29 Aralık 2012 Cumartesi

Güzel Anılar ve Kanserli Aşklar...1

     1.BÖLÜM: UYANDIĞIMDA HİSSETTİKLERİM, KONUŞMALARIM...(14 Temmuz)


               Dışarıda aşırı gürültü vardı.Birileri yol kazıyor olmalıydı.Niçin bu şirin kentimi delik deşik ederler anlamıyorum.Kent demişken böylesine portakal bir kentten ayrılıp çok uzaklara on günlüğüne de olsa gitmek biraz canımı sıkıyordu.Portakal meselesini eminim anlamıyorsundur.Sevdiğim,beni mutlu eden mutlu aşk lokallerimi bir türlü tam olarak kelimelere dökemem.O palmiyeler,denizler,kaldırımlar,yollar...Bilirsin işte şirin kentlerden bahsediyorum.Onlara hep portakal derim bilmiyorum belki turuncuyu sevdiğimdendir belki de Fante'nin Toza Sor'undaki Arturo Bandi'nin tüm parasını bitirip bir aya yakın portakalla beslenmesini hatırlatıyordur bana.Kaldığı o otel,sorunlu aşkları,yazar olma hayalleri,dibe vurmalar,yanlızlık...
               -Alooo!!!
               Manyaklar gibi bağıran bir ses.Ulaş olmalı.
               -N'pıyon hacı?Günaydın.
               -Uyuyordum sağol yani.
               -Hacı hallettim ben herşeyi.Ayarladım.
               Bok herif.Her seferinde böyle der.
               -Akşam onda biniyoruz.Dört kişilik yerimiz hazır.Tam istediğin gibi ne ön ne arka.
               Annem hep tembihlemiştir.Biletimi lanet otobüslerin ortasından almalıymışım.Kazada yara alma riski en azmış.
               -Sabah erkenden kalkıp biletleri aldım.Şimdi evdeyim Gökhan'ı ben ararım.Sen de Batu'yu ara.
               -Olum ben çok açım.Gel de kahvaltı yapalım.
               -Abi yedim ben.Ama öğlen Park Cafe'ye gidebiliriz patates-bira yaparız.
               -Yaa gideriz de ben şimdi ne yiyeceğim?
               -Eşşeğin...
               ÇAT!
               Telefonu kapattım.
               -Piç.
               Hala suratım ne halde bilmiyordum.Kimbilir belki gece birileri gelip işedi veyahut burnumda kanamış olabilir.Kesilmiş,yanmış,boyanmış...Her sabah içimde bu hislerle uyanıyorum.Acaba bu psikolojik bir rahatsızlık mı?Paranoya?Tanrım umarım bu tatil iyi gelir.
               Yüzümü yıkayıp kahvaltı yapmalıydım.Ev darmadağındı.Öğlene kadar düzeltip bavulumu hazırlamalıydım.Evde bir kadının olmaması çok kötüymüş.Emektar anneciğim ayda bir kaç kez gelip ortalığı toplar,yemek yapar,bana fırça çekip gider."Keşke burada olsa." diyorum bazen.Vay anasını nasılda özlemişim anneciğimi.Tatil dönüşü ona giderim.Belki ben geldim diye fırında tavukla pilav yapar hatta su böreği bile yapabilir.




                                                   2.BÖLÜM:ANLATIYORUM ÖYLEYSE!

       
                 Güneşli bir cuma sabahı uyanıyorum.Karnımda garip bir boşluk,ağzımda akşam atıştırdığım sosislerin yavanlaşmaış tadı...Güneş perdenin kenarından bir boşluk yakalayıp tam göz kapaklarıma düşüyor.Keşke diyorum odam da dağınık olmasaydı.Kendimi çok daha kıyak hissederdim.Gel gör ki yerde çoraplarımdan donuma kadar her şey,hatta kime ait olduğunu bilmediğim bir sutyen bile var.Herhalde geçenki partiden kalmıştır diyorum.Ne geceydi ama...
                 Derken bir an önce kalkmak gerektiğini düşünmeye başladım."Şu pislik odayı temizleyip havalandırmalıyım."dedim."Daha bunun kahvaltısı var."Neyse ki yüzüm aynen duruyordu.Hatta oldukça sıkı görünüyordum.Sadece saçım sakalım birbirine karışmıştı.Gerçi insanlar onların tüy olduğunu söyleyip duruyor ama bence siyah ve sert duruyorlarsa ki duruyorlar çoktan sakal yaşına basmışımdır.Yine de şu lise havasından hala kurtulamadım geçen ay bu zamanlar bitirmeme rağmen.
                 Yüzüme bir avuç su çarptım ve damlayan suları izledim.Aklıma daha önce hiç görmediğim,adını duymadığım bir kız giriverdi.Su damlaları kadar güzel ve hüzünlüydü bakışları.Ne yani hiç görmediğim bir kıza aşık mı olacaktım?"Belki de tatilin heyecanıdır."dedim.Ama kız çok güzeldi.Hatta babası Amerikalı o mavi gözlü kızdan bile.
                 Musluğu kapayıp mutfağa yöneldim.Mutfağın tam çaprazımda olduğunu görmek ayrı bir mutluktu benim için.Belki de on senedir aynı evde yaşamanın alışılmışlığıdır bilemiyorum.Tek bildiğim annemle tartıştıktan bir hafta sonra evi yeni baştan yaratmam.Sürekli eve karışıyordum,eşyaları kafama göre yerleştirip gereksizleri atıyordum.Zavallı annem daha fazla dayanamadı ve evi bana bırakıp babamla diğer eve taşındı.Her şey şu dört ay içinde oldu ama ayrıntılar önemli değil.Neyse sonuçta ev artık benim.Harçlıklarımla da gayet iyi çeviriyorum.Hatta para bile biriktirdim tatil için.Sağolsun babam yüklü harçlık verir annem gibi pinti değildir.
                 -Aman Tanrım bu güzelliğe bayılıyorum.Pencere açık,hava sıcak,perdelerden içeri turuncu sarı karışımı bir renk süzülüyor.
                 Dolabı açıp peynir tabağını masaya uzattım.Ardından zeytin,bal,vişne reçeli,yağ,domates,biber...Çaydanlıktaki suya bakıp iki kaşık Early Grey'lerden Sir Winston çay attım.O demlenirken simit almak için dışarı çıktım.Ev oldukça sıcaktı ama apartmanın o eşsiz serinliğini hissettiğimde bir an o apartman boşluğundan hiç ayrılmamam gerektiğini düşündüm.Ne var ki karnım zil çalıyordu ve tüm o şeyleri düşünürken kendimi sokakta bulmuştum.
                 Köşedeki simitçiye yöneldim.O kalçalar...Simitçinin yanında.Gözümü ayırmadan yürüyordum ki az daha lanet bi otomobilin altında kalacaktım.Beyaz buruşuk tişörtü siyah kısacık şortunun üstünde kalmış bir kız...Yirmilerde.Simit alıyordu.Daha yeşil yanmadan atıldım karşıya.Tam önümdeydi.Lafı fazla uzatmadan simitleri istedim ve parasını ödeyip uzadım.Ben giderken o hala bir şeyler alıyordu."Epey kalabalık bir aileden olmalı."diye düşündüm.Tabi bana nasıl baktığı hala aklımda o da ayrı bi mevzu.
                 Mutfağa girdim ve "Hayat budur" dedirten manzarayla karşılaştım.Sabahın dokuzunda elimde simitler,kapıyı açıyorum ve her yerde pencereden süzülen güneş,mutfakta çaydanlığın çıkardığı o garip ıslık ve eşsiz çay kokusu...Sıcacık simitleri masaya bırakıp salçalı yumurta yapmak için bir elimde tava diğerinde yumurta ocağa yöneliyorum.
                 Zırrr...İşte yine başlıyoruz.
                 -Nalo
                 -Abi yaptın mı kahvaltıyı?Gel bize ordan akarız Park Cafe'ye.
                 -Lan hıyar yeni kalktım masadan.
                 -Olum işte gel hemen gidelim mekana.
                 -Daha bavulumu toplamadım.Hem bu saatte gidip de ne yapacağız?Bekle öğlen yemeğine gideriz.
                 -Hacı o zaman bir iki saat sonra size geleyim sizden kaçarız mekana.
                 -Bak o olur.
                 -İyi abi hadi sizde görüşürüz...
                 ÇAT...
                 Önce odamı topladım sonra da bavulları yerleştirdim.İş sandığımdan daha çabuk bitmişti.Müzik dinliyordum belki ondadır.Sadece aksesuarlarımda biraz oyalandım.Küpeler ve bileklikler beni terettüdde bıraktı.Sonuçta her yer İzmir gibi değil.Afaroz falan ederler Animallah!
                 Çaydanlıkta en az üç bardaklık çay vardı.Sigaramı ve kül tablasını alıp balkona çıktım.Sonra da gidip çaydanlığı aldım.Bir bardakta yaklaşık iki sigara içiyordum.Bir yandan da balkonun korkuluklarına yaslanmış gelen geçeni izliyordum.Tüm o arabalar nereye gidiyordu acaba?Ya insanlar...Herkes oldukça sakindi,kimsenin acelesi yoktu.Huzurlu bir sabahtı yani.Derken bizim manyağı gördüm.Sallana sallana geliyor,ara sıra kollarını kaldırıp bateri çalıyormuş gibi yapıyor bir yandan da bir şeyler mırıldanıyordu.Sokakta öyle yürümesi pek normal görünmüyordu.Hele de onun bir arkadaşıysan ve üçüncü kattan elinde çayın,sigaranla sokaktan geçen kızları kesiyorsan.Herşey gayet normal.Araçlar,insanlar sakin sakin seyirdeler hatta küçücük çocuklar bile annelerinin elini tutmuş usulca yürüyor,kazık kadar herifin teki kollarını bateri çalıyormuş gibi sallayarak karşıdan karşıya geçiyor...Gerçekten de anormal görünüyordu.Sonra da beni görüp bağırdı zaten.
                -Hafız kapıyı aç layn!
                "Öküzlük hat safada."diye mırıldanarak içeriye girdim ağzımda sigaramla.Gidip otomata bastım ve kapıyı açtım.Gelen eskimiş,yağ kokan pis asansörü izliyordum ki uğultular yükseldi ve kapısı açıldı.
                -Hacı n'ber?
                -İyiyim.De bir dahakine her normal insan gibi aşağıdan zile bassan ben de kapıyı açsam...
                -Abi işte olay orda bitiyor.Biz punk'ız.Kuralları çiğneriz,çılgınlık yaparız.
                -Lan basmasana halılara.Çıkar olum şu ayakkabını.Ayrıca ben punk falan da değilim şunu anla artık.Metal severim.Hard Rock severim.Hatta blues ve jazz...
                -Boşver onu bunu da sen,çay yapalım hacı.
                -Yap işte çay var.Kafana göre takıl.Ben duş alıp geliyorum.Dolapta cips de var.
                Banyoya giderken arkasından bağırdım:
                -Bitirme lan cipsleri ben gelmeden.
                Serin bir duş...Sadece serin bir duş...Sonra buzlu çay...Tepemden süzülen suları hayal ediyordum.Ayakta durmuş,başımı eğmiş,gözlerim kapalı sabahki kızı düşünüyordum.Acaba öyle biriyle daha önce karşılaşmış mıydım?Niçin damlalar bana o kızı hatırlatıyordu?Ela gözleri,beyaz teni,koyu kahverengi düz saçları...İri yarı bir kızdı.Güçlüydü.Aynı zamanda tüm dişiliğini sergiliyordu da.Bir anda girivermişti aklıma.
               -Lan oğlum attırmanın sırası mı?
               -Allah cezanı versin senin.Salak herif bir rahat bırakmadın beni.
               -E çay soğudu.
               -Olum zaten buzlu içiyorum ben.
               -Hadi abi hadi konuyu saptırma attırıyordun dimi?
               -Salak herif dalmışım duştayım görmüyor musun?
               -Tabi tabi.Hacı o değilde benim de tabanca dolu.Sen bi çıksan da ben girsem.Hazır duş da var.Bizim evde sular kesikmiş.
               -De get lan.
               -Niye lan?Hadi.
               -Olum siktir git balkonda bekle.Yürü.Çıkıyorum ben.
               Giyinip Ulaş'ın yanına gittim.Üstümden bir ağırlık kalkmıştı sanki.Masada çayları gördüm.Bazen işe yarıyordu bu it.Ben gelmeden çayı doldurmalar falan...Hatta buzları bile koymuştu.Hemen şekere sarıldım.Beş şekeri yuvarladım.Biraz da limon sıktım.Chesterfield masadaydı.Bir tane çekip yaktım.Balkon korkuluklarına yaslanmış elimde çayım ve sigaramla köşedeki simitçiye bakıyordum.Elinde bulmaca vardı sanırım.Onu çözüyordu.Dalmışım Ulaş'ın ne dediğini anlamadım.
              -Ha...Ne?
              -Bavul diyorum.Bavul.
              -Hazır abi hazır...
              Çayımdan bir yudum aldım.Limonlu,oldukça soğuk ve rahatlatıcıydı.Sonra simitçiye tekrar bakarak:
              -Hazır...
              -Hacı sende bir sıkıntı var.
              -Yok abi yaa.Ne bileyim orayı düşünüyorum işte.Başımıza iş açmasak bari.
              -Lan merak etme sen en fazla kayboluruz.
              İçimdeki sıkıntının verdiği labirentte kaybolmuş hissiyle kafamı salladım dalıp giderken...
              Ona o kızdan bahsedecektim ama son anda vazgeçtim."Benimle kalsın."dedim.Birisinden bir şeyler saklamak hep hoşuma gitmiştir.Evde fazla oyalanmadan ayakkabılarımızı giyip dışarı çıktık.Park Cafe yollarına vurduk kendimizi.
              Bahriye Üçok'un göbeğindeyiz ve Bostanlı'ya kadar yürmek zorundayız.Yaz sıcağında otobüs çekilmez,taksiye hiç binemeyiz pintiyizdir.Yürüdük mecburen.
              -Ulaş taksi dolmuşa mı atlasak sahile çıkıp?
              -Yok abi yok dert etme sen ben kestirmeden çıkaracağım şimdi.
              Güle eğlene vardık mekana.Hem ucuz hem şirin mekandır.Fazla da kalabalık olmaz.Yazları millet yazlığına gider.Geri kalanları da tüpünü ve evde hazırladıklarını alıp biraz ilerideki büyük parkın gölge yerlerinde piknik yapar.Tam bir salaklık.Burada yedikleri tavuk,peynir,salata ve içtikleri çay daha ucuza geliyor.Onlarsa burayı şık, lüks mekan diye pahalı sanıyor.Saftirikler işte.Herneyse sonuçta her türlü tenhadır mekan o yüzden tercih ederiz.
               Büyük ağaçların altındaki her zaman takıldığımız ahşap masa boştu.Oturduk ve bir şeyler ısmarladık.
               -Ortaya bomfirit alalım.İki tane de bira.Hatta ben bir tane de tost alayım.Karışık.
               -Hocam bir tost da ben alayım.
               -Peki efendim.Biralar şişe mi?
               -Fıçı olsun.
               -Abi hayat budur be.
               -Hayat her şeydir Ulaş sadece bu değil.Acısıyla tatlısıyla hayat her şeydir ve bizimdir.
               -Arabesk takılıyoruz.
               -Doğruya doğru adamım.
               -Yok abi yok.Bira,patates,tost.Kralını tanımam.
               -Ya kızlar?Esmeri,sarışını,kumralı,balık etlisi...Almışsın kollarına;hepsi senin.
               -Ya tabi.O da hayattır.
               -Akdeniz'de yatınla dolaşıp küçük çaplı hareminin masajı eşliğinde mangal yapıp otuzbeşlik devirmek?
               -Ha bir de o hayattır işte.
               -Hani bir taneydi?
               -Yaa var işte üç beş tane.
               -Kıvırma oğlum her şey güzeldir hayatta.Terkedilmek bile.
               -Emanetler geldi hacı bırak felsefeyi.İyi hayat lafının üstüne gelirmiş gördün mü?
               -Sizin miydi?
               -Bizim bizim ver.Ketçapla mayonezi de alalım.Hadi şef afiyet olsun.
               Patatesi tabağın kenarındaki mayonez ve ketçaba batırıp yediğimde Ulaş'ın hayat budur sözünü desteklemeye başlamıştım sanki.Sanki her şey patates,tost ve biradan ibaretti.Ve yaz mevsimini seviyordum.Günler patates gibi sarı,hayat tost kadar lezzetli,bira gibi acı ve sarhoş ediciydi.Arkama yaslanıp bir sigara yaktım.Derinlemesine çektim içime.Keyif üstüne keyif...Buzlu çaylarımızı da içtik.Biraz daha oturduk,konuştuk,kızları kestik,hayaller kurduk...
               -Saat yediye geliyor Ulaş kalksak mı?
               -İyi olur hakkatten.
               -Yaa o değilde ben Batu'ya haber vermedim sen mesaj falan atsan...
               -Eve gidince ararım yaa hadi kalkalım.
               Hesabı ödeyip uzadık.


                                                                                             
                                                                    3.BÖLÜM:YOLCULUK

               Ulaş'la ayrıldıktan sonra eve geldim ve sevdiğim,benim için değerli olan bir kaç kız arkadaşımı ve annemi aradım.Kadıncağızın sesi titriyordu.Ona merak etmemesini,firmanın güvenilir olduğunu ve kendime çok dikkat edeceğimi söyledim.Kızlara ise tam tersini.Yani firmanın çok kaza yaptığını,sürekli içki ve sigara içeceğimi,rüyamda kendimi ölürken gördüğümü,gidip de dönemeyeceğimden falan bahsettim.Az daha benimle geliyorlardı.Gerçi ben bile korkmaya başlamıştım.Nasıl inandırıcı sıkıyorsam?
               Garaja vardığımda kimse yoktu.Elimde bavulla bizimkileri arıyordum.Hava kararmıştı.Saatime baktım.Dokuz buçuğa geliyordu.Birden omzumda bir el hissettim ve döndüm.
              -Hobaaa!Gökhan n'ber abi?
              -İyi Erinç.Senden n'ber?
              -Ne olsun yaa?Sizi bekliyordum.Bizim eşşekler yoklar herhalde baksana.
              -Gelirler şimdi.
              Bir sigara yaktım.Her yerde daha önce görmediğim tipte insanlar vardı.Sanki eski yıllardaydılar ve Mısır kraliçesi için tapınak yapıyorlardı.Alal acele koşuşturanlar,hızlı hızlı sigara içenler...Kulak tırmalayıcı ses tonuyla bağıran bir adamın ne dediğini anlamaya çalışıyordum."Menemen-İzmir Menemen-İzmir"diyordu sanırım.Sesi berbattı.Tpkı mahalle aralarından geçen şu ne sattığı belli olmayan arabalı işportacılar gibi.Bir çoğunun üstünde pislikten kararmış beyaz atlet,pazar malı açık mavi dar kot,üstüne telefon tutturulmuş kahverengi kemer ve tozdan hardal rengini almış sözde siyah kundura vardı.Ellerinde spor gazeteleri,sigara ve kulak arkalarında kalemle bir kenara çökmüşler bahis oynuyorlardı.Önlerinde de ince bellide tavşan kanı çay...
              -Gel şu tarafa gidelim belki diğer kapıdan gelirler.
              Cevap vermedim.Dalmıştım.Onları izliyordum.Bavulu elime alıp yavaş yavaş yürüyen ve ara sıra dönüp "Hadi abi"diyen Gökhan'ı takip ettim.O heriflerin bulunduğu alanı geçip sağ tarafa büyük otobüslerin bulunduğu yere vardık.Gökhan bir şeyler anlatıyordu ya ben pek sallamıyordum.Aklım gardaydı.Çok garip bulmuştum mekanı.Sanırım dördüncü kez geliyordum ve daha önce hiç dikkat etmemiştim.Bilmiyorum belki de çok küçüktüm.
             -Geliyor yavşak.
             -Hani nerede?
             -Sarı otobüsün önünden geçecek şimdi.
             -Aaa.Tamam gördüm.Salak bizi arıyor bak.
             -Telefon da gelmez aklına öyle arar.
             -Laaan manyak!!!
             El salladım.
             -Gel buradayız.
             -Hacılar n'pıyonuz?
             -İyi.
             -Aynı.
             -Yok mu Batu?
             -Bilmiyoruz ki.
             -Valla ben aradım."Tamam buçukta ordayım."dedi      
             -Neyse gelir şimdi yürüyün otobüse.
             -Abi şimdi ben de bilmiyorum tam olarak.Bana tarif ettiler de anlamadım yani.
             -Bravo Ulaş yeteneksin.
             -Oğlum ne alkası var?Kadın anlatamadı.
             -Tamam hadi yürü sorarız.
             Biraz ileride bir herif vardı.Tipsizin tekiydi.Temizlikçiydi sanırım.Ona sordum.
             -Pardon!
             Ulaş'ın elinden bileti alıp adama gösredim.
             -Bu firmanın yazıhanesi nerede acaba?
             -Tee karşıda.
             -Pardon göremedim.
             -Daa bak şora.
             -Tamam sağolasın.
             -On arabası mı?
             -Evet.Ne oldu?
             -Heeç merak ettiydim.Kaç gişisiniz?
             -Sanan ne kardeşim.Hayret bir şey.
             -Şiiiş ne artizsin sen gı?
             -Artisim evet.Adama bak yaaa.İki soru sorduk yılıştı.
             -Tamam olum yürü hadi.Bırak.
             -Vıyy.Ana.Hepsi artiz ya laaa!!!
             -Bilader uza sen de eleman agresiftir biraz.Tatsızlık olmasın şimdi.
             -Hele o agresip de ben değilem öyle?
              Bu adamlar insanı resmen katil eder.Bunlardan yığınla olduğunu bilmek sinirlerimi bozmaya zaten yeterken tuttum bir de diyalog kurdum.Hata bendeydi yani.Neyse sonra gidip yazıhaneye otobüsü sorduk.Bilgisayar başındaki kız çok tatlıydı.Gerçi abla sayılırdı ama benimle konuşurken sürekli eziliyordu.Sonra bana çay içmek isteyip istemediğimi sordu.Kabul ettim.Bizimkiler çatladılar tabi.Sinirlenip otobüse bindiler.Kız sürekli erkek arkadaşından yakınıyordu."Akşamları beni dövüyor,evlilik tarihini erteliyor,benden harçlık alıyor,para yetiştiremiyorum,bütün gün sokakta gezip kahvede oturuyor..."Dedim ben de:"Sktir eeet..."Ayrılmayı denedim öldürürüm dedi,evden atarım dedi."Dedim:"Sktir eeet yaaa atsın.Biraz para bul,borç al kiraya çık.Sevdiğin adamı bir gün mutlaka bulursun."Ne diyebilirdim ki kız çaresizdi.Tatile gitmeyecek olsam yardım ederdim ama ben de biriktirdiklerimi harcayacaktım sonuçta tatile çıkıyordum.
              Kıza şans dileyip dışarı çıktım.Etrafıma bakındım.Kızın tarif ettiği yerde beyaz bir otobüs duruyordu.Yaklaştım.Gökhan'la Ulaş'ı gördüm cama yapışmışlar bana öpücük atıyorlardı.Bavulu,açık duran bagaja salladım.Gökhan'ın bavulunun üstüne.Sonra da bindim.Daha kalkmasına on dakika vardı ve neredeyse yarısından fazlası boştu.Yerime baktım:Yirmi altı.
             -Enişte senin orası.Otur otur.
             -Sktir lan.
             Gülüştüler.
             -Oğlum kız hemen vuruldu sana daha ne.
             -Hem sana ablalık falan da yapar.
             -Yaaa gidin işinize be.İyiki bir bardak çay içtik.
             -Eh dönüşte de kahve içersin.Sonra meyva suyu,sonra içki sonra da karpuz yersiniz.
             Manyaklar gibi gülüyorlardı.
             -Ne len ne kıskandın dimi?
             -Hadi git ya ne kıskanacağım?
             -Yaaa...O yüzden kız öyle şeyler söyleyince şemalin değişti değil mi sevgili arkadaşım?
             -Ulaş!Doğru söylüyor adam.Kıskandın işte.
             Karşımda iri yarı bir vücut belirdi.Derin nefesler alıyordu.Koca göbeği inip çıkıyordu.Tişörtteki lekeyi görünce anladım.Batu.
             -Beyler geç kalmadım değil mi yaaa?
             -Ayıcık n'ptın be yav?Gene geç kaldın.
             Ulaş Batu'yu pek sevmez.Ayıcık diye sevdiğinden demiyor yani.Ayı diyip ayılık yapmamak için.
             -Naber Batu?
             Gökhan da pek samimi değildir onunla.
             Sonrası klasik"iyidir senden n'ber,naptın?"tarzı konuşmalar...
             Sonra şoför gelip otobüsü çalıştırdı içerisi berbat sıcaktı ve sürekli şalvarlı kadınlar,kıllı adamlar ve sümüklü çocuklar biniyordu.Bir kaç tane de başı kapalı kadın geldi.Otobüs çalışınca klima etkisini gösterdi.Biraz uzaklaştım o can sıkıcı tablodan.Başımı cama dayadım ve dışarıyı seyre daldım.Bir çok otobüs hareket edecekti.Batu'yla sohbet ediyorduk.Yeni çıkan müzik gruplarından,kızlardan,bilgisayar oyunlarından falan...Bir ara başımı çevirip yana döndüm.Ulaş'a.Camdan dışarıyı izliyordu.Ben dönünce Gökhan da bana baktı.Aramızdan birden türbanlı bir kadın geçiverdi.Sümüklü çocuklarının elini tutmuştu.Gökhan'la göz göze geldik.Gülümsüyordu.O gülümsemenin altında yatan espiri kaçınılmaz"Abi ne işimiz var bizim burada?"isyanının alaycı simgesiydi.O sırada otobüs hareket etti ve muavvinin teki eline sarı bir mikrofon alıp anonsa girişti.Bir şeyler söyledi ama fazla uğultulu olduğundan hiçbir şey anlamamıştım.Batu'ya dönüp:
             -Umarım yol boyunca elinde o mikrofonla şarkı söylemez.
             Dedim.Gülüştük.Sonra müzikçalarım kulağımda etrafı seyredaldım.Otobüsün hareket etmesiyle gözlerimin kapanması bir oldu.
             İşte gidiyorum ben.Söylenecek sözüm vardı düğümlenmiş boğazımda.Ama gidiyorum gözümde tek bir damla gözyaşıyla.Kulağımda fısıldayan lastikler,beynimde motorların uğultusu var.Gidiyorum.Çöpe atıp yakıyorum kitaplarımı.Gidiyorum.Bakıyorum.Yollar yolların üstünde.Tüküresim var herkese,tüküresim var bu dünyaya.Ama yapamıyorum.Bir dünya camı yetiyor kendimi de görmeye.Palyaço sandığım aslında jokermiş.Ağlayarak da olsa görüyorum.Paramparça olmuş yüzüm,paramparça olmuş sesim,paramparça olmuş bu veda.Ve bir kalp paramparça...Hoşçakal.Gidiyorum.
             Uyanıveriyor iki büklüm vücudum.
             -Abi kalk kalk.Yemek yiyeceğiz.Mola var yarım saatlik.
             İndik.Küçük bir lokantaydı karşımda duran.Kapı girişinde fıskiyeli havuzu olan bahçeli şirin bir lokantaydı.Onlarca park etmiş otobüsün arasından onlarca insanla beraber yürüyorduk.Ulaş seslendi:
             -Ya bir şey soracağım biz niye Antep'e gidiyoruz?
             -Hakkatten yaaa Antalya,Bodrum,Marmaris falan dururken.
             Cevap vermedim.
             -Ya boşverin beyler bakın keyfinize.
             -Bırak Gökhan öyle deme şimdi kızlarla barlarda dans etmek,plajda sevişmek vardı.
             -Hiç işte tutturdu"Fotoğraf çekeriz,türk mutfağını yerinde tadarız,atraksyon olur,eğleniriz,sahillere ağustosta akalım."diye.
             -Tamam kesin be!Burnumdan getirdiniz şimdi siktrip gideceğim.
             -Abi yani ne bileyim tamam da keşke deniz kenarı olsaydı.
             -Olmadı n'palım?
             -Tamam tamam bir şey mi dedik hemen kızma!Benim iki yarım ekmeği sen ısmarlarsın.
             -Siktir lan.
             Gülüştüler.Ben gülmedim canımı sıkmışlardı.
             -Yaaa tamam abi bozma moralini ayran da olur.
              Bir süre garsonu bekledik.Hepimiz çok acıkmıştık.Batu da"Abi nerde kaldı bunlar"diye diye kafamı ağrıtmıştı zaten.Ama son beş dakikada keyfim yerine gelmişti.Batu"Siz gidin ben gözleme sardırıp geliyorum."dedi.Biz de otobüse döndük.Tam da tahmin ettiğim gibi olmuştu ayı herif ayak üstü gözlemeyi yuvarlamış,gidip iki tane de torpil sardırmıştı.Onu öyle görünce benim de canım çekti ve fırlayıp iki tane de ben sardırdım.Biri kakaolu diğeri vanilyalı.Anneannem onların vanilya olmadığını,margarin olduğunu söylerdi ama ben yine de vanilyaymış gibi davranırım hala..Bilmiyorum işte ortasında beyaz krema olanlardandı.
              Yolculuğun ilk safalarında her zaman olduğu gibi yine veletlerle uğraşamam gerekti.Arkamdakiler çocuk değil düpedüz canavardı.Düşünüyorum da ben çocukken yolculuklarda önümde oturan insanların koltuklarını zırlayarak sallamazdım.Saçını çekip kulak memesiyle oynamazdım.Diyorum ya onlar çocuk değildi.Susturmak da kolay olmadı zaten.Zır zır ağlıyorlar,susturuyorsun bağırıyorlar,şeker veriyorsun susuyorlar;bitince bir daha ağlıyorlar...Neyse ki uyku haplarım yanımdaymış.Şeker diye verdim yuttu salaklar.İki dakika sonra sesleri kesildi.Batu'nun da kolasına attım iki tane rahatsız etmesin beni diye ama ayıya etki eder mi hiç?Yarım saat uyukladı.Onda da göbeğini mıncıkladı durdu.Üçüncüyü de atınca anca zıbardı.Öte yandan önümüzde iki kadın oturuyordu.Sanırım çocukların anneleriydi.Kredi kartı reklamlarındaki şu türü belirsiz"Vadaaaaaa"diye anıran mahlukatlar gibi konuşuyorlardı.Yolculuk boyunca hiçbir şey anlamadım konuştuklarından.Ulaş'la Gökhan'a döndüm;sızmışlar.Kulağıma muavvin ve kıllı bir amcanın diyaloğu takıldı.
             -Amca senin ordan kötü koku geliyormuş.Rahatsız olanlar varmış.Rica etsem ayakkabını giyebilir misin?
             -Gimmiş o?
             -Amca ne yapacaksın sen kim olduğunu?Giy ayakkabıyı işte.
             -Benim ayaam gokmaz.
             -Amca burda otuz kişiyiz.Herkes ayakkabısını çıkarsa hoş olur mu sence?
             -Benim ayaam gokmaz.Oda fıs fısı sık.
             Bir iki saat sonra ışıklar söndü.Herkes uyuyordu.Muavvin bile...Kimbilir belki şoför bile uyuyordu.Canım sıkıldı.Kalkıp şoförün yanına gidecektim.Biraz muhabbet edip adamı uyanık tutmak istiyordum.Bi de uyursa direksyon başında pisi pisine giderdik öte tarafa Animallah!Ama sonra vazgeçtim.Sırt çantama attığım Milan Kundera kitaplarından birini çıkardım ve tepemdeki bozalak sarı lambanın ışığında okumaya başladım.Bir iki saatte benimkinden başka yanan ışık kalmadığını farkettim.Birbirine karışan horlamalar eşliğinde kitabı okumaya devam ettim.Üç saat aralıksız okumuşum.Muavvin anons yaptı:"Yarım saatlik ihtiyaç molası.Çaylar müessesemizdendir."İndik.Ulaş hemen tualete yöneldi.Biz de yine tıkınmak için lokantaya daldık.Yemekler çok güzel görünüyordu ancak sabahın beşinde o ağır yemekleri yiyecek halde değildim.Ben de gidip bir kaç kahvaltılık aldım.Yumurta,açma,zeytin,domates,çay...Sonra boş masalardan birine oturdum.Orası oldukça garipti.Herkes pezevenk tipliydi.Sanırım Antalya'yı geçmiştik.Çalışanlar sanki bize"abi yeni sosiler var elli dolara olur."der gibiydi.Kahvaltımı yapıp onları izlerken Batu'yla Gökhan ellerinde tepsilerle oturdular.Batu biftek,çorba ve salata almıştı.Gökhan ise benim gibi kahvaltılık...Gerçi pek kahvaltı sayılmazdı.Tamam yani peynir zeytine sözüm yok da o pilavla ayranın sabah kahvaltısında ne işi vardı hala çözebilmiş değilim?
            -Abi direk ayısınız.
            -Ne oğlum ne akşamdan beri açız herhalde.
            -Ya hadi Gökhan'ı anladık da sana ne oldu?
            -Niye ben acıkamaz mıyım?
            -Oğlum yolculuk boyunca hem kolalarımı içtin hem keklerimi yedin.Ayrıca torpilin biri de yoktu.
            -Ya napıyım acıkmıştım.
            -Hiç vallaha alırım parasını.
            -Ya tamam varınca veririm.
            -Olmaz unutturursun sen.Şimdi ver.
            -Bozuk yok.
            -Siktir yalancı.
            -Yok abi ne yapayım yani yaratayım mı? 
            -Batu şimdi ver şunu.
            -Taaam be taaam.Al.
            Cebinden bozuklukları çıkardı.Saydı ve bir buçuk lira verdi.
            -Lan kuş beyinli bir buçuğa mı aldık biz onları?
            -Ben bir buçuğa aldım.
            -Olum bak sıkarım ümüğünü ver bir lira daha.
            -Aaaa sen kazık yemişsin.Bana bir buçuğa verdi.
            -Batu sıçtırma ağzına.
            -Taaam yaa!Ne pinti herifsin.Al.
            -Gökhan Ulaş nerde?
            -Tualete gitti.
            -Tamam da on beş dakika oldu.
            -Otobüse dönmüştür baba o manyağın ne yapacağı belli olmaz.
            Kahvaltımı bitirip otobüse gitmek için oradan çıktım.Bizimkiler hala tıkınıyordu.Çıkarken seyyar sigaracıyı gördüm.Gözüme tezgahtaki Captan Black'ler takıldı.Döndüm.
            -Captan Black'ler ne kadar?
            -Paketi 4 lira.
            -Versene bir paket.
            Paketi alıp parayı ödedim.Tam gidecekken adamın ellerini ellerimde hissettim.Sıkıca tutmuştu.Korktum.Gözlerine baktım.Kan çanaklarını cebime dikmişti.Sonra kaldırıp kafasını yüzüme baktı.Ben ellerine bakıyordum.Siyah ve kirli parmak uçları vardı.Üstelik tırnak araları da yeşildi.
           -Hayrola hesap yanlış mı?
           -Şu tualetin önündeki kızlara bak.Seni kesiyorlar.Çok sevmişler.
           -Niçin?
           -Ceplerin şişkin duruyormuş.Öyle diyorlar.
           Korktum.Vay anasını herif tam bir pezevenkti.İşi gırgıra vurup korkumu gizlemek geldi içimden.
           -Bozuk paradandır.Ytl'ye geçtik böyle oldu.
           -Uzatma tanesi yirmi lira.Şapka senden.Bu paraya geldiğin yerde travesti bulamazsın.Bunlar Rus.
           -Hobaa kıyakmış.Tam aids yatağı.
           -Uzatma istiyor musun?
           -Bilmiyorum.Otobüse on dakika falan var.Hem nerede vereceğim joni'yi kızlara.Her yerde insan var.
           -Tualetin arkasında.Para tık.
           -Başka para ödeyecek miyim peki?
           -Sadece yirmi.Bana.
           -Kıyakmış ama kalsın.Kimbilir belki dönüşte.
           -Koç kaçırma bunları koç.
           -Çok meraklıysan git kendin tıkla.
           -Ne dedin?Duyamadım.
           -Kes lan.İstemiyorum.İtirazın mı var?
           Adam biraz tırstı.Zaten sinek gibiydi.Aslında hala korkuyordum ama bu şekilde davranıp piskopat ayağına yattım ki bana zarar vermesin.Lanet olası teklif kıyaktı ancak o hatunların yirmi lira olacağına pek inanmamıştım.Hakkatten çıtırlardı.Sarışın falan..."Boşver"dedim.Otobüse gidip oturdum.Bir kaç kişi vardı.Ulaş hala yoktu.Adam geldi aklıma."Bizim salak Captan Black'ları gördüyse yanaşmıştır.Adam da kesin sormuştur ve bu da...Aman Tanrım bu da..."Otobüsten inip kızların yanına koştum.Onu tarif ettim İngilizce.Biraz önce yanaklarına makas atıp arkadaşları Otella ile arka bahçeye geçtiklerini söyledi.Teşekkür ettim.Sigara istediler.Verdim.Onlar da yanağıma öpücük kondurdular.Çok tatlıydı ikisi de ama Ulaş'a bakmam gerektiğini söyleyip arkaya geçtim.İri bir kız Ulaş'ın boğazına bıçak dayamış yüz lira istiyordu.Bir anda elim ayağım uyuştu.Az daha kendimi tutamayıp dalıyordum.Durdum.Sakin olmalıydım.Kız her an bıçağı saplayabilirdi.Ulaş'ı o şekilde görürsem bayılırdım ben de.Cebimden Captan Black'i çıkardım.Açtım ve bir tane dudağımın sağ köşesine sıkıştırdım.Kibriti çıkarırken tenimin soğuduğunu farkettim.Kibriti yaktım ve sigarayı ateşledim.Bir nefes çekip havaya üfledim.Kızın kalçalarına baktım.Pantolonu dizlerindeydi.Külotu da öyle.
            -Hey Otella.
            Dedim.İrkildi ve bana döndü.
            -Ne var.
            -Ne kadar istiyorsun?
            -Yüz dolar.
            -Ya diğerleri?
            -Hepsi aynı.
            -Sigaracı yirmi lira olduğunu söyledi.
            -O onun hesabı.Bizimkiler ayrı.
             Saatime baktım.Otobüsün kalkmasına bir kaç dakika vardı.
            -Peki paranı vereceğim ama arkadaşımı serbest bırak.
            -Önce para.
            -Önce o.
            -Hayır para.
             Ulaş bana yalvarıyordu.Parayı getirirsem bana beş katını ödeyecekmiş.Salak işte sanki ödemese onu orada bırakacaktım.
            -Sana kırk lira versek sonra da gidip otobüsten kalanını getirsek.
            -Olmaz.Parayı şimdi istiyorum.
            -Yanımızda başka para yok çantamız otobüste.
             Biraz düşündü.
            -Tamam.
             Ona yirmilik çıkartıp uzattım.Ulaş'a da yirmi lira vermesini söyledim.O da verdi.Sonra Ulaş'ı da alıp otobüse yöneldim.Tualetin önündeki kızlar yoktu ve sigaracı bir gurup gençle konuşuyordu.Önü kapalıydı.Şoför korna çaldı koşarak bindik.Şans işte.
            -Abi hemen uzamak lazım ona o kadar para bayılamayız.(Hiçbir şey söylemedim.Kızgındım.)
             Biz biner binmez şoför geri vitese alıp oradan anayola çıktı.Sonra da ana yolda uzaklaştık.Biz de o sırada yerimimze oturmuştuk.Döndüm ve bağırdım:
            -Pislik herif senin yüzünden az daha götümüzü kesiyorlardı.
            -Ne oldu abi?
            -Batu sus iki dakika.
            -Yaaa amma büyüttün hacı sen de.Bak kurtulduk işte.
            -Kapa çeneni gerizekalı.
            -Abi büyütme o kadar be alt tarafı fahişenin teki yüz lira istedi biz de kırkı bayılıp kaçtık.
            -Ohaa sıç.Naptın oğlum gene?
            -Gökhan sen karışma abi onun ağzına sıçacam ben sonra.O kırkı da alırım.
            -Hocam ayıpsın veririz tabi.
             Bugünkü atraksyonlar umarım bitmiştir diye geçirdim.Kafamı cama yasladım ve uyumaya çalıştım.Gözlerim düz yolda kapanıyor,çukurlara girip çıktıkça açılıyordu.Çok geçmeden kafam perdeye düşmüş ve sızmışım.
             Otobüse bindiğimden beri garip olaylar yakamızı bırakmıyordu,başımıza sürekli bir şeyler geliyordu.Acaba annem üzülmekte haklı mıydı?Yoksa hayatımın yeni bir dönemine mi geçiyordum?Eskiler bitmiş,yeni,farklı yaşantılar mı bekliyordu beni?Kim bilir belki de orada birilerine aşık olurdum,hatta evlenip oraya bile yerleşebilirdim.
             Tüm bunlar vardı aklımda yavaş yavaş açarken gözlerimi.Sabahın ilk saatleriydi.Kafamı çevirdim;Batu'yu gördüm.Hala uyuyordu.Doğrulup Ulaş'lara bakmak istedim.Belimin sızlamasıyla vazgeçmem bir oldu.Yine yan yatmıştım ve belim tutulmuştu.Ne zaman bir yolculuk yapsam otobüste yan dönmüşken uyuya kalıyordum ve uyandığımda belimde korkunç ağrılar oluyordu.Aklıma okuldan bir kız arkadaşım geldi.Çok iyi masaj yapardı.İstanbul gezisindeyken yine böyle belim tutulduğunda,ilk günü otele varır varmaz akşam yemeğinden sonra mesaj çekmiştim.Onu odaya içki içmeye davet etmiştim.Tabi masajdan bahsetmemiştim.Lafı fazla gevelemeden katı ve oda numaramı sordu.Sanırım benden hoşlanıyordu.Valizde boxerlarıma sardığım viskilerden birisini çıkarıp şifonyerdeki iki bardağa doldurdum.Yanımda bir paket tütsü getirmiştim onları da yaktım.(Şu Fantasy yazan egzotik kokululardan.)Tam kokumu sürünüp saçımı taramıştım ki kapının tıkladığını duydum.Kendimden emin ve seksi bir hareketle açtım.Vay anasını bu da ne?Sarı düz saçlarını dağıtmış,üzerinde incecik krem rengi bir kazakla ve altında incecik siyah keten pantolonuyla karşımda dikilmiş,iri kahverengi gözleriyle bana bakıyordu.Gözleri tıpkı şu çizgi filmlerdeki seksapelitesi tavan mini etekli kızlarınki gibiydi;parlak ve büyük.İçeri davet edip viskiyi eline tututşturmuştum.Sonra sohbetler birbiri ardına yuvarlandı ve zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım.Artık sarhoştuk ve saat bir buçuğa geliyordu.Üstelik belim hala ağrımaktaydı.Ona belimden bahsettim;sıcak bir duş alıp gelirsem bana masaj yapabileceğini ve masajın işe yarayacığını söyledi.Öyle de yaptım.Geldiğimde belimde sadece havlu vardı.Yani çırılçıplaktım.Beni öyle görünce içkiden kısılmış sarhoş gözleri tekrar büyüdü,yüzüne kan oturdu.Mutlu görünüyordu ve çok tatlı gülüyordu.Hafif nemli saçlarımı karıştırıp yatağa,yanına uzandım.Krem lazımmış bavulda vazelin olduğunu söyledim.Her ne kadar kimi arkadaşlarım yanımda vazelin taşımamı fantezi olarak yorumlasalarda o,kışın elllerimin manyaklar gibi çatladığını ve sabah akşam ellerime vazelin sürdüğümü biliyordu.O anda ne düşündüğümü hatırlamıyorum ama sanırım uzanır uzanmaz yarım saat boyunca sızmış kalmışım.Masaj bitince uyandım.
             -Nasıl,rahatladın mı biraz?
             -Biraz mı?Hiç bu kadar hafif hissetmemiştim kendimi.
             -E işim bittiğine göre postalarsın artık beni.
 Bileklerinden tuttum ve yatağa yatırdım.Dudaklarına bakıyordum.Gözlerine bakmaktan korkuyordum.
             -Dinle!Oda arkadaşım sevgilisiyle beraber ve ben burada seninleyim.Bana masaj yaptın,gitmeni istemiyorum.Anlıyor musun?Çünkü senden hoşlanıyorum.
             Yavaşça boynuna sarıldım.Kokluyordum.Kafamı kaldırıp dudaklarına yaklaştım.Bir yandan öpüşüyor bir yandan kazağını sıyırıyordum.Ellerini boynumdan çekip kazağına götürdü ve sıyırıp çıkardı.Pantolonunun düğmesini aradım.O kadar sarhoştum ki lanet düğmenin nerede olduğunu bulamıyordum.Tek eliyle düğmeyi açtı ve sonra tekrar boynuma sarıldı.Pantolonu benim çıkarmamı istediğini düşünüp dizlerine kadar indirdim.O da tekmeleyerek çıkarıp yataktan aşağı nazikçe atıverdi..Bacaklarına baktım.Piliç gibiydi.Ufak ve toplu.Aynı zamanda çok da düzgündü.İç çamaşırının pembesi gerçekten de tahrik ediciydi.Toz pembe,pamuklu ve avuçiçi kadar bir külotla yatakta uzanmış sarı saçlı bir piliç.Toz pembesi sutyeninden belirginleşen göğüs uçlarını görmek için sabırsızlanıyordum.Ellerimi iki yandan sokup sutyenin kilitini açtım ve deliler gibi sevişmeye başladık.Derken yan döndük.Sonra bir kez daha.Artık ben alttaydım,o üstte.Sonra da yumuşacık kalçalarını baldırlarımın üstünde hissettim.Sonrası malum.Sabaha sarılmış uyandım.Tüy gibiydim.Duş alıp kahvaltıya indik.O da mutluydu ben de.
              Aklıma o küçük anım gelmişti ve kızın yanımda olmasını istedim.Kim bilir belki otobüste de masaj yapardı.Belim gerçekten de korkunç ağrıyordu.
              Saatime baktım,ona geliyordu.Ulaş'lara döndüm,epey sıkılmış gibi görünüyordu.Gökhan'a bir kaç koltuk önümüzdekilere çay veren muavvini işaret ediyordu.Sıra bize geldiğinde muavvine daha çok yolumuzun olup olmadığını sordum.Yaklaşık dört saatte oradaymışız.Müzikçalarımı tekrar açıp kendimi o dünyadan soyutladım.Hayallerde yüzüyordum kafamı cama yaslamış tozlu yolları,sarı tarlaları izlerken ve çayımı yudumlarken.Kulağımdaki şarkılar benimdi sanki.Sanki konserdeydim ve tüm kızlar adımın yazılı olduğu pankartlar açıp adımı haykırıyor,ben de sahneye fırlayanları öpüyor,gitarıma dokunmalarına izin veriyordum.İki saati geride bırakmıştık.Muavvine ne kadar kaldığını soracakken "Gaziantep 80km" tabelası gözüme çarptı.Bir anda heyecanlandım.Sanki daha önce geldiğim bir yerdi ve beni bekleyenler vardı.Sonunda geliyorduk kazasız belasız.
               Gözümü açtığımdan beri yol hep aynıydı;sarı tarlalar,tozlu yollar,seyrek kavaklar...

1 yorum: