29 Aralık 2012 Cumartesi

Güzel Anılar ve Kanserli Aşklar...4

Uzun bir süre Gökhan'ı bekledik.Gelmedi.İfade almanın uzun sürdüğünü düşünüp Selen'in yanına gitmeye karar verdim.Saat onu biraz geçiyordu.Sabah uyandığımdan beri çok fazla atraksyon yaratmıştım.Biraz rahatlamaya ihtiyacım olduğunu düşünüp Selen'i aradım.Ona olan biteni saniyesi saniyesine anlattım.Konuşmanın sonunda saat oniki gibi herzamanki yerde buluşabileceğimizi kararlaştırmıştık.Daha fazla vakit kaybetmeden ılık bir duş için hazırlandım.
             Duş bittiğinde ve ben hazır olduğumda saat onbirdi.Hızla köyün yolunu tuttum.Üstümde Beyaz bir tişört altımda cepli siyah keten kapri ve pilot gözlüklerimle yine düşmüştüm yollara.Ulaş'ı düşündüm.Onu kurtarabilecek miydik acaba?Gökhan bulunmuştu ama Batu da yoktu ortalıklarda.Her şey sarpa sarmıştı.İyi giden tek şey aşktı.Selen'le olan ilişkim daha iyi olamazdı heralde.Öte yandan İzmir'i özlemiştim.Buradan siktir olup gitmek istiyordum.Artık gerçekten de canım sıkılmıştı.
             İşte tüm bunları düşünürken kendimi aynı yerde buldum.Biraz erken gelmiştim.Oturup sigara falan içtim yaklaşık yarım saat.Selen geldiğinde yüreğimin rahatladığını hissediyordum.Sanki her şey yolunda gidiyordu.Sanki kimseye birşey olmuyordu.Ben de içim rahat takılıyordum kafaya göre.Derken beni eve davet etti.Hemen atladım tabi.Aklımdan geçen şeyi yapamayacağımızı evde kardeşinin olduğunu söyleyip durdu ya onu takan kimdi?Gerekirse kardeşini dizimde uyusunda büyüsünü söyleyerek uyuturdum.Hatta emzirebilirdim bile.
            Bir süre anneannesinin evinde takıldık.Yemek falan yedik.Eğlenceye bir üçüncü kişi daha katılmıştı.Kardeşi Fulden.Sarı saçlı,yeşil gözlü,tostopalak beş altı yaşlarında bir kızdı...Ablası gibi biraz saf bakıyordu o da.Ve onun kadar güzeldi.Büyüdüğünde çok can yakacaktır eminim.Dans edip şarkı söylemesine de bayıldım.O da etkileyiciydi ama bir insan yarım saate yakın aynı şarkıyı söyleyince izleyiciler duvarlardaki tabloların fırça numaralarına kadar tahmin yürütmeye başlıyorlar.Anneanesinin evinde pek bir atraksyon yaşayamadık çünkü tam sarılıp öpecekken bizim ufaklık  aramıza damlayıveriyordu.Ama öyle bir an vardı ki...Ne olursa olsun asla aklımdan çıkmayacak!
            Hafifçe esen kuru ve sıcak rüzgar vücudumuza ateş,kulaklarımıza yemyeşil yaprakların hışırtısını getiriyordu gölge düşmüş odanın tozlu camlarından içeri süzülüp.Her yer eskimiş kitap yaprağı kokuyordu.Öğlen yemeğinin verdiği yorgunlukla yarı baygın yatıyorduk ikimiz de yatakta.Ortamızda ise baş parmağı ağzında mışıl mışıl uyuyan tombiş kardeşi...Ara sıra doğrulup ona bakıyordum ve her baktığımda bir kez daha aşık oluyordum.Bir ona bir de kardeşine tatlı öpücükler kondurmaktan başka hiçbir şey gelmiyordu aklıma.Yıllardır kafamı kurcalayan cenneti keşfetmiştim sonunda.O an hayatımın belki de en güzel anlarından biriydi.O uyuklarken dudağının kenarından onu yavaşça öptüğüm an dünyanın yavaşladığını farkedebiliyordum. Tüm saflığıyla gülümsemişti bana.
           Yaklaşık dört saat oyalandık evde.Sonra apar topar öpüp yolladı beni.Annenannesi komşularıyla beraber sabahtan ilçeye gezmeye gitmiş ve en geç yarım saat içinde evde olurmuş.
           Anneannesinin evinden ayrılıp pansiyona dönmem yaklaşık bir saatimi aldı.Yolda fazlasıyla oyalanmıştım.Aslında ben yokken neler olup bittiğini merak ediyordum ancak olayları kafamda kurgulayıp düşünürken bir de Selen'in hiç gitmeyen hayaliyle boğuşurken normal hızımın çok çok altında yürümüşüm farkında olmadan.
           Vardığımda bahçe kapısında iki polis otosu ve bir avuç da polis vardı.Hızımı artırıp yanlarına geldim.Donup kalmıştım bir süre aval aval onlara bakındım.Esmer ve iri yarı olan köse herif yavaşça yanıma yaklaştı.Adam liseye yeni başlayan bir çocuk kadar tüysüzdü ve melezdi.Komik bir tipi vardı ama aklımda milyonlarca şey olduğundan adamın tipine içimden de olsa gülmeyi unuttum ve hemen lafa giriştim. 
           -Ne oluyor burada?
           -Durum kontrol altında merak etme.
           -Ne durumu Gökhan nerede?
           -Yakında bulacağız onu.
           -Nasıl ya?O zaten sizle değil miydi?Sabah aradı beni karakoldayım diye.
           Öylece durdu ve suratıma baktı.Başka bir gezegenden geldiğini düşünmeye başlamıştım ki Salman Usta'yı farkettim.Bana doğru koşuyordu.
           -Evlat kötü bir şey olmuş öğlen.Gökhan'ı üç polis otomobille bırakmaya gelirken yolda önleri pompalı saldırganlar tarafından kesilmiş ve bir polis başından vurulmuş.İki polis ve Gökhan da rehin alınmış.Sanırım mafyanın elemanlarıymış.Polislerin dediğine göre geçen sene mafyayla polis arasında çıkan bir çatışmada üç tetikçi ölmüş.Onlar da şimdi öc almaya başlamışlar.
           Sinirim bir anda hiç olmadığı kadar bozuldu.O anda o kadar sinirlenmiştim ki karşıma çıksalar hepsine de yumrukla ölümüne dalardım.Yeri tekmelemeye çalıştım ancak zarar verdiğim tek şey ayakkabımın önü oldu.Bir toz tabakası kalkıp hafifçe esen rüzgarda yavaş yavaş havaya karıştı.Uzaklaşan toz bulutunu izlerken gözümden bir damla yaş süzülüverdi.Saklamaya çalışmadım.Sadece elimin tersiyle sildim ve Salman Usta'ya baktım.
           -Üzülme herşey yoluna girecektir.Sizler erkenden ölmeyi haketmiyorsunuz.
           -Ulaş'ın hayalleri vardı bu yaz için.Sahillere akacaktı.Elinde kokteyl bardağı,ağzında purosu ve üstünde çiçekli havai deseni mayo şortu ve de gömleğiyle tüm kızları tavlayıp yazı dilediğince yaşayacaktı.Kumsalda ateş yakacaktık.Sabaha kadar başında gitar çalıp şarkı söyleyecektik.Daha neler vardı neler...Oysa şimdi kalplerinin attığından bile emin değilim.Onları son bir kez daha görebilsem yeter ve eğer öldülerse de umarım fazla acı çekmemişlerdir.Çünkü hepsi benim hatam.Asla kendimi affetmeyeceğim.
            -Oğlum!Hiçbirine bir şey olmadı.Bak göreceksin.Moralini yüksek tut ve inan.Üstesinden gelebiliriz.
            -Boşver Usta yapabileceğimiz bir şey yok.
            -Var.Yapabileceğimiz bir şey var.
            -Ben gidiyorum odama çekilip ağlayacağım.
            -Odana git ve biraz yalnız kal,ağlamak iyi gelir açılırsın.Sana sonra yemek getiririm.Sabah seninle işe koyulacağız güç toplaman lazım.Polislerin bir şey yapacağı yok.Onları bulursak ancak biz buluruz.
            -Sağol.Sonra görüşürüz.
            Arkamı dönüp ayaklarımı yere sürte sürte pansiyona girdim.Dünyadaki her ses birbirine karışmıştı ve tüm düşünceler kafamın içinde yankılanıyordu.Odaya girer girmez soyunup boxer donumla kendimi yatağa bıraktım.Gözlerim açık,Batu'nun boş yatağına bakarak düşüncelere daldım.Artık hayatımın geri kalanını somurtarak geçirecektim.Kaç yaşımda olursam olayım en iyi arkadaşlarımın benim yüzümden öldüğünü düşündükçe daha fazla kahrolacak,kendimi hiç affetmeyecek, bir an gülsem bile sürekli ağlayacaktım.Hiçbir şeyin anlamı kalmamıştı artık.Ben de ölsem bir şey farketmeyecekti.Gözlerimden yaşlar süzülecek gibi oldu ama o kadar dalgındım ki ağlamayı bile unutup uykuya daldım.
           Bir anda deprem olduğunu hissettim ve yerimden sıçradım.Ancak ayağa kalkamıyordum.Birileri beni tutuyordu sanki.Daha önce tanışmadığım karabasanın bana da uğradığını düşünmeye başladım ki kulağımdaki sesler tanıdık geldi.Birden daha iyi uyandım ve yüzüme yastıkla bastırıldığını anladım.Sesler birbirine girmişti ama bildiğim tonlardı hepsi.Bu kahkaha tonlarını daha önce milyonlarca kere duymuştum.Gücümü toplayıp yastığı ittirdim ve yataktan hızla doğruldum.Sağımda ve solumda çöplük gibi kokan iki varlığı görünce az daha kalbim duruyordu.Bunlar Gökhan ve Batu'dan başka kimse olamazdı.Ne kadar rüya da olsa onlardı.Ama her rüyadaki gibi uzaktan izleyen bir kamera değil olayları yaşayanın ta kendisiydim.Dokundum.Hissedebiliyordum.Saçımı çektim.Acıyordu.Ve sarıldım.Çöplük kokuyorlardı.
          -Oğlum nerden çıktınız lan siz?Şaka mısınız olum siz sürpriz misiniz bana yaaa?
          -Abicim neler oldu neler gel hadi aşağıda anlatalım Salman Usta aşağıda kahvaltı hazırlıyor.Hem bir şeyler yeriz.
          -Ya bidakka yaaa harbi gerçeksiniz olum siz.Gelin len bi sarılalım.
          -Tabi gerçeğiz abi.Ama g.tü az daha kaptırıyorduk valla.
          Sarıldım sıkıca ikisine de.Sanırım yaşadığım en deja-vu anlardan biriydi.Onları böyle uyandığımda karşımda bulacağımı asla tahmin edemezdim.Ama öte yandan sanki o anı daha önce de yaşamıştım.Sanki onları beklemek için bilerek yatmıştım o yatağa.Sarılırken gözlerimden yaş geldi ve bu sefer saldım gitti.Beni duyunca bu manyaklar da ağlamaya başladılar.Sonra hep beraber kalktık.Banyoya gireceklerini söylediler.Yemek hazır olana kadar bunlar da hazır olacaktı ve sofrada ne oldu ne bitti herşey konuşulacaktı.Hala yaşadığım o anın şokunu atlatamamışken aşağıda buldum kendimi.Salman Usta dönüp bana gülümseyerek baktı.
           -Demedim mi ben sana?Yarın sabah da Ulaş'ı bulacağız bak gör sen.Hadi gel şimdi bana yardım et ama.Yoksa kıtlıktan çıkmış o iki yamyamı tek başıma doyuramam.
           -Usta bunlar ne zaman geldiler yaaa?Ben uyuyordum bir de baktım birileri yastıkla kafama bastırıyorÖlüyorum sandım.Sonra çıktı foyaları ortaya.Anlatmadılar da başlarına ne geldiğini?Hem polisler nereye kayboldu?Senin bir şeylerden haberin vardır.
           -Geleli onbeş dakika oldu olmadı.Hemen ayak üstü bir iki konuştuk sarıldık sonra seni sordular ve yanına koştular.Yemekte anlatacaklarmış ne olduğunu bittiğini.Polisler gideli çok oldu hem.
           Kendimi bir kaç dakika içinde toplayıp Salman Usta'ya yardıma giriştim.Köfte kızartıyordu.Ben de patatesleri dilip kızgın yağa salladım.Bir iki avuç da biber közleyip sarımsaklı yoğurdu da meze olarak sofraya kondurdum.Tam köfteleri ateşten alırken lobi kapısından bir ses işittim.Arkamı dönüp baktığımda Fikriye Teyze'yi gülümserken buldum.
           -Gözün aydın oğlum.Gelmiş seninkiler sonunda.
           -Sağolun ama Ulaş yok.
           -Her şey yoluna girecektir merak etme.
           -Umarım.
           -Salman Usta'n nerede?
           -Üstünü değişiyordur.
           Kapıdan içeri adımını attı ve yavaşça koltuklardan birine yerleşti.Ben de sofrayla ilgili son rötuşlarımı bitirdim ve gidip karşısındaki koltuklardan birine oturdum.Onu uzun zamandır görmüyordum.Yüzünü unutmuştum.O yüzden olsa gerek suratına bir süre bakamadım.Konuşurken hep sağı solu inceledim.Utanıyor gibi olmuştum.Sonra yine kendimi onu inceliyorken buldum.Garip bir kadındı.Sanki içinde herkesi baştan çıkarabilecek bir şeytan vardı ve o da bunun farkındaydı ama kullanmıyordu.Bazen bana şehvetle bakıyorsa da gerisini getirmiyordu.En azından bana bakarak dudaklarını yaladıktan sonra şehvetle gülmekten ileri gitmemişti.Şimdi karşımda oturmuş bacak bacak üstünde gayet rahat ve bir o kadar da çekici bir vücut diliyle havadan sudan konuşuyordu.
           Derken Salman Usta karşımızda belirdi.
           -Hoşgeldin canım biz de yemek hazırlamıştık tam.
           -Biz derken ben oluyorum ama hadi neyse.
           -Hadi yaaa köfteleri kim yaptı sen mi?
           -Köfteleri çıkar,sonra bak bakalım şu sofraya.
           Gibi saçma muhabbetler geçmeye başlamıştı ki Gökhan duştan tertemiz,yıkanmış ve giyinmiş halde çıkıverdi karşımıza.
           -Ooo gel hajı sofra hazır tam vaktinde valla.Gel de anlat şu mevzuyu.
           -Dur abi Batu yeni girdi duşa o da çıksın hep beraber anlatalım.
           -Olum siz de merasim istiyorsunuz be.
           -Yok abi anlatacaklarımız çok garip.
           -Bu arada polis hala sizi arıyor olsa gerek.
           -Arasınlar yaaa işleri ne?
           -Eheheheh.
           -Hehehe...
           Sofrada Batu gelene kadar pek sağlam muhabbetler dönmedi.Havadan sudan ileri gitmemiştik.Dağa doğrusu Gökhan da ben de Ulaş'ı düşündüğümüzden konuşmak içimizden gelmiyordu pek.Canımız sıkkındı.Batu gelince biraz neşelendik.Kopmaya falan başladık.Ama yine de eski kahkahalar gibi olmuyordu.Kısa sürüyordu.Çünkü keyfimiz gerçekten de yoktu.
           -Eee anlatın bakalım nedir mevzuu?
           -Batu sen mi başlıyorsun ben mi anlatayım?
           -Abi önce sen gir olaya.Siz daha önce kayboldunuz.
           -Bakın şimdi biz Ulaş'la ertesi sabah bir gözlemeciye girdik ilçede.Ortam güzeldi içeride.Otantik bir mekandı.Ulaş orda çalışan bir kızı süzdü durdu.Sonra hesabı öderken bir de baktım ayartmış.Öğlene buluşacaktık.O saate kadar gezdik tozduk.Kız tek gelmedi tabi bir de arkadaşını getirdi yanında.O gün pek bir yakınlaşma olmadı ama baya baya kaptırdık kendimizi.Ertesi gün de gidip buluşacaktık.Ama bu sefer evlerine gidip biraz daha yakınlaşacaktık.Kızlar bize güvenmeye başlamışlardı.Ben hiçbir vaatte bulunmadım sadece takılmaktı amacım.Ama bizim manyak kıza evlenme sözü verip bir güzel yatağa atmış.Üstelik kız bakireymiş.Sonra en korkulan şey oldu:Kız bozuldu ve Ulaş gerçeği kıza söyledi.Amacının sadece eğlenmek olduğundan falan bahsetti.Kavga ettiler.Bir süre salonda oturup konuştuk.Kızla arkadaşı o sırada Ulaşın'kinin abisine haber vermişler.Adam hiç ummadığımız bir anda içeri dalıverdi.Korktuk.Kaçamadık da elinde silah vardı.Bizi dövüp bayılttı.Bana vurmadı ama.Benim bir şey yapmadığımı söylemiş kızlar.Sonra bizi götürüp ayrı ayrı bodrumlara kapattı.Ben sağlam olduğumdan kurtulmayı başardım ama Ulaş yaralıydı ve kurtulması imkansızdı.Zaten onun nerede olduğunu da bilmiyorum.Sanırım kendi evinin bodrumuna kapatmıştı onu.Çünkü ben kızın evinin bodrumundan kaçtım ve evin başka bodrumu da yoktu.Sonra karakola gittim.Olayı anlattım.Gerekli bilgileri ve yer tariflerini verdikten sonra seni aradım.Sonra beni pansiyona kadar bırakacaklarını söylediler ve bir polis otosuna bindik.Ancak tam ilçe çıkışında,tarlaların başladığı yerde önümüzü bir Mercedes kesti ve içinden pompalı tüfek taşıyan adamlar inip bizi arabadan çıkardı.Ben önce benimle ilgili sandım ama adamların konuşmasından polislerle bir sorunlarının olduğunu anladım.Birini başından vurdular.Kalanları ben de dahil arabaya atıp boktan bir yere götürdüler.Mezbağa gibi bir yerdi.Her yer kandı.Korkuyordum.Yaka paça ittirilerek bir hücreye atıldım.Sıkı durun burası tam bir türk filmi bu kadar da olmaz dedirtiyor insana.Batu sen anlat abi.
          -Kapı açıldı.Sonumun geldiğini düşünerek dua etmeye başladım.Ama karşımda şaşkın ifadeli biri duruyordu.Yaka paça içeri atıldı.Birden delirdiğimi ya da her şeyin bir şaka olduğunu düşünerek kahkahalar atmaya başladım.Ben kopunca karşımdaki de koptu.Gökhan.Tam karşımda dikilmişti.Bir süre içeride takıldık.Çok geçmeden içeri bir suratsız girdi ve bizi patronlarının yanına götürdü.Patron ilk benle konuşmaya başladı.
           "Genç sen bizim aradığımız adam değilsin.Biz aradığımızı bulduk.Kilolu olman ve bizi o yemek lokantasında sürekli izlemen seni o sanmamıza neden oldu.Ama anladık merak etme.Korkulacak bir şey yok.Şimdi çeneni kapalı tutacağına ve kimseye bir şey söylemeyeceğine yemin edersen seni gitmek istediğin bir yere kadar arabayla bırakabiliriz.Ama kendimi tutamam,öterim diyorsan yolun şimdiden açık olsun gideceğin yere de selamlarımızı iletiver."
            Korktum."Sen merak etme abi bundan böyle beni dilsiz bil!"dedim.Sonuç olarak beni serbest bıraktılar.Sonra onlara Gökhan'ı da salıp salmayacaklarını sordum.Onu da polisleri rehin alırken arada kaynatmışlar.Bir alıp veremediklerinin olmadığını ve gitmesinde sakınca olmadığını söyleyip serbest bıraktılar.Gözlerimiz bantlıydı,nerede olduğumuzu bile anlamadan arabadan tekmeleyerek atıldık.Sonra da ne polis ne bir şey.Korkup buraya geldik.
            -Aynen böyledir mevzu.
            -Ohaaa.Benim başıma böyle bir şey gelse hiç uğraşmam vurun beni derim.Olum manyaksınız siz yaaa.Oturun kitap falan yazın abi.Ya da hemen bir kurban kesin."Verilmiş sadakanız varmış."desem devede kulak kalır.
            -Abi abartma yaaa.Alt tarafı mafya kaçırdı.
            -Ehehehee.Manyak.
            -Hehehe.
            Yemekten sonra çaylarımızı içip biraz konuştuk.Fazla gülmüyorduk.Ilık yaz gecelerinde bahçelerde,teraslarda ya da balkonlarda yapılan o sakin muhabbetler serisinin sonuna kadar gelip odalarımıza çekildik.Herkesin üstünde garip bir huzur vardı.Birisi öldüğünde arkasından tutulan bir kaç günlük  kızgın yastan sonra insana çöken o garip huzur kol geziyordu ortalıkta.Sanki birileri ölmüştü.Ama tüm bunları düşünmek beni kahrediyordu.Yüzlerce kez ağlamak istemiştim ama huzur yüzünden bunu başaramamıştım.Yine öyle anlardan birinde odamda oturmuş Batu'nun horlamasını dinleyerek düşüncelerime demir atıyorken kapı yavaşça açıldı ve içeri Gökhan girdi.
            -Uyumuyordun değil mi baba?
            -Yoo.Sadece dalmışım öyle.
            -Ben de uyuyamadım bir türlü.Baktım ışığınız yanıyor geliverdim laflarız diye.
            -İyi etmişsin.
            -Baba içki falan var mı sende ya?
            Bavula uzanıp son Jack şişesini çıkardım.Absent'e dokunmak istemiyordum.Moralimiz bozuk olduğundan vücut dengemizi alt üst edebilirdi.
            -Viski içebilecek misin?Miğdene zarar vermesin.
            -Yok ya bir iki kadehten bir şey olmaz.Uzun zamandır doktorun tavsiyelerine uyuyorum.Ağzıma sert içki koymadım son beş aydır falan.Hep bira,rakı bi de şarap takılıyorum.
            -Okey abi yakmasın da.
            Şişeyi tepeme dikip bir iki yudum aldım.Sıcak olduğundan epey sert geldi.Yüzümü ekşiterek Gökhan'a içmesini onaylamadığımı mimiklerimle anlatmaya çalıştım.Ama ısrarlıydı.Elimden şişeyi alıp dikti.Dördüncü yudumunda kusacak gibi oldu ve yere tükürdü.Güldüm.
            -Pöfff.Ne acıymış bu yaaa.Bira falan olsaydı keşke.
            -Dedik sana içme diye.
            -Ya boşver canım sıkkın.Hatta sen bir de sigara yak bana.
            Gökhan sigara deyince aklıma geldi.Uzun zamandır içmemiştim.Uzun zamandan kastım yemek sonrası oluyor tabi.Komidinin üstünden paketi alıp kendime bir tane yaktım.
            -Ver bakayım bi fırt.
            Uzattım.Bir fırt aldı ve içine çekti.Sonra da dumanı savurup sigaraya küçümser bir bakış attı.Sanki yıllardır içiyor gibiydi ve bir fırt daha aldı.Hepsini bitirmeye kararlı görünüyordu.Karışmadım.Öyle de yaptı.O onu içerken ben de kendime yeni bir tane yakmıştım.Bir süre sigara içip viski çektik.Ona izmariti çıkartıp içmesini falan gösterdim.Daha sert olduğunu anlattım.Ama konu dönüp dolaşıp Ulaş'a geliyordu.İkimiz de umudumuzu yitiriyor gibiydik.Tüm o muhabbet süreci içerisinde Batu ölü gibi yatmıştı.O seste kafasını kaldırıp bakmadı bile.Aynen devam etti.Sanırım çok yorulmuştu ve bizi duymuyordu bile.Benim de uykum yavaş yavaş gelirken Gökhan yatağın ayak ucundan kalkıp kapıya doğru yöneldi ve iyi geceler dileyip odasına geçti. O gittikten sonra yaklaşık bir saat boyunca açık camdan girip tül perdeden süzülen ayı seyrettim yattığım yerden.Aklım çok karışıktı.Hem Selen'le olan ilişkimin devamı hem de Ulaş'ın hayatı beni oldukça endişelendiriyordu.Her ne kadar aldırış etmesem de içimde bir şeyler beynimi kemirip duruyordu.Bir sigara daha içtim ve söndürüp,gözlerimi kapattım.
            Kapalı da olsa gözlerim bulurum seni ellerimle,alışmış ellerim ellerine bir kere.Nereye gitse ellerin arkasından geliverir ellerim sorgusuz sualsiz uykudayken bile.Tırnaklarımı sökecek kadar hırçın bu aşk işkencenin ana damarında kanınla beslenen,yeşerip büyüyen bir tohum kadar.Gel tut ne olur.Geri çevirme ellerimi.Bu son olsun çatlayınca soğuktan,kuruyunca sıcaktan oluşan yarıklara biriken göz yaşı tuzlarım.
            İrkildim.Gözümü hızla açtım ve istemsiz homurtulu bir ses çıkardım.Göğsümde uzun parmaklardan oluşan bir el vardı ve dürtükleyip duruyordu.Herşeyi net görmeyi başarınca Gökhan'ın beni uyandırmaya çalıştığını anladım.
            -Abi kalk hadi.Saat dokuzu çoktan geçmiş.
            -Yat abi erkenmiş daha.
            -Ulaş'ı arayacağız unuttun mu?
            -Aaa evet unutmuşum.
            Yerimden fırlayıp ayakta gerilme hareketlerine başladım.Uykum açılsın diye bir iki uydurma hareket sergileyip Batu'yu kaldırmaya yöneldim.Biraz zor oldu ama dürte dürte uyandırdık herifi.Sonra da aşağı Salman Usta'nın yanına indik.
            -Günaydın Ustam.
            -Günaydın çocuklar.Ben kahvaltımı ettim siz de bir şeyler atıştırın hemen çıkalım.Bugün büyük gün biliyorsunuz.
            Bizimkiler bir şeyler atıştırdı ama ilçede kahvaltı yapabileceğimi düşünerek ben odama çıkıp üstümü giyindim.Dedektifliğe başlayacağımdan spordan ziyade daha klasik bir şeyler giymiştim.Altımda siyah gabardin pantolon,üstümde beyaz baskılı bir tişört,damla gözlüklerim,kemeriyle beraber silahlarım,siyah bilekliklerim ve siyah Süper Star ayakkabılarım...Aynaya baktığımda tek eksiğin saçlarım olduğunu anladım ve bavulumdan bir kutu jöle çıkarıp aşağı indim.Lobiye vardığımda bizimkiler koltuklara yığılmış çay içiyordu.Sessizce koridora saptım ve banyoya girdim.Saçlarımı buraya geldiğimden beri ilk defa dikmeye karar vermiştim.Dik saç bana gerçekten de yakışıyordu.İzmir'de bir gün içinde yüz kızla karşılaşıyorsam doksanı laf atıyor,sekizi sadece bakıyor bir tanesi korkuyor,bi tanesi de hiç görmüyordu.Ama erkeklerin de "Saça bak!Tipe bak!Bunu bi dövecen...Seni bizim orda görmeyim...vs." gibi tepkilerinden bıktığımdan uzun zamandır saçlarımı dikmiyordum.Artık kararımı tekrar değiştirmiştim.Yeniden dikmeye başladım.Bir avuç jöle halletmişti herşeyi.Islak,birbirine girmiş,salaş ama dik saçlar...Ellerimi yıkayıp çıktım ve bizimkilerin yanında beliriverdim.
            -Vuah...
            -Vaşşş.
            -Evlat.Bu ne karizma?
            -Noldu baba yeniden dikmişiz saçları.
            -Sorma babo gaza geldim birden.İmaj nasıl dedektif gibi olmuşum ama değil mi?
            -Olmuş olmuş.E biz de giyinelim mağdem.
            -Hadi acele edin işmiz uzun.
            Keyiflerimiz düzelmiş gibiydi.Artık kimse ya Ulaş'ı takmıyordu ya da onu bulacağımıza gönülden inanıyor hatta bulmuş kadar oldukalrını düşünüyordu.Oysa nerede olduğu bir yana,hayatta olup olmadığı bile kesin değildi.Bu ilginç deja-vu anımı yaşarken bir iki sigara tükettim ve bizimkilerin gelmesini bekledim.Salman Usta'da gelince takım tam kadro hazırdı.
            -Herkes hazır mı?Hazırsa gidelim.
            Vay anasını tıpkı şu "Gidelim Joe." diyen damla gözlüklü cool polislerler gibiydim.
            -Biraz beklemeniz gerekiyor.Bir kaç bir şey almalıyım.
            Salman Usta bizi lobide bırakıp içerilere yönelidi.Biz de o sırada Gökhan ve Batu'yla planı konuştuk.Batu pansiyonda kalacak ve gelen polislere alışverişe çıktığımızı söyleyecekti.Onları postalamaya çalışacak başaramazsa oyalayacaktı.Biz de Gökhan'la beraber Ulaş'ı en son gördüğü yerde araştırmalar yapacaktık ve Salman Usta da bizi uzaktan izleyip çevreyi kolaçan edecekti.Planı yaparken o kadar kaptırmıştım ki kendimi birden hiç olmadığım kadar serinkanlı davrandığımı ve durmadan sigara içip emirler verdiğimi farkettim.Ama her şey o kadar eğlenceliydi ki kendimi toplama gereği bile duymadım ve aynen devam ettim.
            -Çocuklar artık gidebiliriz ben de ortama ayak uydurdum.Artık tam anlamıyla hazırım.
            Karşımızda dikilen adam Salman Usta değil dedektif Trayce'di.Amerikan filmelerinin başrol oyuncusu kır saçlı dedektif Trayce,gri, jilet gibi ütülenmiş kumaş pantolonu,siyah dar gömleği,gri incecik ceketi ve belinde onikilik tabancasıyla karşımızda dikilmiş bizi süzüyordu.Artık gidebileceğimizi birbirimize  başlarımızla onayladıktan sonra gözlüklerimizi takıp dışarı çıktık.
            -Batuhan gelmiyor mu?
            -O buraların güvenliğini sağlayacak.Plan hazır şef sen sadece bize ayak uydur.
            -Kalabalık olsaydık daha iyi olmaz mıydı?
            -Böylesi daha iyi George merak etme.
            Gülümsedi ve kapıya doğru giderken bize seslendi:
            -O tarafa değil.Beni takip edin.
            Sola dönmüştü ve gür ağaçların kenarından bize işaret ediyordu.O tarafatan daha önce hiç gitmemiştik.Takip ettik.Önümüzde kocaman bir sac kepenk duruyordu.Eğilip cebinden çıkarttığı anahtarlarla kilidi açtı ve tozlu kepengi kaldırdı.Gürültüden korkup bir kaç adım geri sıçradım.Ama kimse görmediğinden bozuntuya vermedim bile.Soğuk kanlılığımı koruyarak yarısı açılan kepenkten içeri uzattım kafamı.Oldukça karanlıktı ve içerideki herşey yarı loş görünüyordu.Mekan gür ağaçların ortasında olduğundan içeriye fazla güneş düşmüyordu.Gözüme ilk çarpan üstü gri brandayla örtülü olan bir araba oldu.Tekerleklerine kadar brandayla kapatılmıştı.Hayliyle markasını ve modelini tahmin edemiyordum.Ama kasasının keskin hatlara sahip olduğu kesindi.Biraz da irice bir arabaydı.Yeni bir şey olmadığı belliydi.Daha sonra gözüme öteberiler çarptı.Variller,gaz yağları,zincirler,lastikler,cantlar,miller,dişliler,bicon ve ingiliz anahtarları...Tam bir tamirhane gibiydi ve içerisi pis motor yağları ve benzin kokuyordu.Hatta tam olarak karbüratör kokusuydu bu.
            Ben kapı eşiğinde durmuş içeriyi incelerken Salman Usta arabaya yanaşıp brandanın iplerini çözdü ve hızla kaldırdı.Toz taneleri havalandı ve yavaşça ortaya çıkan o silüetin üstüne sihir tanecikleri gibi konuverdi.Ağzım açık kalmıştı.
            -Lanet olsun adamım bu bir Chevi.
            Karşımda yaldır yaldır parlayan simsiyah bir Chevrolet vardı.Oldukça bakımlı ve temzidi.Öyle ki son model bir arabadan farksızdı.İri tekerleri ve gümüş grisi cantları karşısında gözlerim daha da büyüdü.Camında aptallaşmış surat ifademi görebiliyordum.Ağzımı kapattım ve başımı silkeledim.Arka bagajın ordaki anteni çıkarmaya çalışan Salman Usta'nın yanına koştum ve elindeki anahtara uzandım.
            -Dostum ver o anahtarı ben çalıştıracağım.
            Anahtarı kaptığım gibi kapıları açtım ve sürücü koltuğuna yayıldım.İçerisi sıradan bir arabadan çok farklıydı.Koltuk bir kanepe kadar rahattı ve arabanın içi salon gibiydi.Özellikle babamın o küçük spor kasa Renault'undan sonra içinde horon tepsem yeriydi.
            Göğüslükteki tozları üfleyerek dağıttım ve anahtarı kontağa yerleştirdim.Gökhan şaşkın şaşkın arabaya dokunuyordu.Geriye yaslanıp derin bir nefes aldım ve yaşadığım anın tadını çıkardım.Bir elimle de ince metal direksyonu avuçladım.Avuç içimdeki buz gibi metalin asaletini hissedebiliyordum.Dikiz aynasından Salman Usta'nın ve Gökhan'ın arabadan uzaklaşıp uzaktan tüm gövdeyi süzdüğünü görebiliyordum.Ama artık çalıştırma zamanı gelmişti.Diğer elimi kontağa götürüp çevirdim.Küçük bir tık sesi duydum.O kadar.Salman Usta pis pis gülüyordu bana doğru gelirken.Camı araladım.
            -Evlat elini pedalların oraya doğru uzat.Bir kol olacak.Onu tut ve kendine doğru çek.Aküsü bağlı değil.Kaportayı açmamız gerek.
            -Usta hevesim kursağımda kaldı yaaa ne yaptın sen?
            -Uzun zamandır çalıştırmıyordum.Aküyü de çıkardım o yüzden.
            Elimi uzatıp kolu çektim.Çıt diye bir ses duyuldu.Kapıyı açtım ve kaportanın yanına geldim.Dev bir motor uzanıyordu içeride.Tepesinde kocaman bir hava filitresi olan sekiz silindir bloklu dev bir motor...Oldukça temizdi, metali yaldır yaldır parlıyordu ve pas yoktu.Usta aküyü getirip yerine koydu ve bağlantılarını yapıp civatalarını sıktı.Ben de o sırada içini inceledim.Ama işimiz henüz bitmemişti.Aküyü takarken Gökhan'dan motora yağ koymasını istemişti.Ben de içinde benzin olan büyük bidonu depoya dayadım ve tankı sonuna kadar doldurdum.Tüm işler bittiğinde üstümüzü kirletmeden ellerimizi temizledik ve arabaya doluştuk.Sürücü koltuğuna binbir dille de olsa oturmayı başarmıştım.Ehliyeti yeni aldığımı bilmiyorlardı tabi.
           -E hadi evlat.
           -Geliyor sıkı durun.
           -Kıhıhıhıhıhıgıhıhıh...
           Çalışmadı.Bol gaz verdim.
           -Kıhıhıhıgı gı gı vır vır vır vır...Pırçkkk...
           Tam çalışacakken teklemişti.Bir daha denedim.
           -Kıhıhıhıhıg vır vır vır kırşıvvvnnn...Gür gür gür gür gür gür gür gür...
           Motor çalışıyordu.Kaportaya baktım.Sanki motor kaportayı yarıp çıkacaktı.Resmen önümde titreyen bir demir kütlesi vardı.Gaz verdim.
           -Brovvvnnn.
           -Gökhan bu kaportanın altında motor değil zincirlenmiş bir kaplan var oğlum ve oldukça kızmış.Umarım zincirlerini kırmaz.
           -Sen ne diyorsun baba yaaa bir kaplan değil yüzlerce kaplan var orda.
           -Usta böyle bir arabaya sahip olduğun aklımın ucundan geçmezdi.İnan bana şu anda dünyadaki en mutlu herif benim.Ve çok teşekkür ederim sürmeme izin verdiğin için.
           -O araba benim her şeyimdi bir zamanlar.Sonra soğudum.Tüm hevesimi aldım çünkü.İlk zamanlar ben de sizin gibiydim.Ama insan sıkılıyor belli bir süre sonra.Neyse zincirleri kırma vakti geldi sanırım.
           -Haklısın işimiz uzun.
           El frenini indirdim.Debriyaja basıp vitesi bire aldım ve yavaş yavaş gaz vererek kalktım.Pedallar tam sevdiğim gibiydi.Boşluğu alınmış ve kaya gibi sert.Yavaşça ağaçlı yere çıktım ve ordan bahçeye uzandım.İnsanlar bizi görünce işlerini bıraktılar ve arabayı süzmeye başladılar.Salman Usta camını açıp içlerinden birine seslendi.
           -Cavit garajın kapısını kapatın da çocuklar girmesin.İçeride yanıcı maddeler var.Kilidi de takın.Biz ilçeye gidiyoruz.Uğrayan olursa alışveriş yapmaya gittiğimizi söylersin.
           -Peki aaabey.
           Bahçe kapısından yavaşça geçtim ve arabayı yola çıkardım.Önümde dümdüz bozuk bir asfalt yol vardı.Buraya gelirken geçtiğimiz yoldu.Kemerimi takıp diğerlerini de uyardım.Gaza biraz yüklendim ve hızla kalktım.Herkes geriye yapışmıştı.Patinaj çeken tekerlerin ıslıkları kulağımızda yankılandı ve arabanın içine tozlar doluşmaya başladı.Birden kilometrenin yükseldiğini farkettim.Oldukça iyi hızlanıyordu ve kasanın yola asılması torkunun gücünü ispatlıyordu.
           -Yavaş evlat yavaş.
           -Lan hakkatten arabaya yazık.
           -Korkmayın ben usturuplu kullanırım.Geriye yaslanın ve yolun keyfini çıkarın.
           Yol boyunca pek konuşmadık radyo da kapalıydı.Yan koltukta Gökhan,tam arkamda Salman Usta oturuyordu.Herkes bulunduğu yerin camını açmış kolunu dışarı sarkıtmıştı.Sabahın onbiri olmasına karşın hava epey sıcaktı.Ama açık camlardan içeriye dolan serin hava terlemiş göğsümü serinletiyor sağımda uzanan kavakların altında uyuklama isteği uyandırıyordu.Chevi asfalttaki çukurlara girdikçe yaylanıyor,yola daha bir asılıyordu.Bir sigara yakıp yolun keyfini çıkardım.Gözümde damla gözlüklerim,ağzımda sigaram,tek kolum dışarıda tam bir rahatlık abidesiydim simsiyah kaportadan yüzüme yansıyan güneş ışınlarıyla.
            Çok geçmeden ilçeye vardık.İlçeden Antep'e geldiğimiz ilk gün geçmeme rağmen sanki aylardır uğramamış gibiydim."Yine deja-vu'lar serisi başladı."dedim kendi kendime.Heralde taksiciyle sohbet ettiğimden geçtiğim yerleri hatırlamakta zorluk çekiyordum.Herifi kafalamak kolay olmamıştı.Bu kaldırımlar,bu yollar,dükkanlar,insanlar...Sanki herbirini çok ama çok öncelerden görmüştüm ama dikkat etmemiştim.İnsanlara baktıkça bize özendiklerini anlıyordum ve bu beni bir yandan üzse de diğer yandan da sevindiriyordu çünkü insanlar bana özeniyorlardı.Egomu tatminlik açısından sağlam adımlardı tüm bunlar.Onları öyle görünce daha da bir havalandım ve sigarayı ağzımdan hiç düşürmeme kararı aldım.Sürekli ağzımın kenarından sarkan ve tütüp duran o şey hayatı,hatta kendi sağlığımı bile sallamadığımın bir kanıtı olarak yansıyordu dışarı.Ve camdan sarkıttığım kolum bir rahatlık göstergesiydi.Yavaş yavaş caddelerden geçtik.Gökhan bana yeri tarif ediyordu.
            -Dön hocam.Sola sola.Şu fırının ordan.
            -İleride bir sokak var ordan mı?
            -Ordan değil hemen yanındaki fırının ordan.
            -Oğlum çok karışık çıkabilecek miyiz burdan geri?
            -Abi nolcak iki sokak döndün alt tarafı.
            Yollar epey karışıktı ama döne döne sonunda varmıştık.Arabayı gözlemecinin hemen karşısına park ettim.Gözlemeci yolun diğer tarafındaydı.Yani aramızda geniş ve tenha bir cadde vardı.Camları kapatıp konuşmaya başladık.Bir plan gerekliydi.
            -Buradır hocam.
            -Eyvallah.Hemen plana koyulalım.Sen ve ben içeriye girip müşteri gibi davranmaya çalışıyoruz ama aslında polis olduğumuzu da çaktırmadan belli ediyoruz.Doğal olmamamız gerek.Müşteri gibi görünmeye çalışan polisler olduğumuzu yutarlarsa polis gibi görünmeye çalışan manyaklar olduğumuz asla akıllarına gelmez.
            -Abi harikasın sen ya.Beyin fırtınana bayılıyorum.
            -Ehehehe.Eyvallah.Sonra girip bir kaç soru soruyoruz Ulaş'la ilgili ve ufaktan gözdağları veriyoruz.Sonra da rüzgarın götürdüğü yere doğru yol alacağız.Bu süreç içerisinde Salman Usta arabada kalacak ve bizi izleyecek aksi bir durumda bize haber verecek.Yani gözcümüz Salman Usta.Herkes anladı mı görevini?
            -Tamamdır evlat.
            -Okeydir Bob.
            -Ehehehe.
            İndik.Yoldan geçtik ve dükkanın önünde durup bir iki etrafa göz attık.Yoldan geçen tek tük insan önce saçlarıma sonra da kıyafetime dolu dolu baktı.Silahları farkettiklerinde de yolun diğer yakasına geçmek için depara başladılar.Gülümsedim.Etrafta bir çok dükkan vardı ama hepsi sinek avlıyordu.En tenha caddelerden birindeydik sanırım.Kuyumcular,kilimciler,butikler...Öğlen güneşi altında serin kanlılığımı koruyarak gözlemecinin kapısını yavaşça araladım ve içeri girdim.Biz girerken bir çan sesi duyuldu.Kapının üstüne asılmıştı.Zaten küçük bir dükkandı müşterinin geldiğini belli etmesi için çan asmaları epey saçmaydı ama yine de o çan sesi egoma daha bir öz güven kattı.Hemen karşımda bir sağa bir sola dönen şu eski tip vantilatörlerden vardı.Bir de tepemde sallanıyordu.O yüzden olsa gerek içerisi dışarıdan sonra cennet gibi geldi.
             -Me me merabaaa.
             -Merhaba.Sanırım gözlemeleriniz meşhurmuş.Bize kahvaltılık bir şeyler hazırlayabilir misiniz?
             -Ta tabi ne demek.İçecek ne alırsınız?
             -Ben ayran alayım bir tane.
             -Ben de çay.
             Plan işe yarıyor gibiydi.Kadın girer girmez polis olduğumuzu anlamış kekelemeye başlamıştı.Tabiki de işe yarayacaktı heyecandan silahlarımı çıkarmayı unutmuştum.Kovboyculuk da oynamadığıma göre tabiki de polistim.İşi sulandırmadan hemen en köşedeki masaya yerleştik.Bir sigara yaktım ve kadını incelemeye koyuldum.Oldukça salak bir tipi vardı.Kibar görünmeye çalışıyordu ancak bize bir şeyler hazırlarken kilosu nedeniyle terliyor,terini elinin tersiyle silip tezgah altına salllıyordu.Kadın o kadar paranoya olmuştu ki onu izlediğimi farketmedi bile.İnadına ona bakmaya devam ettim.Bir yandan da Gökhan'la sohbete giriştik.
             -Abi bu kadın bir şeyler biliyor.Bu kadar paranoya davranmazdı yoksa.Bence doğru iz üzerindeyiz.
             -Evet abi kadın resmen kekeledi yaaa.
             Derken kadın tekrar terini sildi,tezgah altına salladı ve başını kaldırarak bize seslendi.
             -Domates ve yeşillik de doğramamı ister misiniz yanına?
             İşte o an kadın hayatının rezilliğini yaşamıştı sanırım.Göz göze gelmiştik ve benim tiksinmiş ifademle tanışmıştı.Bir an dükkanın kapısını hızla çarpıp ağlayarak koşup kaçacak sandım ama kendini tuttu.Yüzü kızardı,terler daha da hızlandı,yutkundu.Boğazının kuruduğunu ben bile hissetmiştim.
             -Benimkinde olsun.
             -Benimkinde de.
             Sözlerimiz kadını biraz olsun yatıştırmıştı.Aslında isteseydim çok rahat ağlatırdım o kadını oracıkta ama kadınlar zaten kırılgandır ve hayat boyu çile çekmişlerdir gerek tırnaklarından gerek saçlarından,tüylerinden,kilolarından ya da boylarından,göz renklerinden,dişlerinden,vücut ölçülerinden,şekillerinden ve en önemlisi erkeklere yeterince acı çektirememenin verdiği dayanılmaz öfkelerinden.O yüzden hiç bir kadınla ya da kızla tartışmam.Susar ve önüme bakarım.Bağırıp dururlar.Ara sıra kaldırır başımı ezik ezik bakar ve önüme tekrar dönerim.Yine öyle yaptım üstüne varmadım.Tam tersine utangaçlığını gizlemesine yardım bile ettim.
            -Benim tabağıma varsa biraz yeşil zeytin koyabilir misiniz?Biraz da peynir...
            Sonra tekrar Gökhan'la muhabbete giriştik.
            -Abi kadın çok salak.Giydiği kıyafetlere bak.Ocak başında jilet gibi ütülenmiş bembeyaz yarım kolluyla takılıyor.Üstelik makyajı da çok abartılı.Müşteri mi çekeceğini sanıyor acaba?
            -Yok be iki gün önce hiç böyle değildi.Bizim uğradığımız günler gayet sadeydi.
            -Hadi yaaa.Evinde işler tıkırında galiba.
            -Dükkan da dolu değil hakkatten.
            Dükkanda bizden başka kimse yoktu.Bunu Gökhan söyleyene kadar farketmemiştim bile.Sonra aklıma bir anda bir şey geldi.
            -Oğlum kadın sade takılıyorsa neden şimdi böyle süslenmiş bir anda?
            -Bakkal falan soymuştur.
            -Oğlum bak bu psikolojiyi bilirim.Suçlular bir anda kendilerine bakmaya başlarlar.Suçlarını hem kendilerinden hem de başkalarından gizlemeye çalışırlar.Yarı delidir böyle insanlar.Tamam oğlum bulduk işte.Sıra geldi konuşturmaya.
            -Oha abi direk teşhisi koymayalım bence.Araştırmaya devam.Kadının bu işle bir ilgisi yok kadının kızında bitiyor çünkü olay.Abisini o çağırdı ve bizi esir alan adam da oydu.
            -Ya bi ifadesini alalım bence.Olaylardan haberi var bunun.Belli ediyor kendini baksana.Kızıyla oğlu adam kaçıracak annenin haberi olmayacak öyle mi?Oğlum annelerden hiçbir şey kaçmaz.
            Derken kahvaltılarımız gelmişti.Tıka basa yedim.O kadar acıkmışım ki farkında olmadan Gökhan'ın tabağından bile yemişim.Hatta çayından da içecekmişim de Gökahan elimden almış son anda.Hiçbir şey hatırlamıyorum çok tuhaf.Zaten yemek yerken aklım başımdan gider hep benim.Ne konuştuğumu bile bilmem.Bazı insanları konuşturmak için işkence falan yapıyorlar,aç bırakıyorlar,alkol veriyorlar.Bana direk bir açık büfe ayarlasalar öz geçmişimi en ince ayrıntıya kadar sıralarım heralde.
            Yemekle fazla oyalanmadan işe koyulduk.Salman Usta'yı da fazla bekletmek istemiyorduk o güneşte.Borcumuzu öderken inceden muhabbetti açtım hemen.
             -Güzel olmuştu elinizin tersine sağlık.
             Kadına bakarak gülümsedim.İşkence başlıyordu.
             -Sa sa sağolun.
             -Artık hep buraya geleceğiz kahvaltıya.Merak ediyorum tüm besinleriniz doğal mı?
             -Doğal olmasına özen gösteriyoruz.
             -Belli belli tadı çok güzeldi ne katıyorsanız artık.
             -Teşekkür ederim yine bekleriz.
             -Ne o bizi hemen postalamaya çalışıyor gibisiniz.
             -Yok yok ne demek.İsterseniz birer çay dökeyim size.
             -Çay mı?Gökhan ne dersin içer miyiz?
             -İçeriz bence.
             Kadın Gökhan'a dikkatlice baktı.Onu tanımıştı.Korkmaya başladı.Yerimize geçip konuşmaya başladık.Gökhan bana olayları yeniden anlatırken kadın çaylarımızı getirdi.
             -Buyrun siz de oturun biraz laflarız size sormak istediğimiz birkaç soru var.
             -Ama ben...Ben...Benim gözleme yapmam gerek.Hazırda olmalılar.
             -Gözlemeyi kızınız yapabilir bence onu çağırın yardıma.Biz de sizle laflamış oluruz biraz.Sahi kızınız var mıydı sizin ben attım ama...
             -Var.Var.
             -Güzel.O halde çağırın.Gökhan sen de kapıyı ayarla.Kapalı yazısını.
             Gökhan kalkıp kapıya yöneldi ve Salman Usta'ya eliyle işlerin tıkırında olduğunu işaret etti.Sonra da dükkanın kapalı yazısını çevirdi.İşler daha da heyecanlı bir hal almaya başlıyordu.
              -Dükkan sizin mi?
              -Rahmetli eş eşimden kaldı.
              -Alın teri yani.
              Pis pis gülümsedim.
              -Neden kekeliyorsunuz?
              -Be ben mi?Kekelemiyorum.Şaş...Kötüyüm biraz.
              -Neden?
              Kadın birden ağlamaya başladı.Üzüldüm ama işkenceye devam etmek zorundaydım.Bir yandan da kadını kırmamaya çalışıyordum.Ya da öyle sanıyordum.
              -Bakın üstünüze gelmek istemiyorum ama siz de işin farkındasınız biz de.Bu arada adım Koray.Dedektif Koray derseniz sevinirim.Her neyse konuya girmek istiyorum.Burada bir arkadaşımızı arıyoruz özel dedektif Timuçin.Benim boylarımda siyah saçlı ve orta kilolarda.İki gün önce dedektif Acun Bey'le (Gökhan'ı işaret ediyordum.Gökhan yeni adının Acun olduğunu duyunca gülmemek için kendini kasım kasım kastı.Ben de Koray'dım yani ne var? ) buraya gelmişler kahvaltı için ve sanırım başlarına bir kaç olay gelmiş.Gördüğünüz gibi Acun Bey şu anda burada.Ama Timuçin Bey'den hala haber yok.Siz bildiklerinizi sıralarsanız o da burada olacak.Lütfen bana bunun imkansız olduğunu söylemeyin yoksa sizi de o imkansızlıklar diyarına yollarım.
              Kadın daha çok ağlamaya başladı ve ötmeye çalıştı.
              -O çocuk benim kızımla yattı.Onu öldürsem yeridir.Ama onun nerede olduğunu ben de bilmiyorum kızım da bilmiyor.Arkadaşınızı alıkoyan kızımın bir arkadaşı.Ağabeyi gibi sever onu.O da kızıma kardeşi gibi bakar.Onu korur,kollar.Onlarla konuşun lütfen.Ve arkadaşınızı da alıp gidin.Bir daha hayatımıza karışmayın, biz böyle insanlar değiliz.
             Silahımı çıkarıp çevirmeye başladım.
             -Sizi anlıyorum.Peki o hayatta mı?
             -Siz devlet memuru musunuz?
             -Konu biz değiliz.O hayatta mı?
             -Siz özel dedektiflersiniz.
             -Ben devlet memuruyum.Ama aynı zamanda özel olarak da çalışıyorum.Bu yasak ama yapıyorum.Çünkü bakmam gereken bir karım var.O çalışmıyor.Yakında oğlum olacak.Lütfen beni daha fazla uğraştırmayın.
             -Ya öbürü?O hiç polis gibi durmuyor.
             Silahımı hızla alnına dayadım ve kadına bağırmaya başladım.
             -Aptal kadın soru sormayı kes.Senin o salak boğazından çıkan o aptal sesinin sadece sorularıma yanıt vermesini istiyorum.Anlıyor musun beni?Sinirliyim diyorum gerizekalı gibi davranma bana.
             İlk defa bir göz çifti bana bu denli korkuyla bakıyordu."Kendimden korkmaya başlamalıyım."dedim kendi kendime.Çok deli rol yapabiliyormuşum meğer haberim yokmuş.
             -Şimdi söyle bana aptal kızın nerede?
             -Kızım Pop-Lak cafede takılır bu saatlerde.İki sokak arkada hemen.Lütfen ona zarar vermeyin.Arkadaşınız iyi.Sadece evlenmek istiyor kızım onu seviyor çünkü.Kızım masum.Bi suçu yok.O çocukla halledin meselenizi.Kızıma dokunmayın.Kızım suçsuz.Yalvarıyorum bizim suçumuz yok.Gidip ağabeyini bulun.Yalv...
            -Tamam kapa çeneni.Kimseye bir zarar gelmeyecek.
             Eğer Gökhan demeseydi aynı şeyi ben diyecektim.Allah razı olsun Gökhan'dan.Kadının ses tonu çin işkencesinde bile kullanılamayacak kadar berbattı.Ama ötmeye başlayınca ve Ulaş'ın hayatta olduğunu duyunca rahatladım.Kadına daha iyi davranmaya başladım.
            -Bakın biz işimizi yapıyoruz.O hem bizim arkadaşımız hem de bu bizim görevimiz.Siz de haklısınız yaptığı şey budalaca ama cezaları siz değil,bırakın kanun versin.Gerekirse hapse girer ama cezasını yasa belirler kızınızın üvey ağabeyi değil.Herkes kendi cezasını verseydi bu ülkede yaşanmazdı.Peki bir şey daha soracağım daha önce buraya bir dedektif veya polis uğradı mı?
             -Hayır.
             Gökhan'a baktım ve seslendim.
             -Görüyorsun değil mi aptal herifler daha adresi bile bulamamışlar.Sen ne zaman vermiştin onlara?
             -İki gün oluyor işte.
             -Neyse öğreneceğimizi öğrendik gidelim Acun.
             -Okeydir Kori.
             Dükkandan çıkıp yola indik tam Salman Usta'nın yanına giderken aklıma bir şey geldi.Hemen geri dönüp dükkana daldım.Tam da düşündüğüm şeyi yapıyordu kadın.Elinde telefon vardı.
             -Unuttum sormayı kızınızın telefon numarasını alabilir miyim?
             Ben numarayı alırken Gökhan'da girmişti arkamdan.Çıkarken de önden o çıktı.Kadına son bir kez daha baktım ve ani bir hareketle çıkış kapısının dibinde duran masadan gazetelerden bir kaçını gülümseyerek aldım.Sonra da "Hoşçakalın" dedim ve onu orada yalnız bıraktım.
             -Abi kızın numarasını ne yapacaksın?
             -Oğlum bak şimdi numarayı sana veriyorum sürekli gizliden arayacaksın ama konuşmayacaksın.Kız deli olup telefonu kapatacak.Böylece kadın kıza ulaşamayacak.
             -Oğlum sen çok piçsin lan nerden geldi aklına?
             -Ne bileyim lan geldi bir anda ben de alamadım.Neyse abi kadın arayıp haber vermeden sen ara bir an önce.
             Aradı.Konuşmadan bekledi.Kızın sesi geliyordu.
             -Alo.Alo.Kimsiniz?Alo.Konuşsana be salak.
             -Kapattı abi.
             -Devam devam.Telefonu tamamen kapatmalı.
             -Evlat ne oldu şimdi aldınız mı kadının ifadesini?
             -Sen meraklanma Usta her şey tıkırnda.Pop-Lak cafeye gidiyoruz kızının da ifadesi alınacak.
             -Sen mi kullanıyorsun?
             -Ne sandın.Ehehehe.
             -Abi kız yine kapattı.
             -Oh iyi iyi.Sinir et sen devam et.İyice tilt olsun yelloz.
             Bir kaç aramadan sonra kız telefonu tamamen kapatmıştı ve biz de Pop-Lak Cafeyi aramaya koyulmuştuk.Hala dedektif olduğumu yuttruduğuma inannamıyordum.İşler gerçekten de tıkırındaydı.Çoz geçmeden cafeyi de bulmuştuk.Vakit kaybetmeden cafenin önüne park ettim ve içeriyi süzmeye başladım.Mekan beşinci sınıf bir cafeydi.Bahçesinde beyaz beyaz şu aile çay bahçesindeki plastik sandalyelerden vardı.Masalar ayrı bir bokluktu.İki dakika otursam sinirlerim bozulacaktı belliydi bu resmen.Daha da içeri bakındım oturduğum yerden.Fazla kalabalık değildi.Koloni halinde yaşayan kabileler gibi sadece ortada bir masaya çullanmıştı herkes.Yaklaşık sekiz on kız ve salyaları akmak üzere olan üç beş gerzek hıyarla bir kaç sapık görünümlü garson vardı.Konuşmaya başladık.
             -Sanırım burası ve kız da şu pisliklerin ararsında olmalı.Ben gidip olayı hallediyorum siz arabada kalın.
             Motoru durdurduğumda tüm kalabalık dönüp bize baktı.Etraf sessizdi.Chevi de pek gürültülü çalışmıyordu aslında ama dururken pistonları epey ses çıkarıyordu bu makinelerin.Onlara baktım.Tekrar önlerine dönmüşlerdi.Ortama 'zınk' diye dalmak istemiyordum.Biraz daha bekledim ve gazetemi de alıp cafeye yöneldim.Bizimkiler arkamdan dikkatli olmamı söylediler.Cevap bile vermedim tehlike göbek adımmışçasına,serinkanlı ve kasıntı havalarla içeriye süzüldüm.Cafenin kapısından girdiğimde beni farkedenler teker teker diğerlerine haber verdi.Masama oturana kadar tam oniki hatta onüç çift göz beni tepeden tırnağa süzmüştü.Oturdum ve beklemeye başladım.Çok geçmeden saplardan biri tepemde bitiverdi.Sabah akşam aylak aylak gezip kızlara laf atan hıyarlardan farksızdı.Çok da kabaydı.
             -Buyur ne içecen?
             -Canım ne isterse onu.
             Herifin yüzüne bile bakmıyordum etrafa göz gezdiriyordum.Ara ara da kızları süzüyordum.Amacım bizim elemanı kestirmekti ama grupta birden çok güzel kız olduğundan Ulaş'ın hangisini beğendiğini kestirmek zordu.Beklemeye koyulmam gerekiyordu ve biran önce başımdaki herifi savsaklamalıydım.
             -Bir şey içmicen mi?
             -içecem.
             -Ney?
             Herif canımı sıkmaya başlamıştı.O küçük beynini kediler için mama yapmak geçti aklımdan.
             -Ne içecen yani içmicen mi bişey?
             -Öfff.Sıktın ama haaa.Git Ice tea getir bana.Light ve şeftali olsun.Ya da mango.
             -Kalmadı.Çay vereyim.
             -Bakkaldan al o zaman git bul bir yerlerden.
             -Kola getiryim.Soğuk soğuk.
             -Bak.Canımı sıkma.Bunaldım.Zaten hava sıcak.Bir de silahlar ağır geliyor.Biraz daha bunalırsam çıkarmak zorunda kalacağım.Ve ben silahımı çıkarırsam şarjörü birine boşaltmadan geri yerine sokmam.Şimdi git bana Ice tea getir.Mango ya da şeftali.Ve mümkünse light olsun.
             Adam tırsarak ve biraz da sinir ve öfkeyle gerisin geri uzaklaştı.Ben de bir sigara yaktım ve gazetemi okumaya koyuldum.Haberlerde yine aynı sikindirik şeyler vardı.Birbirine bok atan ikiyüzlü politikacılar,ülkeyi bölmeye çalışan düşmanlar,kendi ülkelerini böldürtmeyi isteyen beyinsiz hainler ki hayatta en tiksindiğim insan tipleridir kendileri.Hırsızlıklar,gasp,adam öldürmek,yaralamak,soygunlar,kadına şiddet,öğrenciye dayak,kavgalar,polisin çaresizliği,yitik adalet,yandaşlara pay çıkarma derdi,cep doldurma yöntemleri,dini kullanarak siyaset yapma,yetmez gibi bir de para toplama,yozlaşan magazin kültürü,seviyesiz programlar,idiotlaşan toplum, yalakacılık, "S"si kalmayan sanat,gitgide bozulan doğal denge,hastalıklar,skandallar,rant savaşları,tükenen doğal kaynaklar...Hepsi insanın içini karartacak  standartlaşmış dünya ve ülke olaylarıydı.Artık o kadar alışmıştım ki o haberlere hiç önemli bir şey yokmuş,sıradan olaylarmış gibi güzel güzel okurken bir yandan da kızları incelemeye koyuldum.Derken kızlardan biri eline telefonunu aldı ve kurcalamaya başladı.İşte aradığım kız o olmalıydı.Hemen Gökhan'a mesaj attım çaktırmadan.Ona aramaya devam etmesini söyledim.Tam tahmin ettiğim gibiydi.Kız açtı ve bir sürü küfür saydı.Sonra yine kapattı.Artık olaya el koymanın vaktinin geldiğini düşündüm ve yerimden kalkıp onlara yöneldim.Sigaramı dudağımın sağ kenarına tutturup konuşmaya başladım.
              -Merhaba kızlar.Siz bu sene güzellik yarışmasına Antep'ten katılacak olan grup olmalısınız.
              -Ayyy kikikiki.
              -Ahahahah.
              -Pek de romantik.
              -Ay duyduğum en güzel iltifattı bu yaaa.
              -Offf ne tatlısın sen öyle be.
              -Teşekkürler.Ben sadece gazetemi okuyordum ve adını bilmediğim bu güzel bayan dikkatimi çekti.Canı bir şeye sıkılmış görünüyordu.
              -Evet.Pisliğin teki dadandı gizliden arıyıp duruyor.
              -Ne zaman oldu?
              -Demin.
              -Demin...Güzel.
              -Nesi güzel?
              Herkes güldü.Espiri sanmışlardı.Kız da öyle olduğunu düşünerek birden oturuş pozisyonunu değiştirdi ve kasıldıkça kasıldı.
              -.Benim için hava hoş bana dadanmadılar.'güzel' demekle senin açından iyi olduğunu anlatmak istedim.Ben dedektifim ve sana yardım edebilirim.
              -Anlamadım...
              Yine güldüler.Hepsi de aşırı gerzekti.Bir iltifatta bana tapmaya başlamışlar en ufak salakça bir yergiye espiri kahkası tadında yaklaşmışlardı.
              -Kapasite meselesi.Ben anladım.
              Bir anda hepsi sustu ve kıza bakmaya başladılar.Ondan cevap bekliyorlardı.Bir süre bakıştık.Ortamdaki erkekler sinir olup kalktılar.Kızlarsa oralı bile olmadı erkeklere.Dört gözle bize bakıyorlardı.Bense kızın gözlerinin içine bakarak hem onu ayartmayı hem de ortamı yumuşatmayı hedeflemiştim ki kısa sürede de bunu başardım.Bana oturmamı söyledi.Muhabbet açıldı ve gerisi geldi.
              -Biraz önce ben Ice tea söyledim ama eleman kayboldu galiba.Ya da salak herif benim oturduğum masaya götürüp bıraktı.
              -Ahahhaha...
              -Eheheeh...
              -Kikikiki...
              -Bu arada adım Koray.
              -Ben de Hazal.
              -Seynur.
              -Dicle
              -Şilan
              -Bengüsu
              -Ece...
              Askerler gibi sıraladılar isimlerini.
              -Ya isimleriniz çok güzel ama benim aklım karıştı kim kimdi unuttum.Neyse artık zamanla öğrenirim heralde.Şimdilik aklımda kalan tek isim Bengü Su.
              Kızlar biraz bozulur gibi oldular.Bengü Su'ya baktım.Utanmıştı."İyi bir başlangıç" dedim kendi kendime, kızı ayartıyordum.
              -Okuyor musunuz ya da çalışıyor musunuz?
             "Okul bitti yaaa okumuyoruz.Çalışmıyoruz da ama Bengü Su çalışıyor."dedi içlerinden biri.Bengü Su'ya gıcıktı belli ki.Ayrıca çok da salaktı çalışmayı kötü bir şey gibi algılıyordu.
              -Afferin size.
              Bengü Su gülümsedi ve diğer hepsinin ifadesi değişti.Aslında ben de onlara gıcık olmuştum.Zaten en güzelleri Bengü Su'ydu ve diğerleri konuşmaya bile değmeyecek insanlardı.
              -Nerde çalışıyorsun Bengü Su?
              -Annemin cafesi var.Ev yemekleri falan yapıyor.Gözleme falan...
              -Annesi gözlüyor.
              Bengü Su tekrar bozuldu.Ben de gülmemiştim.Kızlarsa katıla katıla masaya vurarak kopuyordu.
              -Eminim buranın en iyi gözlemecisidir.Yemeklerini tatmak isterim.
              -Aaaa çok iyi olur beklerim.Hatta çok da sevinirim.Ama bir şey sormak istiyorum sana.Sen polis misin?
              -Hayır polis falan değilim.Polisler üniformayla gezer.Ben dedektifim.İstanbul'dan fidye için kaçırılan küçük bir kızı bulmaya geldim.Babası işadamı ve bana yüklü paralar ödüyor.
              Gülümsedim.
              -Burada olduğuna emin misin?
              -Evet.Onu burada görmüşler en son.Sanırım mafya kaçırmış.
              -Anlıyorum.İşin çok tehlikeli olmalı.
              -Seviyorum ama.
              -Tehlikeyi mi?
              -İşimi de tehlikeyi de.
              -Aaa bak Ice tea'n geldi.
              -Herif beni göremeyince bozulur gibi oldu ama elimi kaldırıp işaret ettim ve yanıma getirdi.Açtım.Buz gibi kutu avuçiçimi serinletiyordu ve içmek için sabırsızlanıyordum.Öyle büyülenmiştim ki Ice tea'nin hayaliyle kabalık edip "İçen var mı?" diye sormadım bile.Sadece bir kaç kez o şeftali kokusunu içime çektim ve kutuyu lıkır lıkır tepeme diktim.
              -Ya kusura bakmayın sormayı unuttum ama içen var mıydı?İsterseniz söyleyeyim getirsinler.
              İstemediklerini söylediler.Ben de tekrar Bengü Su'ya yoğunlaşmaya başladım.
              -Bengü Su işin yoksa seninle biraz konuşabilir miyiz?
              -Ne hakkında?
              Telaşlanır gibi oldu.
              -Öylesine yaaa.Ben yabancıyım.Bir rehbere ihtiyacım var.
              -Hımmm.Olur sevinirim.
              "Tamamdır bu iş." dedim ve Bengü Su'ya beni dışarıda söylemesini bekleyip hesabı ödemeye gittim.Kasadaki adam tip tip süzdü beni.Aptal bir ifadeyle saçlarıma bakıyordu.
              -Sevdin galiba.Vereyim istersen çerçevelettirip asarsın.
              -Ne?
              -Saçları diyorum vereyim istersen.Çok baktın da.
              -Yok.Dikmişin bi garip.Güzel.Dik dik.İlginç.Saç...
              O nasıl bir konuşmadır yaaa.İnsanların böyle konuşmayı başarabilmesi büyük beceri doğrusu.Dilimizi yeni öğrenenler bile daha akıcı ve güzel konuşuyorlardır eminim.Ama adamı fazla kâle almadım ve hesabı ödeyip çıktım.
              Bahçe kapısına vardığımda bizimkilerin ayrıldığını farkettim.Bir an duraksadım ve etrafa bakındım.Yoklardı.Tırstım.Lanet şehirde tek başıma kalmıştım sanki.Ama sonra arayabileceğimi düşündüm ve biraz rahatladım.Yine de görebilme ümidiyle bir yandan kızla konuşurken diğer yandan da etrafıma dikkatlice bakınıyordum.
               -Tedirgin gibisin.
               -İyi bir dedektif her zaman iş üstünde olmalıdır.
               -Ama şu anda benlesin.Yoksa ben ikinci planda mıyım?
               -Ya yok öyle değil.Alışkanlık olmuş heran bir ipucu ümidiyle sürekli çevreme bakınıyorum işte.
               Kız iyiden iyiye kendini sevgilim falan sanmaya başlamıştı.Güzel kızdı aslında ama en nefret ettiğim huylardan biri budur.Fol yok yumurta yok,kız gelin güvey oluyor iki dakikada.
               -Nerede kalıyorsun?
               Az daha ona pansiyonda kaldığımı söylüyordum ama hemen aklıma Dedektif Koray olduğum geldi ve toparladım durumu.
               -Pa...Yani ev tuttum ilçe dışından.Buraya baya uzak.
               -Tam olarak yeri nerede?
               -Ya bilmiyorum sanırım bir köye yakın.Pek bölge isimleriyle uğraşmam.Taksiciye söylerim o getirir.Zaten geleli bir hafta olmadı.
               -Ne kadar kalacaksın?
               -Belli değil.Kızı bulana kadar işte.
               -Bulabileceğine inanıyor musun?
               -Bilmem.Umarım bulurum.
               -Bulur bulmaz gitçek misin?
               -Belli olmaz benim işim.Bakarsın kalırım.Ama işyerim İstanbul'da zor biraz.Sadece kafa dinlemeye gelebilirim arasıra.
               -Sadece o kadar mı?Yani arkadaşlar edinirsen onlar için gelmez misin?
               -Ya arkadaşlarım ya da hoşlandığım kız buradaysa mesela kafa dinleme bahane olur tabi.Mesela tabi.
               -Öyle bir şeye inanıyor musun?Kaçlısın sen yahu?
               -Senden en fazla beş yaş büyüğümdür.
               Halbuki kızla yaşıttım.Bunu gözle farkedebiliyordum.Bu arada o kadar sıkıcı sorular soruyordu ki dayanamayıp bir sigara daha yaktım.Komik olansa elimde zaten bir sigaranın olmasıydı.Dalmışım işte.
               -Genç gösteriyorsun.Ben on sekizimdeyim.
               -Ben de yirmi üç işte.Bak doğru tahmin etmişim.
               -En fazla yirmi duruyorsun.
               -Sağol.
               -Nereye gidiyoruz?
               -Bilmem.Buraları en iyi sen biliyorsun.
               -Kalabalık yerleri seversen Cafe Dumanaltı var.Genelde tüm gençler oraya takılır.Arkadaş ortamım çok geniştir orda.Tenha yerleri seversen Asma Altı Bar var.Cafe-Bar tarzı bir yer.Sessiz oluyor.Üç beş kişi falan...
               -Daha tenha bir yer yok mu mesela ikimizden başka kimsenin olmayacağı?
               Durdum ve dudağımı dudağına yaklaştırdım.Bomboş bir sokaktaydık.Bana sarıldı.Nefesini hissediyordum.Onu yeterince etkilediğimi artık Ulaş'ı bulabileceğim lafları ağzından alabileceğimi düşünmeme rağmen işi ilerletiyordum.İçimdeki şeytan yavaşça kulağıma eğildi ve fısıldamaya başladı."Onu yatağa atabilmek dururken neden sadece Ulaş'ı kurtarıp gözden kaybolasın ki?Hem kötü bir şey de yapmıyorsun sadece işi garantiye alıyorsun ve biraz da eğleneceksin o kadar.Devam sen devam.Koçuma benim kız yatmaya dünden razı.Hadi beline kuvvet."Sonra diğer ses belirdi."Oğlum bak pişman olursun.Bırak konuyu değiştir ve kurtar şu çocuğu biran önce."Diğer ses bir kez daha ortaya çıktı."Hajı bırak allasen.At kızı yatağa.Şu vücuda baksana muhallebi muhallebi.O varya o yatakta ne biçim olur.Yılan gibi kıvrılır şerefsizim.Yat bırak hajı.O keyfi düşün bi yaaa.Yorgun bitkin yakmışın bi cuvara tüttürdükçe tüttürüyon."
               Tüm bunları bir anda düşünüp kararımı kısa bir sürede vermiştim.Planda ufak bir değişiklik olacaktı.
               Evi çok uzakta değildi.Cafeden yaklaşık onbeş yirmi dakika ilerideydi.Büyük bir heyecanla eve girdik.Dublexti.Ama hiç de dublexe yakışır bir şekilde dizayn edilmemeişti.Sanki ne buldularsa içeriye tıkmışlardı.Çok da düzensizdi.Dizaynla fazla ilgilenmedim direk yukarıya,odasına çıktık.İçeride çok güzel bir koku vardı.Amacımdan sapmak istemiyordum.Biraz çekmeceleri karıştırıp ipucu aramak için kızdan saçma sapan şeyler istedim.Panjurları kapatmasını,duş almasını,tütsü ve mum yakmasını,üç tabağa da farklı meyveleri bölüştürmesini ve getirmesini falan.O da heyecanlı bir şeyler yapacağımızı düşünerek büyük bir coşkuyla aşağı indi.Hemen işe koyuldum.Çekmeceleri,dolapları,yatağın altını,takı kutusunu,hatta iç çamaşırlarının ve yastığının içini bile kurcaladım.Bir şey bulamamıştım.Silahımı ve tişörtümü çıkardım.Pantolonu da sıyırıp boxer donla yatağa uzandım.Lanet olası odada hiç bir ipucu yoktu.Sonra burnuma bir koku geldi.Tanıdık bir kokuydu.Benden geliyordu.Saçımdan.Doğrulup arkama baktım.Koku yataktan,hatta tam olarak yastıktan ve nevresimden geliyordu.İyice kokladım.Derin derin."Has siktir!bu Ulaş'ın kokusu."dedim kendi kendime.Oydu.Baharat gibi kokan keskin bir kokuydu.Her yerde tanırdım o kokuyu.Beraber almıştık.Birden kötü oldum.Sonra tekrar aramaya koyuldum.Çok fazla oyalanmamıştım ki makyaj çantasında bir kolyeye rastladım.İç içe geçmiş iki büyük halkanın olduğu kalınca zincirden yapılmış bir kolyeydi.Duraksadım.Ona ait bir şey bulmuştum sonunda.Neredeyse hiç çıkarmadığı kolyesi avuç içimde duruyordu ve o yoktu.Sonra kızın sesini duydum ve kolyeyi makyaj çantasına geri sallayıp yatağa uzandım.İçeriye elleri dolu girdi.Mumlar,tütsüler,meyve tabakları...Hemen kalkıp panjurları kapattım.Mumları ve tütsüyü yakıp meyve tabaklarını ikisi yatağın sağındaki ve solundaki komidine,biri yatağın ayak ucuna gelecek şekilde yerleştirdim.Kız ben tüm o garip fantazilerle uğraşırken soyunmuştu.Sadece iç çamaşırlarıyla karşımda duruyordu.Vücudu gerçekten de iyiydi.Beyaz tenli olması ve kestane saçlarının düzlüğü onu daha da bir şirin,bir o kadar da seksi gösteriyordu.Elinden tutup yanıma,yatağa çektim.Öpüşmeye başladık.Bir bir üstümüzü çıkardık ve terlemeye başladık.Çok hızlı sevişiyorduk.Sanki yıllardır bu anı bekliyorduk ve bu büyük bir kavuşmanın kutlamasıydı.Durmadan terleyen tenimizin ve tere susamış dudaklarımızın sesini dinledik.Tütsüler beynmimi allak bullak etmişti.Aklımda ne Selen ne de başka bir şey vardı.Ara sıra hızımızı kesmeden meyve tabaklarına uzanıp bir iki meyve atıştırıyorduk.Kesmezse pozisyon değiştirip ayakucundaki meyve tabağına dadanıyorduk.Seks,tütsünün de etkisiyle uzadıkça uzadı.
               Yatak sırılsıklam olmuştu.Terden gözlerim ve dudaklarım yanıyordu ve terler hala yatağa damlıyordu.Bir süre birbirimize kenetlenmiş halde nefes alıp verdik.Dudaklarımız birbirine değiyordu ama öpüşmüyorduk.Yarı açık gözlerle birbirimize bakarak öpüşmeye başladık.Tüm vüdumuzu saran o zevk etkisini yorgunluğa bırakana kadar öylece bekledik.Bittiğinde vücudumdaki tüm sıvıyı ve enerjiyi attığımı düşünmeye başladım.Hayatımın yorgunluğu çökmüştü.Üstünden kalkıp yatağın bir kenarına devrildim.Uzanıp yerden sigaramı aldım ve bir tane yaktım.
               -Ben de istiyorum aşkım.
               Bir tane de ona yaktım.Aşkım derken çok ciddi görünüyordu.Sonra bir an kendimi Ulaş gibi hissettim.Sanki ona da böyle demişti ve o da gerçekleri söylediğinde olan olmuştu.Şimdi aynı son beni bekliyor gibiydi.Ama ben hem kendimi hem onu kurtarmalıydım.Bir an endişelendim.Sonra sigaranın verdiği keyifle yatıştım ve onu öptüm.Geriye yaslanıp gözlerimi kapattım.Elimi tutmuştu.Teni tenimdeydi.Bana sarılıyordu.Ama Selen bana bakıyordu kapının eşiğinde ve elindeki silahı başıma doğrultıyordu.Horoz kalkıyor ve DEAAAVVVNNN...Sonra tekrar ve tekrar.Ama ben ölmüyordum.O da ateş etmeyi sürdürüyordu.
               Gözlerimi açarken kafamı sallayarak tüm o düşüncelerden kurtuldum.Son bir fırt daha alıp komidindeki kül tablasında söndürüverdim.Artık konuşma vakti gelmişti.
               -İyi miydi?
               -Harika.Daha önce hiç böyle hissetmemiştim.Sanırım sana aşık oluyorum.
               Ona karşı hiçbir şey hissetmiyordum ama suyuna gitmem gerekiyordu.
               -Ben de sana.
               Bakıştık.Gülümsedi ve sarıldı.
               -Duş alalım mı?
               -Olur.
               Doğrulduk ve toparlandık.Dolabına yöneldi, iki havlu çıkardı.Biriyle kendini sarıp diğerini bana uzattı.Banyoya giderken aklım hiç olmadığı kadar karışıktı.En yakın dostumu kurtarma görevi bana verilmişti,herif ölüm kalım mücadelesi veriyordu,bense herifin manitasıyla yatmıştım.Şimdi de hiçbir şey olmamış gibi bir güzel duş alıp keyfime bakacaktım.Üstelik kalbime kızgın bıçaklar kadar acı veren bir sevgilim vardı.Dışarıda bir yerlerde arkadaşlarım benim iş üzerinde olduğumu düşünürken biricik sevgilimse onu düşlediğimi sanmaktaydı.Hayat aslında tam istediğim gibiydi: üstümde sarhoş edici bir hava,güzel vücutlar,iliklerime kadar zevk,sinirlerimi gevşeten tütün ve bu sıcak yaz gününde tüm bunların üstüne ılık bir duş...Ama nedense olayları ben kontrol etmiyormuşum gibi hissediyordum kendimi.Dünya tam istediğim gibi dönüyordu.Ama kontrol altında olan bendim sanki.Çünkü herşey ben istemeden gerçekleşiyordu.O kızla yatmak kafamda vardı ama bunu uygulamak aklımın ucundan geçmemişti.Oysa şimdi duşun yolunu tutmuştum bile garip bir korkuyla.Evet korkuyordum.Çünkü olayların nasıl biteceğini kestiremiyordum.Kime ne zaman ne olacaktı hiç ama hiç belli değildi.
                Duş alıp tekrar odaya döndük.Ona baktım.Yatağın bir ucunda havlusuna sarılmış saçlarını kurutuyordu.Artık ipleri elime almalıydım.Bir an önce giyindim ve işkenceye başladım.Ama elimde bir kanıt olmalıydı.O yüzden bir şeylere göz atıyor gibi yaparak makyaj çantasını karıştırmaya başladım.Kolyeyi bulduğumdaysa işkencenin temeli atılmıştı artık.
                -Bu da ne böyle?Sanırım bir erkek kolyesi.
                Bir an bana korkmuş bir ifadeyle bakarak yutkundu.Sonra kekeleyerek konuşmaya çalıştı.
                -Şe şey o mu?Arkadaşımın.
                -Neden sende ki?
                -Bana verdi.
                -Kimmiş bu arkadaşın bakalım?
                Yerinden kalkıp yanıma fırladı ve elimdeki kolyeyi almaya çalışarak
                -Hayatım boşver onu bak akşam için plan yapalım.
                -Plan kolay tatlım.Ben kolyeyi merak ediyorum.
                -Aman canım önemsiz yaaa.Hatta ver çöpe atayım.
                Ciddileştim.
                -Bu kolye kimin?
                -Neden soruyorsun?
                Kızın ifadesinden işin kötüye gittiği belliydi.Bir şekilde ortamı yumuşatıp olaya el atmalıydım.
                -Bak Bengü Su ben bazı konularda ciddiyim.Seninle vakit geçirmek için burada değilim.Senden gerçekten de hoşlanıyorum ve bu ilişkinin ciddi bir boyut kazanmasını istiyorum.Eğer kayda değer bir ilişki olursa buraya taşınabilirim.Bir an önce karar vermemiz gerekiyor.Bunun için de benim herşeyi bilmem gerekiyor.Bir erkek arkadaşının olup olmadığını ispatla bana.Şimdi soruyorum bu kolye kimin?Erkek arkadaşının mı?
                Kız utanmış gibiydi.Başını öne eğdi suçlu misali.Biraz düşündü ve çok kısık bir sesle konuşmaya başladı.Konuşurken yarı çıplak vücudumu inceliyordu.
                -O kolyeyi bana eski çıktığım verdi.İlk kez onunla yatmıştım.Bana evlenme sözü vermişti çünkü.Onunla yeni tanışmıştık ama güvenilir biri olduğunu hissediyordum.Sonra birden buraya gezmeye geldiğini, benimle eğlence olsun diye yattığını ve evlenmemizin bir hayal olduğunu söyleyiverdi.Sinirlerim bozuldu ağlamaya başladım.Ne yaptığımı bilmiyordum.Elime ne geçtiyse fırlattım.Aşağı kaçtı.Ama kıyafetleri odamda kaldığından dışarı çıkamadı.Sonra manevi ağabeyimi aradım.Ona durumu anlattım.Yarım saate çıkıp geldi ve kapıyı kırıp içeri girdi.Onu salonda çıplak görünce sinirlendi ve onu sopayla dövdü.Tüm hikaye bu kadar.Ama uzun bir zaman geçti ve ben herşeyi unuttum.O günden beri de kimseyle çıkmadım ve geçmişime kalın bir sünger çektim.Şimdi seninle yepyeni bir sayfa açmak istiyorum.
               Bu kızlara asla güvenilmezdi.Olayları bilmesem ona inanabilirdim.Aslında hikayenin yarısından fazlası doğruydu ama sonu tam bir düzmeceydi.Yine de bozuntuya vermedim ve inanmış gibi yaptım.Ama bu sorularımı bitirdiğim anlamına gelmiyordu.
               -Peki o nerede şimdi?
               -Bilmem geldiği yere dönmüştür heralde.
               -Nasıl yani?
               -Yani ağabeyim fazla da hırpalamadan evden attı.O da kaçtı.
               -Öyle mi?
               -Evet.Bir şüphen mi var?
               -Benim yok da senin kendine şüphen var gibi.
               -Nedenmiş o?
               -Unuttun mu ben dedektifim.İnsan psikolojisini iyi bilirim.Bana doğruyu söylersen iyi edersin.Yoksa yazık olur ilişkimize.Birbirimizi  çok sevsek de asla başlayamayız.Şimdi bana doğruyu söyle ne oldu ona?
               -Offf.Ya resmen işkence ediyorsun.Ne gerek var ki?
               -Gerek var çünkü bana şimdi doğruyu söylemezsen bir daha asla söyleyemezsin.Sana güvenmem gerekiyor.
               -Peki.Ama başka soru yok bu olayla ilgili.
               -Bakarız.
               -Olmaz ama.Söylemem.
               Utancı kaybolmuştu.Hafiften kur yapmaya başlar gibiydi; tekarar güldü belli belirsiz çilli yanakları.
               -Tamam.Tamam.
               Küçücük bir tebessümle ona söz verdim.
               -Ağabeyim onu evine götürdü ve benimle evlenmesi için baskı yaptı.Önce direnmiş ama iki gün sonra dayanamayıp kabul etmiş.Ağabeyim de onu eve gidip hazırlık yapması için serbest bırakmış.Bir daha göremedik.Sanırım buraya geldiği şehire kaçmıştı.Haber alamadık ve olay unutuldu.
               -Vay be.
               -Bana inanıyorsun değil mi?Gerçeği söyledim sana.
               -Farkettim.
               Yerimden kalktım ve ona sarıldım.Öpmeye başladım.Büyük bir ustalıkla ağzından esas lokmayı almam gerekiyordu.Onu yumuşatmak için tatlı mı tatlı sözler fısıldadım kulağına masaj yaparken yumuşacık omuzlarına.Öptüm durmadan, kokladım...
               Çok geçmeden tam kıvamına geliverdi.İstediğim her soruya yanıt alabilirdim artık.
               -İnan bana bizim ilişkimiz öyle olmayacak.Hiç olmadığımız kadar mutlu olacağız.Kimsecikler de bizi rahatsız edemeyecek.
               -Umarım hayatım.Umarım...
               -Yalnız ağabeyin bana da dalmasın.Tırstım bak.
               -Hele bir yanlışını görsün dalar valla.
               -Kaçarım ki.Seni de alır kaçarım.
               -Evi iki sokak arkada hayatta kaçamazsın.Yakalayıverir.
               -Nerde ki evi?
               -İleriden sağa, dar bir sokağa dönüyorsun.Sola dönersen caddeye çıkarsın.Hiç kaçışın olmaz iş yeri orda.Emlakçıdır kendisi.Neyse o dar sokakta işte.Hatta tam sokağın sonundaki ev.Böyle üç katlı falan...
               İşte büyük lokma düşüvermişti ağzından.Artık dostumun nerede olduğunu biliyordum.Ve çok garip ama o yer tarifini duyduktan sonra onun hayatta olduğunu hisettim.Fazla oyalanmadan kızı biraz daha yağladım, balladım.Artık hiçbir şeyi çakamazdı.Biraz daha öpüşütük ve giyinip evden koşar gibi ayrıldım.Sokağa çıktığımda yüzümde her şeyin yolunda gittiğini sembolize eden bir tebbesüm vardı.Bir sigara yakıp yavşak yavşak etrafı süzdüm.Temizdi.Hemen tarifteki dar sokağa döndüm.Gerçekten de dardı ve sadece tek bir otomobil geçebilirdi.Evler müstakil olmasına karşın sokaklar berbat inşa edilmişti ve alt yapının yerinde yeller esiyordu.Çok geçmeden evi buldum.Sokağın sonundaki şampanya rengi dış cepheli triplexti.Karşısındaysa bembeyaz bir dublex duruyordu.Evin bahçesi yoktu ve kapı direk sokağa açılıyordu.Yeri kafama yerleştirdim ve o sokaklardan kurtulup ana caddeye çıktım.Caddenin hemen dibinde solumda bir emlakçı vardı.Kafamı eğip içeri baktım.Bir kaç sap herif masada oturmuş bir şeyler karalıyordu.Hangisinin o piç kurusu olduğunu kestirmek zordu.Zaten uğraşmadım da.Gökhan'ı arayıp durumu bildirdim.
              -Oğlum nerelerdesiniz siz yaaa?
              -Abi sen işe koyulunca kız şüphelenmesin diye uzaklaştık biraz.Şimdi ilçedeyiz çay falan içiyoruz.
              -Bırakın abi şimdi çayı falan.Olay çözüldü.Düşürüyoruz bombayı piyasalara.
              -Ne bombası baba Ulaş'ı mı buldun yoksa?
              -Buldum tabi.Herifin evindeymiş tahminin doğru çıktı.Biraz uğraştırdı ama kızın ağzından aldım lokmayı.Ev yakınlarda ama şimdi harekete geçmek yanlış olur.Bir yerlerde buluşup konuşalım.
              -Tamam abi gelip seni alıyoruz o zaman.Neredesin tam olarak?
              -Kızı ayarttığım cafenin oraya gelin ama biraz ileride buluşalım.Bir daha görünürsek şüphe uyandırabiliriz.
              -Okeydir baba.
              On beş dakika sonra cafenin oraya vardığımda bizimkiler ortalıklarda görünmüyordu.Aklıma Selen geldi.Uzun zamandır arayıp sormuyordum eminim aradığımda inat yapıp açmayacaktı.Ya da açtığında afaroz falan edecekti beni.Biraz kuruntu yapmaya başladım.Arayıp aramamakta tereddütte kalmıştım ki tepemdeki akşamüstü güneşinin gazıyla arayıverdim.
               -Selencim naber canım?
               -Farkında mısın bana iki gün sonra canım diyorsun?Hatta bilmiyorum farkında mısın ama beni iki gün sonra arıyorsun?Ya ben iki gün boyunca hep seni düşündüm.Belki ararsın diye bekledim ama senden hiç ses çıkmadı.Beni artık önemsemediğini düşünüp ağladım.Şimdi arayıp hiçbir şey olmamış gibi bana canım diyorsun.Ya ne sanıyorsun sen bu işi?Benimle oyun mu oynuyorsun sen yaaa?
               Aradığıma pişman olmuştum.Ama düzeltebileceğimi düşünerek hemen söze atladım.
               -Canım, hayatım, aşkım...Haklısın bebeğim aramadım ama arkadaşım ölümle pençeleşiyor.Onu kurtarmak için sabah akşam çalışıyoruz.Diğer yandan hep seni düşünüyorum ama telefonu elime alacak vakit bulamıyorum.İnan şu an işler biraz düzeldi de arıyorum seni.Zaten moralim bozuktu.Daha yeni yeni kendime geliyorum.Senin aşkın olmasa bu kadar da duramazdım ayakta.Seni düşündükçe güç alıyorum.Ne olur anla tatlım çok çalışıyorum.
               -Ama hiç değilse mesaj falan atsaydın.
               -Bak bundan sonra söz.Affet.Tamam mı?
               -Tamam bakalım.Bir daha olmaz inşallah.
               -Olmayacak söz veriyorum.
               -Eee arkadaşın iyi miymiş?
               -Bilmiyorum sadece yerini öğrenebildim.Sanırım bu gece kurtarma çalışmalarına başlayacağız.
               -Merak etme gönülçelenim sen o işin de üstesinden gelirsin...
               Bir süre sessizlik oldu.İkimiz de tekrar barışmanın mutluluğunu yaşıyorduk.Bana gönülçelen demesi hoşuma gitmişti.Birilerinin gönülçeleni olmak güzeldi.
               -Ya çok özledim ben seni yaaa.O yumuşacık yanaklarını ısırmak geliyor içimden.Eğilip boynunun şeftalimsi kokusuna karışmak,dilini tatmak var aklımda.
               -Ben de saçlarından sımsıkı tutup tenime bastırmak istiyorum dudaklarını.Yatağıma uzandıkça kokun geliyor burnuma; yastığa sımsıkı sarılıp ağlıyorum.
               -En kısa zamanda görüşeceğiz gönülçelenim çok az kaldı.Bir,bilemedin iki gün daha dayan.
               -Bundan sonra ayrılmak yok ama gönülçelen tamam mı?
               -Bence de.
               -İhihihi.Of canım yaaa.
               Sağımda, bana doğru yavaş yavaş süzülerek gelen o metalden yapılma sanat eseri çarptı gözüme.Vitesi boşa alınmış rolantide çalışan motorun kesik kesik sesi gitgide kulaklarımda yankılanıyordu: Gür Gür Gür Gür...
               -Selencim kapatmam gerek tatlım.İşe dönmem gerekiyor.Akşam tekrar ararım seni.Eğer bu gece işi halledersek yarın görüşebiliriz.Hatta yarın evlenebiliriz bile.
               -Ayy kikikikkiki.İhihihihi.Of canım ya manyaksın sen yemin ediyorum.Neyse kendine çok dikkat et hayatım beni kocasız bırakma olur mu?
               -Sen de çocuklarımız Teo,James,Kirk,Hamza,Cemşit ve Feyzullah'a iyi bak.
               Telefonda kahkahalara boğuluverdi.Bir anda o kadar mutlu olmuştum ki az daha Ulaş'ı falan siktir edip atlayıp Chevi'ye onu görmeye gidecektim.Beni o arabayla görünce daha da bir aşık olurdu.
                -Neyse bebeğim seni yine kriz tuttu ben kapıyorum.Öptüm kocaman.
                -Hihihihihihihiiii.Ayyy...Offf...Seni seviyorum hayatım.Kendine dikkat et.
                Kahkahalar eşliğinde içten bir öpücük kondurup kapattı.
                Chevi önümde duruyordu.Salman Usta yine en arkaya geçmiş çok bilmiş edasıyla kolu dışarıda etrafı süzüyordu.Gökhan'sa sürücü koltuğuna göre pek sıska kalmıştı.Arabayı durdurup indiler ve iyice yanıma sokuldular.
                -Baba nedir son durum şimdi?
                -Ulaş o herifin evindeymiş abi senin de söylediğin gibi.
                -Ev nerdeymiş peki?
                -Yakın yaaa.Kızın evinin bir kaç sokak arkasında.Evi inceledim ben içeri rahat gireriz.
                -Evlat bu saatte giremeyiz ama oraya.
                -Usta zaten gece hareket edeceğiz.Evde birileri vardır.
                -İyi o zaman atla hadi karnımız çok aç gidip sıkı bir akşam yemeği yiyelim.Hem plan yaparız doğru düzgün.
                -O değil de abi sen çok garip kokuyorsun be.Böyle yeni yıkanmış çamaşır gibi falan.Hafiften de kız parfümü geliyor bak.
                -Yok abi ne alakası var?Sen abaza kaldın kaç gündür sana öyle geliyordur.
                -Ehehehe.
                -Puhahaha.Siktir lan.
                Gökhan az daha kızla yattığımı çakıyordu ama ufak bir espiriyle konuyu kapayıverdim.Salman Usta yine arkadaki yerini alırken.Gökhan'a baktım.O da birden yan koltuğa oturuverdi.Şaşırmıştım.
                -Baba sen kullanıyordun ne güzel yaaa.
                -Yok be baba bana göre değil bunlar.Çok ağır kaçıyor.Ben spor severim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder