alın.Pişirmesi benden.
          -Nasıl yani malzeme sizden değil mi?
          -Hayır.Siz alıyorsunuz ben pişiriyorum.
          -Peki ya diğerleri,dışarıdakiler?
          -Onlar kendi yemeklerini kendileri yaparlar.Çünkü yeterince varlıklı değiller.Hem sizde boğaz sezinledim.Doğunun yemeklerini seviyor gibi bir haliniz var.
          -Severiz de ne yiyeceğiz mesela?
          -Bilmiyorum ben Adana kebabı harika yaparım.Mezeyle rakı da alın.
          Batu adamın ellerine sarıldı ve öptü.
          -Usta seni görür görmez anlamıştım zaten.Sende tam bir aşçı tipi vardı.
          -Tombul arkadaşım adını unuttum ama artık benim yardımcımsın.
          -Aman usta ne yapıyorsun?O nasıl bu hale geldi sandın sen?Annesi önce mutfağa yardımcı aldı.Sonra bu,yemek pişmeden yarısını tatma bahanesiyle yedi durdu.Şimdi de bu halde.
          -Yok yaaa.Ulaş bu akşam  fırında baterist kellesi yapmayı planlıyordum ben de.Aramızda da tek baterist sensin biliyorsun değil mi?
          -Aman be ayıcık şaka yapıyoruz hemen alınıyorsun sen de.
          Üçüncü kata kadar çıktık.Odalarımız koridorun sonundaydı ve üçüncü kat son kattı.Bize anahtarları verip odaları işaret etti.O katta kimse kalmıyormuş.Diğerleri birinci ve ikinci kattalarmış.Bize koridorun sonundaki odaları vermesnin sebebiyse o odaların bütün gün güneş alması ve geniş olmasıymış.Teşekkür ettik ve koridorun sonuna yöneldik.Odalarına iyi bakmamızı söyleyip aşağı indi.Gökhan Ulaş'la kalacaktı,bense Batu'yla kalacaktım.Anahtarı eski,koyu ahşap kapıya soktum ve kapıyı açtım.Açar açmaz burnuma yıkanmış ama uzun zamandır kullanılmamış ve tozlanmış pikelerin kokusu geldi."O kadar da büyük değilmiş."dedim.Tam karşımda kısa ve enlemesine uzun bir pencere vardı ancak asıl rengi bal kabağı olup da tozdan kahverengileşmiş güneşlik perde,pencereyi kapatıyordu.Sağ ve sol duvarlara birer adım uzakta,ayak uçları kapıya bakan iki alçak ve tek kişilik yatak,ortalarında bir komidin,yatakların ayak uçlarına sırtını dönmüşi iki eski iskemle...Yataklar arsında kalan boşluğa serilmiş bordo ve hardal rengi motifli kilimi ve duvardaki eski aynayı da unutmamak gerek tabi.Tüm eşyalar bunlardan ibaretti.Bavulumula sırt çantamı soldaki yatağın başucuna bırakıp üstümü iskemleye çıkardım.Ben soyunurken Batu da soyundu ve benden önce yatağa zıpladı.Antep havası epey uykumu getirmişti.Sadece donumla yatağa yavaşça uzandım.Yastığım ve pikem toz kokuyordu ama temizdi,kimse yatmamıştı.Bir süre sırt üstü uzanıp tavana baktım.Sadece sessizliği dinliyordum.Cırcır böcekleri benim için sessizlik oluyor tabi İzmir'in gürültüsünden sonra.
           Bir sigara yakmak geldi içimden.Epeydir içmiyordum.Ama odanın o güzelim kokusunu berbat etmek istemedim.O koku ve bal kabağı rengindeki perdeden süzülen güneş beni çok eskilere,sarı foğraflar çekilen zamanlara götürmüştü.Huzurla dolmuştum.Yaşadığım her şeyi unutmuştum.Anı yaşıyor ve hiçbir şeyi düşünmüyordum.Yan döndüm;Batu uyumuş."Ben de uyurum."dedim.Uyandığımda ne yapacağım umrumda değildi.Yalnızca uyuyacaktım.Yüzü koyun yatıp yastığıma sarıldım,yüzümü o fantastik kokuya gömdüm ve gözlerimi kapattım.
           Yeniyim buralarda,yabancıyım.Alışmak zor belki.Hiç bilmediğim tenler,bilmediğim vücutlar...Hissediyorum yakınlardasın.Beni çağırıyorsun.Seni duyabiliyorum.Ellerini tutmak,seni de beni de kurtarmak için bırakıp herşeyi,bilinmeze,sesin olduğu yere,sana yöneliyorum gözlerim kapalı.Kim yaraladı peki seni böyle.Ya ben?Ben tutsam ellerini,öpsem gözlerini yaşların kurur mu ki?Sarabilir miyim yaralarını,durabilir mi kanın?Aşık olabilir miyim,sevebilir miyim,benim olabilir misin sen de?Karanlık olurken,bugün yetişemedim affet.Ölme ne olur.Dayan.Yarın yanındayım.Ama neredesin bilmiyorum.Kalbimi dinlemek yetmeyebilir.Eğer bir işaret gönderirsen kimbilir belki de seni bulabilirim.
           Uyandım.Sanki yüzyıllardır uyuyordum.Perdeleri açtım.Güneş çoktan batmış,gök lacivert olmuştu.Yıldızlar parlak ve beyaz,ay yanıbaşımda kocamandı...Tüm yorgunluğumu gittiğim diyarlarda bırakmış gibiydim.Rahattım,hafiftim...Kalkıp kapıyı açtım ve aşağı indim.Yaklaştıkça kahkaha ve müzik seslerini daha rahat duyuyordum.Eski bir radyodan geliyordu sanki müzik.Yetmişlerin poplarındandı.Son köşeyi döndüğümde mutlu olmamam için bir sebep yoktu artık.Öğlen incelediğim sakin lobi gitmiş yerine bir meyhane gelmişti ve ben uykudan yeni uyanmış evin prensi gibi merdiven başında dikilmiş insanları seyrediyordum.Biraz sonra beni görecekler,"Küçük prensimiz uykusundan uyanmış,yemek masamıza şeref vermek için yanımıza geliyor."falan diyeceklerdi.Belki de demeyeceklerdi ama içimde o an o his uyandı.Üstünde yılların tozu birikmiş dev mangal tertemizdi ve dumanı tütüyordu.Önüne dört hasır tabure atılmıştı.Batu'yla Ulaş'a baktım bir süre.Meze hazırlarken çok tatlı kavga ediyorlardı.Gökhan'ın sağdaki duvarın dibinde çömelmiş pikapla cebelleşmesine diyecek yoktu zaten.Salman Usta'ysa mangalın ustalara ayrılmış yerine oturmuş şişlere et diziyordu.
           -Hey millet kolay gelsin hepinize.
           -Ooo eyvallah şef gel sen de tabakları çatalları diz.
           -Oğlum beni niye uyandırmadınız?
           -Ne gerek var hacı bak hazırladık işte.Zaten çok derin uyuyordun.
           -Hobaaa ateş yakmışız ne ayak?
           -Et aldık.Salman Usta sağolsun!Bize adana yoğurdu bol acılı.
            Merdivenden inmiş,Gökhan'a doğru yürüyordum.
           -Baba yardım edeyim mi?
           -Valla ne iyi olur Erincim be şu sarı kabloyu şuraya dürtüversen.
           -Olmaz ki.Çıkar.
           -Biliyorum.Ben de o yüzden sana bıraktım işte.Yerini buldum da takılmıyor,lehimi kopmuş.
           -Eee çalışıyor ya ne gerek var takmaya?
           -Da...Ses ayarı yapılmıyor.
            Pikap oldukça yeni duruyordu.Ayrıca eski model değildi.Doksanların elektronik pikaplarındandı.İzmir de böyle bir şey bulmuştum ama herif çok para isteyince lanet dükkandan defolmuştum.Üç ay hiç para harcamasam belki alırdım pazarlıkla.Ama öyle bir şey söz konusu bile olamazdı.Sadece stüdyolara verdiğim para pikapın yarısına değerdi.
            Kabloyu koptuğu yere tutturmak için aklıma şeytanca bir fikir gelmişti.Gökhan'a bakıp pis pis güldüm.O da şaşkın ve saf bir ifadeyle bana bakıyordu.Elimi cebime attım.İçinde şu salak falların sarılı olduğu sakızlardan vardı.Salak diyorum çünkü hakkatten çok salakça şeyler yazıyor ve ne zaman alsam o hafta yaşadıklarım çıkıyordu.Biraz geç kalınmış olduğundan epey canımı sıkıyorlar.Sanki yazan benimle dalga geçiyormuş gibi.Herneyse sakızı açıp ağzıma attım.Bir kaç defa çiğneyip çıkardım ve tişörtüme silip kuruladım.Sonra da kabloyu koptuğu yere sakızla tutturdum.
           -Abi n'ptın?Omaz ki o öyle.
           -Olur abisi olur sen devam et.
           -Düşer saçmalama.    
           -Kuruttum ya düşmez sen merak etme.
           -Umarım.Ama kutlarım fikir güzelmiş.
           Çok bilmiş edasında kalkıp diğerlerinin yanına gittim.Batu'yla Ulaş tartışıyordu.
           -Abi öyle olmaz o iş ver ben yaparım.
           -Lan salak kaç defa meze yaptın hayatında?
           -Olabilir.Sen kaç defa yaptın?
           -Annemi izledim en azından.Orada kapmıştım bir şeyler.
            Salaklar mezeyi mafetmeden aldım ellerinden.Kızdılar.
           -Salman Usta!
           -Hooap?
           -Bu manyaklar mafedecekler malzemeleri. Meze yapmayı ben biliyorum.Yapayım mı?
           -Çocuklar Erinç mezeyi yapar siz de sofrayı hazırlayın.
           Malzemelere göz attım.Eksik bir şey yoktu.Daha fazla oyalanmadan mezeyi yapmaya başladım.
           Meze bittiğinde karnımın artık acıkmada son noktaya geldiğinin farkına varmıştım ve hızlıca mezeyi bizimkilere göstermek için havaya kaldırıp seslendim:
           -Millet bakın bakalım nasıl görünüyor?
           -Ooo kralsın hacı.
           -Bırak sen mezeyi de şu etlere bak etlere...        
           Arkamı döndüm ve dev ızgarada pişen etlere göz attım.Yağlar közlere düştükçe karnım biraz daha acıkıyor,bir an önce sofraya oturmak istiyordum.Sonra bir an aklıma çok farklı birşey geldi.Salman Usta'ya dönüp yüksek ve imalı bir sesle:
           -Eee Usta herşey hazır da yengemiz gelmedi daha.
            Suratında garip bir endişe belirdi.Mumu yatsıda sönen yalancılar gibi kırmızı yüzüyle bize bakıyordu ve sanki hesap vermek için aklındaki cümleleri toplamaya çalışıyordu.Üstelik kimsenin onu taktığı da yoktu.Ağzında bir kaç hece geveleyip yutkundu ve saatine baktı.
           -Ben bi telefon edip geliyorum beş dakikaya.
           Lobideki bulunduğumuz yeri geçip koridora girdi.Biraz ilerleyip sağdaki açık kapıdan içeri daldı.Sanırım orası bir yatak odasıydı.Emin değildim aslında belki de sadece telefon vardı içerde ama standarttır,yatak odaları hep koridorun sağına konmuştur.O an belki de o yüzden öyle düşünmüşümdür.Hatırlayamıyorum.
           Ben Salman Usta'nın arkasından dalmış boş boş bakıyorken içeri birisinin girdiğini farkettim.Kafamı sallayıp kendime geldiğimde herkes yaptığı işi bırakmış kapıda duran o bayanı süzüyordu.Bir yandan kadını süzmeye bir yandan da ne söyleyeceğimi düşünmeye başladım.Her şey çok çabuk oldu ama.Daha Salman Usta'yla aynı yaşlarda aynı kilo ve boylarda olduğunu anlar gibiyken kendimi,
            -Buyrun.Hoşgeldiniz.
             Derken buldum.
            -Salman Beyler yok mu?
            Artık iyice çözümlemiştim onu.Evet aslında boy ve kiloları aynı gibi duruyordu fakat Salman Usta biraz daha toplu ve iriydi.Kadının en dikkat çekici yanı ise sanırım fazla makyaj yapmasıydı.Oldukça bakımlıydı.Kremlenmiş,fondötenlenmiş yanakları sarı ışıkta abartılı bir şekilde parlıyordu.Kırmızı bir de ruju vardı.O yaşlarda bir kadın için için fazla güzel ve genç duruyordu anlayacağın.Bilirsin işte yaşlı olduğunu sezinlersin fakat bir türlü yaşını tahmin edemezsin.Genç gösteriyordur ama yaşlı olduğu da apaçık bellidir.İşte aynen öyleydi.
            -Siz bahsettiği kişi olmalısınız.Beklediği saatte gelmediğinizden olsa gerek telefon etmek için odasına girdi.Sanırım sizi epey merak etti.Çünkü yüzünde bir endişe vardı.
            -Canım benim o yaaa.Peki siz kimsiniz?Torunları mısınız yoksa?
            -Yok biz aslında müşteriyiz.İzmir'den geldik bugün.Pansiyon arıyorduk bindiğimiz taksici bizi buraya getirdi.
            Artık giydiklerine dikkat etmeye başlamıştım.Uzun siyah bir entari vardı ütünde.Beyaz benekleri olan güzel bir entariydi.Ayağındaki siyah topuklu ayakkabılar kıyafetiyle çok hoş duruyordu ve tertemizdi.Bahçeye hatta lobi kapısına kadar taksiyle gelmişti sanırım.Ya da kadın toprağa bir tüy gibi konuyordu.Şaşkınlığım hoşuna gitmiş olsa gerek kafasını bir sağa bir sola çevirerek saçlarını bana doğru savurdu.Saçları oldukça gürdü ve doğal kokuyordu.Büyülenmiştim.Olduğum yerde durmuş ona bakıyordum.Zaman durmuştu sanki.Salman Usta'nın aşık olduğu kadar vardı.Yani aşık falan olmamıştım ama büyük ve olgun biri olsam kendimden emin gidip elini öper ve içeriye davet ederdim.Oysa sadece "Buyrun geçin ben de Salman Usta'ya haber vereyim."demekle kalmıştım.
            Omzundaki şalı çıkarıp bana uzattı.
            -Teşekkür ederim.Şalımı şuradaki askıya asabilir misin?
            Şalı alıp askıya yöneldim ve asıp ona baktım.Kanepede oturmuş bizimkilerin yaptıklarına bakıyordu.
            -Ne güzel ne güzel.Yemek de yapmışsınız.
            -Salman Usta iyi aşçı olduğunu söyledi.Biz de gaza geldik işte.
            Bir kaç saniye birbirimize baktık ve kendimi toparlayıp Salman Usta'ya bakmam gerektiğini söyledim.Sonra bir kaç saniye daha duraksadım.Sanki onu bir yerlerden tanıyormuş gibi önce yüzüne,ardından geldiği yere(giriş kapısına)doğru baktım bomboş bir ifadeyle.Çantasından sigara ve çakmak çıkardığını farkettiğimde kıpırdayıp Salman Usta'ya bakmak için lobinin sonundaki koridore doğru yürümeye başladım.Yürürken bugün hiç sigara içmediğimi hatırladım.Antep havası bende çok farklı bir duygu yaratmıştı.Sanki İzmir'deydim ama daha farklı bir havası vardı.Bir çeşit deja-vu olmalıydı.
            İlk gördüğüm odaya daldım.İçeride kimse yoktu.Ancak oda çocuk sesleriyle doluydu.Merak edip cama yaklaştım.Perdeyi açtım.Bahçe önümdeydi.Çocuklar bitmek bilmeyen enerjilerini bu sefer de karanlık olmasına karşın top koşturarak kullanıyorlardı.Öyle tatlı ve heyecanlı oynuyorlardı ki...Gülümsedim.Sonra da odadan çıkıp diğer odalara bakmak için tekrar koridor yoluna saptım.Karşılıklı iki odayı geçip son odaya,kapısı yarı aralık odaya yöneldim.Kapı aralığından sarı ışık süzülüyordu.Vurmadan içeri yavaşça girdim.Oda çok büyük ve büyüleyici güzellikteydi.Özellikle de koyu kestane mobilyalar bembeyaz duvarlarla çok iyi uyum sağlamıştı.Yerde büyük bir hint kilimi vardı ve sanırım gerçekti.İçeriyi süzerken Salman Usta'nın orada olmadığını farkettim.Ama yine de "Salman Usta burda mısın?" diye seslendim.Bir tıkırtı duydum ve kapıları sonuna kadar açık dev gardırobun içlerinden "Buradayım gelsene bir saniye."diye boğuk sesli bir cevap aldım.Gardırobun önüne geldim ve Salman Usta'yı içerisinde bir şeyler ararken gördüm.Bana döndü.Yüzünde kendinden emin fakat çaresiz ve aynı zamanda tebesümlü bir ifade vardı.
           -Erinç yaaa.Güzel bir gömlek arıyorum.Burda çok güzel gömlekler var ama karar veremiyorum bir türlü.Bir de pantolonu hangi renk giyeyim onda da bir karar kılamadım.Sence kahverengi iyi mi?
           Usta'yı öyle yarı çıplak çaresiz görünce ben de tebessüm edip yarı gülümser ses tonuyla:
           -Bence siyah pantolonu çıkartma!Gayet şık duruyor.Ama o atleti çıkart ve sadece beyaz spor bir gömlek giy.Sonra da aksesuarlara karar veririz.
           -Olur mu ki sence?Aslında güzel fikir.Neyse denemekte fayda var.
           -Bu arada yengemiz geldi ama haberin var sanırım sesimizi duymuşsundur.
           -Duydum.Nasıl ama yengen güzel değil mi?
           -Bence bugün ona evlenme teklifi et.Bunca yıl bu güzelliği kaçırmışsın madem,bundan sonra bari senin olsun.
           Gülümsedi.
           -Kimbilir.Belki.Ama burada olmasaydınız bütün bu hazırlıklar ve içimdeki özgüven olmazdı.Sizdeki enerji sanki bir anda bana da geçti.Sanki tekrar genç oldum.Sağolun.İyiki de geldiniz.
           -Ne demek Usta sen zaten gençsin ki.Biz sadece gürültü yarattık pansiyonda.Ama oyalanmayalım bence kadınlar bekletilmekten pek hoşlanmazlar.
           -Haklısın.Bu gömlek nasıl?
           -Harika.
           Benimle konuşurken gömlek aramıştı ve sonunda beyaz,spor bir gömlek bulmuştu.Üstündeki atleti çıkarıp gömleği giydi.Bana gösterdi.Altındaki siyah kumaş pantolonla oldukça şık duruyordu.Bir kaç saat önceki hamam terlikli,beyazlaşmış kot şortlu ve yırtık beyaz tişörtlü yaşlı moruk gitmiş yerine tertemiz,jilet gibi ütülü kır saçlı delikanlı gelmişti.Ona kahverengi bir kemer ayarladım gardıroptan.Saatini taktırttım ve eski gümüş künyelerinden birini bileğine geçiriverdim.Kokusunu sürer sürmez beni bile unutup odadan hızla çıktı ve koridordan geçerek lobiye geldi.Ben de arkasından gidiyordum ama o beni tamamen unutmuştu.Lobiye vardığında herkes ona bakmaya başladı.Gülümsedi ve hızla bayanın yanına gidip ellerini tuttup öptü."Ne de kibar,pek de kibar."dedim kendi kendime alaycı bir tavırla.Sonra bir an Ulaş'ı farkettim.Farkettiğim o an karnımı ve kasıklarımı tutarak katıla katıla gülmeme sebep olan şeyi herkes bende arıyordu.Ama kimse Ulaş'a bakmıyordu.Oysa baksalar onlar da bana katılacaktı.Şaşkın şaşkın beni izleyen herkese Ulaş'ı gösterdim parmağımla ve yine koparcasına gülmeye devam ettim.Bu sefer millet de bana katılmıştı.Ulaş'ın yüzündeki o şaşkın ifadeyle avanak avanak "Ne oldu abicim bana da söylesenize."diye ellerinde bardaklarla bize bakması beni daha da çok kopartmıştı.Bir an o kadar çok gülmüştüm ki gözlerim kararmıştı.Korktum.Sonra gözlerimi açtım ve Ulaşa'a bir daha bakıp kesik kesik gülmeye devam ettim.Salak herifin tüm yüzü siyahtı.Ama o kadar siyahtı ki sanki mangalın içine düşmüştü.Bilmiyorum belki şimdi söylemem o kadar da komik değilmiş gibi görünüyor ama o sahneyi kim görse hiç kuşkusuz benim kadar gülerdi.
          -Ne oldu hajı yaaa?
          -Oğlum git yüzünü yıka.Simsiyah olmuşsun boyacı çocuklar gibi.
          -Amaaan hacı bu muydu?Takılın siz ben yıkarım birazdan.
          -Daha ne olsun lan?
          -Hakkatten ha.
          -Neyse çocuklar sofranın geri kalanını halledersiniz siz heralde benim biraz işim var da.
          -Takıl sen Usta biz ayarlarız.Zaten pek bir şey de kalmadı.
          Herif sallamıyordu da bizi artık.Cevap bile vermedi.Sevgilisiyle ilgilenmeye başlamıştı.Alaycı ve küçümser bir ifadeyle bakıp gülümsedim.Ama aklıma takılan bir şeyler vardı.Nasıl oluyordu da bu kadar rahat davranabiliyorlardı?Sonuçta Antep'deydik.Flörtlerini İzmir'de bile ayıp bulan insanlar olabilecekken Antep'te kimse ayıplamıyor muydu?İnsanların burada daha tutucu olması gerekmiyor muydu?Ne bileyim dul kalan yaşlıların aşkları,kibar konuşmalar falan...Çok garip geliyordu her şey.Sofradaki ufak tefek eksikleri tamamlarken aklımdan tüm bunlar geçmişti.
          Usta'ya döndüm.Lobi kapısında durmuş bahçedeki insanları izlerken ona bir şeyler anlatıyordu.Mutluluğu gözlerinden okunuyordu resmen.Bir an onlara özenir gibi oldum ama içimdeki tüm o şüpheler kursağıma büyük bir lokma gibi oturuverdi.Gökhan'a baktım.Bir yandan elindeki iki şişe yetmişlik rakıyı bana gösterirken diğer yandan da bıyık altından gülüyordu.Yaklaştı ve "Bir tane daha var." diye fısıldadı.Gözlerim meşe gibi büyüdü ve eminim o anda güneş vurmuş bok çukuru gibi parlıyordu.O heyecanla hızlanıp metal bir kap buldum ve içerisine buzları yuvarladım.Batu bir sürahi soğuk su koydu masaya.Sonra Ulaş'ı farkettim elini yüzünü yıkayıp gelmişti ve hasır taburelerden birine oturmaya çalışıyordu.Soframız tam bir ocak başı sofrasıydı.Her şey mangalın bulunduğu dev tezgaha yerleştirilmişti.Batu ve Gökhan'da birer tabureye çökünce her şeyin hazır olduğunu çaktım.Herifin keyfini bozmak da istemezdim ama biraz da kıskandığımdan olsa gerek yüksek sesle onlara doğru öksürdüm.Dönüp baktılar.Utançlarından kızarmışlardı.Sofranın hazır olduğunu gördüklerinde biraz rahatladılar.    
          Yemekleri yerken biraz daha tanıştık,kaynaştık.Rakının da etkisiyle olsa gerek bir iki saate kalmadan herkes kanka olmuştu başıma. 
          Zaman geçtikçe muhabbet artıyor,kafalar daha da güzel oluyordu.Bilhassa tıka basa doymuş karınla,içinde buz parçaları olan doğal yeşil üzümü yemeye çalışırken bir yandan da rakıyı yuvarlamak bana mutluluk veriyordu.Artık herkes çakırlık sınırını geçmiş sarhoşluk eşiğindeydi.En kötüleri de bendim ama çaktırmıyordum.Konuşmam yavaşlamış,gözlerim kaymış yanaklarım al al olmuştu.Dönen başımı arada bir elimi çeneme koyarak destekle ayakta tutuyordum. Muhabbetin ne olduğunu bile hatırlayamıyorum.Sonra bir ara dışarı doğru baktım kimsecikler görünmüyordu.Şaşırdım.Ama tüm o insanlara ne olduğunu düşünmeye fırsatım olmadan Ulaş kolumdan tutup beni buzdolabının önüne getirdi.
          -Hacı böyle bir şey gördün,tattın mı hiç?
          -One lan?
          -Bu katmer.Antep Katmeri.Felaket bir tatlıdır.
          -Harbi mi?
          Bir parça attım ağzıma
          -Nasıl ama?
          -Bu ne yaaa?Ohaaa!Ver bakayım şu tabağı sen.
          -Dur lan o benim tabak.
          -Ya ne farkeder abi ver işte.
          -Cevizini bol koydurttum bu tabağa.Benim bu.
          -Yeme sen cevizli bir şey.Gecenin bir vakti aya bayrak dikmeye mi gideceksin?
          -Yok lan bişeycik olmaz merak etme sen.
          -Nereye olmaz.Tanımıyoruz sanki.Kaşıntı basıyor oğlum seni iki kaşık kadayıfta bile.Antep Katmeri var ya...Ohooo uçurur uçurur.Yeme sen.
          -Abi boşver onu sen de biz bugün hiç sigara içmedik.
          -Değiştirme len konuyu uyanık.O tatlı benim hiç valla.Vermem.
          -Abi taaam al seni mi kırcam.
          -Eyvvallah.Hakkatten lan dimi sigara içmedik biz.
          -Evet hacı.Captan Black aldım ben bide.Düşün yani.
          -Tatlıları ayak üstü yiyip hemen bahçeye çıkalım o zaman.Bi sigara iyi gider artık.
          -Evet abi aynen katılıyorum.Ama acele etme.Otur hep beraber yiyelim.
          Herkese birer tabak tatlı koyup yerlerimize geçtik.Herşey yolundaydı.Uzun zamandır ilk defa bu kadar mutlu ve huzurluydum.
          Tatlıları yedik ve biraz daha muhabbet ettik.Salman Usta ayağa kalktı.Biraz sendeledi.Radyoya yöneldi ve kapatmak için düğmesine uzandı ki Gökhan atılıverdi :
          -Dur Usta dinliyorduk ne güzel.
          -Yatıyoruz biz artık geç oldu gençler.
          -Bu saatte mi?
          -Onikiyi yirmialtı geçiyor Erinçcim geç bile kaldık biz.Dışarı baksanıza kimsecikler kalmamış,herkes yatmış.
          -Hakkatten o kadar insan ne zaman yattı yaaa?Dalmışız muhabbete farketmedik bile.
          Hiç farketmemiştim gerçekten de.Kafam güzeldi ve deliler gibi sohbet etmiştik.Onca insanın ustanın dediğine göre fasülye ve pilavlarını yiyip belki de bize imrenerek ruh gibi yanlarımızdan geçip odalarına çekilmeleri ve bizim içkilerimizi yudumlayıp onların varlığından bile habersizce lüzumlu lüzumsuz attığımız kahkahaları düşündüm.Hem o insanlara hem de bize acıdım.İçim sızladı.Hem de çok.Ama onları sofraya davet edemezdik ki.Hadi ben ettim diyelim bizimkiler ne diyecekti.Ya da bütün herşeyin gözümüzün önünde,onca insanın ağzında bir anda kaybolmasıyla biz aç kalacaktık."Hem herkesin hayatı farklıdır.Unut gitsin."deyip biraz olsun kendimi avuttum.Mecburen,ama daha önce hiç farketmediğim bu kabalığımı affetmek ise sadece kendime karşı duyduğum saygıya veya defansif içgüdü saldırısına bağlıydı ki her insan gibi ben de defansif içgüdü saldırımı seçip kendimi affettim.Bu yolu seçmeyi biraz da bizimkilere baktıktan sonra karar vermiştim.Hala gülüşüp eğleniyorlardı çünkü.Hiçbiri o fakir insanları umursamamıştı.
           İşte tüm o neşe içinde bunalım yaratmayı,hayattan yine birkaç erdem çıkarmayı hedeflemeye kalkacakken bir anda tüm konsantrem bozuldu ve yeniden bizimkilerin o alaycı dünyasına daldım.
          -Biz okey çevirecektik Salman Usta.Siz yatın isterseniz.Daha sonra kapatırız biz radyoyu.
          -Peki öyle olsun.Siz geçlerin şu enerjileri hiç bitmiyor galiba.
          -Usta sen de yaşlı sayılırsın ama eminim senin de enerji en az bizimki kadar yerindedir.Üstelik de katmeri yedikten sonra o enerji ikiye katlanmıştır hani.Ha ha ha ha....
          -Pu ha ha ha.Nı ha ha ha
          -Nı ha ha ha
          -Eheuhehueu
          -Kıh kıh kıh
           Herkes yine toptan kopuyordu.Hatta yengemiz Fikriye teyze bile.Sonra Salman Usta yengeye odaya gidip onu beklemesini söyledi.Bir an Ulaş'a espirisinden dolayı kızacak sandım ama sonra herkesin kafasının o kadar inceliği düşünmek için fazla uçmuş olduğunu hatırladım.Kimse o kafayla ne espiri dozu ayarlayabilir ne de aşırıya kaçan espiriye kızıp,espiriyi kınayabilirdi.Öyle de oldu Salman Usta bize lüzumsuz şeylerden bahsediyordu.Söylediği şeyler o kadar vasattı ki bir an adamdan iğrendim.
          -Şimdi ben yengenizi odaya çekiyorum.Şimdi o var ya o...Soyunmuştur bile.Hemen gidip gireyim koynuna.Ben var ya ben gençken neydim.Peheyyy.Bütün Antep bana kesikti.Ben de ona.Bak şimdi o yine benim oldu.Ben var ya ben...Peheyyy.Ama şimdi gidiyorum.Hatunun belini kırmak gerek.
          -Helal sana Usta!
          -Kim tutar seni hocam?
          -Hadi eyvallah gençler.Ben dayanamıyorum yedirdiniz bana katmeri böyle terledik kıpkırmızı olduk iyi mi?
           Yorum yapmayan,gaz vermeyen bir tek Gökhan'la ben vardım.Bizim yılışık herifler hemen yılışmışlardı.Adama baktım.Gözleri kaymamıştı.Kötü bir sarhoşluktu onunki.Biraz sapıklık vardı gözlerinde.Sanırım "Gözü dönmüş." sözü buydu işte.Acıdım.Hem kadına hem ona.O şirin yaşlı adamı bile seviyesiz hale getiren içki şişelerine baktım.Garip geldi her şey.Şişeler kendinden emin suçlarına itiraz ediyorlardı.Sonra kendime baktım lobi aynasında.Gözlerim kaymıştı ve yüzümde biraz kızgınlık biraz tebessüm vardı."İçki şişelerinin bir suçu yok.Seviyesizlik insanlarda.Bak ben gayet iyiyim.Ne ahlakımdan ne de seviyemden bir şey kaybettim."dedim kendime.Keyfim,kendimi öyle yüksek görünce yerine geliverdi.Kendimden emin bir şekilde bir anda duruşumu değiştirdim.Daha dik duran bir vücutla ve daha küçümser bakışlarla cebimden bir Captan Black çıkarıp yaktım.Bizimkilerle birlikte lobiden çıkıp bahçeye gitmek için yavaş yavaş yürüdüm.Kapının eşiğine geldiğimde onlar benden önce bahçeye varmış hatta bahçenin en ucundaki,okey ıstakalarıyla taşların olduğu masaya oturmuşlardı.Onlara bakarken dalmışım.Ancak bir kaç fırt daha çektiğimde bana seslendiklerini farkettim.
         -Hadi len metalci gel de dörtle şu masayı.
          Hiçbir şey söylemedim.Sadece yaslandığım kapı kirişinden doğrulup ağzımda sigarayla ağır ağır onlara doğru yürüdüm.Oturup oyuna adapte olmaya çalıştım.
Keyifliydim aslında.Özellikle bu biraz serinlemiş akşam havası ve tokluğun verdiği hafif yorgunluk üstüne bir sigara yakıp okey dönmek epey huzurlu kılıyordu beni.
         Okey bittiğinde keyifle bir sigara daha yaktım.Hava gitgide serinliyordu ki bu da güneşin doğmasına yaklaşık iki buçuk,bilemedim üç saat olduğunun kanıtıydı.Gökhan'a bakarak gülümsedim ve "Çak çak çak çak..."diyerek elimi havaya kaldırdım.Karşılık verdi ve ikimiz de aynı anda gürültülü bir kahkaha patlattık.Batu ile Ulaş hala birbirlerine suç atıyorlardı.Ama atmamaları da elde değildi hani.Dört kere taş çalarken yakalanmışlar,iki kere de dalgınlıkla okeyi atmışlardı.Ara sıra Gökhan'a bakarak pis pis sırıtıyor, inadına"Çak çak çak çak..."diyordum.Abartılı kahkahalar da cabası...
         Öyle öyle konuşarak odalarımıza çekildik.Batu'ya saati sordum.İkiymiş."Vay anasını..."dedim.Bir buçuk saat okey oynamıştık.Zaman çok çabuk geçmişti ama nedense beş altı saattir oynamışız gibi hissediyordum.Üstümdeki tatlı yorgunluk git gide artıyordu ve uykum da yoktu.Yine de uyumak için kendimi yüzü koyun yatağa bıraktım.Batu da üstünü değiştirip yatağına uzandı.Bir kaç dakika öylece hareketsiz odadaki sessizliği dinledim.Gözlerimi kapattığımda başım dönüyordu ve kusacak gibi oluyordum.Pozisyon değiştirdim.Sırt üstü uzandım.Bu sefer de uykum iyice kaçtı.Doğrulup bir sigara daha yaktım.Sonra bavuluma uzanıp içini yokladım.Oralarda bir Absent şişesi olacaktı.Arkadaşım moskova'ya giderken ondan üç şişe absent istemiştim ve çocuk daha geçen hafta gelmişti.Şişeyi bulduğumda vakit kaybetmeden açtım ve tepeme diktim.Üçüncü yudumda boğazım yandı.Biraz duraksayıp üç yudum daha aldım.Fazla da içmek istemiyordum Absent'in en sertiydi çünkü fazlası beni komalık edebilirdi.Çünkü zaten kanımda yeterince alkol vardı.
        -Batu.
        -...
        -Batuuu...
        -...
        Ses vermiyordu.Bir ara birşeyler mırıldadı.Ama ne dediği anlaşılmıyordu.Benimse canım sıkkındı ve Batu'yla muhabbet etmek istiyordum.Yapacak bir şey yoktu.Batu'dan umudu kesip başka alternatifler düşündüm.Aklıma terasa çıkmak geldi."Çıkarım biraz sigara içerim,temiz hava alırım, hafiften de rüzgar esiyor,uykum gelir sonra iner odama,uyurum."dedim.Mantıklıydı.Sigaramı ve ateşimi cebime koyup odadan çıktım.Bir süre karanlıkta terasın yolunu aradım.Işıkları açıp millete birilerinin uyumadığını belli etmek istemiyordum.
        Sessizce dar merdivenlerden terasa çıktım.Dikkatimi ilk çeken rüzgar oldu.Kalın bir rüzgar esiyordu ve bunu aşağılardan farkedemiyordun.Ama öyle garip bir rüzgardı ki daha bir dakika geçmeden ona alışmış,etrafı incelemeye koyulmuştum.Her yer karanlıktı.Özellikle de bulunduğumuz yer aşırı karanlıktı.Geldiğimiz yolda ay ışığı gümüş gibi parlıyordu.İlçeye baktım.Bir kısmı görünüyordu.Sarı ve beyaz ışıklar...İlçenin geri kalanını ufak bir tepe kapatıyordu ki o tepe olmasa da görmek biraz zor olurdu çünkü ilçeye epey uzaktaydık.Görünenlerse ilçenin son evleriydi.Sonra arkamı dönüp terasın öbür ucuna yürüdüm.Öğlen gördüğüm köye baktım bir süre.Sokak lambaları çok seyrekti ve evlerin hiçbirinin ışığı yanmıyordu neredeyse.Yolunu inceledim.Bir yere kadar asfalt sonra topraktı.Sağda solda sarı başakların gece mavisine dönüştüğü tarlalar devam ediyordu.Buralar ve yollar susuzdu belliydi.Ama köy yeşil duruyordu.Ay yeşil yapraklarda parıldıyor,yarı karanlık köye mistik bir ışık yayıyordu.Büyülenmiş gibiydim.Sigara üstüne sigara yakıyordum.Sonra oturmak geldi aklıma.Oturdum.Kulağım tam alışıyordu ki  rüzgar ara sıra düzensizce esmeye,uğultulu sesler çıkarmaya başladı.Tekrar düzene giriyor sonra tekrar düzensizleşiyordu.Uzanıp gökyüzünü izlemeye koyuldum.Yıldızlar ürkmüş kaçıyor,ay hüzünlü yüzüyle bana bakıyordu.Hiçbir şey anlayamıyordum.Kafam çok karışmıştı.Sanki doğa benimle konuşmaya çalışıyordu ve bu beni ürkütüyordu.Dikkatimi dağıtmak için ıslık çalmaya başladım.Rüzgarla düet yapıyorduk.Ama arasıra düzensiz esmesi beni tedirgin ediyordu.Sanki rüzgar değil de beni kandırmaya çalışan rüzgar kılığındaki mistik bir güç gibiydi.Ara sıra detone oluyor,ben tedirgin olunca tekrar kendini toparlıyordu.Sonra birden kesildi.Kulağımda hala çınlıyordu ama artık esmiyordu.Çok uzaklara, gökyüzüne karışmış dağlara baktım.Uğultusu devam ediyordu oralarda ama bulunduğumuz yeri terketmişti.Islığımı kesip yattığım yerden doğruldum.Etrafıma bakındım.İşte her şey o anda oldu.Aniden takır takır titredim ve durdum.Çok kısa bir süre içindi titreme ama yine de iliklerime kadar titremiştim. İçim ürpermişti resmen.Sanki bir şey dokunmuştu bana.Bir el...Bir dal parçası olamazdı ya da bir yaprak.Çünkü yumuşaktı ve ettendi.Enseme dokunmuştu.Hayal de olamazdı.Hissetmiştim.Gerçekti.Ayağa kalkmayı düşündüm.Yapamadım.Korktum.Arkama bakmak geldi aklıma.Onu da yapamadım.Arkamda bir şeyler varsa da onunla karşılaşmak istemiyordum.Üstelik ne köye ne de ilçeye dönüktü yüzüm.Arka bahçeyi görüyordum.Kapkaranlık bir bahçeydi.Bir mezar gibi ıssız ve gizemli...Korkum iki katına çıktı.İzlediğim korku filmelerini düşündüm.Oradaki sahneler aklıma geldi.Daha çok tırsmaya başladım.Bir an önce içeri girmek istiyordum.Konuşmaya,bağırmaya çalışsam da yapamadım.Sesim boğazıma düğümlenmişti.Karabasan olabilirdi belki de bana dokunan.Bir ara tam gücümü topladım ve bağıracak gibi oldum am yine dudağım titredi ve sustum.O kadar korkuyordum ki aşağı atlayıp ölmeyi bile geçirdim aklımdan.İşte tam o sırada sağ kulağımdan sol kulağıma doğru çok yüksek seste bir hırıltı işittim.Bir sırtlan hırlaması gibiydi.Ya da kuduz bir kedi.Çok hızlı hareket etmişti ve nefesini ensemde hissetmiştim.Burnuma da kokusu gelmişti.Kötü bir kokuydu bu.Mezarlık gibi.Sanırım nefes kokusuydu.Bir anda kendimi kastığımı,dişlerime kadar tüm vücudumu sıktığımı farkettim ve yavaş yavaş gevşedim.Önce sağıma soluma bakıp ilçeyle köyü gördüm.Sonra arkama döndüm ve bir şey olmadığını anladım.Rahatladım.Ayağa kalkıp bir sigara yaktım.Dumanı üflerken "Piç kurusu."diye mırıldandım.Hiçbir ses yoktu.Sadece cır cır böcekleri ve sigarayı her çekişimde tütün ve çarşafın yanarken çıkardığı çıtırtı...
         Odaya varıp da Batu'yu gördüğümde rahat bir nefes almıştım.Bavulum,eşyalarım...Herşeyim oradaydı ve yolundaydı.Yatağa doğrulup kendimi yavaşça yüz üstü bıraktım.Yüzüm yastığa gömüldü ve gözlerimi kapattım.Artık uykum gelmişti uyuyacaktım.Ya da ben öyle sanıyordum çünkü tam sızmışken Batu uyandırdı.
         -Sen misin baba?
         -Benim benim uyu hadi.
          Sesi uykulu geliyordu ayrıca gözleri de kapalıydı ve yüzü bana dönüktü.Bunları görmemiştim ama öyleydi çünkü mıyıl mıyıl konuşuyordu.Zoraki bir ses tonuyla konuşmasına devam etti.
         -Nerdeydin?
         -Terstaydım oğlum yok birşey.Sigara içtim biraz.
         -Islık çalan kimdi?
         -Bendim tabiki de.Kim olabilir ki başka?
         -Ses çok yakından geliyordu da.
         -Doğaldır Batu tam tependeydim.Ayrıca cam da açık yani.Bi zahmet gelsin.
          Birden irkildi ve yatakta doğruldu.Kafamı kaldırıp baktığımda koskocaman gözlerle bana bakıyordu.Ben de bir anda irkildim ve doğruldum.
         -Ne oldu lan?
         -Korktum baba bilmiyorum.
         -Niye ki?
         -Sanki yukarıda birileri seni izliyordu ve sana yaklaşıyordu.
         -Rüyanda mı?
         -Bilmiyorum abi hayal gibiydi ama çok gerçekçiydi her şey.
         -Ben terasa çıkınca sen ne yaptın uyudun mu?
         -Yok bir ara uyandım sen seslendin ya bana.Uyandım o sırada işte.
         -Eee uaynıp ne yaptın geri mi yattın?Gelseydin ya yukarı.
         -Yok abi baktım Absent'i açmışsın ben de bir kaç yudum aldım sonra direk yattım yine.
         Şişeye baktım.Yarıya gelmişti.
         -Ohaaa oğlum ne zaman geldi bu yarıya?Ben giderken altı yudum falan alıp bıraktım.
         -Abi bi o kadar da ben aldım işte.
         -Batu parasından değil ben onu Moskova'dan getirttim.Of Batu yaaa resmen ayısın.
         -Abi Kuşadası'nda tanıdığım var ona getirttirirm ben dönünce.Sıkma sen canını.
         -Of Batu of...
         -Abi o değil de seni izleyen şey çok garipti.
         -Taaam de get yat oğlum.Kafan iyi senin.
         -Kafam iyi de gördüğüm şey pek iç açıcı değildi.Böyle rüya gibi ama biraz da gerçekti.Bence bu konuyu ciddiye alalım.
         -Ne gördüğünü söylemiyorsun ki.
         -Abi işte ben de anlayamadım pek.Birileri izliyordu seni.Ara sıra gelip sana dokunuyordu falan.
         -Kim işte o?Salman Usta mı?
         -Hayır.Onu da gördüm.O da Fikriye Teyze'yle beraberdi.Onlar da sana bakıyordu.Korkuyorlardı.
         -Ulaş'lar mıydı yoksa.
         -Onlar da bizim odadaydı ve sana bakıyorduk.Çok korkuyorduk abi.Sana sesleniyorduk ama bizi duymuyordun.Hatta bizim de sesimiz çıkmıyordu.Bağıramıyorduk.
         -Absent içseydiniz.Nasılsa Kuşadası'nda tanıdığın var ya getirttirirdik buraya bir tane.
         -Abi geyiğin sırası değil korkuyorum ben.
         -Ne yapıyım oğlum kucağıma mı alayım.Eşşek kadar herifsin
         Çaktırmıyordum ama ben de korkuyordum.
         -Abi hatırladım işte hatırladım şimdi.
         -Neyi ya söylesene.
          Sesi gitgide yükseliyordu.
         -Seni izleyeni hatırladım.Çok çirkindi.İnsandı ama yaratık gibiydi.Ölü gibiydi.Hatta ceset torbasından çıkıyordu.Parçalıyordu böyle torbayı.İçinden çıkıp senin yanına geliyordu.Dokunuyordu sana.Kokluyordu falan...
         -Has siktir lan Halka o.Neydi hatta Samara mıydı neydi hatunun adı?
         -Ne Halkası abi sana dokunuyordu diyorum.
         -Lan yok mu işte bi filim vardı ya Halka diye.Yok lan yok Garezdi şimdi hatırladım.Karının teki ceset torbasından çıkıyordu.Samara kuyudan çıkandı.
         -Hah aynen öyleydi abi.Bu arada sen de tırstın galiba ufaktan?
         -Yok canım ben ne tırscam?Senin korkunu paylaşıyorum ben burda.Hani bir tek kendini korkmuş sanıp da rencide olma,rezil olma diye.Yoksa böyle şeylerden kormam ben.Ama yukarda garip şeyler olmadı da değil hani.Tabi ben yine korkmadım da.Hani biraz ürktüm evet bak orda yalan söylemem.Ama hepimiz biraz ürkmez miyiz?Her insan ürker yani Batu'cum.Misal benim gibi yukarıda tek başına kalsan,bir şeyler ensene dokunsa,nefesini hissetsen sen altına ederdin.Ehehehe korkuyorum lan.Bir şeyler dokundu olum bana yukarda.
         -Valla mı lan?
         -Yalan mı söylüyorum olum dokundu işte.Bir şeyler enseme dokunuyordu.Samara gibi kokuyordu zaten.Yumuşacık parmakları vardı suda beklemekten yumuşamış hamur gibi olmuştu.Nefesi de yosunsu kokuyordu.
         -Ooo abim.İki dakkada fantezi yapmışız yukarıda.Yumuşacık parmaklar,kokulu nefesler,çürümüş bacaklar,erimiş göğüsler,yosun tutmuş diller falan...Fransız öpüştünüz galiba.Kimin dili içerideydi lan?Pirsink var mıydı pirsink?Puhahahaha...
        -Has siktir lan salak yukarıda olsaydın görürürdüm ben seni.Korkudan aşağı atardın kendini.Sen daha burda kapalı yerde yusuf olmuşun ben bi de yukarıdaydım.
        -Abi şaka bir yana bi sigara versene gerildim çok pis.
        -Al işte komidinde duruyor uğraştırma beni.Hatta bir tane de bana gönder.
         Ortamızdaki komidinden sigarayı almak için uzandı.Tam elini sigaraya göürmüştü ki komidinin üstündeki cam bir anda titredi ve perde hızla odaya doğru savruldu.O sırada öyle bir korktum ki kendimi resmen yatağa gömdüm.Samara mamara fıs yani.Alayı gelse o yataktan beni kaldıramazdı.İşin komiği Batu korku anında kendi yatağını bırakıp benimkine hatta benim kucağıma "Anneeeeeee"diyerekten zıplamıştı.Ben de korktuğumu belli etmemek için başladım ayak yapmaya.
        -Bu ne abi ne yaptın?
        -Korktum Erinç ne yapayım.Senin yatağa geldim işte iki kişi olursak bir şey olmaz diye.
        -Korkmuş da gelmiş iki kişi olalım diye.Hah hah hah Batu.Direk benim kucağıma zıpladın yani.Ne yatağı ne gelmesi...
        -Ne yapayım abi irkildim işte.Sen kendine bak.Kazık gibi çakmışın kendini yatağa.
        -Hadi lan.
        -Ehehehe
        -Batu.
        -Efendim abi.
        -O cam niye titredi?
        -Abi rüzgar işte.
        -Hımmm...Rüzgar diyorsun.
        -Ulaşların yanına mı gitsek?
        -Yok gitmeyelim bence.Şu yataktan ayrılacak göt yok yani.
        -Ehehehe aynen abi.
        -Uyuyalım bari lan.
        -Evet abi sarılıp uyuyalım birbirimize.
        -Yok yaaa.Nöbet tutacağız.Olmaz öyle uyumak.
        -Abi korkarım ben.
        -İlk sıra senin zaten.Benim yatağa zıpladın hiç valla.Kapı dışında tutacaksın hem de.Bir saat sonra da ben tutacağım sen uyuyacaksın.Tabi o kadar yaşarsan...
        -Abi yapma gözünün yağını yiyeyim.Ulaşlara gidelim bence kalabalık oluruz.
        Sonra aklıma birden Absent geldi.Her şey onun yüzünden olmalıydı.Bize peri yerine yaratıklar gösteriyordu.Dozu kaçırmıştık çünkü.Gerçek olma şansı da vardı ama her şey Absent'i içtikten sonra ortaya çıktığından suçlu Absent gibi duruyordu.Ama Batu'unun da benle aynı şeyleri görmesi gerçeklik payını da ortaya çıkarıyordu tekrar.Sonra düşündüm ve Absent'te karar kıldım.
        -Korkma lan korkma.Absent yüzünden her şey.Hayal görüyoruz.
        -Aaa doğru be.Salağız abi resmen.
        -Sen salaksın Batu ben değil.Farkettiysen ben hiç korkmadım numaraydı hepsi.
        -Hadi len.
        -Valla oğlum şaka değil.
        -O cam niye titredi peki?
        -Rüzgar işte.
        -İyi hadi bakalım öyle olsun.
        Kucağımdan kalkıp yatağına gitti.Ama hala korkuyordu.Aslında ben de korkuyordum ama bir anda içime güven gelmişti.
        -Hadi iyi geceler Erinç bugünlük bu kadar atraksyon yeter yatıyorum ben.
        -Hadi sana da iyi geceler Batu'cum.Ben de yatıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder