29 Aralık 2012 Cumartesi

Güzel Anılar ve Kanserli Aşklar...3

Uzandım.Ellerimi başımın altına koydum.Bir süre tavana baktım.Batu kafasını koyar koymaz uyudu.Benimse uykum hala gelmiyordu.Bir kaç bir şey yazmak geldi içimden.Eskiden uykum gelmeyince biraz bir şeyler karalardım.Doğrulup bavuldan kağıt kalem çıkardım.Perdeyi araladım.Ay ışığını içeriye davet ettim.Geldi.Çok da yakıştı odaya.Yatağa oturup kağıdı kucağıma koydum.Bir süre boş boş baktım.Ay ışığı beyaz kağıdıma lacivert bir renk vermişti.Sonra yazmaya başladım.
       "Kimi zaman birileri yaklaşıyor tenime,korkuyorum kalbimden seni söküp atacak diye.İzin vermiyorum ona.Ama sonra kendimi kalbimden seni kazımaya çalışırken buluyorum.Bu korkunç ikilemin arasında,ikilemi tutan o incecik ipin üstünde gidip geliyorum.Aşağısı uçurum...Sonra kendimi bir gölde yüzerken buluyorum.Su temiz.Birileri bana bakıyor.Beni çözecek gibi oluyor.Korkuyorum seni tanıyacaklar diye.Berrak suyumu bulandırıp seni saklıyorum.Kayboluyorum kendi suyumda, boğuluyorum.Sonra tam ölmek üzereyken,sakladığım sen çıkıp kurtarıveriyorsun beni.Ama seni unutmam gerek.Başka şansım yok.Geriye tek bir yol kalıyor:Kanser olup seni de kanserli kalbimle beraber toprağa gömmek.
        Affet ne olur seni unutamıyorum.İzmir'den kalkıp da buralara keyfimden gelmedim.Gezdiğimiz her sokak,her park,her cadde,her kaldırım,kısacası her yer artık acı vermeye başlamıştı.Biraz olsun uzaklaşmak istedim.Ama tüm o kaldırımlar,yollar,parklar gittiğim yere benimle geliyormuş artık anlıyorum.
        Ve yine çöpe gidecek olan bu mektubu sana bir şarkı yazarak tamamlamak istiyorum.
                 
                   Kalbimde değil aklımdaymış duygularım
                   Aşk sevgi yalanmış her şey şakaymış
                   Zayıf anlarımda planlanırmış her şey
                   Oyun oynarmış insanlar,hayalmiş umutlarım.
                  
                   Ötesi başlıyor elimde olmadan
                   Kalbim sızlıyor aşık oluyorum
                   Neden ayrıldık anlamadan sormadan
                   Tekrar seni yaşıyorum.
                 
                   Karartıp gözünü,tutup nefesini
                   Yutkunmadan,hıçkırmadan ağlar gibi
                   Sonu gelmeyen yollarda rastladığım
                   Dost bildiklerime,kanserli aşklarım."

        Komidinin üstüne bıraktım ve yatakta yan dönüp gözlerimi kapattım.Çok geçmeden uyumuşum.
        Sabahleyin esneyerek uyandım.Gözümü yavaş yavaş açtım.Güneş yarı aralık perdeden bavuluma düşüyordu.Batu'ya baktım.Hala uyuyordu.Sonra başımın ağrıdığını farkettim.Alnımı ovalayarak yataktan doğruldum ve saatime baktım.Onbiri biraz geçiyordu.Yataktan tamamen kalktım ve geriye doğru gerilebildiğim kadar gerildim.Yavaş yavaş hareket ediyordum.Batu'ya yanaşıp dürtükledim.Hissetmedi bile.Kafasına bir tokat patlattım;mırıldadı.Tutup sallamaya başladım;bağırır gibi oldu ama hala uyuyordu.Durdum ve kafasına bir tane daha patlatarak "Batuuuuuu"diye bağırdım.Tek gözünü yarım açıp bana baktı.Bir gerizekalıdan farksızdı.Geri çekilip perdeyi sonuna kadar açtım.Güneş yüzüne vuruyordu.Birden irkildi ve doğrulup bana sinirli sinirli bakmaya başladı.
         -Ne var abi niye kaldırıyorsun bu saatte?
         -Onbiri geçiyor.
         -E abi ikiye kadar uyuyorum ben bilmiyor musun?
         -Konuşma lan hayvan herif.Ayı gibi yattın bütün gece.
         -Bi dakka bi dakka.Dün gece ne oldu bize?Korkunç bir rüya gördüm sanki.
         -Ne olacak Absent ebemize atladı!Hayal görüp gerçek sandık.
         -Haaa taaam yaaa hatırladım.Neyse ben biraz daha kestireyim.Sen aşağı bir bak bakalım.Kahvaltı hazırsa bana ufaktan çağrı at yeter.Ben gelirim.
          Hiçbir şey söylemeden dönüp baktım.Gözlerimdeki o "Kahvaltıdan önce dayak yemek istemiyorsan hayvanlık yapmayı kes."manasını anlamıştı ve "Neyse abi gelirim ben arkandan o zaman."cevabını verdi gözleriyle.
          Odadan çıkıp aşağı indim.Lobide kimsecikler yoktu.Masaya baktım.Akşamki bulaşıklar yıkanmıştı ve ortalık derli topluydu.Birileri uyanmıştı,belliydi.Bahçeye yöneldim.Kapıdan çıktığımda pansiyonun terkedildiği hissine kapıldım.Sonra birden bir çocuk çıkıverdi karşıma.
         -Abi sen Erinç abi misin?
         -Evet ne oldu?
         -Salman Dayı işe gitti.Tarlada işi varmış.Sana da haber vermemi söyledi.
         -Eyvallah genç.Peki herkes nerede?
         -Bu saatte herkes çalışmaya gider abi.
         -Benim diğer arkadaşlarım vardı ya onları gördün mü bu sabah?
         -He abi onlar da ilçeye gittiler yemek yemeye.
         Kafasını okşayıp içeri girdim.Merdivenlerden çıkıp Ulaş'ların odasına bakacaktım.Bir de gözlerimle görmek istemiştim gittiklerini.Odanın önüne geldiğimde içeri seslendim.Cevap gelmedi.Kapıyı vurdum ama kapıyı da açan olmadı.Sonra topuzu çevirip içeri daldıım.Her şey yerli yerindeydi ve kimsecikler yoktu.Sadece insanda sonsuzluk hissi yaratan o garip sessizlik...Kapıyı kapatıp odama döndüm.Batu uyanmış gözlerini ovalıyordu.
         -Hazır mıymış abi?
         -Ulaş'lar ilçeye gitmişler kahvaltıya.Salman Usta da tarlaya çalışmaya gitmiş.Dışarıda kimse yok ayrıca.Küçük bir çocuk bırakmışlar nöbetçi.
         -Eee biz ne yapacağız?Biz de mi gitsek ilçeye?
         -Aşağıda yeriz bir şeyler.Dolapta domates peynir falan vardır.
         -İyi abi üstümüzü falan değiştirelim ayarlarız bir şeyler.
         Telefonumu alıp Gökhan'ı aradım.
         -Alo.
         -Olum nerdesiniz siz ya?Bizi niye uyandırmadınız?
         -Abi erken kalktık biz.Sizin odaya da uğradık.Hatta dürttük sizi ama uyanmadınız.Biz de çıkıp ilçeye kahvaltıya geldik.
         -Yediniz mi?
         -Yedik abi şimdi çay falan içiyoruz.
         -İyi akşam geç kalmayın okey?
         -Okey abi hadi eyvallah.
         -Eyvallah.
         Üstümü çıkarıp taburenin üstüne bıraktım.Bavuldan koltukaltı deodorantımı çıkarıp süründüm.Sonra da giyecek bir şeyler aradım.Kirli buz mavisi yırtık kotumu ve garip kahverengi kısa kollu gömleğimi giydim.Gömleğimi serbest bırakmıştım ve bu bana serseri bir hava katıyordu.Sonra bavuldan bilekliklerimi çıkardım.Siyah deri bilekliklerimi.Duvardaki eski aynaya baktım.Saçlarım dimdik ve darmadağındı.Elimle sıvazladım.Kollarımdaki deri bileklikler,gitar kolyem,dağınık saçlar ve yırtık kotla kahverengi dağınık gömleğim...İşte aynada bir serseri Erinç duruyordu.Halka küpemi de takıp kokumu süründüm.Odadan çıkmak için kapıya yöneldiğimde Batu nereye gittiğimi sordu.Hiçbir şey söylemeden bavulumun yanındaki fotoğraf makinemi alıp omzuma astım ve bavuldan Captan Black'imle Zippo çakmağımı da alıp gömleğimin cebine koydum.Batu anlamıştı,bir şey söylememe gerek yoktu ama yine de çok geç kalmayacağımı,akşam üzeri döneceğimi söyleyip odadan çıktım.
         Lobiden çıkıp bahçeye geldiğimde çocuğu tekrar görmüştüm.Arkası dönüktü ve tetris oynuyordu."Hey evlat ben ilerideki köye gidiyorum fotoğraf çekmeye.Salman Dedene söylersin.Akşam döneceğim."diyip bahçeden geçtim ve asfalt yola çıktım.Çocuk arkamdan bağırıyordu."Kendine dikkat et abeee."Elimi kaldırıp telaşlanmamasını söyledim ve asfalt yolda köye doğru yöneldim.Yolum epey uzundu ve yol boyunca bana arkadaşlık edecek bir uğraş bulmam gerekiyordu.Aklıma sigara geldi.Gömleğimin cebimden çıkarıp bir tane yaktım.Hava o kadar sıcaktı ki ayaklarımın altındaki asfalt sanki yumuşamıştı.Sağda solda sarı tarlalar vardı.Ama çalışan kimse yoktu.Durdum ve fotoğraf makinemi çantasından çıkarıp fokus ayarlarına giriştim.Tamamen manuel bir aletti ve tüm ayarlarını hava koşullarına ya da çekilen cisimlere göre yeniden ayarlaman gerekiyordu.Önce ne çekeceğimi düşündüm.Aslında bitkileri ve toprakları çekmeyi planlamıştım ancak bir anda aklıma köylüler geldi.Gizlice köylüleri çekebilirdim.Ayarı insan ve arka plandaki mavi gök ve sarı tarlalara göre yaptım.İnsan olarak yerden bulduğum bir sopayı kullanmam da ayrı bir komediydi zaten.Sonra bir sigara daha yakıp yoluma devam ettim.
          On dakika kadar yürüdükten sonra toprak yola varmıştım.Toprak yolda da bir onbeş yirmi dakika kadar yürüdüm.Ama köy çok uzakta olduğundan yolun kenarına oturup dinlenmem gerekti.Aslında gölgelik bir yer arıyordum lakin her yer çıplaktı.Hayliyle yol kenarından başka dinlenecek bir yer bulamamıştım.Dinlenirken yoldaki bir taş dikkatimi çekti.Elma büyüklüğünde ufak bir taştı ve sivri ucu köyü gösteriyordu.Makinemi alıp yola,taşın hemen arkasına oturdum.Makineyi yere koydum ve taşa fokusladım.Ekrana baktım.Yolun ufak bir kısmı ve taş arka plan gibi silikleşmiş,köy ön plana çıkmıştı.Makineyi biraz kaydırdım.Sivri ucunun köyü gösterdiği belli olmaya başladı."Güzel bir kare."deyip düğmeye bastım.Böyle pozlar her zaman yakalanmazdı.Güneş tam tepede olduğundan hafif sepya etkisi yaratmıştı yoldan yansıyan ışıklar.Çektiğim poza yaklaşık beş dakika boyunca baktım.Gerçekten de profesyonel bir çekimdi.
         Yerimden kalkıp yola devam ettim.Sıcak beynime işlemiş olmalıydı ki başıma ellediğimde sıcak bir kalörifer peteğine dokunmuş gibi oldum.Kendime zarar vermek istemiyordum.Hızımı artırdım.Bir an önce köye varıp,soğuk su içip,gölge bir yerde oturmak istiyordum.Derken köye ufaktan giriş yaptım.Ağaçlar başlıyordu.Sonra evler...Sonra da köy...Makinemi çıkarıp çektim.Sıradan bir kareydi ancak "Eminim inceleyenler altında bir şeyler bulup çok başarılı ve mistik sanacaklardır."deyip köye tam giriş yaptım.Ama dikkatimi asıl çeken kimsenin olmayışıydı.Herkes çalışıyordu sanırım.Ya da evindeydi.Zaten ufak bir köydü ve terkedilmiş gibi duruyordu.Bir bakkal gördüm ileride.Yürüdüm.Kapısına geldiğimde içeriden bir kafa uzandı ve bana baktı.Pek şaşırmış gibi durmuyordu.Yani bir yabancıyı görmek pek heyecanlandırmamıştı.Bilmiyorum belki de televizyona daldığındandır.Yaşlı bir kadındı.Bir anneanne olmalıydı.Televizyondaki şu kadın programlarından birini izliyordu.
         -Merhaba teyzeciğim.
         -Merrabaaa oğul.
         -İlçe tarafındaki pansiyondan geliyorum çok yoruldum ve susadım.Rica etsem bir su alabilir miyim?
          İçeriye göz attım.Ufacık bir bakkladı.İçeride iki dolap vardı.Birinde kola ve meyve suları,diğerinde adı pek de tanınmayan şu ucuz dondurmalar...Tahminimce suyu bardaktan verecekti ki ben daha tahmin aşamasındayken öyle de yapmıştı.Yanındaki lavobo çeşmesinden metal bir bardağa su doldurup verdi.
         -Teşekkür ederim teyzeciğim borcum ne kadar?
         -Sen nerelisen?
         -İzmir.
         -Aney baben nereli?
         -Tokat.
         -Bi tek su daha istiyon mu?
         -İyi olur teyzeciğim içim yandı.Yarım saatten beri yürüyorum.
          İçtim.Bardağı uzattım.
         -Yer Salman'ın mı?
         -E.Evet.Salman Usta'nın.
         Şaşırmıştım.Üstelik tedirgin olmuştum.Kadın şak diye nerden geldiğimi bilmişti.Kadının medyum olduğunu düşünmeye başlamıştım ki içeri bir kaç çocuk girdi ve ben biraz olsun rahatladım.Ancak yine de rahatsız olmuştum o durumdan.
         -Teyze dondurma var?
         -Var hele bekleyin.Sen de otur gurban iki laf edek.
         Hemen duvar dibindeki tabureye oturdum.Bana bakıp güldü.Salak salak gülüyordu ikide bir.Sinirimi bozmuştu kadının gülüşü.Çocuklara baktım.İki lüzumsuz velettiler.Sinirim iyiden iyiye bozuluyordu.Hiç eğlenceli bulmamıştım köyü.Aksine sürekli sinirim bozuluyordu.Derken esas olayı gördüm.Veletlerden biri parayı öderken diğeri kenardaki bisküvilerden ve sigara paketlerinden bir kaç tane cebine atmıştı.İşini soğuk kanlılıkla yapmıştı.Beraber çıkıp gittiler.Kadına baktım.Mutluydu.Çocuklara dondurma satmıştı.Kendime baktım.Mutsuzdum.Ufacık çocukları hem hırsızlık yaparken görmüş,hem de sigara içerken düşünmüştüm.Üstelik de tam karizmayı tutturmuşken,havaya girmişken birileri bana medyumluk taslıyordu.Tüm bunlar da yetmez gibi kadın tekrar soru sormaya başladı.
         -Burada neydiioon?Akrabasısın?Youğsam gastacı mı?
         -Yok aslında tatile geldim.Biraz sessizlik istiyordum.Hem de fotoğraf çekiyorum böyle.
         -Gastaya çıkacak?
         -Çımayacak teyze ben kendime çekiyorum.
         -Garnın aç mı?
         -Sağol teyzecim ben şimdi gideyim sonra tekrar uğrarım olur mu?
         -Çay goyyum.
         -Sonra içeriz.Şimdi fotoğraf çekmem lazım.İyi günler.
         -Dur hele bir şey diyecem saa.
         -Buyur teyze.
         -Silah istiyon?Tabanca var iki dene.Satayım saaa.
         -Hımm...Bakabilir miyim?
         Eğilip tezgahın altından bir poşet çıkardı.İçinde kemeriyle birlikte iki tane silah vardı.Bana uzattı.Baktım.Gerçekti.Eski revolverlerdendi.Fiyatını sordum.
         -Siye gırk kaada vereyim ikisini.
         -Çok ucuz değil mi?
         -Torun almış.Daaa yaşı güççük biliyon mu?Gorkup elinden aldık.Satayoz şindi.
         Düşündüm.Ruhsatım yoktu.Silahlar da işlenmemişti büyük ihtimalle.Korktum ama almak da istiyordum.Ya cinayet silahıysa diye düşündüm.Sonra bir anda gaza geldim ve satın aldım.Kemeri de vardı.Kadın parayı çenesine sürüp koynuna soktu.
          -Gurşunları içindedir.
          -Sağolasın teyzeciğim.
          Elini öpüp bakkaldan çıktım.Kapının önünde durup kemerini taktım.Tıpkı polisler gibi duruyordum.Silahların ağırlığı bana güven vermişti.El sallayıp uzaklaştım.Köyün sokaklarında yürürken bir anda kendimi köy meydanında buldum.Bir kaç kız geçti yanımdan.Bana dikkatlice baktılar.Onları geçince bir sigara yaktım.Karşıdan yirmili yaşlarda bir kabadayı geliyordu.Bana omuz atmayı planlamıştı heralde.Yaklaşıp da silahları farkedince yolunu değiştirdi.Köy kahvesinin önünden geçtim.İçeride çok az kişi vardı.Onlar da yaşlı amcalardı ve beni görmediler bile.İlerleyip ilk sokaktan girdim.Sokağın sonunda bir tepe vardı.Yanına gidip fotoğraf çekmeyi düşündüm.Ancak yanına geldiğimde başka bir meydana giden bir yol keşfettim ve o yola saptım.Meydan öncekine göre daha küçüktü ve kimsecikler yoktu.Ne bir ev ne de insan...Sadece kayalar ve birkaç ağaç...Makinemi kaldırıp bir kare çektim.Bir sigara yaktım ve kayalara doğru yürüdüm.Durdum.Nefesimi tuttum.Gözlerimi ovaladım.Serap değildi.Bir kız vardı kayaların dibinde.Sigara içiyordu.Makineyi tekrar kaldırıp bir kare çektim.Sanki bana poz veriyordu.Bir kare daha çektim.Sonra bir kare daha ve bir kare daha...İzmariti yere atıp söndürdü.Eğilip yerden sepetini aldı ve kayaların arasından geçip eğimli bir yola girdi.Sanırım garip bir yere gidiyordu yol.Peşinden yürüdüm.Kalçalarının titrediğini görebiliyordum.Üstünde siyah bir tişört vardı.Altında ise geniş,ayak bileklerinin biraz üstüne kadar inen,üstünde beyaz puanları olan siyah bir etek,ayaklarında daracık terlikler...Kız oldukça iriydi ve saçları ışıl ışıl parlıyordu.Beyaz teninde ne bir iz ne de bir leke vardı.Onu izledim.Düz,koyu kahverengi ama siyaha çalan saçları beni çağırıyordu çünkü.Beni farketmiş olmalıydı ki dönüp baktı.Göz göze geldik.Sonra her yer karardı ve başım döndü.Dizlerimin üstüne çöktüm.Yüzümü kapatıp bir süre bekledim.Ellerimi açtım,hala karanlıktı.Olduğum yere yüz üstü kapaklandım.
          Gri gözlerim kahverengileşiyor ölüm uykusundan uyanıyormuşum gibi.Hayata tekrar dönen,yeşeren bir çiçek gibi gözlerin senin de.Kirpiklerine düşüyor güneş,güldüğünde yanaklarına yansıyor süzülerek.Yavaşça yaklaşan koyu pembe dudaklarının saf kokusunu alıyorum.Çilek tadı geliyor ağzıma.Dilin yuvarlanıyor ağzımda,ıslatıp yalıyorum ben de.Neredeyiz peki cennette mi?Akan dere çok temiz,aşk pınarı kadar berrak.Bir avuç içsek ya yüzünden.Islatsak tenimizi göğüslerimizden başlayarak.Binbir çeşit çiçeklerin kokusunda sarılıp sana ölebilirim burada.Neredeyiz peki,sonsuz çoraklığımın sonuna mı vardım?Geldiğim yer cennet mi?
          Kulağımda su şırıltıları vardı.Bir dere akıyordu sanırım.Gözlerimi açtım.Ağaçların gölgesinde yeşilliklerde uzanıyordum.İlk hissetiğim serinlik oldu.Kendimi hafiflemiş hissediyordum.Yerimden doğrulup nerede olduğumu anlamaya çalışmadım bile.Öylece uzanmaya devam ettim.Sonra makinemin yanımda olduğunu gördüm.Kırk kağıda satın aldığım silahlar da yanımdaydı.Birileri kemerini çözüp üstümden çıkarmış,yanıma koymuştu.Yan döndüm;o kızı gördüm.Elinde tepsiyle geliyordu.Makinem suratımın yarısını kapattığından gözlerimin açık olduğunu farketmedi bile.Ben de durumu bozmamak için baygın ayağına yattım.Bir süre bekledim.Ama sabırsızlanıyordum.Etrafta ne oluyor ne bitiyor görmem lazımdı.Tek gözümü araladım.Tepsiyi yanıma koymuştu.Ortalıklarda görünmüyordu.Sonra bir ses duydum.Kafamı diğer yana çevirdim.Bir derenin kenarında yatıyormuşum.Anladım.Kız bana arkasını dönmüş,derede ellerini yıkıyordu.Sonra avucuna su aldı ve ayağa kalkıp bana yöneldi.Hemen gözlerimi kapattım.Suratıma suyu çarpacağını biliyordum.Kendimi kastım.Hazırda durdum.Ama yanılmıştım.Elindeki suyun bir bölümünü önü yarı açılmış gömleğimden içeri döktü.Soğukluğu göğsümde hissetmiştim.Kalanını da yanaklarıma,alnıma ve başıma sürdü.Sonra yüzümü elleriyle sildi.Elleri o kadar yumuşaktı ki sanki yüzüme elyaftan bir peluş bebek dokunuyordu.Boynumdan aşağı yavaşça inerek gömleğimin kalan düğmelerini de açtı.Göğsüme suyu dağıtmaya başladı.Parmak uçlarıyla göğüs uçlarıma dokunuyordu ve bu çok hoşuma gitmişti.Sonra kalkıp gitti.Gözlerimi açtım.Eteğinin ucundan bir parça koparmaya çalışıyordu dişleriyle.Eteği açılmıştı ve bacakları görünüyordu beyaz iç çamaşırına kadar.Okadar masumdu ki,öyle çabalarken eteğinin açıldığından haberi bile yoktu.Bacakları terlemişti ve tahrik ediciydi.Bir parça koparıp dereye batırdı.Kalkıp tekrar yanıma geldi.Bu sefer daha çok yaklaşmıştı bana.Sanırım beni inceliyordu.Sonra göğsümde ıslak bezi hissettim.Peki ama ne olmuştu bana?Başımda hafif bir ağrı vardı.Sanki biri vurmuştu kafama.Ama öyle bir acı hissetmemiştim bayılırken.Sanırım güneş geçmişti.
        İşte tüm onları düşünüyorken bir anda bezi alnımda hissettim.Bez,gözlerimi yarı kapatmıştı.Artık açsam da farketmeyecekti.Ama açmaktan vazgeçtim.Kendimi onun ellerine teslim ettim.Bir süre sonra burnunu karnımda ve göğüslerimde hissettim.Git gide yukarı çıkıyordu.Boynumu koklarken iliklerimin titrediğini farkettim.Çeneme dudaklarını değdirdi.Bir an öpüşeceğiz sandım.Yanaklarıma kaydı.Islak dudaklarını yanağımda gezdirdi.Ve içimdeki onun nefesiydi.Dudaklarının sıcaklığını dudağımda hissediyordum ama beni öpmüyordu.Biliyordum dudaklarımı biraz oynatsam değeceklerdi ama korkuyordum.Gözlerimi de açamıyordum.Açsam aşık olacaktım.Ama bir yandan da dudaklarına yapışıp beline sarılmak istiyordum.Güçsüzleşmiştim.İlk defa böyle bir dudak,böyle bir nefes,böyle bir kokuyla karşı karşıyaydım.Bekledim.Ama ümidimi de gitgide yitiriyordum.Vazgeçti.Dudaklarını dudakalrıma teğet geçirdi ve yanağıma ıslak bir öpücük kondurup başını benden uzaklaştırdı.Beni son bir kere koklayıp kalkıp gitti.Onu artık göremeyecek miydim,ilk ve son kez mi yaşamıştık o güzel anıları,cennet bu kadar mıydı yoksa?Daha fazla soru sormadan yerimden doğruldum yavaşça.Kendime yeni geliyormuş numarasında esneyip öksürdüm.Sonra da sanki onu yeni görüyormuş gibi yapıp seslendim.
        -Hey ne oldu bana?Sen de kimsin?
         Gülümsedi ve koluna sepetini takıp sek sek oynar gibi yaparak hızla uzaklaştı.Arkasından tekrar seslendim.Duymazlıktan geldi ve çalıların arasında kayboldu.Peşinden gitmek istedim ama yapamadım belki de gitmek istemedim bilmiyorum.Öteberimi toplayıp pansiyona dönmek için başım önde yattığım yere döndüm.Lakin tepsiyi farkedince ne kız kaldı ne öteberi.Önüme çektiğim gibi yumuldum.
        Ömrümde yediğim en lezzetli öğlen yemeği diyebilirim.Bilmiyorum karnım çok açtı belki ondan öyle gelmişti.Ya da kızın hazırladığını düşündüğüm için öyle gelmiş olabilirdi.
        Yemekle pek fazla oyalanmadım.Beş on dakikada tüm tabakları silip süpürmüştüm.Tepside son kalan bir bardak suydu.Artık onu da içip lanet pansiyonun yolunu tutmak istiyordum.Ancak her zaman olduğu gibi yine her şey istekteklerimin tersine gelişti.Suyu içerken bardağın içinde kızın yansımasını gördüm.Gördüğüm hayal falan değildi.Gerçekten de oydu.İlerideki ağaçların arkasına saklanmış baş parmağı ağzında beni dikizliyordu.Farketmemiş gibi yaptım.Bardağı tepsiye koyup hızla ayağa kalktım ve ona doğru koşmaya başladım.Şaşırdı,olduğu yerde duruyordu,karanlıkta karşıdan karşıya geçecekken otomobillerin farlarıyla olduğu yerde dona kalan bir tavşan gibiydi.Hala baş parmağı ağzındaydı ve gözlerimin içine bakıyordu.Tam yaklaşmışken bir anda irkildi ve hızla ağaçların arasında kayboldu.Koşsam kesinlikle yakalardım ama vazgeçtim.Kaçmasına izin vermiştim.Öteberimi topladım ve derenin yanına çömüp elimi yüzümü yıkadım.Kesmedi,eğilip kafamı dereye batırdım.Saçlarımın suyunu alıp doğruldum ve bir sigara eşliğinde önce köy meydanına,sonrada pansiyon yoluna saptım.
        Akşamüstü pansiyona döndüğümde hava daha yeni kararmaya başlamıştı.Bahçeden geçerken dün beni süzen insanlar birden silahlarımı görünce başlarını masaya gömdüler.Yüzlerindeki korkuyu görünce gülümsedim.Ben silahları tamamen unutmuştum.İşin komiği bir olay olsa da kullanmak zorunda kalsam belki de çalışmayacaktı.Kadın belki de bana kaktırıp kurtulmuştu.İşte tüm o şeyleri düşünürken içeri girdim ve herkes yaptığı işi bırakıp bana döndü.
        -Ohaaa.Onlar ne lan?
        -Köy bakkalından aldım kırk kağıda.
        -İyi birini bana ver o zaman.
        -Batu kapa çeneni.
        -Oğlum Erinç!Ne yaptın bu saate kadar köyde?
        -Foto falan çektim Usta.Kafaya göre takıldım.
        -Silahları neden satın aldın?
        -Ne bileyim ucuz geldi.Hem lazım olur bakarsın.
        -Dikkat et onlara ama.
        -Karnım tok benim bu arada.Siz takılın ben yatıyorum direk.
        -Olmaz olmaz yemek yaptık o kadar.
        -Ulaş'lar nerede?
        -Gelirler birazdan başlayalım biz.
        -Öteberimi bırakıp geliyorum ben o zaman.
        Yukarı çıkıp eşyalarımı bıraktım.Üstümde biraz yorgunluk vardı ve yavaş hareket ediyordum.Ağır ağır aşağı inip bizimkilere yardıma giriştim.Aklım o kızdaydı. Henüz adını bile bilmiyordum ve ondan çok etkilenmiştim.Hatta sanırım aşık olmuştum.Baş parmağı ağzında beni saf saf gözetlemesi aklımdan hiç çıkmıyordu.Yemeği fazla uzatmadan sofradan kalkıp odama çekildim.Gömleğimin önünü açıp kendimi yüz üstü yatağa bıraktım.Kafam yastığa değdiğinde burnuma yabancı bir koku geldi.Biraz düşündüm,bu onun kokusuydu.Üstüme sinmişti.Derin bir nefes çektim ve yaşadıklarımızı kafamda tekrar canlandırdım.Üstüme çıkışı, beni koklayışı,dudaklarımı hissetmesi ve yanağımı ıslak dudaklarıyla öpmesi...Her şeyi yeniden yaşadım saniyesi saniyesine.Mutluydum aslında,huzurluydum ama kalbimin sızladığının farkındaydım.Kimbilir belki bir daha göremeyecektim onu.Gözlerimi kapatıp bir süre sessizliği dinledim.Gece yarısına kadar bekleyip herkes yattığında İzmir'den getirdiğim tüm içkileri içmeyi planladım.Başka türlü dinmezdi bu acı,çıkmazdı aklımdan o sahneler.Düşünceler eşliğinde ufaktan uykuya dalmışım.
          Nasıl da girdin dünyama haber vermeden.Yoksa tüm o rüyalar birer işaret miydi bana?Peki şimdi ne oluyor?Unutup herşeyi sana mı koşuyorum?Yoksa dertlerime bir yenisini daha mı ekliyorum?Kapatıp gözümü,tutup nefesimi ağlarken yutkunup,hıçkırıklarımı bastırarak sonuna kadar gidecek miyim bu aşk uğruna?Her şey bir tesadüf mü?Tüm o rüyalar,işaretler,sen...Yoksa Tanrı'nın küçük bir şakası mı bana? Sonu gelmeyen bu yollarda her seferinde birilerine rastlıyorum kanserli aşklara sebebiyet veren.Ya sen?Sen farklı mısın onlardan?Tutup ellerimi geçmişi silecek,öpüp gözlerimi yaşları kurutacak mısın?Yoksa ben alışırken,tam severken kayıp gidecek mi tenin ellerimden?Hiçbir şey gerçek,hiçbir şey düş değil.Hiçbirinden emin olamam.Ama sana aşığım ve seni arzuluyorum bundan eminim.
          Sabah uyanır uyanmaz saatime baktım.Sekiz."Çok iyi."dedim içimden.Batu yastığına sarılmış uyuyordu.Akşam uyanıp içki içemediğimden keyfim kaçacak gibi olduysa da güneşi görüp kızı hatırlayınca bir anda yüzüm gülmeye başladı.Hemen güzel bir şeyler giyip koşar adım aşağı indim.Siyah bol cepli kaprim,üstünde baskıları olan beyaz tişörtüm ve ayağımda Convers'lerimle son basamaklarda durup kahvaltı hazırlayan tipleri süzdüm.Bir anda daha da mutlu oldum.Çünkü bunlar bizimkilerden başkası değildi.Beni farkeden Gökhan,Ulaş'a seslendi.
          -Vaaay!Erinç baba kalkmış.
          -Ooo.Hacı günaydın n'ber?
          Merdivenlerden inip ikisini de öptüm.
         -Beyler ebenize atlasam yeridir hani.Nerdesiniz siz yaaa akşam kaçta geldiniz?
         -Hacı ilçe çok kıyak.Takıldık orda baya.Güzel mekanlar var.Gözlemeciler falan...Bugün yine gidiyoruz mesela.Akşam da on gibi geldik.Yatmıştın sen.
         -Manyak len bu.Tutturdu gidelim gidelim diye.
         -E gidin abi n'olacak?Ne güzel işte.Ben de gelmeyi çok isitiyorum mesela ama benim işlerim var.
         -Ne işi hacı?
         -Hakkatten ne işi?Bize diyorsun kendin kayboldun.
         -Abi bir köy var ya ilerde.
         -Eee.
         -O köy var ya işte.Size girsin.Puhahaha.
         Acayip keyifli olunca böyle espiriler yapabiliyorum işte.
         -De get lan.
         -Hehehe.İyiydi valla.Dalgın anımıza geldi.
         -Olum o köyde fotoğraf falan çekiyorum.
         -Neyi çekiyon abi köy işte.
         -Tezekleri,inek memelerini falan çekiyorum abi.Eheeheuehe.
         -Puhaha.Olum ne oldu sana böyle çok keyiflisin sen.Mutluğun formülünü mü buldun ne yaptın?
         -Evet abi köy yolunda düşürmüşler ben buldum formülü."Bir sen,bir ben,bir de bebek" yazıyordu.Puhahaha.
         -Ehehehe.
         -Zuahhaha.
         -Sabah sabah yaptığımız geyiklere bak yaaa.Hadi abi hadi kahvaltı hazırlayalım benim erken çıkmam lazım.
         Tüm o berbat espirilere hep beraber kopmuştuk.Çünkü sabahın bir köründe de ancak o tür geyikler iyi gidiyordu.Ayrıca birbirimizi özlemiştik.Espiri bahaneydi gülmek için.Derken kahvaltıyı hazırladık ve Salman Usta'nın da katılmasıyla keyifle tükettik.Biz aşağıda takılırken Batu yüz bilmem kaçıncı rüyasındaydı.
          Öteberimle beraber köy yoluna düştüm tekrar.Bu defa yanıma tek bir silah almıştım ve belime sokmuştum.Sabahın ilk saatleri olduğundan hava henüz kızışmamıştı.Dolayısıyle yolun nasıl geçtiğini anlamadım bile.Köye vardığımda ilk işim bakkala girmek oldu.Bizim ihtiyarı ziyaret etmek gerekiyordu.
          -Teyzeciğim merhaba.
          -Biyu bekle yavrım.Şo kanala bakıyom.
          Kadın sabahın bir vakti bile televizyon izliyordu.Sanırım tüm gün o ekrana bakıp milletin aile sorunlarını dinliyordu.Ben de bakmaya başladım.Kendi kendime ordakileri tiye alarak beklemeye koyuldum..Ara sıra ağzı açık ekrana bakan ve mırıl mırıl yorumlar yapan ihtiyarın da taklidini yapıyordum.Kendi çapımda eğleniyordum işte.Bir kaç dakika sonra ağlaşan kadınlar susup da herifin teki yarı türkü yarı arabesk ama alttan cıstak cıstak bir ritimle playback söylemeye başlayınca ihtiyar bana dönüp altın dişleriyle sırıtmaya başladı.
          -Ah yavrım sen miydin?Gusura galma emi proğrama dalmıştıydım da.
          -Yok teyzeciğim önemli değil ben de geçiyordum uğradım zaten.
          -Dün epey fotuğraf çekmişin.Köy seni gonuşuyor ha.
          -Ne diyorlar?
          -Gayaların orda çekmişin.
          Bir şey ima etmeye çalışıyor gibiydi.Savunma mekanizmam hızlı çalıştı ve durumu düzeltmek için başladım palavra sıkmaya.
          -Aslında köyün diğer yanlarını daha çok çektim ama orda da çekmedim değil hani.Hatta bir kız vardı onu da çektim.Çok fotojenik duruyordu mesela.Güzel oldu ama.İlçede çıkarttırıp sana da getireceğim.
          -Bana köy gızları anlattı.Selvi boylu,yakışıklı,gara gaşlı gara gozlü şeerli deluanlı foturaf çekti epey diye.Seinle danışmak için can atıyolarmış.Agıllarını başlarından almışın.Gerçi bizim köyün gızlarının agılları hep bi garış havadadır ya...Seni de gorünce azıtmışlar hepten.
           -Yok teyze abartmışlar.Neyse ben gidip biraz daha çekeyim.
           -Utanma deluanlı utanma gel otur hele sana bi limonata verem.
           -Bi limonata içerim teyzeciğim sağolasın.
           Bir bardak içip kalkmak için hareketlendim.Ben limonatayı içerken o da şarkısı biten adama sevinip tekrar sorunlara dalmıştı.Gideceğimi söyleyince bir bardak daha içip içmeyeceğimi sordu.Teşekkür edip çıktım.Hiç oyalanmadan aynı yere vardım.Orada değildi.Kayaların yanına gidip beklemeye başladım.Üçüncü sigaram bitmek üzereyken dereye giden yoldan sesler işittim.Daha önce sesini duymamıştım ama bu onun sesiydi.Bu kadar güzel bir ses başkasının olamazdı.Pek de ünlü olmayan ve lüzumsuz bulduğum bir grubun şarkısını söylüyordu.Bir slow rock grubuydu.Duyunca şaşırdım.Demek rock dinliyordu.Ama onları düşünecek vaktim yoktu.Beni görmesin diye sigaramı da kayaların arkasına fırlatıp hızla diğer yola koştum.Yolun sonundaki evin bahçe duvarının ardına gizlenerek izlemeye koyuldum.Kayaların bulunduğu o küçücük meydana çıkan iki yol vardı.Biri benim gizlendiğim duvarın bulunduğu,köyün içlerinden gelen daracık yol.Diğeri derenin geçtiği ormana giden meğilli yol.O da orman yolundan geliyordu.Yol solumda kaldığından her yeri istediğim gibi görebiliyordum.Birden meydana çıkıverdi.Sepetini bırakıp etrafına bakındı.Kimsenin olmadığını anlayınca koynundan bir tane sigara çıkarıp yaktı.Bekledim.Sigara bitince ne yapacağını görüp ona göre davranacaktım.Sigara bitince kayalara oturup beklemeye başladı.Ara sıra bacaklarına bakıyor eteğini çekiştirip örtmeye çalışıyordu.Bir ara eteğiyle serinlemeye çalıştı.O an açılan bacaklarına ve iç çamaşırına daha iyi bakabilmek için makinemim zoom'unu kullanmayı bile aklımdan geçirdim.Oflayıp pufluyordu.Beni beklediğini artık anlamıştım.Cesaretimi topladım ve yerimden fırlayıp ona yöneldim.Beni görünce şaşırdı.Orada duracak sandım ama yine yanılmıştım.Sepetini alıp kaçmaya başladı.Bu kez de kaçmasına izin verdim.Ama onu yakından gördüğüm için sevinçliydim.Teninde ter damlaları vardı.Birden iliklerimden kasıklarıma hareket eden bir şeyler hissettim.Olduğum yerde kaçışını izliyor,onunla aynı dere kenarında sevişirken hayal ediyordum kendimi.Tenindeki tuz dilimden akıp kanıma karışırken kokusu ciğerlerime doluyor,adını bile bilmediğim o kıza beni daha da çok bağlıyordu.
          Biraz ilerleyip tekrar durdu.Etrafına bakındı.Fırsattan istifade edip seslendim.
          -Dün için teşekkür etmek istiyorum.Beklesene.Hey adın ne?
          Koşarak geldiği yola girdi ve hızla gözden kayboldu.Yavaşça peşinden gittim.Dere geldi aklıma.Orada olabilirdi.Hatta orada olduğundan emindim."Çimlere oturmuş papatyalarla seviyor sevmiyor oynuyordur."diyerek gülmeye başladım.Onu küçümsüyordum.Ama ona aşıktım da.Yavaşça peşinden gittim ve dere kenarına vardım.Dünkü yer biraz daha ilerideydi.Ağaçları geçip aynı yere çıktım.Etrafta kimse yoktu.Ama oralarda bir yerlerde olduğuna emindim.Öyle hissediyordum çünkü.Sonra sepetini gördüm.Biraz ilerideki çalıların dibine bırakmıştı.Oraya doğru yürüdüm.Çalılar derenin bir bölümünü ve dere kenarındaki çimlik alanı görmemi engelliyordu.Oraya yürürken nasıl bir yerde olduğumu keşfetmeye çalışıyor,etrafıma bakınıyordum.Çalılar,ağaçlar ve çimlik alanlardan oluşan,derenin yardığı bir ormandı.Aslında tam da orman sayılmazdı.Daha çok bir koruyu andırıyordu ama nedense oraya hep orman diyesim geliyor işte.
          Öyle saçma sapan düşüncelerle uğraşırken çalıların yanına geldiğimi farkettim.Oradaydı.Gördüğüm manzara karşısında kalbim yerinden çıkacak sandım.Derede yüzüyordu.Giysileri ve çamaşırları çalının öbür tarafındaydı.Gözlerimin içine baktı.Yüzerek kıyıya yanaşıyordu.Kirpikleri ıslanmıştı ve birbirimize kilitlenmiştik.Yeterince kıyıya yanaştığında durdu ve ayağa kalktı.Su göbek deliğindeydi.Göğüslerine baktım.İri ve sert görünüyordu.Sonra saçları dikkatimi çekti.Islaklıktan simsiyah görünen düz saçları omuzlarından göğüslerine kadar iniyor ve göğüslerinin bir kısmını kapatıyordu.Bir süre öylece birbirimize baktık.Kalplerimiz atıyordu ama zaman durmuştu.Ta ki iki kelebek birbirlerine kur yaparak ortamızdan geçene kadar.Kelebeklerin hareketinden etkilenip tekrar yaşama döndük.O yavaş yavaş yürümeye başlayınca daha fazla bakamayacağımı,zaten bakmanın anlamsız ve seviyesiz olacağını,tüm romantizmi,dahası;aşkı bitireceğini düşünüp gözlerimi kapattım ve olduğum yere sırtüstü uzandım.Bir süre kuşları ve cırcır böceklerini dinledim.
           Yanımda bir etek,hafif bir koku;çilek gibi.Islak ayaklar;tertemiz,oldukça bakımlı.Dokundum.Kaçmıyordu,yanımda oturuyordu.Doğrulup yüzüne baktım;sıkılmış gibiydi.İri gözleri sağı solu inceliyor,bir uğraş arıyordu.Ona baktığımı görünce neşelendi.Dirseklerimle yerden destek alarak yarı yatış yarı oturuş pozisyonu aldım.Ona bakıyordum.Bir kere daha ne kadar güzel olduğunu farkettim.Bir süre bakıştıktan sonra cesaretimi toplayıp konuşmaya çalıştım.
         -Adın ne?
         -...
         Dilsiz olamazdı şarkı söylerken duymuştum onu.Ama benimle konuşmuyordu.
         -Konuşmak istemiyor musun?
         Bana bakmıyordu bile.Sadece dereyi inceliyor,ara sıra ufak pembe dudaklarını yalayıp ıslatıyordu.Vazgeçtim.Olduğum yere tekrar sırtüstü uzandım.Sağ elimin parmaklarını ayaklarında gezdirirken ondan hoşlandığımdan artık tamamiyle emindim.Ancak onun da benden hoşlandığına bir türlü inandıramıyordum kendimi.Beni istiyordu belliydi.Ama aynı zamanda benden kaçıyordu.Tek bir şey daha söyleyip gözlerimi kapatmaya,sadece onu hissedip doğa seslerini dinlemeye karar verdim.
         -Çok tatlısın.
         Bir süre sessizlik oldu.Tam dere,cırcır ve kuş seslerine dalmıştım ki...
         -Sen de.
         Birden yerimden fırlayıp ona baktım.Benimle konuşmaya başlamıştı.Hatta bana "Sen de çok tatlısın."demişti.Keyfim yerine gelir gibi oldu.Hemen konuşmaya devam ettim.
         -Adım Erinç.Ya seninki?
         -...
         Yine susmuştu.Anladım.Tarzı buydu.Ben de sustum.Gözlerimi kapatıp tekrar seslere konsantre oldum.Doğa sanki müzik yapıyordu.Sanki cırcırlar arka fonda ritm tutuyor,kuşlar soloya çıkıyor dereyse bir piano gibi usul usul oluşan ezgiyi tamamlıyordu.Derken parmaklarımın altındaki ayağı kıpırdadı.Sanırım pozisyon değiştiriyordu.Sonra birden başını göğsümde hissettim.Ona "Benimsin sevgilim."demek geçti içimden.Sesim çıkmadı.Çıkamazdı da korkaktım.Öylesine düşüncelere dalmışken yine ummadığım bir an geldi ve bu defa o konuşmaya başladı.
         -Buraya nerden geldin?
         -Sen neden kaçtın?
         -Utandım.
         -Yalnız mı yaşıyorsun?
         -Anneannemle kalıyorum şimdilik.
         -Annenler yok mu?
         -Babamla Almanya'ya gittiler.Tatile.
         -Buralı mısın?
         -Antep'liyim ama bu köyden değil bu köyde sadece anneannem oturuyor.Diğer akrabalar falan hepsi şehirde.
         Her soruma cevap vermeye başlamıştı.Artık konuşma sorununu ortadan kaldırmış gibiydik.Ben de fırsattan yararlanıp herşeyi sordum.
         -Neden anneannenle kalıyorsun ki?
         -Ailem tatile gidince kardeşimle ben burda kaldık.Evde yanlız kalmak istemedik ve anneannemizin yanına geldik.Daha doğrusu annem öyle istedi.
         -İyiki de annen öyle istemiş.Yoksa şu anda burada tek başıma oturuyordum.
         -Benden hoşlandın mı yani?
         -Sana aşık oldum.
         Ağzımı tutup ona baktım.Ağzımdan kaçırmıştım.Aslında kolay kolay söylemezdim öyle şeyleri ama bu sefer yan basmıştım.
         Güldü.Tatlı tatlı gülüyordu.
         -Ben de.
         Bana bakıyordu,ciddileşmişti ama sevimliliği hala yüzündeydi.Bulduğum karşılıkla hemen şımardım ve omuzlarından tuttuğum gibi üstüne çıktım.Yaklaştım.Bakışları ürkekti.Biraz daha yaklaşıp öpüşmeye çalıştım.Başarısız oldum.Başını sağa sola hareket ettirerek dudaklarını uzak tutmuştu benden.Sanırım çok aceleci davranmıştım.Utandım.Üzerinden kalkıp ondan özür diledim.Ama yine ummadığım anda ummadığım bir şey oldu.Beni kollarımdan tutup çimlere yatırdı ve üstüme çıktı.
        -Seni seviyorum.
        -Ben de seni.Aslına bakılırsa seni ilk gördüğüm andan beri sevgilim olmanı istiyorum ama ben İzmir'de yaşıyorum.Sense burada yaşıyorsun.Bir ilişki kurmamız çok zor olur.
        -Peki ne zaman dönüyorsun?
        -Beş veya altı gün daha kalırız.
        -Gitme.Benimle kal.Burda.
        Düşündüm."Burda kalmak..."dedim kendi kendime.İzmir'deki herşeyi bırakıp tanımadığım bilmediğim hatta pek de ısınamadığım bir şehre yine tanımadığım bir kız için taşınmak biraz saçma geldi.Ama ona her baktığımda biraz daha aşık oluyor,kendimi buraya ait hissetmeye başlıyordum.Belki de İzmir'i ve kanserli aşklarımı unutup bu garip şehre yerleşmek en doğrusuydu.Ama arkadaşlarımı,yaşadıklarımı,günahlarımı,acılarımı,sevinçlerimi,kısacası her şeyimi bırakıp gitmek beni bambaşka biri yapacağından bunu sadece aklımdan geçirip kendime ve ona oyun oynuyordum.Beni ben yapan İzmir'in büyülü havasıydı.Ya da ben öyle sanıyordum.
        Tüm bu düşüncelerime rağmen Antep'e taşınmayı düşünerek vakit geçirmek,oyun oynamak güzeldi.Kızla evlenip çalışmaya başlayabilirdim.Nikahımız kilisede imam tarafından kıyılabilirdi.Ya da bunun gibi bir sürü geyik çevirebilirdik.
        -Burdan gitmek istemiyorum.
        -Ben de.N'olur kal.
        -Bilmiyorum.Herşeyi bırakmam zor olmaz mı sence?Evim var orda,annem,babam,arkadaşlarım...
        -Olmaz.Unutursun onları.Burda da ben varım hem.
        -Kolay değil...
        Derin bir nefes çektim.
        -Kolay değil...
        -Yaa ama benim param var biraz.Sen de getirirsin ev alırız.Çalışırız.
        -Param çok.O sorun değil.İzmir'de tek başıma oturuyorum hem de merkezde.Ev iyi para eder.Annemlerin evi ayrı.İstediğim gibi satabilirim yani.O evin parası bizi burada yirmi yıl idare eder çalışmadan.Parayı unut yani.Asıl sorun:Ben nasıl bırakırım onca şeyi?Ayrıca müzik,edebiyat,resim...Her dalda para kazanabilirim ama ben biraz da tahsilimi düşünüyorum.Varsa burda rock barlarda çalarım,yarım kalmış kitaplarım var;bitirir yayınlatırım.Film seneryolarım var;satarım.Kendimize de krallar gibi bakarız o paralara.Ama benim buraya taşınmam kolay değil.Ben de çok istiyorum,düşünüyorum ama...Bilmiyorum yaaa zaman gerekli.
        -Biraz önceki kiliseyle imama ne oldu peki?
        -Onlar işin espirisiydi.Kolay değil bir anda taşınıp gelmek.Ama senin için,bizim için bunu yapabilirim.
        -Ben de okumak istiyorum ama aynı zamanda okurken seninle olmak,aynı evde yaşamak istiyorum.
        -Başımızda kavak yelleri esiyor.
        Gülüştük.
        -Olsun ben seninle olmak istiyorum.
        -Ben de seninle.
        Üzerimde garip bir sarhoşluk vardı.Sanki durgun bir şarap nehrinde yüzüyordum.Yarı baygın,tebessümle ona sarılmış öylece yaprakları izlerken akşamı çağırıyordu gökyüzü.
         Hava karardığında eve dönmesi gerektiğini söyledi.Sonra da gülümseyip boynuma sarıldı.Vedalaştık.Tam ayrılmıştık ki arkamdan seslendi.
         -Adım Selen.
         Döndüm.Gülümsüyordu.Bir anda tüm o yaşadıklarımı unutup sanki onunla yeni tanışıyormuş,daha önce hiç konuşmamışız gibi hissettim.Onca yakınlaşmadan sonra bana adını yeni söylüyordu.Gözlerine bakarken tekrar aşık oldum ve ona doğru koştum.Bir kez daha sarıldık.Boynunu öperken,amcalarının,teyzelerinin ellerden kayıp oyun oynamaya giden haylaz kızlar gibi ellerimden kayıp gitti.
         Hava kararmış,gök biraz önceki parlament mavisinden siyaha dönmüştü.Ay yine çok yakındı ve yıldızlar parıl parıl parlıyordu.Hafif esintide huzurla dolmuş bedenimi pansiyonun tozlu dar yollarına sürdüm.
         Pansiyonun bahçesine vardığımda insanlar bir masaya toplanmış yemek yiyordu.Yanlarından geçerken masalarına bir göz attım.Patlıcan ve bulgur vardı tüm tabaklarda.Rutinleşmiş bir rutin akşam yemeği gibi duruyordu.Ancak hemen dikkatimi çeken birşey olmuştu.Üç beş kadın büyük kazanı ellerinde kaynar sularla yıkıyordu.Ve o kadınları daha önce hiç görmemiştim.Ya da İzmir'de görmüştüm.Bilmiyorum.Beynimdeki o yabancı deja-vu'lukla pansiyonun kapısından içeri girdim ve lobiye vardım.Salman Usta'yla Fikriye Teyze sarmaş dolaş kanepede oturmuş bir şeylere gülüyorlardı.
        -Ooo bizim sanatçı geldi.
        -Hoşgeldim.
        -Tavuk pişiyor tam zamanında geldin.
        Gökhan da yoktu Ulaş da.Batuysa arkasını dönmüş salatayla uğraşıyordu.Sesimi duyunca dönüp "Naber lan?"diye kabaca hatır sordu.
        -İyidir.Yok mu bizimkiler?
        -Bilmiyoruz.Telefonları cevap vermiyor.
        -Hadi yaaa.Dokuz gibi geliriz demişlerdi ama...
        -Gelirler ya rahat ol evlat.
        -İyi de saat dokuzu geçiyor.
        -Belki biryerlere takılıyorlardır.Akşam yemeğine yetişirler bak gör sen.  
        Odaya çıkıp üstümü değiştirdim.Sonra da inip sofraya oturdum.Bir sigara yakmaya çalıştım,ellerim titredi ve kibrit yere düşüverdi.Sinirlenip sigarayı avuçiçimde kırdım.Aklıma Selen geldi.Selen'e kendimi fazla kaptırmışım gibi geliyordu.Sonuçta o bir kızdı ve kızlara güven olmazdı.Sıradan bir ilişki yaşamak daha doğru olabilirdi.Ev satıp Antep'e taşınmak falan biraz uçuk fikirlerdi sanırım.Ergenliğin son zamanları olduğu için kendimi büyümüş,yetişkin olmuş gibi hissediyordum belki de bir anda bu kadar gaza gelmemin sebebi buydu.Sonra "Siktir eeettt..."deyip yemeğe yumuldum.Kafaya göre yaşayacaktım ilişkiyi.Hem zaten şıpsevdinin tekiyimdir giderken onu unutur,hatta otobüste birine bile aşık olabilirdim.
        Yemekler bitince odama çekildim.Bavulumu karıştırmaya başladım.J.D Salinger ve J.Fante'ler geçti elime.Evirdim,çevirdim bir türlü okumak gelmedi içimden.İngilizcelerini getirseydim belki birkaç sayfa okurdum ama zaten türkçelerini yedi bin altı yüz seksen beş kere okumuştum.
        Bavula uzanıp yeni bir paket açtım ve bir tanesini çekip yaktım.Jack Daniel's da duruyordu.Onu da aldım elime.Odadan çıkıp Ulaş'larınkine daldım.Gitar Gökhan'ın yatağının başucunda duruyordu.Uzanıp aldım ve odadan çıktım.Tam terasın merdivenlerine gelmiştim ki Batu'nun aşağıdan yavaş yavaş çıktığını gördüm.Bekledim.Bizim kata gelince yanıma koşturdu.
       -Ohaaa ne zaman gelmiş olum Ulaş'lar?
       -Geldiğini kim söyledi?
       -Abi gitar?
       -Kapıları açıktı girdim aldım.
       -Ben de geldiler sandım bir an.
       -Farkettim.
       -Sen nereye böyle?
       -Terasa.
       -İyi ben biraz kestircem fazla gürültü etme.
       -Ben de Erinç tanıştığıma memnun oldum.
       -Gıcık.
       -Hehehe takılıyorum olum.Moralim bozuk.Neyse tutmayayım ben seni Batucum.
       -E hadi siktir git bari.
       -Ehehehe.
       -Heheheh.
       Yüzümde ufak tebessümle yukarı çıktım.Batu'yla konuşmak biraz olsun rahatlatmıştı beni.Hava geçen geceki gibiydi.Bir yere çöküp malzemeleri ayarladım.Ateş,sigara,viski,gitar...Her şey hazırdı.Biraz tıngırdatmaya başladım kırmızı Washburn akustiği.Ama daha bir kaç dakika olmadan sırtımın ağrıdığını farkedip yere uzandım sırtüstü.Gitarı kucaklayıp sevdiğim şarkıları çalıp söylemeye başladım.Bir yandan da hem tüttürüyor hem viski çekiyordum.Kafam çakırlaştıkça gaza geliyor ara sıra İzmir'i özlüyor,arasıra küfür yağdırıyordum.Yıllar sonra,kalabalığın,dev binaların,sokak lambalarının ve gökdelen ışıklarının gökyüzüne hakim olduğu bir şehirden günün birinde gökyüzüne sadece ay ve yıldızların hakim olduğu küçük bir yere gelmişim.Şimdi orada yaşama isteği uyanıyor içimde.Büyük ışıklar olmayacak,güzel kızlar,şaşalı hayatlar,kaymak gibi yollar,masmavi deniz,ege havası,dahası rock barlar,konserler,dahası hayaller...Hiçbiri olmayacak eğer taşınırsam.Her gün aynı kız her gün aynı ay,yıldızlar,yeşillikler..."İmkansız."dedim kendi kendime.İzmir'i bırakamazdım.
       Gözüm kapanıp açılmaya başladı.Arada bir sızıyordum.Gitarı bir kenara koyup gözlerimi tamamen kapattım.Burada uyuyacaktım.Tam dalmışken"Yandım anam!"diye sıçradım yerimden.Tabiki de sıçrayacaktım.Lanet sigarayı ağzımda unutmuşum.Külleri çeneme ve boğazıma düşmüştü.Kalkmışken etrafa bakındım.Dal kıpırdamıyor,cırcırlar ötüyor ve gereksiz bir huzur içindeydi doğa.Boş şişeyi ve sigarayla ateşi alıp doğruldum.Gitarı da alarak aşağının yolunu tuttum.Merdivenlere gelene kadar dört beş kere sendelemiş,hatta bir kere de yere kapaklanmıştım.Kafam bir milyonu altıyla çarpmış yedi eklemişti sanırım.Tutuna tutuna bizim kata vardım.Merdivenler sağolsun yılan gibi kaymıştı ayaklarımın altından.Duvarlara yaslanarak kapıya vardım.Tokmağı çevirdim ve ellerimdekileri yere bıraktığım gibi kendimi yatağa attım.Az daha kafamı yatağın başucuna vuracaktım.Gözlerimi kapattığımda her yer karardı ve karanlık dönmeye başladı.Gözlerim kapanır kapanmaz uyumuşum.
       Gerek yok içkilere,can çekişiyor kalbim bir aşkın komasında.Güzelliğin sarhoş etmiş çoktan.Hadi,kapat ışıkları da gel gir koynuma.Nasıl bırakır giderim seni,nasıl dönerim eskilere terk edip küçük bir şehri?Asılsız komedyalar rahatsız etmesin diye çek kepenkleri,kilitle kapımızı.Güneşimiz olsun hep sarı,denizimiz olsun yanıbaşımızda,batan gün,kararan hava,bir tutam yeşillik ve bir avuç kum yeter sen varken bana,ne gerek var ekmeğe ve suya?
       "Böüüü..."diye uyandım.Ağzım ekşimiş,miğdem bomboştu.Kusacak gibi oldum.İçkiyi fazla kaçırdığımda hep böyle oluyordu.
        Boş miğdemi ovalarken Batu'nun uyandığını farkettim.
        -Akşam ne yaptın oğlum sen öyle?Bi ara kopmuştun resmen bağıra çağıra şarkı söylüyordun.
        -Haaa.Sorma abi kafayı fena bulmuşum akşam.
        Doğruldum.Başımı kaşıdım.Esneyerek odadan çıkıp Ulaş'lara gittim.Topuzu yavaşça çevirdim.Kapının tam açılmasını beklemeden kapıyı öylece bırakıp koşar adım aşağı fırladım.Gözüme iki boş yatak çarpmıştı.Ertesi günden beri yatılmamış,ütüsü bozulmamış iki boş yatak...Koşaradım aşağı indim.Lobide Salman Usta kahvaltı hazırlıyordu.Çok rahat bir tavırla bana döndü ve konuşmaya başladı.
        -Saat sekizi on geçiyor Erinç'cim yat uyu ben kahvaltıyı hazırlayıp tarlaya gitçem.Kalktığında sofra çoktan kurulmuş olacak anlayacağın.
        Söylediklerine karşılık verme gereği bile duymadan aklımdan geçenleri sıraladım.
        -Odalar boş.Hala gelmemişler.Başlarına birşey geldi kesin.Ben artık dayanamıyorum çıkıp onları arayacağım.
        -Gelmemişler mi yani?
        Ne kadar da salakça bir soruydu.O sorudan sonra adamı oracıkta boğazlamak istedim.
        -Polisi arayacağım.
        -Gerek yok biraz daha bekleyelim.Polis gelirse yaygara çıkar.
        -Ne yaygarası ya?Benim arkadaşlarım dün sabahtan beri kayıp sen yaygara diyorsun bana.
        -Buranın insanlarını bilmezsin polis gelirse herkes sizin memleketimize bela getirdiğininzi düşünür.
        -Memleketiniz ve insanlarınız umrumda değil.Hatta bu pansiyon ve sen de.Ben arkadaşlarımı bulmak istiyorum anlıyor musun ihtiyar?Onlar olmadan ben şurada bir saniye bile bekleyemem.Anlıyor musun beni?Senin başına aynı şey gelseydi ne yapardın lanet moruk?Lanet kıçının üstüne oturup bekler miydin bütün gün?Ben bekleyemem işte.Şimdi polisi arıyorum sonra da gidip polislere yardım edeceğim.Bütün ilçeyi didik didik de etmem gerekse onları bulmak için bunu yapacağım.Gerekirse uyumam bile.
         Adam bana şaşkın şaşkın bakıyordu.Benden beklemediği bir davranışla karşılaşmıştı.Açıkçası en az onun kadar ben de şaşkındım.Çünkü ağzımdan çıkan sözleri ve o ses tonunu çok nadir kullanırdım.Tüm bunları düşünürken lobiden ayrılıp mutfak koridorundan içerilere,telefonun olduğu yere süzüldüm.Telefonun  yanına vardığımda biraz sakinleşmiştim.Bir anlık öfkeydi işte.Ahizeyi kaldırıp parmaklarımı numaralara uzattım.Ancak aramaktan vazgeçip ahizeyi kapattım.Mavi gömlekli polislerle muhattap olmak istemiyordum.İki saat yanlış ihbardır diye sorguya çekiyorlar insanı.Bu da benim canımı sıkıyor."Kendim hallederim daha iyi."dedim ve koridordan çıkıp tekrar lobiye döndüm.İhtiyar kaybolmuştu ortadan.Hiç çevreye bakınmadan hızla merdivenleri çıkıp odaya girdim.Batu gözlerini açmış etrafı inceliyordu ben girince yerinden doğruldu ve beni izlemeye koyuldu.Bir yandan da soru yağmuru başlamıştı.
        -Abi ne oldu yaa hala yoklar mı bizimkiler?
        -Gelmemişler Batu.Birşeyler yapmamız lazım.
        -Polis?
        -Ne polisi yaa?Manyak mısın iki saat sorguya çekçekler bizi.
        -Şehri mi arayacağız?
        -Galiba...Ya da polisi...
        -Bence sen fazla gerginsin.Biraz gevşe.Ben ne yapacağımı biliyorum.Sen bana bırak.
        -Ne yapacak mışsın?
        -Polise gidip ifade vereceğim.Sonra da polislerle beraber işe koyulacağım.
        -Yapabilecek misin?
        -Dünyayı sırtlamışsın be Erincim.Çok yoruluyorsun.Her şeye koşturuyorsun.Gevşe biraz kafa dinle ben hallederim.
        Batu'nun sözleri biraz olsun rahatlatmıştı beni ancak ona güvenip güvenmemekte kararsızdım.Her zaman kendi işimi kendim yaptığımdan asla bir başkasına güvenemiyordum.Sonunda Batu o kadar ısrar etmişti ki ipleri ona teslim etmek zorunda kalmıştım.Ancak en ufak bir pürüzde dahi müdahale edecektim.Oturup birkaç plan yaptık.Yükler biraz olsun üstümden kalkmıştı.Giyinip dışarı çıkmak için hazırlığa koyuldum.
        Giyindim.Aynaya baktım.Beğenmedim.Tekrar soyunup yarı çıplak vücuduma baktım.Terlemiştim ve sanki ağırlık vardı üzerimde.Duş almak geldi aklıma.Buraya geldiğimden beri duş almıyordum.Bavulumdan şampuanımı aldım.Havluma sarınıp aşağı,telefonun olduğu koridora indim.Banyo ihtiyarın odasının tam karşısındaydı.Girdim.Ben duşa girerken Batu da hazırlanmış dışarı çıkıyordu.Hemen ayak üstü planları son kez tekrar ettik ancak ben havluya sarılmış yarıçıplak dikeldiğim için fazla uzatmadan duşa daldım.
        -Abi neydi şimdi plan son kez bi konuşalım.
        -Len oğlum gitçen polise ifade vercen sonra beraber aramaya çıkacaksınız.
        -Ama ondan önce yemek yiyeceğim.
        -Ya tamam ye.Eğer bir ipucuna rastlarsan önce bana haber veriyorsun.Polisleri sokma hemen devreye.Ve eğer akşama kadar senden haber çıkmazsa arıyorum seni ulaşamazsam başına bir şey gelmiş demektir.Hemen polise gidiyorum.
        -Abi o değil de ben anlamadım niye benim başıma bir şey gelsin ki yani ben yapılı adamım cüret edemez kimse sataşmaya.
        -Tamam abi hadi anlamışsın işte sen her şeyi ben duşa giriyorum.
        -Yaaa o tamam.O değil ben...
        -Olum kaptın sen kaptın hadi duşa girdim bile ben kolay gelsin sana.Akşama kadar haber ver.Hadi bay bay...
        Batu'yu atlatıp banyoya girdim.Kahverengi büyük şık fayanslar parlıyordu.Duşakabin temizlenmişti ve klozetten parfüm kokuları geliyordu.Bir kadın elinin değdiği belliydi.İlk geldiğimiz gün fayanslar mat,duşakabin kahverengileşmiş,klozet idrar kokuyordu.Ayna,kurumuş su damlalarıyla terkedilmiş bir evin camlarını andırıyordu.Havluyu çıkarıp küvete girdim.Duş ahizesini tepeye asıp soğuk suyu açtım.Su ılık geliyordu.Altında beklemeye başladım.Yavaş yavaş vücudumdaki ağırlığın akıp gittiğini hissediyordum.Şampuanlandım.Daha da hafiflemiştim.Saç derime yavaşça masaj yaparken beynim sanki mentollü sakız çiğniyordu.Bir anda hiç olmadığım kadar hafiflemiştim.Duştan çıkıp aynaya yöneldim.Havluyla saçlarımı hafif nemli kalacak şekilde kuruttum.Sonra da ıslak havluya sarınıp koşaradım odaya çıktım.Bavulumdan yeni bir boxer çıkarıp giydim.Buz mavisi kotumu geçirdim.Üstüme beyaz,baskılı bir tişört giydim.Bilekliklerimi de taktıktan sonra hafif nemli saçlarımı karıştırarak salaş bir model verdim.Spreyi de sıkarak kalıcı etki yarattım.Kokumu sürünüp Halka küpelerimi taktım.Aynada salaş bir Erinç vardı."Bu imajı sevdim."diyip makinemi ve silahımın tekini de alarak odadan çıktım.
        Pansiyondan ayrıldığımda vücudumdaki o müthiş enerjiyi hissedebiliyordum.Selen'le buluşacağımı düşündükçe salgılanan adrenalin iki katına çıkıyordu.
        Öğlen güneşi tepemdeydi.Saatime baktım:Onikiyi geçiyor."Güzelll..."dedim.Bir sigara yaktım.Aklıma şu eski türk filmleri geldi.Kahramanlık öykülerinin bu kadar da olamaz dedirtenleri.Hani şu meşhur Tarkan filmleri.Sanki o filmeler hep buralarda çekilmişti.Kurumuş,çatlamış açık renk topraklar,yaklaşık elli derece sıcaklık veren hırçın güneş,yaban bozkır örtüsü,yalnız ve asi tepeler...
        Sigara içip onları düşünürken birden yolun bittiğinin farkına vardım.Zaman çabuk geçmişti.Artık önümde dar köy yolu uzanıyordu.Yolda hafif bir serap..."Serap asfaltta olmaz mıydı yaaa?"Vay anasını demek yerler o kadar sıcak,güneş o kadar kavurucuydu."Korktum.Başıma güneş geçse beyin kanaması falan geçirebilirdim buralarda.
        Selen tam karşımda sağına soluna bakıyor,kısa kısa of çekiyordu.Beni görünce bağladığı kollarını serbest bıraktı ve "sonunda"dermiş gibi gözlerimin içine ciddiyetle baktı.Bense son derece sakin ve bir o kadar da yılışıkça "Bir tanem yolda hep seni düşündüm.Dolayısiyle yol bitmesin diye çok çok yavaş yürüdüm.Sırf seni biraz daha fazla düşüneyim diye herşey."diyerek sarılıp öptüm.
       -Tamam canım.Biraz beklettin ama ne yapalım senin için beklemeye değer.
       Elimi beline attım.O da benimkine.Sağındaydım ve sürekli sağ yanağını öperek konuşuyordum.Bir kızın solunda durmamaya özen gösteririm.Hem yürüyemiyorum hem de tersime geliyor.Bilmiyorum manyaklık işte.
       Derken farklı bir yola saptık.Aynı dereye gideceğimizi düşünüyordum oysa geçtiğimiz yol uzunca ve oldukça kurak bir yoldu.Bir süre yürüdük.Bir uçurumun kenarına varmıştık.Uçurum dediysem adam öldürmeyecek kadar küçük ve inilebilinecek kadar eğimsiz bir uçurumdu ama yine de uçurumdu işte.
        -Neden buradayız Selen?
        -Beğenmedin mi?
        -Tek parça dönersem pansiyona beğenirim.
        -Merak etme pansiyona dönerken kendini hiç olmadığın kadar iyi hissedeceksin.
        -Şakaydı.Sen varken cehennem bile klimalı limuzin gibidir bana.
        Okkalı bir kahkaha patlattı.Gülerken gözlerinin yaşardığını görebiliyordum.
        -Çok tatlısın canım benim yaaa.
        -Da nasıl ineceğiz buradan?
        -Yavaşça.Biz sigara içmeye inerdik hep o kadar da zor değil.
        -Kimle?
        -Kız arkadaşlarımla.Seni tanıştırırım bir gün.
        İnmeye çalıştı.Ayağı kaydı.Az daha yere düşüyordu.Tutuverdim kolundan.Korkuyla sarıldı boynuma.Titriyordu.
        -Çok korktum.
        -Korkma bak beraber ineceğiz.
        -Olmaz olmaz olmaz...Hayııırrr....Erinç hayır yapma!
        Kaldırıp kucağıma aldım.Çırpınıyordu.
        -İndir beni indir düşeriz bak.İndir Erinç ne olur taşıyamazsın ağırım ben.
        -Yer kumlu.Ağır olursak kaymayız.
        -Kayarız indir beni.Erinç indir çabuk.
        -Sarıl bana iniyoruz.
        Bir çığlık daha attı ve gözlerini kapatıp sıkıca sarıldı boynuma.Boynunun kokusundan sarhoş oluvermiştim.Gözlerim kapanmasın diye nefesimi tutup hızlandım.Göğsü hızla şişip iniyor,kalp atışlarını hissediyordum.Aşağı varmamıza az birşey kaldığında kollarımdaki kasların ağrıdığını,kopmamak için olabildiğince sertleştiğini acıyla karışık hissetmeye başladım.
        Sonunda yere vardık ve onu kucağımdan yavaşça indirdim.Kaslarım resmen yanıyordu.Kollarımı salladım.Derin bir of çektim.Terimi silerken sarılıp öpüverdi.
        -Bir tanem kendimi sana bırakmalı mıyım?Senin kollarında kendimi güvende hissediyorum.
        Alaycı bir bakışla ne kadar karizma durduğumu ve onu kendime nasıl da kısa bir sürede aşık ettiğimi düşünüp yüzüme ufak bir tebessüm yerleştirdim.
        Kısa bir süre yürüdükten sonra bir mağara girişine vardık.Yukarıdayken görünmüyordu.Oysa buradan baktığımda zor da olsa geldiğim yeri görebiliyordum.Garip bir yerdi yani.Mağaraya yaklaştıkça çok daha garip bir yere doğru yürüdüğümü düşündüm.Mağaranın içi aydınlıktı.Mağara tavanındaki deliklerden içeriye ışık süzmeleri düşüyordu.Sanki birileri mağaraya projeksiyonla bir şeyler yansıtıyordu.Herşey bir yana daha önceler gördüğüm o dere mağaranın içine menderesler halinde girmişti.Hatta mağaranın duvarlarından birini delerek bilinmeyen biryerlere gidiyordu.Mağara tavanından süzülen o güneş ışıkları menderese yansımış,dibinde yaşayan ufak canlılar ve büyülü taşlarla suyun akılalmaz rengi,mağara duvarlarını birer tablo gibi süslemişti.O kadar güzeldi ki herşey orada belli bir vakit kalacağımı düşünmek içimi burkuyordu.O doğal güzellik karşısında yıllarca orada yaşayabilirdim.
         İçeri girdi.Ben de arkasından girdim.Güneşin bolca düştüğü bir kaya parçasına oturuverdi.Ben de hemen yanıbaşına uzandım.Yerler çimdi ve kuruydu.Gitgide bulunduğum yerden memnun olmaya başlıyordum.Bir yandan da korkuyordum tüm serveti malı mülkü bırakıp buraya,mağaraya taşınırım diye.Ona baktım.Bana bakıyordu.Birden farkına vardı ve bacaklarını kapattı.Ama hala şirin popsunun bir kısmı ve beyaz iç çamaşırının küçük bir bölümü görünüyordu.Sol baldırına ise güneş düşmüştü.Yüzüne baktım.Aklından bir şeytanlık geçiyor gibiydi.Ama gözleri çok masum bakıyordu.Bacaklarını ayırdı.Artık herşey görünüyordu ve mağaranın içi kadar serin duruyordu.
        -Artık sana güveniyorum.
        -Dün güvenmiyor muydun?
        -Korkuyordum.Sapık olabilirdin.
        Güldüm.Sapıktım zaten.
        -Seni seviyorum.Korkacak birşey yok.Benim anlamadığım neden buradayız?
        -Sevmedin mi?
        -Hayır.Aksine bayıldım ama merak ettim işte bir sürü yer varken neden buradayız?
         Birden yerinden fırladı ve bir yandan konuşurken bir yandan dayavaşça bana doğru gelmeye başladı.
        -Burada senin olmak istiyorum.Sadece senin olmak...Bir başkasının bana değmesini istemiyorum.Sen artık benim bir parçamsın ve ben artık seninim.
        Ağzım açık kalmıştı.Heyecanın etkisiyle kan basmış, tebessümlü ifadem biraz şaşkın biraz ciddiye dönüşmüştü.Biraz da korkuyordum.Ne diyebilirdim ki?Kalkıp yanıma geldiğinde ne yapacağını kestiremiyordum bile.Öpüşecek miydik,soyunup sarılacak mıydı bana yoksa okkalı bir tokat patlatıp beni bu garip,adsız,tatsız,bir okadar da heyecanlı hayalden uyandıracak mıydı yoksa?
        Gülümseyerek arkama geçti ve ellerini omzumda gezdirmeye başladı.Aklım yerinden çıkacak gibiydi.Başını omzumun üstünden uzatıp yanağıma ıslak bir öpücük kondurdu.Biraz olsun rahatlatıcı bir öpücüktü bu.Elini gezdirmeye devam etti.Eli gitgide aşağı iniyor,kanım daha da hızlanıyor,kasıklarıma doğru ilerleyen aşkın tadı kalbimden uzaklaşıyordu.Kalçalarıma vardığında silahımı belimden çıkarıp kenara bir yerlere fırlattı.Sanırım kanım kaynama noktasına gelmişti."Artık fazlalıklardan kurtulma vakti geldi."deyip gömleğimin düğmelerini açtım ve bir hışımla üstümden çıkarıp attım.
        Yarı baygın gözleriyle,ıslak,çilek kokan dudakları,sıcak teni,saçları ve nefesiyle...Herşeyiyle benimdi bundan emindim.Öyle bir aşk,bir hırs vardı ki gözlerinde,yarıp geçiyordu zaten ona sunduğum kalbimi bile.Kapattım ben de gözlerimi.Uyur gibi daldım hayallere.
         Hangimiz daha sıcağız anlayamıyorum.Vücutlarımız sıkı sıkıya kilitlenmiş,gitgide ısınıyoruz aşkımızın ateşinden.Nefesini yutuyorum;o da sıcak.Ara ara açıp gözümü,terlemiş tenine bakıyorum.Dudaklarım susamış eğilip ıslatıyorum terinle.Kokularımız bile karışmış birbirine bu nasıl bir yakınlık?Kalbim hiç bu denli çarpmamıştı.Korkuyorum ya durursa diye.Göğsüme değen bir kuşun çırpınması;o da senin kalbin olmalı.Mutlu ve arzulu atıyor.Güneşin içeriye süzülüp gelen ışığı öncülük ediyor tenini keşfetmeme.Titriyor kemiklerim,titriyorsun sen de.Son bir gayret gösteriyoruz.Hafif esintiler gibi gelip geçiyor iliklerimizden zevk.Hafifliyoruz hiç olmadığımız kadar,ölüyormuşçasına.
        "Gözüm yanarken acı terimle, dünya üzerimdeymiş meğer şimdi anladım."dedim kulağına usulca.Yarı çıplak uzanıp bir sigara yaktım.Bir iki fırtın ardından düşüncelere daldım.Ona ben mi bakacaktım artık,her şeyi ben mi ödeyecektim,gitgide yaşlanıp çoluk çocuğa mı karışacaktım bir kaç sene içinde?Korktum.Acaba dünyanın yükü bir an kalkmış sonra tekrar iki,hatta üç katı artmış mıydı?Kafamı sallayıp kurtuldum tüm o düşüncelerden ve doğrulup ona baktım.Giyinmiş,buruk bir ifadeyle önüne bakıyordu yerde otururken.
         -Gitmeyeceğim.Dönmeyeceğim İzmir'e.Burada seninle kalıp ailenle tanışacağım ve evleneceğiz.Her şey yoluna girecek.Kendini toparlayana kadar çalışıp sana bakacağım.Ev de tutarız.Sonra beraber çalışıp iyi bir ev alırız.Tüm bunları söylüyorum çünkü...Çünkü seni seviyorum.
         Gülümsedi ve dudaklarını ısırır gibi yaparak sıkıca sarıldı.Teninin o müthiş doğal kokusuna teri karışmıştı.Hafif tatlı hafif ekşi,biraz da kekremsi bir koku vardı üstünde.Beni hiç olmadığım kadar huzurlu kılıyordu bu koku.Bir de dudaklarını boynuma yapıştırıp "seni seviyorum erinç"demez mi...İçimden öyle bir oh çektim ki o rahatlığı üç gün çişimi tutup bir anda salsam yakalayamazdım.
         Akşam mutlu mesut pansiyona döndüm.İçeri girdiğimde gözüme ilk çarpan şey Salman Usta'nın kanepede Fikriye Teyze'yle sohbet etmesiydi.Artık ona kızmıyordum.Unutmuştum olanları.Ulaş'lara bakındım.Yoklardı.Batu da.Endişe etmedim.Onları o kadar rahat görünce geldiklerini düşünüp ben de rahatladım.Beni gördüklerinde bir anda ifadeleri değişti ve ayaklanıp toparlandılar.
          -Erinç oğlum Batu gezintiye çıkmış ve gelmedi.Ulaş'la Gökhan'dan hala haber yok.
          -Nasıl yaaa?
          -Polise haber verdik endişelenme.Birazdan gelip ifademizi alacaklar.
          Telefonumu çıkarıp üçünü de sırayla aradım.Telefonları kapalıydı.Olduğum yere çöktüm.Ağlayacak gibi oldum ama kendimi tuttum.Güçlüydüm ben,asiydim üstesinden gelirdim herşeyin.Onları bulacak,başlarına bela açan herkesi yumruk manyağı yapacaktım.Yemin ettim kendi kendime.Tam o sırada telefon çalmaya başladı.Heyecanla irkilip hızla cebimden çıkardım.Ama sadece Selen bir mesaj atmıştı.
          "Bir tanem şu an o kadar mutluyum ki...Kardeşimle yemek hazırlıyoruz.Onu bi görsen bana nasıl da sarılıp öpüyor sanki o da biliyormuş gibi.Anneannem birazdan gelir tatlım ona sürpriz yapıyoruz.Seni kocaman öpüyorum hayatım BYSS..."
           Bir an mutlu oldum ama kısa sürdü.Her ne kadar dil hatalarından okunmaz halde bir mesaj da olsa ondan gelmesi içimi bir an olsun rahatlatmıştı.En azından bir şeylerin yolunda gittiğini biliyordum.
           Polisler içeri girdiğinde ilk olarak Salman Usta ve Fikriye teyzenin elini öptüler.Sonra da misafirliğe gelmiş gibi lobideki oturma gurubuna Menemen testisi gibi sıralandılar.Bana teker teker başlarıyla hafiften selam verdiler.Üçü de birbirinden salaktı.Eminim bellerindeki silahları kullanmayı bilmiyorlardı bile.Onlara güvenip beklersem bizimkileri bir daha göremeyeceğim su götürmez bir gerçekti.Yapmam gereken tek şey sorularına cevap vermekti ve işe yaramaz koca götlerini o koltuktan kaldırıp gitmelerini beklemekti.Sonra işe koyulacaktım.Öyle de yaptım.
           -Sabah ne söylediler?
           -İlçe'ye gözleme falan yemeye gideceklerini.
           -Eee bir daha görmedin mi yani?
           -Gördüm.Ertesi sabah bir daha gittiler.Sonra bir daha göremedim.
           -Ya diğer çocuk.
           -O benimleydi.Bu sabah konuştuk en son.Hatta bana yemek yedikten sonra polise gidip durumu anlatacağını bana da en geç akşama kadar durumu bildireceğini söyledi.
           -Sence de olaylar biraz kopuk ve garip değil mi?
           -Fazlasıyla.
           -Sen ne yaptın bu süreç içerisinde?
           -Köye gidip geldim.Fotoğraf falan çektim.Kanıtlar burada tarihleri de var üzerinde bakabiliriz isterseniz.
           -İyi olur.
           -Neden bu kadar geç haber verdiniz bize?
           -Bunu bana değil Salman Usta'ya sorun cevabı o versin size.Bana kalsa ilk gün haber verecektim.
           -Doğru mu Salman Usta?
           -Ben sabahları erken gidip akşam gelen adamım.Benim bir şeyden haberim yok.Gençler kendi aralarında takıldılar.Ama Erinç'e beklemesini ben söyledim.O ilk gün haber vercekti size.
           -Teşekkürler bir de dışarıdakilerin ifadelerini alalım.Delikanlı fotoğraf makineni verecek misin?
           -Alın ama başına birşey gelmesin.Dikkatli olun çok değerlidir.
           Polislerden biri dışarıdakilerle konuşurken bir çocuk gelip telaşla bir şeyler anlatmaya başladı diğer polislere.Salman Usta birden telaşlandı.Fikriye Teyze ise kendinden emin gülümseyerek bana bakıyordu.Birden ikisinin de rahat tavırlarla beni kestiğini farkettim."Sıradaki sensin."Diyordu sanki bakışları."Lanet olsun ikisi de ruh hastasıydı.Öldürmekten zevk alıyorlardı.Eminim karısını da o sürtük karı için öldürmüştür bu çatlak adam.Kıtır kıtır kesmiştir,kemiklerini baltayla parçalamıştır.
Kafasını pişirip hayvanlara vermiştir.Kalan parçaları da tarlasına gömmüştür.Ya da bahçeye."dedim içimden.Birden midem bulandı ve yutkunup hiçbir şey demeden ve salak rolüne yatarak polislerin yanına gittim.Uzaktan dinliyordum.Bahçedeki uğursuz adamlardan biri polislere göt göt şeyler anlatıyordu.
            -Bunlar geldiğinde şüphelendiydim ben ta.Tipi gördünüz demi?Zibidi tipi.Toprağımıza uğursuzluk getirdiler.Onlardan önce buralara hiç polis gelmezdi.
            Sesler gitgide birbirine karıştı.Olduğum yere,merdivenin en üst basamağına çöktüm.Sırtımı pansiyonun duvarına verdim.Bir sigara yaktım ve derin bir of çekip düşünmeye başladım.Kaçmalı mıydım,yoksa bu işin peşini bırakmamalı mıydım?Onları bulmak için kalsam benim de başıma birşeyler gelebilirdi.Hayatımın baharını yaşayamadan ölüp gidebilirdim.Selen bensizliğe nasıl dayanırdı?Onu da alıp gitmeliydim buralardan.Ama arkadaşlarımı,eğer yaşıyorlarsa böyle bırakıp gidersem ömür boyu pişmanlık duyardım.Kafam allak bullak olmuştu.İşe nereden başlayacağımı bilemiyordum.Katil o ikisi olabilirdi.Ya da dışarıdaki o uğursuz adam.Ya da herkes.Herkes planın bir parçasıydı belki de.Kimbilir belki ben oturmuş saf saf düşünürken onlar çoktan beni de dört kolluya bindirme planları yapıyordu.Artık bir başımaydım bu berbat mekanda.Hemen Selen'i arayıp durumu bildirdim.Beni teselli etmeye çalıştı.Ertesi gün buluşmayacaktık ben sessizce iz sürecektim.Benim için dua edeceğini söyledi.Birbirimize "Seni seviyorum" deyip konuşmayı bitirdik.
            O gece sabaha kadar nöbet tutmayı düşündüm.Ben odadayken gelip bir şeyler yapabilirlerdi.İyice paranoyak olmuştum.Yemek falan yemeden erkenden odama çekildim.Kendime sabaha kadar oyalanacak birşeyler yarattım.Ara sıra gitar çalıyor,kitap okuyor,viski yudumluyor ve durmadan sigara içiyordum.Sabaha karşı elimde silahla olduğum yerde sızıp kalmışım.Bahçedeki lanet horozun cırtlak sesiyle uyandım.Hemen saate baktım.Beşi onüç geçiyor.Yaşayıp yaşamadığımı hayatta olup olmadığımı kontrol etmek için sağ koluma çimdik attım.Canım yandı.Perdeyi aralayıp baktığımda güneşin yeni doğduğunu farkettim.Batıya göre çok daha erken doğduğu için kendimi biraz garip hissediyordum.Ayrıca ilk kez bu kadar yakından tanık oluyordum doğuş anına.Bir süre oturup manzarayı izledim.Etrafta kimsecikler görünmüyordu.Penceremi açıp sabahın o ilk saatleri havada asılı duran taze gün kokusunu ciğerlerime doldurdum.Birden manyak horoz türedi.Horozlara özel o komik yürüyüş tarzıyla dolanıp duruyordu.Sanırım kahvaltı için toprakta solucan falan arıyordu.Onu görünce karnımın acıkmış olduğunu farkettim.Bir sigara yakıp akşamdan kapının önüne yığdığım bavulları iskemleleri ve ıvır zıvırları kapının önünden çekip yavaşça aşağı inmek için merdivenlere yöneldim.Silahım belimdeydi.Tam merdivenlerin önüne gelmiştim ki karşımda Salman moruğu belirdi.Silahıma davranıp ona doğrulttum.
            -Ne oluyor ne işin var bu saatte burada?
            -Sana geliyordum evlat sakin ol.
            Vay anasını herif beni mıhlamaya geliyormuş.Yaklaşıp silahı alnının ortasına dayadım.Korkup titremeye başladı.Suçsuz gibi duruyordu.
            -Hadi öyleyese davran.Hadi.Hadi.Hadisene.Ne oldu?Dilini mi yuttun ihtiyar pörsük?Yoksa götüne mi kaçtı dilin?
            -Sakin ol.Ne yapıyorsun?
            Silahla alnının ortasına sertçe vurdum.
            -Kapa çeneni ve itiraf et kim,neden ne için yaptı tüm bunları?Planı hazırlayan kimdi?
            -Ne planı?Ayrıca kafam acıdı şakan biraz sert oldu evlat.
            -Şaka öyle mi?Alnının tam çatından girip beyninin yüzde sekseninden fazlasını taze sıkılmış portakal suyu haline çevirebilecek kurşunla tanıştırayım istersen seni.O zaman şakanın ne olduğunu anlarsın belki.
            -Bak ne olduğunu anlamıyorum.İstersen konuşalım.Soru sor bana.İstediğine cevap vermeye hazırım.
            -Arkadaşlarıma ne yaptın?
            -Bir şey yapmadım ben.Ben kendi halinde bir ihtiyarım.Kimseye bir zararım dokunmaz.Lütfen inan bana.
            -Onların yerini söyle o zaman.
            -Bilmiyorum.Benim hiçbir şeyden haberim yok.
            Tam o sırada telefonum çalmaya başladı.İhtiyarın yakasına yapışıp merdivenlerden yukarı çektim.Bulunduğumuz katın koridoruna hızla fırlattım.Bizim kapının önüne kadar yerde savruldu.Sonra toparlanmaya çalıştı ve kanayan burnunu tuttu.Ben de telefonu cebimden çıkarıp kimin aradığına baktım.Arayan numarayı bilmiyordum.
            -Alo.
            -Alo abi naber nerdesin?Gökhan ben.
            -Oğlum asıl sen nerdesin?Ben pansiyondayım Salman'ı hırpalıyorum.
            -Ya abi başıma çok acayip bir şey geldi.Ulaş'ı kaçırdılar falan...Beni de rehin tutuyorlardı başka bir yerde ama kaçmayı başardım.Karakoldayım şimdi ifade veriyorum Ulaş'ı aramaya falan çıkacağız.
            -Nasıl yaaa.Niye kaçırdılar sizi?
            -Uzun hikaye baba gelince konuşalım haber vermek için aradım.
            -Olum biz gelelim karakola.
            -Gerek yok beni bırakacaklar birazdan.
            -Tamam o zaman.
            -Tamam baba hadi görüşürüz.
            Telefonu kapattıktan sonra bir süre olduğum yerde dondum kaldım.Sonra Salman Usta'ya baktım.Yerde hala burnunu tutuyordu.Yerler kan olmuştu.Silahı yere atıp yanına koştum.Koluna girip ayağı kaldırdım ve özür diledim.Ona aklımdan geçenleri anlattım.Onu katil sandığımı falan...Bana kızgındı biraz ama uzun sürmedi hemen barıştık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder